İhracatçılarımız sadece ekonomik cephede mücadele etmiyor…
01 Haziran 2017 - TİMREPORT
Serbest piyasa ekonomisinin en karakteristik özelliği elbette rekabettir. Ürün ya da hizmet kalitesinde ve bunların uluslararası standartlarda üretiminde rekabet; maliyet kalemlerinde rekabet; fiyatta rekabet, ödeme koşullarında rekabet; teslimat sürelerinde rekabet…
Bunların hepsiyle mücadele ve rekabet konusunda ihracatçılarımızın yılların içinden biriktirerek geldikleri ciddî tecrübeleri mevcuttur. Öte yandan bir konuda zaman zaman hayli hazırlıksız yakalanabilmektedirler…
‘Yumuşak Güç’ (Soft Power) konusunda ülkemize karşı yürütülen saldırılar; başvurulan her türlü bel altı vuruş ve fitnenin kullanıldığı, itibar sarsıcı yayın ve karalama kampanyaları katlanarak artmış; ilginçtir, özellikle 15 Temmuz’dan sonra katlanarak artmış ve referandum öncesinde Türkiye’nin bazı ‘aydın’ geçinen ecnebi hayranı unsurlarınca desteklenerek zirve noktasına ulaşmıştır.
Bu konuda devreye sokulan fitne ve iftiranın ne boyuta gelebildiğini gün ışığına ayan beyan çıkarmış olan bir örneği burada anmakta yarar vardır.
Bilindiği üzere, Türkiye’nin algısının kendi iş hedefleri için büyük önem taşıdığını tespit eden ihracatçılar, bu konuda da sorumluluk almaları gerektiğini gördüler ve Ekonomi Bakanlığının koordinasyonunda TOBB ile bir araya gelerek çok etkili ve akıllı bir iletişim çalışmasına önayak oldular.
Milletin iradesiyle engellenen 15 Temmuz alçak darbe girişimi sonrasında yatırımlar ve ülkemizle şu ya da bu şekilde ilişkiye geçmek isteyen yabancılar açısından Türkiye’nin aslında algılatılmak istenenin tersine asude ve verimli bir ülke olduğunu uzun yıllardır memleketimizde yaşayan ve çalışan yöneticilerin anlatmasının daha etkili olacağı düşünüldü ve pek çok yerel ve global CEO’nun görüşlerinden oluşan bir dizi TV filmi ve basılı mecra tanıtımı oluşturuldu.
Filmlerin gösterilmesiyle birlikte yabancı medya hemen devreye girdi ve bu firmaların üst yönetimleri üzerinde baskı kurmaya ve bu iletişim çalışmasından çekilmeleri için onları zorlamaya başladı.
Dayanakları da yıllardır körükledikleri Erdoğan ve Türkiye Düşmanlığı idi. Nasıl “Evet diyerek Erdoğan’ın diktatörlüğünü desteklemiş olursunuz” ya da “Türkiye’ye giderseniz Erdoğan’ı desteklemiş olursunuz” benzeri sloganlarla Hayır kampanyasına destek verdiler, turizm endüstrimizi çökertmeye çalıştılar ise, şimdi de Türkiye’ye bir nebze nefes aldıracak bu iletişim çalışmasını engelleyerek Türkiye’nin soluğunu iyice kesmeyi hedefliyorlardı.
Bu işin başını çekenlerden biri, Frankfurter Allgemeine Zeitung (FAZ) Avusturya temsilcisi Christian Geinitz idi… Yabancı CEO’ların “Türkiye'ye gel, sen de kendi hikâyeni keşfet!” mesajını verdikleri kampanyaya katılan markaların merkezlerini arayarak onları çekilmeye zorlamakla kalmadı, bir de görevinin şehvetine kapılıp bir sahtekârlık (!) hikâyesi uydurdu.
TV’lerde ve yazılı basında yer alan çalışmaların yanı sıra yabancı basında aynı doğrultudaki ifadelerle yer alacak içeriklerin de üretilmesi, kampanyanın bir parçasını oluşturuyordu. Bu çerçevede Alman-Türk Ticaret ve Sanayi Odası Yönetim Kurulu Üyesi, DEinternational Servis Hizmetleri A.Ş Genel Müdürü Frank Kaiser ile yapılmış ve Türkçesi Turkishtime dergisinde yayınlanmış bir röportaj, FAZ'da da yayınlanınca, Geinitz hemen devreye girdi…
Röportajı yapıp yayınlatmış olanlardan görüş almadan, diğer taraftan birkaç kişiyle görüşüp, onların birbirini tutmayan ifadelerine dayanarak “Bu röportaj sahtedir! Hiçbir zaman yapılmamıştır!” diye bir makale kaleme aldı.
Türkiye’deki işbirlikçi medya ve şeamet tellâlları hemen olayın üstüne atladılar. Haberi yaymaya çalıştılar.
Sonra da anlaşıldı ki, esas sahtekârlar, röportajın sahte olduğunu iddia edenlerdi ve konu adalete taşınacaktır.
Ancak şu biline ki, Ekonomi Bakanlığı’nın liderliğinde TİM - TOBB kampanyasından son derece rahatsız olan bu makule, Türkiye ve Erdoğan düşmanlığını körüklemeyi sürdürmek için her yola başvuracaktır.
Kıssadan hisse:
İhracatçılar sadece kendi işlerini çok iyi yapmakla kalmayacaklar, aynı zamanda Türkiye markasının doğru algılanması için de çaba harcayacaklardır. Bu ise her türlü melanete ve fitneye karşı hazırlıklı olmakla mümkündür.
Bunların hepsiyle mücadele ve rekabet konusunda ihracatçılarımızın yılların içinden biriktirerek geldikleri ciddî tecrübeleri mevcuttur. Öte yandan bir konuda zaman zaman hayli hazırlıksız yakalanabilmektedirler…
‘Yumuşak Güç’ (Soft Power) konusunda ülkemize karşı yürütülen saldırılar; başvurulan her türlü bel altı vuruş ve fitnenin kullanıldığı, itibar sarsıcı yayın ve karalama kampanyaları katlanarak artmış; ilginçtir, özellikle 15 Temmuz’dan sonra katlanarak artmış ve referandum öncesinde Türkiye’nin bazı ‘aydın’ geçinen ecnebi hayranı unsurlarınca desteklenerek zirve noktasına ulaşmıştır.
Bu konuda devreye sokulan fitne ve iftiranın ne boyuta gelebildiğini gün ışığına ayan beyan çıkarmış olan bir örneği burada anmakta yarar vardır.
Bilindiği üzere, Türkiye’nin algısının kendi iş hedefleri için büyük önem taşıdığını tespit eden ihracatçılar, bu konuda da sorumluluk almaları gerektiğini gördüler ve Ekonomi Bakanlığının koordinasyonunda TOBB ile bir araya gelerek çok etkili ve akıllı bir iletişim çalışmasına önayak oldular.
Milletin iradesiyle engellenen 15 Temmuz alçak darbe girişimi sonrasında yatırımlar ve ülkemizle şu ya da bu şekilde ilişkiye geçmek isteyen yabancılar açısından Türkiye’nin aslında algılatılmak istenenin tersine asude ve verimli bir ülke olduğunu uzun yıllardır memleketimizde yaşayan ve çalışan yöneticilerin anlatmasının daha etkili olacağı düşünüldü ve pek çok yerel ve global CEO’nun görüşlerinden oluşan bir dizi TV filmi ve basılı mecra tanıtımı oluşturuldu.
Filmlerin gösterilmesiyle birlikte yabancı medya hemen devreye girdi ve bu firmaların üst yönetimleri üzerinde baskı kurmaya ve bu iletişim çalışmasından çekilmeleri için onları zorlamaya başladı.
Dayanakları da yıllardır körükledikleri Erdoğan ve Türkiye Düşmanlığı idi. Nasıl “Evet diyerek Erdoğan’ın diktatörlüğünü desteklemiş olursunuz” ya da “Türkiye’ye giderseniz Erdoğan’ı desteklemiş olursunuz” benzeri sloganlarla Hayır kampanyasına destek verdiler, turizm endüstrimizi çökertmeye çalıştılar ise, şimdi de Türkiye’ye bir nebze nefes aldıracak bu iletişim çalışmasını engelleyerek Türkiye’nin soluğunu iyice kesmeyi hedefliyorlardı.
Bu işin başını çekenlerden biri, Frankfurter Allgemeine Zeitung (FAZ) Avusturya temsilcisi Christian Geinitz idi… Yabancı CEO’ların “Türkiye'ye gel, sen de kendi hikâyeni keşfet!” mesajını verdikleri kampanyaya katılan markaların merkezlerini arayarak onları çekilmeye zorlamakla kalmadı, bir de görevinin şehvetine kapılıp bir sahtekârlık (!) hikâyesi uydurdu.
TV’lerde ve yazılı basında yer alan çalışmaların yanı sıra yabancı basında aynı doğrultudaki ifadelerle yer alacak içeriklerin de üretilmesi, kampanyanın bir parçasını oluşturuyordu. Bu çerçevede Alman-Türk Ticaret ve Sanayi Odası Yönetim Kurulu Üyesi, DEinternational Servis Hizmetleri A.Ş Genel Müdürü Frank Kaiser ile yapılmış ve Türkçesi Turkishtime dergisinde yayınlanmış bir röportaj, FAZ'da da yayınlanınca, Geinitz hemen devreye girdi…
Röportajı yapıp yayınlatmış olanlardan görüş almadan, diğer taraftan birkaç kişiyle görüşüp, onların birbirini tutmayan ifadelerine dayanarak “Bu röportaj sahtedir! Hiçbir zaman yapılmamıştır!” diye bir makale kaleme aldı.
Türkiye’deki işbirlikçi medya ve şeamet tellâlları hemen olayın üstüne atladılar. Haberi yaymaya çalıştılar.
Sonra da anlaşıldı ki, esas sahtekârlar, röportajın sahte olduğunu iddia edenlerdi ve konu adalete taşınacaktır.
Ancak şu biline ki, Ekonomi Bakanlığı’nın liderliğinde TİM - TOBB kampanyasından son derece rahatsız olan bu makule, Türkiye ve Erdoğan düşmanlığını körüklemeyi sürdürmek için her yola başvuracaktır.
Kıssadan hisse:
İhracatçılar sadece kendi işlerini çok iyi yapmakla kalmayacaklar, aynı zamanda Türkiye markasının doğru algılanması için de çaba harcayacaklardır. Bu ise her türlü melanete ve fitneye karşı hazırlıklı olmakla mümkündür.