İçerik sağlamsa LCV’ye gerek yok!..
01 Şubat 2020 - Marketing Türkiye
Eğer bir basın bülteninin içeriği “Haber Değeri” taşıyorsa, PR ajansının onun peşine düşüp, Türkçe’ye son derece abuk bir şekilde sokulmuş olan deyişle “LCV yapmasına” ya da “Arka aramaya yapmasına” ya da “Bültenimizi aldınız mı” telefonları açmasına hiç gerek kalmaz. O içeriği yayınlamayan editör zaten aslî görevini yerine getirmemiş olur.
Bazen içerik pek de şatafatlı bir haber değerine sahip olmayabilir, ancak onu kaleme alan öyle bir dil kullanmıştır ki, ne kadar sıradan olsa da, allanıp pullanıp sayfaya girebilir…
Bugün size üç örnek vereceğim. Herhâlde ne demek istediğimiz anlaşılır. İki tanesinin göndereni belli. Altlarında sıkıştığınız, ek bilgi almak istediğiniz zaman arayabileceğiniz arkadaşların adları, telefonları var. Üçüncüsü ise kurum adına, bu işleri gayet başarılı bir şekilde yürüten bir “aracı kuruluş” tarafından gönderilmiş.
“Reklam panolarında maksimum fayda dönemi!”
Bu başlığı bülteni yollayan PR ajansı atmış. F5 İletişim Danışmanlığı’ndan Murat Demirok imzasıyla gelmiş. Altında meslektaşımızın hem e-posta adresi var, hem ofis telefonu, hem de cep telefonu. Haber şu:
Yapay zekâ, makine öğrenimi ve derin öğrenmeye dayalı görüntü işleme çözümleri sunan Ayvos adlı şirket bir yazılım çıkarmış. Yazılımın adı Mount Signage imiş (Belki daha kolay akılda kalacak bir isim bulabilirlerdi). Amaç mağazalara, müşterilerini daha iyi tanıma olanağı sunmakmış.
Mağazalardaki reklam panolarına yapay zekâyı entegre ediyorlarmış. Program müşterinin demografik bilgileri, yaş aralığı, duygu değişimi ve müşterinin reklama bakma süresi gibi konularda detaylı bilgileri toplayıp değerlendiriyormuş.
Müşteriler için ise kişiye özel indirimli ürünler ya da indirim kodları sunarak hem eğlenceli hem de ucuz alışveriş yapmasını sağlıyormuş.
Ayvos kurucusu ve CEO’su Eray Hangül bey de: “İnteraktif bir şekilde her müşteri için farklı bir reklam ya da indirim sunabilen yazılımımız, reklam panolarını daha önce hiç olmadığı kadar yararlı hâle getiriyor” demiş.
Bu mudur? Evet budur… Bültenin son derece yeterli olacak bu bilgiyi uzata uzata tekrarlaya tekrarlaya anlatmasının dışında başlığı ve içeriği ile gayet iyi toparlanmış. Kutlarız F5’i…
İkinci bülten ise Contact+ İletişim Hizmetleri’nden gelmiş. Duygu Derun imzasını taşıyor. O da e-posta adresini, ofis telefonunu ve cep telefonunu vermiş. Ajansın attığı başlık ve içerik şöyle:
“Discovery araştırmalarına göre; ‘Televizyon’ tutkuları tetikliyor”
Konu, Discovery’nin küresel düzeyde Tapestry Research’e yaptırdığı bir araştırma ile ilgili. İnsanlar, spor, yemek, dekorasyon, doğa, yaban hayatı, motor ve araba gibi ilgi alanları söz konusu olduğunda, ilham ve bilgi almak için televizyonu kaynak olarak alıyorlarmış.
Diyebilirsiniz ki, “Bunu tespit etmek için müneccim olmaya gerek yok. Peki şu bilgi çarpıcı değil mi? Türkiye’de tutkuları tetikleyen mecralar arasında yüzde 93 ile televizyon ilk sıradayken, ardından sosyal medya ve diğer insanlar geliyormuş.
TV’nin etkisi yüzde 93 imiş… 13 ülkeden 13 bin kişiyle yapılmış araştırmaya göre; 35-54 yaş grubu arasında televizyonunun bir tutkuyu tetikleme olasılığı, sosyal medyadan beş kat daha fazlaymış.
Türkiye’de tutkularına bağlı olanların oranı yüzde 63’le global ortalamanın üzerindeymiş. Dünyada bireylerin ortalama dört tane tutkusu mevcutken, Türkiye’de bireylerin ortalama 4.8 adet tutkusu bulunuyormuş. Türkiye, insanların ortalama sahip olduğu tutku sayısında Güney Afrika’nın ardından 2. sırada yer alıyormuş.
Tutkularımız için ilham aldığımız başlıca kaynaklar: Ebeveynlerimiz (yüzde 30), televizyon (yüzde 22), akranlarımız (yüzde 18). Akranlardan etkilenme bizde dünya ortalamasının üzerindeymiş... Dünyada bireylerin tutkularını keşfetmeye başladığı yaş 16’iken, Türkiye’de ise tutkuları keşfetme yaşının diğer ülkelere nazaran bir sene daha erken olduğu saptanmış.
Peki bu veriler önemli mi? Evet çok önemli. Hedef kitleye hitap ederken hangi “tone of voice” (ses tonu) seçileceği bazen ne söylediğinizden çok önemli olabilir. Ayrıca insanlar satın alma kararlarını düşücelerinden çok duygularına dayanarak veriyorlar. O nokta da tutkular devreye giriyor. Araştırmanın tamamını edinip incelemede bizim sektör açısından fayda var…
Üçüncü örnek ise Microsoft’tan… Haber önemli. Yukarıdaki iki örnek gibi bu da ajanslara ve doğrudan kurumlara (neredeyse bunların tamamına) basın bülteni gönderim hizmeti veren Faselis’ten gelmiş. Gönderen kısmında bir isim ve Faselis uzantılı bir posta adresi var; o kadar...
Ancak bu durum içeriğin ilginçliğini ortadan kaldırmıyor. Bültendeki başlık şu şekilde:
“Microsoft’tan 1 milyar dolarlık çevre yatırımı”
Bir milyar dolar ciddi bir miktar. 10 yıl için olsa da önemli bir yatırım. Bu yaklaşımın, dünyadaki küresel ısınma ve iklim değişikliğinin en büyük müsebbibi olan ABD’nin simge şirketinden gelmesi ayrıca büyük önem taşıyor.
Şirket yöneticileri, çevreye duyarlı teknolojilerin geliştirilmesine yardımcı olmak için 1 milyar dolar yatırım yapacaklarını duyurmuş. Bir İklim İnovasyonu Fonu oluşturacaklarmış. 2030 yılında karbon ayak izini ortadan kaldırma konusunda son derece iddialı bir taahhütte bulunmuşlar. 2050 yılında ise kurulduğundan bu güne kadar yaydığı tüm karbon miktarını sıfırlamanın da ötesine geçmeyi hedefliyorlarmış...
Her ne kadar “yapacağız, edeceğiz” şeklindeki açıklamalara temkinle yaklaşmak her zaman tavsiye edilirse de, ABD gibi borsanın, kapitalizmin oyun kuralı gereği çok titiz davrandığı ülkelerde bu tür taahhütler ciddiye alınır ve kayda geçer. Bu bağlamda çevre duyarlılığın giderek arttığı ve satın alma davranışlarını etkilediği günümüzde bu tür girişimler gayet iyi çalışır.
Bazen içerik pek de şatafatlı bir haber değerine sahip olmayabilir, ancak onu kaleme alan öyle bir dil kullanmıştır ki, ne kadar sıradan olsa da, allanıp pullanıp sayfaya girebilir…
Bugün size üç örnek vereceğim. Herhâlde ne demek istediğimiz anlaşılır. İki tanesinin göndereni belli. Altlarında sıkıştığınız, ek bilgi almak istediğiniz zaman arayabileceğiniz arkadaşların adları, telefonları var. Üçüncüsü ise kurum adına, bu işleri gayet başarılı bir şekilde yürüten bir “aracı kuruluş” tarafından gönderilmiş.
“Reklam panolarında maksimum fayda dönemi!”
Bu başlığı bülteni yollayan PR ajansı atmış. F5 İletişim Danışmanlığı’ndan Murat Demirok imzasıyla gelmiş. Altında meslektaşımızın hem e-posta adresi var, hem ofis telefonu, hem de cep telefonu. Haber şu:
Yapay zekâ, makine öğrenimi ve derin öğrenmeye dayalı görüntü işleme çözümleri sunan Ayvos adlı şirket bir yazılım çıkarmış. Yazılımın adı Mount Signage imiş (Belki daha kolay akılda kalacak bir isim bulabilirlerdi). Amaç mağazalara, müşterilerini daha iyi tanıma olanağı sunmakmış.
Mağazalardaki reklam panolarına yapay zekâyı entegre ediyorlarmış. Program müşterinin demografik bilgileri, yaş aralığı, duygu değişimi ve müşterinin reklama bakma süresi gibi konularda detaylı bilgileri toplayıp değerlendiriyormuş.
Müşteriler için ise kişiye özel indirimli ürünler ya da indirim kodları sunarak hem eğlenceli hem de ucuz alışveriş yapmasını sağlıyormuş.
Ayvos kurucusu ve CEO’su Eray Hangül bey de: “İnteraktif bir şekilde her müşteri için farklı bir reklam ya da indirim sunabilen yazılımımız, reklam panolarını daha önce hiç olmadığı kadar yararlı hâle getiriyor” demiş.
Bu mudur? Evet budur… Bültenin son derece yeterli olacak bu bilgiyi uzata uzata tekrarlaya tekrarlaya anlatmasının dışında başlığı ve içeriği ile gayet iyi toparlanmış. Kutlarız F5’i…
İkinci bülten ise Contact+ İletişim Hizmetleri’nden gelmiş. Duygu Derun imzasını taşıyor. O da e-posta adresini, ofis telefonunu ve cep telefonunu vermiş. Ajansın attığı başlık ve içerik şöyle:
“Discovery araştırmalarına göre; ‘Televizyon’ tutkuları tetikliyor”
Konu, Discovery’nin küresel düzeyde Tapestry Research’e yaptırdığı bir araştırma ile ilgili. İnsanlar, spor, yemek, dekorasyon, doğa, yaban hayatı, motor ve araba gibi ilgi alanları söz konusu olduğunda, ilham ve bilgi almak için televizyonu kaynak olarak alıyorlarmış.
Diyebilirsiniz ki, “Bunu tespit etmek için müneccim olmaya gerek yok. Peki şu bilgi çarpıcı değil mi? Türkiye’de tutkuları tetikleyen mecralar arasında yüzde 93 ile televizyon ilk sıradayken, ardından sosyal medya ve diğer insanlar geliyormuş.
TV’nin etkisi yüzde 93 imiş… 13 ülkeden 13 bin kişiyle yapılmış araştırmaya göre; 35-54 yaş grubu arasında televizyonunun bir tutkuyu tetikleme olasılığı, sosyal medyadan beş kat daha fazlaymış.
Türkiye’de tutkularına bağlı olanların oranı yüzde 63’le global ortalamanın üzerindeymiş. Dünyada bireylerin ortalama dört tane tutkusu mevcutken, Türkiye’de bireylerin ortalama 4.8 adet tutkusu bulunuyormuş. Türkiye, insanların ortalama sahip olduğu tutku sayısında Güney Afrika’nın ardından 2. sırada yer alıyormuş.
Tutkularımız için ilham aldığımız başlıca kaynaklar: Ebeveynlerimiz (yüzde 30), televizyon (yüzde 22), akranlarımız (yüzde 18). Akranlardan etkilenme bizde dünya ortalamasının üzerindeymiş... Dünyada bireylerin tutkularını keşfetmeye başladığı yaş 16’iken, Türkiye’de ise tutkuları keşfetme yaşının diğer ülkelere nazaran bir sene daha erken olduğu saptanmış.
Peki bu veriler önemli mi? Evet çok önemli. Hedef kitleye hitap ederken hangi “tone of voice” (ses tonu) seçileceği bazen ne söylediğinizden çok önemli olabilir. Ayrıca insanlar satın alma kararlarını düşücelerinden çok duygularına dayanarak veriyorlar. O nokta da tutkular devreye giriyor. Araştırmanın tamamını edinip incelemede bizim sektör açısından fayda var…
Üçüncü örnek ise Microsoft’tan… Haber önemli. Yukarıdaki iki örnek gibi bu da ajanslara ve doğrudan kurumlara (neredeyse bunların tamamına) basın bülteni gönderim hizmeti veren Faselis’ten gelmiş. Gönderen kısmında bir isim ve Faselis uzantılı bir posta adresi var; o kadar...
Ancak bu durum içeriğin ilginçliğini ortadan kaldırmıyor. Bültendeki başlık şu şekilde:
“Microsoft’tan 1 milyar dolarlık çevre yatırımı”
Bir milyar dolar ciddi bir miktar. 10 yıl için olsa da önemli bir yatırım. Bu yaklaşımın, dünyadaki küresel ısınma ve iklim değişikliğinin en büyük müsebbibi olan ABD’nin simge şirketinden gelmesi ayrıca büyük önem taşıyor.
Şirket yöneticileri, çevreye duyarlı teknolojilerin geliştirilmesine yardımcı olmak için 1 milyar dolar yatırım yapacaklarını duyurmuş. Bir İklim İnovasyonu Fonu oluşturacaklarmış. 2030 yılında karbon ayak izini ortadan kaldırma konusunda son derece iddialı bir taahhütte bulunmuşlar. 2050 yılında ise kurulduğundan bu güne kadar yaydığı tüm karbon miktarını sıfırlamanın da ötesine geçmeyi hedefliyorlarmış...
Her ne kadar “yapacağız, edeceğiz” şeklindeki açıklamalara temkinle yaklaşmak her zaman tavsiye edilirse de, ABD gibi borsanın, kapitalizmin oyun kuralı gereği çok titiz davrandığı ülkelerde bu tür taahhütler ciddiye alınır ve kayda geçer. Bu bağlamda çevre duyarlılığın giderek arttığı ve satın alma davranışlarını etkilediği günümüzde bu tür girişimler gayet iyi çalışır.