İddiasızlığın iddiası…
16 Şubat 2019 - yeni şafak
Yarın o ünlü İzmir İktisat Kongresinin 96.yılı… Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak dün İzmir’deydi… İzmirli işinsanlarına hitap etti… Konuşmasının girişini Atatürk’ten yaptığı bir alıntıya ayırmıştı… Bu anlamlı girişin bir kısmı şöyleydi:
“Bir milletin doğrudan doğruya hayatıyla, yükselmesiyle, düşmesiyle ilgili ve ilişkili olan milletin ekonomisidir. Tarihin ve tecrübenin belirlediği bu gerçek, bizim millî hayatımızda ve millî tarihimizde de tamamen görülmüştür.
Gerçekten Türk tarihi araştırılırsa bütün yükselme ve düşme sebeplerinin bir iktisat meselesinden başka bir şey olmadığı anlaşılır.
Yeni Türkiye’mizi hak ettiği yere ulaştırabilmek için, mutlaka ekonomimize birinci derecede önem vermek zorundayız.
Bu devlet, bu millet iktisadî hâkimiyetini sağlarsa o kadar kuvvetli temel üzerinde yerleşmiş ve yükselmeye başlamış olacaktır ve artık bunu yerinden kımıldatamazlar.
İşte düşmanlarımızın, gerçek düşmanlarımızın, bir türlü rıza göstermedikleri budur…”
Bu sözlerin kendisine değil Atatürk’e ait olduğunu hatırlatan Albayrak, sözlerine şöyle devam etti:
“Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün 96 yıl önce bugünlerde, İzmir İktisat Kongresinde kurduğu bu cümleler, bugüne, bugün yaşadığımız süreçlere de ışık tutmaktadır.
Öncelikle, bundan 96 yıl önce toplanan ilk İzmir İktisat Kongresi’ni ve Kongrede siyasi ve iktisadi bağımsızlığın ancak birlikte var olabileceğini gören ulu önder Atatürk ve Cumhuriyetimizin kurucu kadrosunu saygıyla anıyorum.”
Bence bu yaklaşım son derece ‘yeni’ ve ‘önemlidir’, aynı zamanda da hayli farklı bir siyasî anlayışın altını çizmektedir… Önemlidir, çünkü pek çok melanet odağının ayrışmayı vaaz ettiği bir ortamda, ortak değerler üzerine kuruludur. Ayrıca ‘yenidir’, çünkü bu yaklaşım 96 yıl öncesinden başlayarak bugüne kadar uzaması gereken, ancak bazılarının sürekli inkıtaa uğrattığı ve inkâr ettiği değer zincirini sürdürülebilir kılma çabasını, “iddiasızlığın iddiasını” taşıyan bir üslupla yerine getirmektedir…
Dijital çağda liderliğin 6 özelliği
Türkiye’nin gerek siyaset gerekse iş dünyasının temel sorunlarından biri, her düzeyde yeterli miktarda ve düzeyde liderlerin yetişememesidir…
Hele dijitalleşmenin bu kadar önemsendiği, belirleyici rol aldığı bir ortamda, sanayi 4.0’dan söz etmeyeni neredeyse dövdükleri bir dünyada yeni tip liderliğin nemenem bir şey olacağına kafa patlatmanın zamanın gelmiştir ve geçmektedir…
Bu bağlamda yayınlanmış bir makale hayli dikkatimizi çekti: Millennium Alliance adlı şirketin Pazarlama Departmanı Başkan Yardımcısı Freya Smale’in, Forbes için kaleme aldığı “Yeni Bir Lider İçin Dijital Dönüşüm Çağrısı”…
Smale diyor ki: “Dijital dönüşüm müşterilerimizle, meslektaşlarımızla ve arkadaşlarımızla iletişim kurma biçimimizi değiştirdi. Dijital çağ yeni bir tür iletişim lideri gerektiriyor.
Etkili bir şekilde iletişim kurmak hem bilim hem de sanat şarttır.
Yeni ve benzersiz bir şey sunduğumuzda ortaya çıkan inovasyona sanatkârlık denir. ‘Harika’ iletişim liderleri yaşıyor ve veri soluyorlar-her kararı besleyen yakıt veridir. Bilimsel yaklaşımları, bilgiyle donanmış oldukları anlamına geliyor. Dijital taktiklerden daha fazlasına güveniyorlar; uygun pazarlama taktiklerini dengeleyen çok kanallı bir yaklaşımın ardındaki sanatı görüyorlar.
Gerek iş arkadaşlarının gerekse tüketicilerin liderler ve markalardan bekledikleri ‘otantiklik’ artıyor. Dijital dünyamızda, iletişim kurmak her zamankinden daha kolay. Sanat, özgün ve benzersiz bir deneyim sunmak için yeni araçlardan nasıl yararlanılacağını öğrenmekten gelir. Otomasyon bir bilim; özgünlük bir sanattır.”
Yazar yeni dönemin liderlerinde olması gereken vasıflardan birincisini yukarıdaki gibi ifade etmiş. Diğer 5 tanesini de şöyle sıralamış:
2. Neyi temsil ettiklerinin farkındadırlar 3. Başarısızlığı bir basamak olarak görürler 4. Hem danışman hem de danışandırlar 5. Onlar da insandır (Çalışanlarını değerli ve saygın hissettiren, açık ve dürüst iletişimi sağlayan çalışma ortamları yaratırlar.) 6. Takip edilirler.
Demesi kolay tabiî de; ya uygulaması?..
“Bir milletin doğrudan doğruya hayatıyla, yükselmesiyle, düşmesiyle ilgili ve ilişkili olan milletin ekonomisidir. Tarihin ve tecrübenin belirlediği bu gerçek, bizim millî hayatımızda ve millî tarihimizde de tamamen görülmüştür.
Gerçekten Türk tarihi araştırılırsa bütün yükselme ve düşme sebeplerinin bir iktisat meselesinden başka bir şey olmadığı anlaşılır.
Yeni Türkiye’mizi hak ettiği yere ulaştırabilmek için, mutlaka ekonomimize birinci derecede önem vermek zorundayız.
Bu devlet, bu millet iktisadî hâkimiyetini sağlarsa o kadar kuvvetli temel üzerinde yerleşmiş ve yükselmeye başlamış olacaktır ve artık bunu yerinden kımıldatamazlar.
İşte düşmanlarımızın, gerçek düşmanlarımızın, bir türlü rıza göstermedikleri budur…”
Bu sözlerin kendisine değil Atatürk’e ait olduğunu hatırlatan Albayrak, sözlerine şöyle devam etti:
“Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün 96 yıl önce bugünlerde, İzmir İktisat Kongresinde kurduğu bu cümleler, bugüne, bugün yaşadığımız süreçlere de ışık tutmaktadır.
Öncelikle, bundan 96 yıl önce toplanan ilk İzmir İktisat Kongresi’ni ve Kongrede siyasi ve iktisadi bağımsızlığın ancak birlikte var olabileceğini gören ulu önder Atatürk ve Cumhuriyetimizin kurucu kadrosunu saygıyla anıyorum.”
Bence bu yaklaşım son derece ‘yeni’ ve ‘önemlidir’, aynı zamanda da hayli farklı bir siyasî anlayışın altını çizmektedir… Önemlidir, çünkü pek çok melanet odağının ayrışmayı vaaz ettiği bir ortamda, ortak değerler üzerine kuruludur. Ayrıca ‘yenidir’, çünkü bu yaklaşım 96 yıl öncesinden başlayarak bugüne kadar uzaması gereken, ancak bazılarının sürekli inkıtaa uğrattığı ve inkâr ettiği değer zincirini sürdürülebilir kılma çabasını, “iddiasızlığın iddiasını” taşıyan bir üslupla yerine getirmektedir…
Dijital çağda liderliğin 6 özelliği
Türkiye’nin gerek siyaset gerekse iş dünyasının temel sorunlarından biri, her düzeyde yeterli miktarda ve düzeyde liderlerin yetişememesidir…
Hele dijitalleşmenin bu kadar önemsendiği, belirleyici rol aldığı bir ortamda, sanayi 4.0’dan söz etmeyeni neredeyse dövdükleri bir dünyada yeni tip liderliğin nemenem bir şey olacağına kafa patlatmanın zamanın gelmiştir ve geçmektedir…
Bu bağlamda yayınlanmış bir makale hayli dikkatimizi çekti: Millennium Alliance adlı şirketin Pazarlama Departmanı Başkan Yardımcısı Freya Smale’in, Forbes için kaleme aldığı “Yeni Bir Lider İçin Dijital Dönüşüm Çağrısı”…
Smale diyor ki: “Dijital dönüşüm müşterilerimizle, meslektaşlarımızla ve arkadaşlarımızla iletişim kurma biçimimizi değiştirdi. Dijital çağ yeni bir tür iletişim lideri gerektiriyor.
Etkili bir şekilde iletişim kurmak hem bilim hem de sanat şarttır.
Yeni ve benzersiz bir şey sunduğumuzda ortaya çıkan inovasyona sanatkârlık denir. ‘Harika’ iletişim liderleri yaşıyor ve veri soluyorlar-her kararı besleyen yakıt veridir. Bilimsel yaklaşımları, bilgiyle donanmış oldukları anlamına geliyor. Dijital taktiklerden daha fazlasına güveniyorlar; uygun pazarlama taktiklerini dengeleyen çok kanallı bir yaklaşımın ardındaki sanatı görüyorlar.
Gerek iş arkadaşlarının gerekse tüketicilerin liderler ve markalardan bekledikleri ‘otantiklik’ artıyor. Dijital dünyamızda, iletişim kurmak her zamankinden daha kolay. Sanat, özgün ve benzersiz bir deneyim sunmak için yeni araçlardan nasıl yararlanılacağını öğrenmekten gelir. Otomasyon bir bilim; özgünlük bir sanattır.”
Yazar yeni dönemin liderlerinde olması gereken vasıflardan birincisini yukarıdaki gibi ifade etmiş. Diğer 5 tanesini de şöyle sıralamış:
2. Neyi temsil ettiklerinin farkındadırlar 3. Başarısızlığı bir basamak olarak görürler 4. Hem danışman hem de danışandırlar 5. Onlar da insandır (Çalışanlarını değerli ve saygın hissettiren, açık ve dürüst iletişimi sağlayan çalışma ortamları yaratırlar.) 6. Takip edilirler.
Demesi kolay tabiî de; ya uygulaması?..