İşin oluru ve işin asla olmazı
05 Ocak 2019 - yeni şafak
Film yapımcıları ile sinema salonu işletmecileri arasındaki anlaşmazlığı duymayan kalmamıştır. Cengiz Semercioğlu günlerdir taraflarla konuşuyor, yazılar yazıyor… Olayın günah keçisi bellidir: Mars Grubu Kurumsal İlişkiler Direktörü Aslı Irmak Acar…
Farkında olmak gerekir ki izleyici açısından her ne kadar romantik, eğlenceli, heyecanlı yanları olsa da sinema bir iş. Yatırımlar yapılır, krediler çekilir, sözleşmeler imzalanır… Ve anlaşmazlıklar çıkar.
Nitekim çıkmış da… 5 yıldır bilet başına aldıkları payın artmadığını, fakat bilet fiyatları ve çekim maliyetlerinin yükseldiğini söyleyen yapımcılar, buna bir son vermek için salon işletmecilerini masaya davet etmişler.
Televizyon ve Sinema Filmi Yapımcıları Derneği (TESİYAP) ve Sinema Salonu Yatırımcıları Derneği (SİSAY) bir araya gelmiş ama anlaşamamışlar. Yapımcılar da uzlaşana kadar filmleri gösterime sokmama yoluna gidebileceklerini söylemişler. Yani çok sevdikleri sanatçıların son filmlerini bekleyen izleyiciler taraflar anlaşana kadar biraz bekleyecek…
Cem Yılmaz (Kara Komik Filmler), Yılmaz Erdoğan (Organize İşler 2), Şahan Gökbakar (Recep İvedik 6), Mahsun Kırmızıgül (Mucize 2), Erdal Beşikçioğlu (Çiçero), Murat Boz (Öldür Beni Sevgilim), Bergüzâr Korel (Bir Aşk İki Hayat) gibi sanatçılar ve filmleri şimdilik gösterime girmeyecek… “İş dünyası” bu, olur böyle şeyler…
Fakat “iş”in bir de olmazları var. Mesela, 884 salonu olan Mars Grubu Kurumsal İlişkiler Direktörü Aslı Irmak Acar’ın açıklamaları… Aslı Hanım, verdiği röportajda filmlerimizi gösterime sokmayız diyen yapımcılara biraz da “göz dağı” vermek için “Cem Yılmaz olmazsa başka Cem Yılmaz’lar çıkar” demiş. Belki iş dünyası için olağan sayılabilecek bir sorunu kriz haline getirmiş…
İşin “olmaz”larını üç maddede size özetleyelim: Bir, Aslı Hanım bunları dememeliydi. İki, zaten daha en başta Mars Grubu adına açıklama yapan sözcü Kurumsal İlişkiler Direktörü olmamalıydı… Ve üç, Mars grubu bu sorunu aşmak için “seçilmiş davranış” sergilemeli, sorunun krize dönüşmesine müsaade etmemeliydi.
Biraz daha ayrıntıya girelim: Bu işin iletişim kültüründeki başlığı “kendi krizini yaratmak” ya da “kendi ayağına sıkmak”tır.
Aslı Hanım bunları dememeliydi. Çünkü, Cem Yılmaz gibi toplumu dikine kesmiş kıymetlerle ilgili konuşurken en az iki kez düşünmek gerekir. Cem Yılmaz olmayı başarmak hiç de kolay değildir. Herkese eşit mesafede durmayı becermiş, herkesçe sevilmiş, kıymet verilmiş sanatçılar, -nadir de olsa- siyasetçiler bu gruba girer… Toplumun ortak ruhi şekillenmesinin bir yansımasıdırlar, herkesin sevgilisidirler… Şakası yok, “herkes” çok büyük bir kelimedir…
Sözcülük görevine gelince… Bu, Kurumsal İlişkiler Direktörünün yapacağı bir iş değildir. Bir kuruluşun itibarından sorumlu olan, oradaki en üst düzeydeki kişidir. Bir açıklama yapılacaksa Mars’ın Koreli CEO’su bu işler için en uygun olabilecek isimlerden biriydi.
Şöyle örnek verelim… Mesela, dünyanın en büyük 100 şirketi arasında bulunan ilaç firması Abdi İbrahim’in itibarı Yönetim Kurulu Başkanı Nezih Barut’a emanettir, başkasına değil…
Firmanın iletişim direktörü kalkıp da “ucuza ilaç satmıyoruz, parası olmayan almasın” derse ne olur? Yönetim Kurulu Başkanı dururken sen kim oluyorsun da bu açıklamayı yapıyorsun diye sorarlar… Bu üslupla nasıl konuşuyorsun da derler… Yıllarca çalışarak oluşturulmuş kurum itibarı da böylece yerle bir olur.
Son olarak, Mars Grubu gibi bir devin amatörce iş yapma, konuşma, hareket etme gibi bir lüksü olamaz (İlla ki lükse kaçacağım derse, işte böyle kendi krizini yaratır). Kendi adına konuşacak kişiyi de kelimelerini de özenle seçmek, “seçilmiş davranış” sergilemek onlar açısından bir zorunluluktur…
Seçilmiş davranış sergileyebilmek, amatörle profesyonel arasındaki farkı belirleyen unsurdur… Kurumun ya da markanın, muhatabının değerlerine göre davranmayı yol edindiğinin, kısacası onu önemsediğinin de göstergesidir… İnsanlar kendini önemseyene kıymet verir… Mars Grubu, daha en başta bu yolu seçmiş olsaydı birinci ve ikinci maddelerdeki sorunların hiçbiri yaşanmamış olabilirdi…
Farkında olmak gerekir ki izleyici açısından her ne kadar romantik, eğlenceli, heyecanlı yanları olsa da sinema bir iş. Yatırımlar yapılır, krediler çekilir, sözleşmeler imzalanır… Ve anlaşmazlıklar çıkar.
Nitekim çıkmış da… 5 yıldır bilet başına aldıkları payın artmadığını, fakat bilet fiyatları ve çekim maliyetlerinin yükseldiğini söyleyen yapımcılar, buna bir son vermek için salon işletmecilerini masaya davet etmişler.
Televizyon ve Sinema Filmi Yapımcıları Derneği (TESİYAP) ve Sinema Salonu Yatırımcıları Derneği (SİSAY) bir araya gelmiş ama anlaşamamışlar. Yapımcılar da uzlaşana kadar filmleri gösterime sokmama yoluna gidebileceklerini söylemişler. Yani çok sevdikleri sanatçıların son filmlerini bekleyen izleyiciler taraflar anlaşana kadar biraz bekleyecek…
Cem Yılmaz (Kara Komik Filmler), Yılmaz Erdoğan (Organize İşler 2), Şahan Gökbakar (Recep İvedik 6), Mahsun Kırmızıgül (Mucize 2), Erdal Beşikçioğlu (Çiçero), Murat Boz (Öldür Beni Sevgilim), Bergüzâr Korel (Bir Aşk İki Hayat) gibi sanatçılar ve filmleri şimdilik gösterime girmeyecek… “İş dünyası” bu, olur böyle şeyler…
Fakat “iş”in bir de olmazları var. Mesela, 884 salonu olan Mars Grubu Kurumsal İlişkiler Direktörü Aslı Irmak Acar’ın açıklamaları… Aslı Hanım, verdiği röportajda filmlerimizi gösterime sokmayız diyen yapımcılara biraz da “göz dağı” vermek için “Cem Yılmaz olmazsa başka Cem Yılmaz’lar çıkar” demiş. Belki iş dünyası için olağan sayılabilecek bir sorunu kriz haline getirmiş…
İşin “olmaz”larını üç maddede size özetleyelim: Bir, Aslı Hanım bunları dememeliydi. İki, zaten daha en başta Mars Grubu adına açıklama yapan sözcü Kurumsal İlişkiler Direktörü olmamalıydı… Ve üç, Mars grubu bu sorunu aşmak için “seçilmiş davranış” sergilemeli, sorunun krize dönüşmesine müsaade etmemeliydi.
Biraz daha ayrıntıya girelim: Bu işin iletişim kültüründeki başlığı “kendi krizini yaratmak” ya da “kendi ayağına sıkmak”tır.
Aslı Hanım bunları dememeliydi. Çünkü, Cem Yılmaz gibi toplumu dikine kesmiş kıymetlerle ilgili konuşurken en az iki kez düşünmek gerekir. Cem Yılmaz olmayı başarmak hiç de kolay değildir. Herkese eşit mesafede durmayı becermiş, herkesçe sevilmiş, kıymet verilmiş sanatçılar, -nadir de olsa- siyasetçiler bu gruba girer… Toplumun ortak ruhi şekillenmesinin bir yansımasıdırlar, herkesin sevgilisidirler… Şakası yok, “herkes” çok büyük bir kelimedir…
Sözcülük görevine gelince… Bu, Kurumsal İlişkiler Direktörünün yapacağı bir iş değildir. Bir kuruluşun itibarından sorumlu olan, oradaki en üst düzeydeki kişidir. Bir açıklama yapılacaksa Mars’ın Koreli CEO’su bu işler için en uygun olabilecek isimlerden biriydi.
Şöyle örnek verelim… Mesela, dünyanın en büyük 100 şirketi arasında bulunan ilaç firması Abdi İbrahim’in itibarı Yönetim Kurulu Başkanı Nezih Barut’a emanettir, başkasına değil…
Firmanın iletişim direktörü kalkıp da “ucuza ilaç satmıyoruz, parası olmayan almasın” derse ne olur? Yönetim Kurulu Başkanı dururken sen kim oluyorsun da bu açıklamayı yapıyorsun diye sorarlar… Bu üslupla nasıl konuşuyorsun da derler… Yıllarca çalışarak oluşturulmuş kurum itibarı da böylece yerle bir olur.
Son olarak, Mars Grubu gibi bir devin amatörce iş yapma, konuşma, hareket etme gibi bir lüksü olamaz (İlla ki lükse kaçacağım derse, işte böyle kendi krizini yaratır). Kendi adına konuşacak kişiyi de kelimelerini de özenle seçmek, “seçilmiş davranış” sergilemek onlar açısından bir zorunluluktur…
Seçilmiş davranış sergileyebilmek, amatörle profesyonel arasındaki farkı belirleyen unsurdur… Kurumun ya da markanın, muhatabının değerlerine göre davranmayı yol edindiğinin, kısacası onu önemsediğinin de göstergesidir… İnsanlar kendini önemseyene kıymet verir… Mars Grubu, daha en başta bu yolu seçmiş olsaydı birinci ve ikinci maddelerdeki sorunların hiçbiri yaşanmamış olabilirdi…