2019 şeamet tellallarının dediği gibi olmayacak
01 Ocak 2019 - Derin Ekonomi
Geçtiğimiz yıla damgasını vuran en önemli iki olaydan biri Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin ilk seçimi olan 24 Haziran seçimleri idiyse, ikincisi hiç şüphesiz 13 Ağustos finansal darbe girişimiydi.
10 Ağustos’tan başlayarak o hafta sonu Londra merkezli olarak 13 Ağutos için planlanmış olan dolar darbesi adım adım hazırlanmıştı ve Pazartesi sabahı uzak doğu borsalarının açılmasıyla düğmeye basılmıştı.
Hükümet durumu Cuma gününden algılamış ve üç gün süren seri toplantılarla tipik bir finans savaş planını devreye sokmuş harfiyen uygulayarak büyük bir felaketin önüne geçmeyi başarmıştı. Hazine ve Maliye Bakanı, bu süreci sonradan bir tür “Geri Püskürtme” olarak tanımlayacaktı.
Aslında, 13 Ağustos “dolar müdahalesi”, Gezi olayları sırası ve sonrasındaki uluslararası provokasyonlar, 17-24 Aralık FETÖ operasyonları ve nihayet 15 Temmuz hain darbe girişimi kadar ciddî bir olaydı… Amacın ne olduğu belliydi. Ülkenin finans sistemini çökertmek ve böylece siyasî iktidara diz çöktürmekti.
Ekonomik krizden mi geçiyorduk; zor bir dönemden mi, yoksa sadece basit bir ekonomik sıkıntı mıydı söz konusu olan. O tarihten bu yana bu konu tartışılır oldu. İktisatçılar kendilerine yine mükemmel bir alan bulmuştu.
Bunların arasında çok değerli hocalar vardı. Bir araya gelip tartıştıkları bir paneli tarihî belge olarak saklamak üzere bilgisayarın hafızasına attım. Çünkü yukarıdaki tartışma, 2019’un bir felaket yılı olacağı yolundaki iddialarla devam ediyor. Yani finansal sistemin bir şekilde kurtarılmış olduğunu ve gerekli olan önlemlerin alındığını iddia edenlerle, mevcut durumun geçici olduğunu, esas fırtına ve çöküşün çok yakında geleceğini iddia edenlerin arasındaki tartışma mutlaka bir kenara not olarak düşülmeli…
Yanılmaktan bıkmayan üç tür uzmanlık vardır ülkemizde: 1. Futbol yazarları 2. Uluslararası İlişkiler Uzmanları (Hani ABD’nin askerlerini çekeceğini hiç bilememiş olmalarına rağmen, bilememiş olduklarını belli etmemeye çalışan TV müdavimleri) 3. Bir de iktisat ve finans ustaları… Bu üç grup da yıllardır şaşar durur. Ancak konuşmaya devem etmekten vazgeçmezler.
Bir kenara ayırdığım panel, İktisat ve Toplum dergisinin Aralık ayında yayınlanmış olan 98’inci sayısında yer almış. Katılımcılar şöyle: Prof Dr. Asaf Savaş Akat, Prof. Dr. Ege Yazgan, Prof. Dr. Ömer Faruk Çolak, Prof. Dr. Seyfettin Gürsel, Dr. Murat Üçer…
Bence her satırında ciddî derinlik bulunan konuşmaları kaydedip yayınlamışlar. Biz Asaf Savaş Hoca’nın her zamanki espri dili ile ortaya koyduğu görüşlerinden kısacık bir bölümünü aktarmakla yetinelim. Meraklısı zaten gerisini getirecektir:
“1978-79’u hatırlayan olabilir. Doğrusu güzel krizlerdi onlar. Ekonomide krizler toplum ve insanlar için kötüdür, fakat iktisatçılar için iyidir. İktisatçı kriz sever. Aslında normal… Adam, o kadar okumuş, kriz nedir öğrenmiş. Ancak hiç birinci elden kriz yaşamamış!
2008 küresel krizinde ‘Bunu görmeden ölseydim çok üzülürdüm, büyük bir şey kaçırmış olurdum’ demiştim. Bencil bir nedeni de var. Krizde iktisatçıya ilgi ve talep de artar. Bir Alman iktisatçıyla karşılaşırsa ona ne soracak? Enflasyon yok, kur yok, dış açık yok, bütçe açığı yok; yani konuşacak laf yok... Bizde öyle mi? Vatandaşın ‘Hocam, kur ne olur, enflasyon patlar mı?’ diye bir sürü heyecanlı sorusu vardır. NTV'de yaptığımız Ekodiyalog iyi örnektir. 1999'da program gece 11'de, herkes yattıktan sonra yayımlanıyordu. Meyhanede kafaları çekip geyik yapardık. Derken 2001 krizi geldi. Program hızla saat 8'e çekildi. Dönemin en popüler ‘prime time’ dizileri ile rekabete geçtik. Adları önemli değil; Kurt Kanunu, Avrupa Yakası falan. Eh, bizim maaşlar da ona göre yükseliyor tabii ki. Fakat uzun sürmedi; ekonomi sakinleyince reytingler düşüşe geçti. 2006 gibi olmalı, bu durumda biz bir kriz çıkartalım dedik. Türklerin ortada fol ve yumurta yokken kriz çıkartma becerisine güvendik. Denedik ama maalesef kriz çıkartmak da o kadar kolay değilmiş, yapamadık. Son türbülansa bu gözle bakabiliriz. Biz başaramadık ama hükümet Ağustos’ta pekâlâ zoru başardı. Doları kısa sürede 3.5 liradan 7 liraya zıplatmak, bunu sağlayacak ortamı ve süreci oluşturmak için özel yetenek, bilgi ve beceri gerektiği bir kez daha görüldü.”
Türkiye’yi, kendisine huzur vermek istemeyenlerin ellerinden geleni yapacağı belki zor fakat esenlikli bir yıl bekliyor…
10 Ağustos’tan başlayarak o hafta sonu Londra merkezli olarak 13 Ağutos için planlanmış olan dolar darbesi adım adım hazırlanmıştı ve Pazartesi sabahı uzak doğu borsalarının açılmasıyla düğmeye basılmıştı.
Hükümet durumu Cuma gününden algılamış ve üç gün süren seri toplantılarla tipik bir finans savaş planını devreye sokmuş harfiyen uygulayarak büyük bir felaketin önüne geçmeyi başarmıştı. Hazine ve Maliye Bakanı, bu süreci sonradan bir tür “Geri Püskürtme” olarak tanımlayacaktı.
Aslında, 13 Ağustos “dolar müdahalesi”, Gezi olayları sırası ve sonrasındaki uluslararası provokasyonlar, 17-24 Aralık FETÖ operasyonları ve nihayet 15 Temmuz hain darbe girişimi kadar ciddî bir olaydı… Amacın ne olduğu belliydi. Ülkenin finans sistemini çökertmek ve böylece siyasî iktidara diz çöktürmekti.
Ekonomik krizden mi geçiyorduk; zor bir dönemden mi, yoksa sadece basit bir ekonomik sıkıntı mıydı söz konusu olan. O tarihten bu yana bu konu tartışılır oldu. İktisatçılar kendilerine yine mükemmel bir alan bulmuştu.
Bunların arasında çok değerli hocalar vardı. Bir araya gelip tartıştıkları bir paneli tarihî belge olarak saklamak üzere bilgisayarın hafızasına attım. Çünkü yukarıdaki tartışma, 2019’un bir felaket yılı olacağı yolundaki iddialarla devam ediyor. Yani finansal sistemin bir şekilde kurtarılmış olduğunu ve gerekli olan önlemlerin alındığını iddia edenlerle, mevcut durumun geçici olduğunu, esas fırtına ve çöküşün çok yakında geleceğini iddia edenlerin arasındaki tartışma mutlaka bir kenara not olarak düşülmeli…
Yanılmaktan bıkmayan üç tür uzmanlık vardır ülkemizde: 1. Futbol yazarları 2. Uluslararası İlişkiler Uzmanları (Hani ABD’nin askerlerini çekeceğini hiç bilememiş olmalarına rağmen, bilememiş olduklarını belli etmemeye çalışan TV müdavimleri) 3. Bir de iktisat ve finans ustaları… Bu üç grup da yıllardır şaşar durur. Ancak konuşmaya devem etmekten vazgeçmezler.
Bir kenara ayırdığım panel, İktisat ve Toplum dergisinin Aralık ayında yayınlanmış olan 98’inci sayısında yer almış. Katılımcılar şöyle: Prof Dr. Asaf Savaş Akat, Prof. Dr. Ege Yazgan, Prof. Dr. Ömer Faruk Çolak, Prof. Dr. Seyfettin Gürsel, Dr. Murat Üçer…
Bence her satırında ciddî derinlik bulunan konuşmaları kaydedip yayınlamışlar. Biz Asaf Savaş Hoca’nın her zamanki espri dili ile ortaya koyduğu görüşlerinden kısacık bir bölümünü aktarmakla yetinelim. Meraklısı zaten gerisini getirecektir:
“1978-79’u hatırlayan olabilir. Doğrusu güzel krizlerdi onlar. Ekonomide krizler toplum ve insanlar için kötüdür, fakat iktisatçılar için iyidir. İktisatçı kriz sever. Aslında normal… Adam, o kadar okumuş, kriz nedir öğrenmiş. Ancak hiç birinci elden kriz yaşamamış!
2008 küresel krizinde ‘Bunu görmeden ölseydim çok üzülürdüm, büyük bir şey kaçırmış olurdum’ demiştim. Bencil bir nedeni de var. Krizde iktisatçıya ilgi ve talep de artar. Bir Alman iktisatçıyla karşılaşırsa ona ne soracak? Enflasyon yok, kur yok, dış açık yok, bütçe açığı yok; yani konuşacak laf yok... Bizde öyle mi? Vatandaşın ‘Hocam, kur ne olur, enflasyon patlar mı?’ diye bir sürü heyecanlı sorusu vardır. NTV'de yaptığımız Ekodiyalog iyi örnektir. 1999'da program gece 11'de, herkes yattıktan sonra yayımlanıyordu. Meyhanede kafaları çekip geyik yapardık. Derken 2001 krizi geldi. Program hızla saat 8'e çekildi. Dönemin en popüler ‘prime time’ dizileri ile rekabete geçtik. Adları önemli değil; Kurt Kanunu, Avrupa Yakası falan. Eh, bizim maaşlar da ona göre yükseliyor tabii ki. Fakat uzun sürmedi; ekonomi sakinleyince reytingler düşüşe geçti. 2006 gibi olmalı, bu durumda biz bir kriz çıkartalım dedik. Türklerin ortada fol ve yumurta yokken kriz çıkartma becerisine güvendik. Denedik ama maalesef kriz çıkartmak da o kadar kolay değilmiş, yapamadık. Son türbülansa bu gözle bakabiliriz. Biz başaramadık ama hükümet Ağustos’ta pekâlâ zoru başardı. Doları kısa sürede 3.5 liradan 7 liraya zıplatmak, bunu sağlayacak ortamı ve süreci oluşturmak için özel yetenek, bilgi ve beceri gerektiği bir kez daha görüldü.”
Türkiye’yi, kendisine huzur vermek istemeyenlerin ellerinden geleni yapacağı belki zor fakat esenlikli bir yıl bekliyor…