‘İçimizdeki Hollandalılar’
14 Mart 2017 - Yeni Şafak
Hiç şaşırmadım. Kesinlikle bekliyordum. Kayı boyu Anadolu’ya geldiğinde de içinden bu unsurlar çıkmış. Osmanlı, cihan imparatorluğuna evrilirken de; Tanzimat’ta da, II. Abdülhamid döneminde de, Kurtuluş Savaşı sırasında onun bunun mandası olmayı savunduklarında da, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e 11 kez suikast düzenlediklerinde de… İçimizdeki Hollandalılar hep olmuş.
Bu lafın orijinali aslında Sayın Mustafa Denizli’ye ait. Avrupa Şampiyonası’na katılmaya hak kazandığımız millî maçtan sonra o tarihi yorumunu yapmıştı:
Yarın UEFA’ya bundan sonra Türk Millî Takımı’nın oynadığı maçlar için 6 puan teklifinde bulunacağım. Bundan sonra kazandığım maçlarda UEFA Türkiye’ye 6 puan versin. Üç içerdeki İrlanda için, üç dışarıdaki İrlanda için…”
Hollanda’nın yaptığı edepsizlik üzerine bizim Hollandalıların çıkıp müttefiklerini savunacaklarını tahmin etmek zor değildi.
Hayırcı’ların arkasındaki Hollanda’yı öven övene… Sadece Hollanda mı? Tabii ki hayır. Şer Cephesi geniş. Ateş olsa cürmü kadar yer yakacak olan İsviçre’nin Blick gazetesi manşetini Türkçe atmış: “Erdoğan’ın diktatörlüğüne HAYIR oyu kullanın!” Lafı eğip bükmüyorlar yani. Hepsi Hayır’cı, hepsi Anti Erdoğan ve Anti Türkiye’ci… Der Spiegel, Türkiye ve sayın Cumhurbaşkanı’nı bir yılda üçüncü kez kapak yapıyor. Stern dergisi onunla aynı hafta kapağa Erdoğan portresi koyuyor. Başlık hakaret yüklü: Erpresser (Şantajcı)…
Bu şer cephesine bizden katılanlar aşağı yukarı aynı dili kullanıyorlar… Hollanda’nın Konya kadar yüz ölçümü varmış, ama bizden şunu da bunu da daha iyi yapıyormuş (Haddimizi bildiriyorlar bize)… Orada demokrasi varmış, bizimkiler anlayamazlarmış onları… Kuralları varmış, uymamız gereken… Daha neler… Bütün Hayırcılar Hollandalı olmuş. Bir tek ‘Hepimiz Hollandalıyız’ diye bağırmadıkları kalmış.
Sayın Kemal Kılıçdaroğlu Hollanda’nın hiçbir uluslararası hukuk ve diplomasi kuralına uymayan tutumunu eleştirip bir vatanseverin davranması gerektiği gibi davrandı ya, tecrübeli PR’cılardan biri sosyal medyada veryansın etmiş:
“AKP'nin alternatifi de bu! Allah'ım aklımı koru! Kılıçdaroğlu: Hollanda ile ilişkilerimizi lütfen askıya alın”
The Times gazetesi bile akl-ı selimle yaklaşmış olaya. Hollanda Başbakanı Rutte'yi Türkiye'ye karşı takındığı tavırla ırkçı lider Wilders'in kampanyalarına itibar sağlamakla suçlamış.
Ancak bizim Hollandalılar onlardan bile etkilenmemiş. Millet, memleket, vatan hiç önemli değil. İktidar yolları tıkanınca idrak yolları da tıkanıyor bu arkadaşların…
Nasıl Kurtuluş Savaşı sonrası bunların çanları çalmaz olduysa, az kaldı; 16 Nisan sonrası konuşacak takatleri kalmayacak. Bunların bir kısmı şimdiye kadar çoktan tüydü yurt dışına. Geri kalanı da 16 Nisan’da tüyecek. Tarihin çarkları elbette ki geriye döndürülemez. Bu sefer olmazsa, bir başka yakın tarihte, yurt dışı destekli, asker-sivil-aydın tabanlı darbelere sırtını vermiş iktidar sevdalılarının hevesleri tamamen tükenecek…
Sıcak gündem dışından ancak ‘içimizden’ iki kitap
Alman meslektaşım, 20 yıla yakın süredir dostluğunu her zaman yanımda hissettiğim Christian Langer, son gelişinde armağan olarak tuğla gibi bir kitap getirmiş. Adı Licht aus dem Osten (Doğudan Gelen Işık)… Adı tabii ki ilgimi çekti. Ex oriente Lux’u çağrıştırdı bana… “Evet”, dedi Christian, “Bu kitapta farklı bir tarihî bakış açısı var. Senin dünya görüşüne uygun.” Kitabın arkasına baktım. “Yazar Peter Frankopan tarihe Avrupa’dan değil, üç semavî dinin çıktığı ve bütün dünyaya inançla birlikte ilim irfanı da yayan Orta Doğu’dan bakıyor” diyor… Almanya, Hollanda ve neredeyse yedi düvel bizi değerlerimiz ve kültürümüzle inkâr ederken, Christian’ın bu zarif tutumu hayli duygulandırdı beni… 940 sayfayı nasıl okuyacağımı kara kara düşünmeye başladım…
Bertolt Brecht, ‘betimleme’den (Representation) söz ederken, “Gerçeğin gerçekte nasıl olduğunu” anlatmak ifadesini kullanır. Gerek yukarıdaki kitap gerekse Doç. Dr. Hüseyin Yayman’ın kitabı ‘Türkiye’nin Kürt Sorunu Hafızası’ bana Brecht’in o sözünü hatırlattı. Her defasında “Ne kadar az şey biliyormuşum” deyip durmaktan bitap düştüm. Hele de Kürt meselesinde. Tahrifatın bir dönem çok yoğun olmasının ve resmî tarih tezinin dehlizlerinde gerçeğin kaybolup gitmesinin bunda etkisi çok büyük. Yayman’ın eseri roman gibi okunmuyor. Ciddî bir başvuru kitabı… Not alıp arada sırada dönüp bakmak için ideal.
Bu lafın orijinali aslında Sayın Mustafa Denizli’ye ait. Avrupa Şampiyonası’na katılmaya hak kazandığımız millî maçtan sonra o tarihi yorumunu yapmıştı:
Yarın UEFA’ya bundan sonra Türk Millî Takımı’nın oynadığı maçlar için 6 puan teklifinde bulunacağım. Bundan sonra kazandığım maçlarda UEFA Türkiye’ye 6 puan versin. Üç içerdeki İrlanda için, üç dışarıdaki İrlanda için…”
Hollanda’nın yaptığı edepsizlik üzerine bizim Hollandalıların çıkıp müttefiklerini savunacaklarını tahmin etmek zor değildi.
Hayırcı’ların arkasındaki Hollanda’yı öven övene… Sadece Hollanda mı? Tabii ki hayır. Şer Cephesi geniş. Ateş olsa cürmü kadar yer yakacak olan İsviçre’nin Blick gazetesi manşetini Türkçe atmış: “Erdoğan’ın diktatörlüğüne HAYIR oyu kullanın!” Lafı eğip bükmüyorlar yani. Hepsi Hayır’cı, hepsi Anti Erdoğan ve Anti Türkiye’ci… Der Spiegel, Türkiye ve sayın Cumhurbaşkanı’nı bir yılda üçüncü kez kapak yapıyor. Stern dergisi onunla aynı hafta kapağa Erdoğan portresi koyuyor. Başlık hakaret yüklü: Erpresser (Şantajcı)…
Bu şer cephesine bizden katılanlar aşağı yukarı aynı dili kullanıyorlar… Hollanda’nın Konya kadar yüz ölçümü varmış, ama bizden şunu da bunu da daha iyi yapıyormuş (Haddimizi bildiriyorlar bize)… Orada demokrasi varmış, bizimkiler anlayamazlarmış onları… Kuralları varmış, uymamız gereken… Daha neler… Bütün Hayırcılar Hollandalı olmuş. Bir tek ‘Hepimiz Hollandalıyız’ diye bağırmadıkları kalmış.
Sayın Kemal Kılıçdaroğlu Hollanda’nın hiçbir uluslararası hukuk ve diplomasi kuralına uymayan tutumunu eleştirip bir vatanseverin davranması gerektiği gibi davrandı ya, tecrübeli PR’cılardan biri sosyal medyada veryansın etmiş:
“AKP'nin alternatifi de bu! Allah'ım aklımı koru! Kılıçdaroğlu: Hollanda ile ilişkilerimizi lütfen askıya alın”
The Times gazetesi bile akl-ı selimle yaklaşmış olaya. Hollanda Başbakanı Rutte'yi Türkiye'ye karşı takındığı tavırla ırkçı lider Wilders'in kampanyalarına itibar sağlamakla suçlamış.
Ancak bizim Hollandalılar onlardan bile etkilenmemiş. Millet, memleket, vatan hiç önemli değil. İktidar yolları tıkanınca idrak yolları da tıkanıyor bu arkadaşların…
Nasıl Kurtuluş Savaşı sonrası bunların çanları çalmaz olduysa, az kaldı; 16 Nisan sonrası konuşacak takatleri kalmayacak. Bunların bir kısmı şimdiye kadar çoktan tüydü yurt dışına. Geri kalanı da 16 Nisan’da tüyecek. Tarihin çarkları elbette ki geriye döndürülemez. Bu sefer olmazsa, bir başka yakın tarihte, yurt dışı destekli, asker-sivil-aydın tabanlı darbelere sırtını vermiş iktidar sevdalılarının hevesleri tamamen tükenecek…
Sıcak gündem dışından ancak ‘içimizden’ iki kitap
Alman meslektaşım, 20 yıla yakın süredir dostluğunu her zaman yanımda hissettiğim Christian Langer, son gelişinde armağan olarak tuğla gibi bir kitap getirmiş. Adı Licht aus dem Osten (Doğudan Gelen Işık)… Adı tabii ki ilgimi çekti. Ex oriente Lux’u çağrıştırdı bana… “Evet”, dedi Christian, “Bu kitapta farklı bir tarihî bakış açısı var. Senin dünya görüşüne uygun.” Kitabın arkasına baktım. “Yazar Peter Frankopan tarihe Avrupa’dan değil, üç semavî dinin çıktığı ve bütün dünyaya inançla birlikte ilim irfanı da yayan Orta Doğu’dan bakıyor” diyor… Almanya, Hollanda ve neredeyse yedi düvel bizi değerlerimiz ve kültürümüzle inkâr ederken, Christian’ın bu zarif tutumu hayli duygulandırdı beni… 940 sayfayı nasıl okuyacağımı kara kara düşünmeye başladım…
Bertolt Brecht, ‘betimleme’den (Representation) söz ederken, “Gerçeğin gerçekte nasıl olduğunu” anlatmak ifadesini kullanır. Gerek yukarıdaki kitap gerekse Doç. Dr. Hüseyin Yayman’ın kitabı ‘Türkiye’nin Kürt Sorunu Hafızası’ bana Brecht’in o sözünü hatırlattı. Her defasında “Ne kadar az şey biliyormuşum” deyip durmaktan bitap düştüm. Hele de Kürt meselesinde. Tahrifatın bir dönem çok yoğun olmasının ve resmî tarih tezinin dehlizlerinde gerçeğin kaybolup gitmesinin bunda etkisi çok büyük. Yayman’ın eseri roman gibi okunmuyor. Ciddî bir başvuru kitabı… Not alıp arada sırada dönüp bakmak için ideal.