İbrahim Tatlıses, Jeremy Rifkin’e karşı…
06 Aralık 2022 - Yeni Şafak
Bundan 24 yıl önce, 1998 sonbaharında, halk geneline yönelik yapılan tüm kurumsal sosyal sorumluluk (KSS) araştırmalarında Koç Holding’in algılanması, Sabancı Holding’in, Eczacıbaşı Holding’in de altında bir yerlerde çıkardı…
Oysa Vehbi Koç Vakfı’nın, Koç Holding’in ve bağlı şirketlerin KSS alanında yaptığı yatırımlar, tüm diğer büyük holdinglerin toplamından fazlaydı…
İtibar araştırmalarında bu durumu etkileyen faktörlerin başında gelen unsur, deneklerin çok yalın bir soruya verdikleri yanıtların altında yatıyor, “Halka yakınlık” sorgulaması tabloyu doğrudan etkiliyordu.
Bu tablonun değişmesi için Koç Topluluğu, daha fazla yatırım değil, kendisini ve yaptığı KSS yatırımlarını daha ‘doğru’ ve ‘iyi’ anlatma yolunu seçti. Karşılığını da 10-15 senede alabildi. Son yıllarda yapılan araştırmalarda ve endeks çalışmalarında algılanmasını hayli düzelttiği görülüyor.
Kıssadan hisse: Eğer algılanmanız “halka yakın” değilse, ağzınızla kuş tutsanız bile işe yaramıyor.
Bu örnekle ve yukarıdaki başlıkla meramımız çok net. CHP üst yönetimi, ‘halktan kopuk’ tavrını son vizyon toplantısında bir üst seviyeye taşıdı.
Belki ekonomistler, akademisyenler ve ağır entel abiler anlamışlardır konuşma yapan Amerikalıların dediklerini... Ancak TV’lerde (TELE1, HalkTV) canlı yayınlandığına göre, geniş halk kitlelerini hedeflemiş olmalılar. Onlardaysa durum hayli farklıydı: Sadece salondakiler uyuklamadı; TV izleyicilerinin de göz kapakları gittikçe ağırlaştı…
Üç Amerikalı, başdanışman Jeremy Rifkin, Daron Acemoğlu ve Ufuk Akçiğit aynı dünya görüşü etrafında kenetlenmişlerdi.
Bu arada CHP Genel Başkanı ekonomi konusunda ABD’de kaybolduğu 8 saat içinde dünya görüşünü değiştirmiş olmalı… Çünkü Genel Başkan, yakın zamana kadar serbest piyasa ekonomisine karşı olduklarını, devletin piyasadaki ağırlığını artıracaklarını söyleyen, hatta özelleştirilmiş pek çok kurumu devletleştireceklerini ifade ediyordu… ABD’ye giderken de kendisi gibi(!) “Vahşi kapitalizm ve neoliberalizme karşı, hakkaniyetli paylaşıma inanan aktivistlerle ve bu uğurda mücadele veren siyasi isimlerle, Bay Kemallerle” görüşeceğini söylemişti. Oysa Genel Başkan, tanımladığı dünya görüşünün tam tersinde konumlanan ithal danışmanları bulmuş görünüyor…
Kılıçdaroğlu, Türkiye’ye gelme zahmetine katlanmadan “Fıstıklı’dan top atışı” ile çevrim içi mesajlarını ileten danışmanlarla 4,5 saat süren salon toplantısı düzenlerken Cumhurbaşkanı, Urfa’da 120 binden fazla insanı meydanlara doldurmuş, İbrahim Tatlıses ile el ele tutuşup türkü çığırıyordu.
Cumhurbaşkanı’nın gençlerle bir araya geldiği akşam toplantısını da “fan-fin-fon” ecnebi aydınlarımız yadırgamış olabilirler. Ancak halk, eşitler arasında kendisine yakın bulduğunu tercih eder; biline…
AK Parti’nin önümüzdeki seçimde hem en büyük avantajı, hem de en büyük dezavantajı Kemal Kılıçdaroğlu ve etrafında kümelenmiş yönetim kadrolarıdır.
Avantajdır; çünkü halka bu kadar soğuk duran bir siyasi partiyi alt etmek nispeten daha kolaydır.
Dezavantajdır; çünkü rakibi ‘kolay lokma’ gibi görmek ve rehavete kapılmak sonun başlangıcı gibi bir şey olabilir; biline…
Gözümüze takılanlar…
Oysa Vehbi Koç Vakfı’nın, Koç Holding’in ve bağlı şirketlerin KSS alanında yaptığı yatırımlar, tüm diğer büyük holdinglerin toplamından fazlaydı…
İtibar araştırmalarında bu durumu etkileyen faktörlerin başında gelen unsur, deneklerin çok yalın bir soruya verdikleri yanıtların altında yatıyor, “Halka yakınlık” sorgulaması tabloyu doğrudan etkiliyordu.
Bu tablonun değişmesi için Koç Topluluğu, daha fazla yatırım değil, kendisini ve yaptığı KSS yatırımlarını daha ‘doğru’ ve ‘iyi’ anlatma yolunu seçti. Karşılığını da 10-15 senede alabildi. Son yıllarda yapılan araştırmalarda ve endeks çalışmalarında algılanmasını hayli düzelttiği görülüyor.
Kıssadan hisse: Eğer algılanmanız “halka yakın” değilse, ağzınızla kuş tutsanız bile işe yaramıyor.
Bu örnekle ve yukarıdaki başlıkla meramımız çok net. CHP üst yönetimi, ‘halktan kopuk’ tavrını son vizyon toplantısında bir üst seviyeye taşıdı.
Belki ekonomistler, akademisyenler ve ağır entel abiler anlamışlardır konuşma yapan Amerikalıların dediklerini... Ancak TV’lerde (TELE1, HalkTV) canlı yayınlandığına göre, geniş halk kitlelerini hedeflemiş olmalılar. Onlardaysa durum hayli farklıydı: Sadece salondakiler uyuklamadı; TV izleyicilerinin de göz kapakları gittikçe ağırlaştı…
Üç Amerikalı, başdanışman Jeremy Rifkin, Daron Acemoğlu ve Ufuk Akçiğit aynı dünya görüşü etrafında kenetlenmişlerdi.
Bu arada CHP Genel Başkanı ekonomi konusunda ABD’de kaybolduğu 8 saat içinde dünya görüşünü değiştirmiş olmalı… Çünkü Genel Başkan, yakın zamana kadar serbest piyasa ekonomisine karşı olduklarını, devletin piyasadaki ağırlığını artıracaklarını söyleyen, hatta özelleştirilmiş pek çok kurumu devletleştireceklerini ifade ediyordu… ABD’ye giderken de kendisi gibi(!) “Vahşi kapitalizm ve neoliberalizme karşı, hakkaniyetli paylaşıma inanan aktivistlerle ve bu uğurda mücadele veren siyasi isimlerle, Bay Kemallerle” görüşeceğini söylemişti. Oysa Genel Başkan, tanımladığı dünya görüşünün tam tersinde konumlanan ithal danışmanları bulmuş görünüyor…
Kılıçdaroğlu, Türkiye’ye gelme zahmetine katlanmadan “Fıstıklı’dan top atışı” ile çevrim içi mesajlarını ileten danışmanlarla 4,5 saat süren salon toplantısı düzenlerken Cumhurbaşkanı, Urfa’da 120 binden fazla insanı meydanlara doldurmuş, İbrahim Tatlıses ile el ele tutuşup türkü çığırıyordu.
Cumhurbaşkanı’nın gençlerle bir araya geldiği akşam toplantısını da “fan-fin-fon” ecnebi aydınlarımız yadırgamış olabilirler. Ancak halk, eşitler arasında kendisine yakın bulduğunu tercih eder; biline…
AK Parti’nin önümüzdeki seçimde hem en büyük avantajı, hem de en büyük dezavantajı Kemal Kılıçdaroğlu ve etrafında kümelenmiş yönetim kadrolarıdır.
Avantajdır; çünkü halka bu kadar soğuk duran bir siyasi partiyi alt etmek nispeten daha kolaydır.
Dezavantajdır; çünkü rakibi ‘kolay lokma’ gibi görmek ve rehavete kapılmak sonun başlangıcı gibi bir şey olabilir; biline…
Gözümüze takılanlar…
- Türkiye Sigorta Birliği (TSB) ile Boğaziçi Üniversitesi Ekonomi ve Ekonometri Araştırma Merkezi bir ilke imza atmışlar; Prof. Dr. Gökhan Özartan ve Doç. Dr. Orhan Erem Ateşağaoğlu’nun hazırladıkları “Türkiye Sigortacılık Sektörü Ekonomik Etki Analizi” TSB’nin tüm yönetim kurulu üyelerinin ve Başkan Atilla Benli’nin katılımıyla tanıtılmış. İşin özü şu: Sigorta sektörü büyüdükçe ekonomi de büyüyormuş… Türk sigortacılık sektöründeki penetrasyon, mevcut %2,2 oranından %4,5’e yükselirse, GSYH üzerindeki toplam etkinin, %7,46’lık büyümeyle 421 milyar TL’lik artış sağlaması öngörülüyormuş. “2022’nin 3. çeyreğinde aktif büyüklüğünü 616 milyar liraya, prim üretimini ise 146,8 milyar liraya ulaştıran sektörümüz, hızla büyüyen dev bir ekosistemdir” diyen Benli, bu durumla gurur duyduklarını ve millî ekonomiye olan katkılarını her geçen gün daha da artırmak için canla başla çalıştıklarının altını çizmiş.
- Bu 5 Aralık ne de bereketliymiş… Dünya Gönüllüler Günü, Dünya Türk Kahvesi Günü, Dünya Kadın Hakları Günü 5 Aralık’ta kutlanıyormuş… Firmaların, markaların kafası, “Hangisini kutlamalı, iletişim çalışmalarında bunlardan hangisine yoğunlaşmalıyız” diye düşünmekten epeyce karışmış olmalı… Bu işi çözmenin yolu iki hususu netleştirmekten geçer: 1. Hedef kitlenin kültür ve değerlerine hangisinin uyduğunun tespiti. 2. Firmanın ‘varoluş nedenine’ uygun olan özel günün tespiti… Bu iki konu sadece 5 Aralık’ta değil, tüm iletişim çalışmalarında ana omurgayı inşa edecektir. Sonrası çorap söküğü gibi gelir.
- Lenovo müşterileri, satın aldıkları Think PC’lerle (masaüstü bilgisayar, iş istasyonu, dizüstü bilgisayar) 1 milyon metrik tondan fazla karbondioksit salımını telafi etmişler. Bu, 215 binden fazla binek aracın bir yıllık sera gazı salımına denk geliyormuş (Cenk Erdem, Hill & Knowlton Strategies). Biz de bunu Lenovo’nun ‘sürdürülebilirlik’ odaklı basın bülteninden öğrendik. Zira Simon-Kucher & Partners’ın dünya çapındaki araştırmasına göre; tüketicilerin dörtte üçü geçen yıla oranla sürdürülebilirliğin kendileri için aynı ya da daha fazla öneme sahip olduğunu belirtmişler. Çalışma ayrıca tüketicilerin yüzde 90’ının satın alma davranışlarında daha çevreci hâle geldiklerini de ortaya koymuş (Berker Ayvacı, Piar İletişim).