İçimden ‘Havet’ demek geliyor…
20 AĞUSTOS 2010
Almancada Ja (evet) ve Nein (Hayır) sözcüklerinden bir araya getirilerek kurulan üçüncü ifade çok yaygındır: Jein!..(Yayn diye okunur)… Yaklaşık bizde ‘Havet’e tekabül edebilir…
Ne zor iş… Tarafsız olmak değil… Ondan söz edip durduk… Hani Sinan Çetin söylemişti bir seminerde… “En kolay iş, bir taraftan yana olmak! Öteki türlü sırtınızı kendinizden başka dayayacak yeriniz yok.”
Zor olan ‘tarafsız olmak’ değil aslında, tam tersine ‘taraf olmak’. Neden yana? Kendi fikriyatından yana, vicdanın sesinden yana. Her ikisini de oluşturmak ve o doğrultuda, bu gereçleri kullanarak dünyayı sağdan ya da soldan değil ‘kendi gözünle okumak’… Kolay mı?..
Değil…
Bakın, son derece nezih ve de yerini yurdunu belirterek (yani e-şerefsizlik etmeden) yazıştığı için ciddiye alıp tartışabileceğime inandığım bir beyefendi ile aramızda geçen iki satırı sizinle paylaşayım:
***
“Ali Bey. Yazılarınızı ve daha öncesinde TV programlarınızı takip eden biriyim. Ama sürdürdüğünüz ‘örtülü AKP’lilik’ hali artık çok sırıtmaya başladı. Ülkenin ve daha doğrusu halkın içinde bulunduğu durumun sizi çok ilgilendirmediğini düşünüyorum. Reklâm ve iletişim sektörünün reflekslerinden kaynaklanıyor olsa gerek diye düşünüyorum. Sizin marka değeriniz açısından artık üzerinizdeki şu ‘örtüyü’ kaldırsanız, diyorum, daha iyi olmaz mı?”…
“Selam İlker Bey. Bu ülkede tarafsız olmak gerçekten zor. Daha doğrusu akıl, fikir ve vicdandan yana taraf olmak kişi ve kuruluşlardan yana değil... Ben yıllardır CHP nasıl oylarını artırır diye analiz yapmaya çalışıyorum. Tespit ve öngörülerim %100'e yakın tutuyor... Ne yazık ki, hiçbir eleştiri, uyarı getirmeden CHP üst yönetiminin söylediği ve yaptığı şeylere alkış tutmuyorum diye olsa gerek, eleştiriliyorum... Üzülmeyin binlerce okura kendimi ifade etmekte sorunum yok, ama CHP'lilerin bir kısmına derdimi anlatmakta zorluk çekiyorum...”
***
“Nazik yanıtınıza teşekkür ederim Ali Bey. Benim için ayırdığınız zamana da ayrıca teşekkür etmem gerektiğini düşünüyorum. Ama ilginizden aldığım cesaretle size birkaç cümle ile daha seslenmekten kendimi alamıyorum. Ne ben CHP liyim, ne de CHP’lilik umurumda. Şunu biliyorum ki AKP’li değilim. Tüm bilgi kirliliği ve yanıltıcı veri tacizi altında kendimi ‘serin’ tutmaya çalışıyorum. Bunda hukukçu olmamın bir katkısı olduğunu düşünüyorum. Yaşanan Anayasa tartışmalarında benim için hukuken durum ne kadar açıksa herkes için de öyle olması gerektiğinden hareket ettiğimden olsa gerek, idraklerine güvendiğim kişilerin hatalı değerlendirmeleri veya bundan yarar sağlayacaklara hizmet eden değerlendirmelerde bulunmalarından etkileniyorum. Sizden yazımı bu kapsamda değerlendirmenizi rica ediyorum. Bence sizin yazılarınızdan benim hangi sonuca vardığım, CHP’li olmamam açısından önem kazanıyor… Yani ‘hedef kitleniz okur’ sizi böyle görüyorsa yazılarınızda anlattıklarınızın altındaki saik ne kadar önemli olabilir? Affınıza sığınarak, burada bir iletişim kazasından söz edebilir miyiz?”
***
Tek kelimeyle mükemmel bir metin… Ama katılmıyorum tabii… Bu vesile ile Türkiye Evet - Hayır diye tam da ortasından çat diye ikiye bölünmek üzereyken (evet ve hayırdan ari, başından beri referanduma karşıydım) bir kez daha üçüncü göze başvurmakta yarar olabilir mi?..
Daha önce de belirttiğim gibi; AK Partili değilim… Ancak CHP’li de değilim. Ya da başka bir ‘partili’… Görüşlerim herhangi bir siyasi partinin ipoteğinde değil. Üzerimdeki her türlü tasallutu kaldırıp atmaya karar verdiğim gün siyasi parti yandaşlığı da bitti benim için… “İlerlemeci”, “Kamu vicdanından yana”, “Başta memleket sonra da insanlık yararına” olan her adımın başımın üstünde yeri var… Özetle, benim siyasi tercihim omurilikten takım tutar gibi değil… Daha doğrusu siyasi tercihim yok. Fikri ve vicdani tercihlerim var sadece, bir de hasbelkader mesleki bakış açım…
***
Kentbilimci olsam, Safranbolu'yu, Ankara'dan daha çok takdir edebilirdim. Müzisyen olsam, Nina Simone'u Beyonce'dan daha etkileyici bulabilirdim. Sosyal demokrat olsam Bernstein'i Mandela'ya; mimar olsam Hundertwasser’i ya da Wittgenstein’ı Frank Lloyd Wright’a tercih edebilirdim… Sinemadan anlasam Wenders, Granier-Deferre, Roeg üçlüsünü diğerlerinden ayrı bir yere koyabilirdim…
Ancak bu diğerlerini adam yerine koymadığım, onlara saygı duymadığım anlamına hiçbir koşulda gelmezdi. Ben iletişimciyim ve eğer mesleki anlamda iletişimi AK Parti, CHP'den daha iyi yönetiyorsa bu gerçeği görmezden gelemem. Tersi olsaydı da yine görmezden gelemezdim. "Örtü"lere ihtiyaç duymuyorum kısacası. Açmak için de kapanmak için de... Tabii bir de, benimle aynı fikirde olmayanın bana ‘düşman’ olduğu gibi bir paranoyam yok…
Ne zor iş… Tarafsız olmak değil… Ondan söz edip durduk… Hani Sinan Çetin söylemişti bir seminerde… “En kolay iş, bir taraftan yana olmak! Öteki türlü sırtınızı kendinizden başka dayayacak yeriniz yok.”
Zor olan ‘tarafsız olmak’ değil aslında, tam tersine ‘taraf olmak’. Neden yana? Kendi fikriyatından yana, vicdanın sesinden yana. Her ikisini de oluşturmak ve o doğrultuda, bu gereçleri kullanarak dünyayı sağdan ya da soldan değil ‘kendi gözünle okumak’… Kolay mı?..
Değil…
Bakın, son derece nezih ve de yerini yurdunu belirterek (yani e-şerefsizlik etmeden) yazıştığı için ciddiye alıp tartışabileceğime inandığım bir beyefendi ile aramızda geçen iki satırı sizinle paylaşayım:
***
“Ali Bey. Yazılarınızı ve daha öncesinde TV programlarınızı takip eden biriyim. Ama sürdürdüğünüz ‘örtülü AKP’lilik’ hali artık çok sırıtmaya başladı. Ülkenin ve daha doğrusu halkın içinde bulunduğu durumun sizi çok ilgilendirmediğini düşünüyorum. Reklâm ve iletişim sektörünün reflekslerinden kaynaklanıyor olsa gerek diye düşünüyorum. Sizin marka değeriniz açısından artık üzerinizdeki şu ‘örtüyü’ kaldırsanız, diyorum, daha iyi olmaz mı?”…
“Selam İlker Bey. Bu ülkede tarafsız olmak gerçekten zor. Daha doğrusu akıl, fikir ve vicdandan yana taraf olmak kişi ve kuruluşlardan yana değil... Ben yıllardır CHP nasıl oylarını artırır diye analiz yapmaya çalışıyorum. Tespit ve öngörülerim %100'e yakın tutuyor... Ne yazık ki, hiçbir eleştiri, uyarı getirmeden CHP üst yönetiminin söylediği ve yaptığı şeylere alkış tutmuyorum diye olsa gerek, eleştiriliyorum... Üzülmeyin binlerce okura kendimi ifade etmekte sorunum yok, ama CHP'lilerin bir kısmına derdimi anlatmakta zorluk çekiyorum...”
***
“Nazik yanıtınıza teşekkür ederim Ali Bey. Benim için ayırdığınız zamana da ayrıca teşekkür etmem gerektiğini düşünüyorum. Ama ilginizden aldığım cesaretle size birkaç cümle ile daha seslenmekten kendimi alamıyorum. Ne ben CHP liyim, ne de CHP’lilik umurumda. Şunu biliyorum ki AKP’li değilim. Tüm bilgi kirliliği ve yanıltıcı veri tacizi altında kendimi ‘serin’ tutmaya çalışıyorum. Bunda hukukçu olmamın bir katkısı olduğunu düşünüyorum. Yaşanan Anayasa tartışmalarında benim için hukuken durum ne kadar açıksa herkes için de öyle olması gerektiğinden hareket ettiğimden olsa gerek, idraklerine güvendiğim kişilerin hatalı değerlendirmeleri veya bundan yarar sağlayacaklara hizmet eden değerlendirmelerde bulunmalarından etkileniyorum. Sizden yazımı bu kapsamda değerlendirmenizi rica ediyorum. Bence sizin yazılarınızdan benim hangi sonuca vardığım, CHP’li olmamam açısından önem kazanıyor… Yani ‘hedef kitleniz okur’ sizi böyle görüyorsa yazılarınızda anlattıklarınızın altındaki saik ne kadar önemli olabilir? Affınıza sığınarak, burada bir iletişim kazasından söz edebilir miyiz?”
***
Tek kelimeyle mükemmel bir metin… Ama katılmıyorum tabii… Bu vesile ile Türkiye Evet - Hayır diye tam da ortasından çat diye ikiye bölünmek üzereyken (evet ve hayırdan ari, başından beri referanduma karşıydım) bir kez daha üçüncü göze başvurmakta yarar olabilir mi?..
Daha önce de belirttiğim gibi; AK Partili değilim… Ancak CHP’li de değilim. Ya da başka bir ‘partili’… Görüşlerim herhangi bir siyasi partinin ipoteğinde değil. Üzerimdeki her türlü tasallutu kaldırıp atmaya karar verdiğim gün siyasi parti yandaşlığı da bitti benim için… “İlerlemeci”, “Kamu vicdanından yana”, “Başta memleket sonra da insanlık yararına” olan her adımın başımın üstünde yeri var… Özetle, benim siyasi tercihim omurilikten takım tutar gibi değil… Daha doğrusu siyasi tercihim yok. Fikri ve vicdani tercihlerim var sadece, bir de hasbelkader mesleki bakış açım…
***
Kentbilimci olsam, Safranbolu'yu, Ankara'dan daha çok takdir edebilirdim. Müzisyen olsam, Nina Simone'u Beyonce'dan daha etkileyici bulabilirdim. Sosyal demokrat olsam Bernstein'i Mandela'ya; mimar olsam Hundertwasser’i ya da Wittgenstein’ı Frank Lloyd Wright’a tercih edebilirdim… Sinemadan anlasam Wenders, Granier-Deferre, Roeg üçlüsünü diğerlerinden ayrı bir yere koyabilirdim…
Ancak bu diğerlerini adam yerine koymadığım, onlara saygı duymadığım anlamına hiçbir koşulda gelmezdi. Ben iletişimciyim ve eğer mesleki anlamda iletişimi AK Parti, CHP'den daha iyi yönetiyorsa bu gerçeği görmezden gelemem. Tersi olsaydı da yine görmezden gelemezdim. "Örtü"lere ihtiyaç duymuyorum kısacası. Açmak için de kapanmak için de... Tabii bir de, benimle aynı fikirde olmayanın bana ‘düşman’ olduğu gibi bir paranoyam yok…