İki kabine kurun, öyle karar verin...
06 TEMMUZ 2007
Dün bizim gazetede araştırma şirketleri için tarihi bir belge yayınlandı. 4 araştırma şirketi, Genar, Anar, Sonar ve Kamar’ın seçim araştırma sonuçlarını arkadaşlarımız hoş bir grafikle kıyaslamışlar. Kestim sakladım.
23’ünde size hatırlatacağım. Seçim araştırması yapmak zor iştir. Bir kere çakıldınız mı, sizi sadece işinizi doğru dürüst yapamamış olmakla suçlamazlar... İş ve bireysel ahlakınızı da sorgularlar... Melih Gökçek’in seçimlerde yarışmamış ve binde bilmem kaç almış olan partisini %13’lerde göstermiş olan araştırma şirketini hatırlayanlarınız vardır. Her ne kadar sahibinin görüşlerine bazı medya organları zaman zaman hâlâ yer veriyor olsalar da; para karşılığı sonuçları maniple ettiği izlenimini artık silmek çok zor...
Daha çok AK Parti ve bu partinin kontrolündeki belediyelere yaptığı araştırmalarla bilinen Anar’ın Genel Müdürü Dr. İbrahim Uslu ile 3 yıl kadar birlikte çalıştık. Dürüstlüğünden bir gün dahi şüphe etmemişimdir. Sonar’ın sahibi Hakan Bayrakçı’yı da Habertürk’den tanırım. Çok da sayıp severim.
Her ikisi birden endişeli. Diyorlar ki: “Normalde seçimler yaklaştıkça azalır, ama bu kez ilk defa ‘kararsız’ oylar seçim yaklaştıkça artış gösteriyor!”
Bunun ne demek olduğunu araştırmacılar bilir: Müphemiyet!.. Uyur gezer oylar!.. Kim onları yakalarsa...
Bu nedenle bizim gazetedeki arkadaşlara da önerdim. Size de tavsiyem şu: Büyük olasılıkla ya AK Parti tek başına iktidar olacak; ya da CHP – MHP koalisyonu yönetecek ülkeyi. Her iki ihtimal için birer kabine yapın. Hiç çekinmeyin %80 tutar. 3 parti de yabancımız değil. Bu iki olası kabineyi yanyana koyun. Hangisinin iktidara gelmesini, ülkenin geleceğini hangisine emanet etmek istediğinize çok daha kolay karar vereceksiniz...
Krizlerde ‘delikanlı’ gibi davranmak gerek
Bütün yöneticilerin ve liderlerin ibretle izlemesi gereken bir olaydı. Dün bütün gazetelerde vardı. İşin ilginç tarafı, hepsinde de bilgiler aynıydı. Yani kasıtlı haber, ya da eksik bilgi, yönlendirme suçlamaları yapılamazdı. Fly Air Amterdam’dan Antalya’ya uçarken İtalya semalarında ‘no mercy!’ (af yok!) tipi bir kod yayıyor. Aşağı yukarı “Beni düşür!” gibi bir şey. Önce İtalyan, hava sahası değişince Yunan ve nihayet Türk savaş uçakları devreye girip Fly Air uçağını yakından izliyorlar ve “Rotanı değiştirirsen düşrürüz!” diye de sürekli uyarı gönderiyorlar...
O uçağın içinde olduğunuzu düşünün... Allah muhafaza... Pilotlar sorgulanıyor, Fly Air hakkında inceleme başlatılıyor falan... Ortada ciddi bir kriz durumu var. Bu durumda ne olur biliyor musunuz? Bütün gözler en üst düzeyden bir yetkiliyi arar. Krizi onun yönetmesi gerekir. Gerçeği anlatacak; büyük bir olasılıkla pilot eğitim sırasında oluşan bir hatadan dolayı özür dileyecek. Hayati, en küçük tehdidin ve tehlikenin oluşmadığın ifade edip adam gibi özür dileyecek...
Varsayımın birinci kısmı gerçekleşiyor. Fly Hava Yolları Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Hasan Çebi çıkıp konuşuyor. Bu iyi... Şimdi sıkı durun. Ne diyor Çebi biliyor musunuz: “Böyle bir olay yaşanmadı. Tamamen hayal mahsulü!”...
Her ne kadar bizim gazeteden Sinan Kal’ın haberine göre bazı yetkililer (!), “Küçük bir teknik arıza yaşandı ve giderildi” demişlerse de, iş ve iletişim adın ahiç de iyi kokular çıkmıyor bu işten.... Kriz durumunda en son yapılacak iş: İnkâr etmek; yok saymaktır. Delikanlılık her zaman çok daha fazla işe yarar. Yoksa müşterinizin güvenini yitirmek işten bile değildir...
Bodrum Sağlık Vakfı’nın sorunları çözülüyor
İki gün oluyor. “Milli Eğitim Bakanı, Şafak’ın sesini duyacak mı?” diye yazmışız. Bodrum Sağlık Vakfı’nın Halkla İlişkiler Müdürü olan arkadaşımız Şafak Yaşar’dan bir mektup almıştık. Şafak, Bodrum’daki engelli çocukları rehabilite eden merkezin ödenekleri durdurulduğunu, geçmişe yönelik olarak da 150 bin YTL gibi bir meblağın faiziyle geri istendiğini, 100 engelli çocuğun son derece mağdur durumda kaldığını yazıyordu.
Dün Bitlis’de bulunan Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik aradı. Uzun uzun bilgi verdi. Yasal değişiklik sonucu sağlık kuruluşlarının Sağlık Bakanlığına, eğitimle ilgili olanların ise kendi bakanlığına bağlandığını, kuruluşların bu geçiş sürecini hızla tamamladıklarını, bizim Şafak’ın Vakfının ise işlemlerinin ancak üç ay önce bittiğini, o tarihten bu yana da ödemelerin düzenli yapıldığını söyledi. Geriye dönük talepleriyle ilgili ise iki müfettiş görevlendirmişler. Biri Milli Eğitimden diğeri Maliyeden; onu araştırıp çözeceklermiş...
Milli Eğitim Bakanı Şafak’ın sesini duymuş...
Bu rezilliği yapanı öğrenmek istiyorum...
Rahmetli Barış Akarsu’nun ölüm döşeğinde fotoğraflarını görünce içim cız etti. Şimdi yayın organlarının yöneticileri şöyler laflar edecekler: “Fotoğraflar önüme geldiğinde çelişki içinde kaldım... Yayınlasak bir türlü, yayınlamasak başka türlü. Sonra mesleğim beni göreve çağırdı ve kamu oyunun bilgilenme hakkını hatırladım ve belki büyük değil fakat yine de kullandım”...
Bildirildiğine (!) göre birileri (!) Doğan Haber Ajansı’nın canlı yayın aracına bir zarf bırakmış. Bir de bakmışlar zarfın içinde bir CD... Aaa, o da ne? CD’nin içinde Barış’ın vefatından çok kısa bir süre önce çekilmiş fotoğrafları...
Savcılı hastanede bu fotoğrafları kimin çektiğini araştıryormuş...
Ben de haber alma hakkımı devreye sokmak ve bu rezil işi kimin yaptığını öğrenmek istiyorum. En az savcılık kadar medyanoın da sorumluluğu bu işi çözmek...
23’ünde size hatırlatacağım. Seçim araştırması yapmak zor iştir. Bir kere çakıldınız mı, sizi sadece işinizi doğru dürüst yapamamış olmakla suçlamazlar... İş ve bireysel ahlakınızı da sorgularlar... Melih Gökçek’in seçimlerde yarışmamış ve binde bilmem kaç almış olan partisini %13’lerde göstermiş olan araştırma şirketini hatırlayanlarınız vardır. Her ne kadar sahibinin görüşlerine bazı medya organları zaman zaman hâlâ yer veriyor olsalar da; para karşılığı sonuçları maniple ettiği izlenimini artık silmek çok zor...
Daha çok AK Parti ve bu partinin kontrolündeki belediyelere yaptığı araştırmalarla bilinen Anar’ın Genel Müdürü Dr. İbrahim Uslu ile 3 yıl kadar birlikte çalıştık. Dürüstlüğünden bir gün dahi şüphe etmemişimdir. Sonar’ın sahibi Hakan Bayrakçı’yı da Habertürk’den tanırım. Çok da sayıp severim.
Her ikisi birden endişeli. Diyorlar ki: “Normalde seçimler yaklaştıkça azalır, ama bu kez ilk defa ‘kararsız’ oylar seçim yaklaştıkça artış gösteriyor!”
Bunun ne demek olduğunu araştırmacılar bilir: Müphemiyet!.. Uyur gezer oylar!.. Kim onları yakalarsa...
Bu nedenle bizim gazetedeki arkadaşlara da önerdim. Size de tavsiyem şu: Büyük olasılıkla ya AK Parti tek başına iktidar olacak; ya da CHP – MHP koalisyonu yönetecek ülkeyi. Her iki ihtimal için birer kabine yapın. Hiç çekinmeyin %80 tutar. 3 parti de yabancımız değil. Bu iki olası kabineyi yanyana koyun. Hangisinin iktidara gelmesini, ülkenin geleceğini hangisine emanet etmek istediğinize çok daha kolay karar vereceksiniz...
Krizlerde ‘delikanlı’ gibi davranmak gerek
Bütün yöneticilerin ve liderlerin ibretle izlemesi gereken bir olaydı. Dün bütün gazetelerde vardı. İşin ilginç tarafı, hepsinde de bilgiler aynıydı. Yani kasıtlı haber, ya da eksik bilgi, yönlendirme suçlamaları yapılamazdı. Fly Air Amterdam’dan Antalya’ya uçarken İtalya semalarında ‘no mercy!’ (af yok!) tipi bir kod yayıyor. Aşağı yukarı “Beni düşür!” gibi bir şey. Önce İtalyan, hava sahası değişince Yunan ve nihayet Türk savaş uçakları devreye girip Fly Air uçağını yakından izliyorlar ve “Rotanı değiştirirsen düşrürüz!” diye de sürekli uyarı gönderiyorlar...
O uçağın içinde olduğunuzu düşünün... Allah muhafaza... Pilotlar sorgulanıyor, Fly Air hakkında inceleme başlatılıyor falan... Ortada ciddi bir kriz durumu var. Bu durumda ne olur biliyor musunuz? Bütün gözler en üst düzeyden bir yetkiliyi arar. Krizi onun yönetmesi gerekir. Gerçeği anlatacak; büyük bir olasılıkla pilot eğitim sırasında oluşan bir hatadan dolayı özür dileyecek. Hayati, en küçük tehdidin ve tehlikenin oluşmadığın ifade edip adam gibi özür dileyecek...
Varsayımın birinci kısmı gerçekleşiyor. Fly Hava Yolları Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Hasan Çebi çıkıp konuşuyor. Bu iyi... Şimdi sıkı durun. Ne diyor Çebi biliyor musunuz: “Böyle bir olay yaşanmadı. Tamamen hayal mahsulü!”...
Her ne kadar bizim gazeteden Sinan Kal’ın haberine göre bazı yetkililer (!), “Küçük bir teknik arıza yaşandı ve giderildi” demişlerse de, iş ve iletişim adın ahiç de iyi kokular çıkmıyor bu işten.... Kriz durumunda en son yapılacak iş: İnkâr etmek; yok saymaktır. Delikanlılık her zaman çok daha fazla işe yarar. Yoksa müşterinizin güvenini yitirmek işten bile değildir...
Bodrum Sağlık Vakfı’nın sorunları çözülüyor
İki gün oluyor. “Milli Eğitim Bakanı, Şafak’ın sesini duyacak mı?” diye yazmışız. Bodrum Sağlık Vakfı’nın Halkla İlişkiler Müdürü olan arkadaşımız Şafak Yaşar’dan bir mektup almıştık. Şafak, Bodrum’daki engelli çocukları rehabilite eden merkezin ödenekleri durdurulduğunu, geçmişe yönelik olarak da 150 bin YTL gibi bir meblağın faiziyle geri istendiğini, 100 engelli çocuğun son derece mağdur durumda kaldığını yazıyordu.
Dün Bitlis’de bulunan Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik aradı. Uzun uzun bilgi verdi. Yasal değişiklik sonucu sağlık kuruluşlarının Sağlık Bakanlığına, eğitimle ilgili olanların ise kendi bakanlığına bağlandığını, kuruluşların bu geçiş sürecini hızla tamamladıklarını, bizim Şafak’ın Vakfının ise işlemlerinin ancak üç ay önce bittiğini, o tarihten bu yana da ödemelerin düzenli yapıldığını söyledi. Geriye dönük talepleriyle ilgili ise iki müfettiş görevlendirmişler. Biri Milli Eğitimden diğeri Maliyeden; onu araştırıp çözeceklermiş...
Milli Eğitim Bakanı Şafak’ın sesini duymuş...
Bu rezilliği yapanı öğrenmek istiyorum...
Rahmetli Barış Akarsu’nun ölüm döşeğinde fotoğraflarını görünce içim cız etti. Şimdi yayın organlarının yöneticileri şöyler laflar edecekler: “Fotoğraflar önüme geldiğinde çelişki içinde kaldım... Yayınlasak bir türlü, yayınlamasak başka türlü. Sonra mesleğim beni göreve çağırdı ve kamu oyunun bilgilenme hakkını hatırladım ve belki büyük değil fakat yine de kullandım”...
Bildirildiğine (!) göre birileri (!) Doğan Haber Ajansı’nın canlı yayın aracına bir zarf bırakmış. Bir de bakmışlar zarfın içinde bir CD... Aaa, o da ne? CD’nin içinde Barış’ın vefatından çok kısa bir süre önce çekilmiş fotoğrafları...
Savcılı hastanede bu fotoğrafları kimin çektiğini araştıryormuş...
Ben de haber alma hakkımı devreye sokmak ve bu rezil işi kimin yaptığını öğrenmek istiyorum. En az savcılık kadar medyanoın da sorumluluğu bu işi çözmek...