İçimiz kıyıldı; peki ne yapmalı?..
06 Ocak 2018 - Yeni Şafak
Ne Erdoğan’ın Fransa’ya gidişi, ne Orta Doğu, ne de İran… Bir iki gündür içimiz kıyıla kıyıla kendisinden ayrılmak isteyen karısını cezalandırmak adına önce çocuklarının sonra da kendisinin yaşamına son veren adamı ve bu travmayı atlatması hayli zor olacak annenin trajedisini izliyoruz… İçimiz kıyıla kıyıla…
Ben ilgili bakanlardan gerekli açıklamayı bekliyordum. İhmali görülenler hakkında tahkikat başlattıklarını, yasal boşluk ve uygulamada sorun varsa onları da derhal çözeceklerini falan… Onların da imdadına Sayın Cumhurbaşkanı yetişmiş… Erdoğan, bir soru üzerine özetle demiş ki:
“Bu konunun izahı söz konusu değil. Televizyon ekranlarında bunları izlediğimiz zaman acaba diyoruz medyayı mı suçlasak. Buna toplumsal olarak vereceğimiz tepki çok çok önemli. Nesillerimizi iyi eğitmemiz, iyi yetiştirmemiz lazım. Bu noktada dini eğitimin de çok çok önemli olduğunu ifade etmem gerekiyor.”
Meselenin özü budur… Perşembe akşamı katıldığımız bir TV programında Ceza Hukuku uzmanlarından Av. Dr. Rezan Epözdemir altını defalarca çizdi: Yasalarda bir boşluk yok. Tersine, gereken her şey var. Aksayan, uygulama!..
Peki uygulamada sorunlar nasıl çözülür? Olayın, devleti, medyası, üniversiteleri, STK’ları ile birlikte holostik bir yaklaşımla ele alınmasıyla belki… Mesele sadece yasal düzenleme değil, aynı zamanda bir üst yapı konusu olarak, önlem için bilgilenme, yardımlaşma, sahiplenme meselesidir. Ve her şeyden önce şunu idrak etmekte yarar vardır. Bu trajedi sadece Türkiye’nin meselesi değildir.
1999’da BM tarafından resmen kabul edilmiş, Kadına Karşı Şiddeti Ortadan Kaldırma günü olan 25 Kasım’da Alman Süddeutsche Zeitung gazetesinde yayınlanan kapsamlı bir araştırmada deniyor ki: “Dünyada yaşayan kadınların %70’i hayatlarında en az bir kere şiddete maruz kalmışlar. 2015 yılında Almanya’da eşlerinin şiddetine maruz kalan kadınların sayısı 100 bin imiş. 200 kadın cinayet teşebbüsünden kurtulurken, kurtulamayıp hayatını kaybedenlerin sayısı 131’i bulmuş… Tüm dünyada şiddete maruz kalan kadın sayısının ise 200 milyonu aştığı tespit edilmiş…
Yani olay, bir insanlık ayıbı. Şiddete karşı bilgilenme, bilgilendirme, önleme sürecinde yer almayan herkesin bu ayıpta bir payı var herhalde…
Olup biteni ‘okumak’ için…
Medya takibi, bizce ondan da önemlisi medyadaki görünürlüğün Barcelona 2.0 ilkelerine göre ölçebilen ve iletişim değeri olarak rekabetle kıyaslayarak veren ender kuruluşlardan Interpress, Global Firepower tarafından açıklanan verilerden yola çıkarak bir rapor hazırlamış.
Hangi ülkenin ne kadar petrolü bulunduğunu içeren tabloyu biraz vakit ayırarak okumakta yarar var. Çünkü günümüzdeki çatışmaların, milyonlarca insanın katledilmesinin arkasında bu rakamların tetiklediği stratejiler var. Durum şöyle:
Ben ilgili bakanlardan gerekli açıklamayı bekliyordum. İhmali görülenler hakkında tahkikat başlattıklarını, yasal boşluk ve uygulamada sorun varsa onları da derhal çözeceklerini falan… Onların da imdadına Sayın Cumhurbaşkanı yetişmiş… Erdoğan, bir soru üzerine özetle demiş ki:
“Bu konunun izahı söz konusu değil. Televizyon ekranlarında bunları izlediğimiz zaman acaba diyoruz medyayı mı suçlasak. Buna toplumsal olarak vereceğimiz tepki çok çok önemli. Nesillerimizi iyi eğitmemiz, iyi yetiştirmemiz lazım. Bu noktada dini eğitimin de çok çok önemli olduğunu ifade etmem gerekiyor.”
Meselenin özü budur… Perşembe akşamı katıldığımız bir TV programında Ceza Hukuku uzmanlarından Av. Dr. Rezan Epözdemir altını defalarca çizdi: Yasalarda bir boşluk yok. Tersine, gereken her şey var. Aksayan, uygulama!..
Peki uygulamada sorunlar nasıl çözülür? Olayın, devleti, medyası, üniversiteleri, STK’ları ile birlikte holostik bir yaklaşımla ele alınmasıyla belki… Mesele sadece yasal düzenleme değil, aynı zamanda bir üst yapı konusu olarak, önlem için bilgilenme, yardımlaşma, sahiplenme meselesidir. Ve her şeyden önce şunu idrak etmekte yarar vardır. Bu trajedi sadece Türkiye’nin meselesi değildir.
1999’da BM tarafından resmen kabul edilmiş, Kadına Karşı Şiddeti Ortadan Kaldırma günü olan 25 Kasım’da Alman Süddeutsche Zeitung gazetesinde yayınlanan kapsamlı bir araştırmada deniyor ki: “Dünyada yaşayan kadınların %70’i hayatlarında en az bir kere şiddete maruz kalmışlar. 2015 yılında Almanya’da eşlerinin şiddetine maruz kalan kadınların sayısı 100 bin imiş. 200 kadın cinayet teşebbüsünden kurtulurken, kurtulamayıp hayatını kaybedenlerin sayısı 131’i bulmuş… Tüm dünyada şiddete maruz kalan kadın sayısının ise 200 milyonu aştığı tespit edilmiş…
Yani olay, bir insanlık ayıbı. Şiddete karşı bilgilenme, bilgilendirme, önleme sürecinde yer almayan herkesin bu ayıpta bir payı var herhalde…
Olup biteni ‘okumak’ için…
Medya takibi, bizce ondan da önemlisi medyadaki görünürlüğün Barcelona 2.0 ilkelerine göre ölçebilen ve iletişim değeri olarak rekabetle kıyaslayarak veren ender kuruluşlardan Interpress, Global Firepower tarafından açıklanan verilerden yola çıkarak bir rapor hazırlamış.
Hangi ülkenin ne kadar petrolü bulunduğunu içeren tabloyu biraz vakit ayırarak okumakta yarar var. Çünkü günümüzdeki çatışmaların, milyonlarca insanın katledilmesinin arkasında bu rakamların tetiklediği stratejiler var. Durum şöyle:
Bu listeye Türkiye 50’nci sıradan 300 milyon varille girmiş…
Kimin nereye neden gözlerini diktiğini anlamak hiç de zor değil… Bir de buna İpek yolu projesini ekleyin… Ve de enerji yolları üzerindeki hakimiyet meselesini… Silahlı Kuvvetlere yönelik Balyoz – Ergenekon saldırısını, Gezi olaylarını, 17 - 25 Aralık komplosunu, 15 Temmuz’u, Mısır’daki darbeyi, Suriye’de, Irak’ta sergilenen oyunları, İran’ın içinin nasıl ve neden karıştırıldığını ve bunun gibi Orta Doğu’da ve Asya Pasifik’te sergilenen ve de sergilenecek olan oyunların özüne dair sağlam ipuçlarından birini ‘okumak’ mümkün olabilir…
Kimin nereye neden gözlerini diktiğini anlamak hiç de zor değil… Bir de buna İpek yolu projesini ekleyin… Ve de enerji yolları üzerindeki hakimiyet meselesini… Silahlı Kuvvetlere yönelik Balyoz – Ergenekon saldırısını, Gezi olaylarını, 17 - 25 Aralık komplosunu, 15 Temmuz’u, Mısır’daki darbeyi, Suriye’de, Irak’ta sergilenen oyunları, İran’ın içinin nasıl ve neden karıştırıldığını ve bunun gibi Orta Doğu’da ve Asya Pasifik’te sergilenen ve de sergilenecek olan oyunların özüne dair sağlam ipuçlarından birini ‘okumak’ mümkün olabilir…