İki testi birbirine çarparsa ikisi de hasar görür
19 EKİM 2007
Aydın Bey ne hikmetse zaman zaman bu tuzağa düşer. Bu kez de geldi. Her ne kadar diğerlerinde olduğu gibi sinirlerine hakim olamayıp avazı çıktığı kadar bağırmamış olsa da, iletilişim yönetiminin kusurlu hareket olarak gördüğü her durumda olduğu gibi, yine bazı puanlar kaybedildi.
Bunu Emin Çölaşan’ın katıldığı programa telefonla bağlanmasının ardından kimse Aydın Doğan Bey’e söylemeyecektir. Ya çekindiklerinden, ya onu gözü kapalı sevdiklerinden… Biz söyleyelim.
Bir: Televizyona telefonla bağlanan herkes ‘handikape’ (zayıf, sorunlu) duruma düşer. Hakimiyet kayıtsız şartsız görüntülü olandadır. Hem diledikleri an seni kesebilirler, hem de vücut dilini kullanamadığın için sözlerine anlam zenginliği katamazsın…
İki: Çölaşan da TV görüntüsü zayıf biridir ancak, retorik (güzel söz söyleme sanatı) nedir bilir. Onun için Çölaşan gibi biriyle TV’de telefonla bağlanarak aşık atmadan önce iki kez düşünmekte yarar vardır. Ayrıca sizin Türkçe’nin ‘tahrik’ edici unsurlarını onun kadar başarılı kullanabilmek için kırk fırın ekmek yemeniz gerekir.
Üç: Çölaşan kamu oyu nezdinde büyük kitlelerin teveccühünü kazanmıştır. Yazarı mağdur olarak görmektedir. Öte yandan bir o kadar kitle de Çölşaşan’da hoşlanmamaktadır. Bu ikinci kitlenin sayısı Emin Bey konuştukça artmaktadır. Emin Bey gazeteciliği çok iyi bildiği halde iletişimden anlamamakta ve bu nedenle ‘itibarını ymnetememektedir’… Hal böyleyken, konuştukça kredisini yitiren bir çizgiden duramn bir muhatabınızı, canlı yayına telefonla bağlanıp ‘spontan’ bir savunma ve saldırı stratejisi uygulayarak, durduk yerde hayatiyet kazandırabilirsiniz. Benşahsen Emin Bey’İn ne diyeceğini bildiğim için yayına şöyle bir bakıp geçmek üzereyken Aydın Doğan’ın sesini duyup adını okuyunca o kanalda kaldım…
Dört: İki testi birbirine çarparsa birinin belki kırılacağı, diğerinin ise en azından çatlayacağı kuralı burada da geçerliliğini korumuştur.
Beş: Hasar tespiti yapmadan kriz yönetilmez. Çünkü kriz yönetiminin stratejisi ve taktikleri hasara göre kurgulanır. Aydın Bey’in itibarı, Çölaşan’ın açıklamaları ve kitabı ile ne kadar hasara uğramıştır? Bu bilinmeden atılacak her adım, testideki çatlağın derinliğini artırmaktan öte gitmez… Hasar düşük reaksiyon büyük ve/veya yanlışsa; durduk yerde krizin etkisini azaltacağınıza artırırsınız…
Tüm ‘ünlü’ iletişim öğretmenlerinden özür diliyorum
Bu benim başıma çok sık gelir. Yine de susamam. Sana ne be kardeşim? Birileri çıkmış bir takım hayır hasenat meraklısının kurduğu derneklerde iletişim dersi veriyormuş. Yetkin mi değil mi, bakılmıyormuş. İletişim alanında hangi aslanı vurduğuna başta kendisi, kimse aldırış etmiyormuş. Sana ne?.. Alan satan memnun sana ne oluyor.
Üniversiteleri ya da Türkiye Halkla İlişkiler Derneği (TÜHİD) veya İletişim Danışmanlığı Şirketleri Derneği’nin (İDA) ya da ulusal – uluslar arası Reklamcılar veya Reklamverenler Derneği gibi saygın ve etkili meslek kuruluşlarının desteğini almayan hiçbir iletişim eğitimine itibar edilmemesi gerektiğini vurgulayıp, kerameti kendinden menkul iletişim konularına el atarak uyuzunu kaşımak isteyen bir takım yeteneksiz muhterislerin ayağına basmanın ne âlemi var.
Sonra bir de kendi ilanlarında açmazlar yakalayıp, kendi web sitelerindeki abukluklara dikkat çekmeye kalkıyorsun. Sana ne!..
Neymiş? İletişim mesleği adına yalan yanlış eğitimler verilmesi karşısında susamazmışsın!.. Geçiniz!.. Alan memnunsa, satan zaten memnunsa sana ne oluyor…
Sen kalk, “İletişim ile ilişkiyi birbirlerine karıştırıyorlar, her ikisi de farklı kavramlardır. Her ikisinin de yönetimi farklıdır”, diye ukalalık yap. Ne bekliyordun? “Teşekkür ederiz, Ali Bey… İyi ki uyardınız. Önce biz bir öğrenelim iletişim ile ilişki arasındaki farkı sonra düzenlediğimiz kurslarda anlatırız. Kimi tavsiye ederdiniz?” falan mı diyeceklerini sanıyordun?
Hayır. Tam standart hareket reaksiyonu geldi tabii ki!.. Artistik hareketlere tenezzül dahi etmeden doğrudan, cepheden en kabasından hakaret!...
Ben bu ‘iletişim öğretmeni’ arkadaşlardan özür diliyorum. Derneği var, eğitim kurumnları var. Bana mı düştü eğitim alacakları korumak?..
Özür dilerim arkadaşlar! Ne önemi var farkların? Ha ilişki ha iletişlim?.. İçinizden geldiği gibi anlatın. Şöhretiniz yeter sınıfları doldurursunuz zaten… Bana da pasta yemek düşer… Yürüyün! Devam! Kim tutar sizi?..
Bunu Emin Çölaşan’ın katıldığı programa telefonla bağlanmasının ardından kimse Aydın Doğan Bey’e söylemeyecektir. Ya çekindiklerinden, ya onu gözü kapalı sevdiklerinden… Biz söyleyelim.
Bir: Televizyona telefonla bağlanan herkes ‘handikape’ (zayıf, sorunlu) duruma düşer. Hakimiyet kayıtsız şartsız görüntülü olandadır. Hem diledikleri an seni kesebilirler, hem de vücut dilini kullanamadığın için sözlerine anlam zenginliği katamazsın…
İki: Çölaşan da TV görüntüsü zayıf biridir ancak, retorik (güzel söz söyleme sanatı) nedir bilir. Onun için Çölaşan gibi biriyle TV’de telefonla bağlanarak aşık atmadan önce iki kez düşünmekte yarar vardır. Ayrıca sizin Türkçe’nin ‘tahrik’ edici unsurlarını onun kadar başarılı kullanabilmek için kırk fırın ekmek yemeniz gerekir.
Üç: Çölaşan kamu oyu nezdinde büyük kitlelerin teveccühünü kazanmıştır. Yazarı mağdur olarak görmektedir. Öte yandan bir o kadar kitle de Çölşaşan’da hoşlanmamaktadır. Bu ikinci kitlenin sayısı Emin Bey konuştukça artmaktadır. Emin Bey gazeteciliği çok iyi bildiği halde iletişimden anlamamakta ve bu nedenle ‘itibarını ymnetememektedir’… Hal böyleyken, konuştukça kredisini yitiren bir çizgiden duramn bir muhatabınızı, canlı yayına telefonla bağlanıp ‘spontan’ bir savunma ve saldırı stratejisi uygulayarak, durduk yerde hayatiyet kazandırabilirsiniz. Benşahsen Emin Bey’İn ne diyeceğini bildiğim için yayına şöyle bir bakıp geçmek üzereyken Aydın Doğan’ın sesini duyup adını okuyunca o kanalda kaldım…
Dört: İki testi birbirine çarparsa birinin belki kırılacağı, diğerinin ise en azından çatlayacağı kuralı burada da geçerliliğini korumuştur.
Beş: Hasar tespiti yapmadan kriz yönetilmez. Çünkü kriz yönetiminin stratejisi ve taktikleri hasara göre kurgulanır. Aydın Bey’in itibarı, Çölaşan’ın açıklamaları ve kitabı ile ne kadar hasara uğramıştır? Bu bilinmeden atılacak her adım, testideki çatlağın derinliğini artırmaktan öte gitmez… Hasar düşük reaksiyon büyük ve/veya yanlışsa; durduk yerde krizin etkisini azaltacağınıza artırırsınız…
Tüm ‘ünlü’ iletişim öğretmenlerinden özür diliyorum
Bu benim başıma çok sık gelir. Yine de susamam. Sana ne be kardeşim? Birileri çıkmış bir takım hayır hasenat meraklısının kurduğu derneklerde iletişim dersi veriyormuş. Yetkin mi değil mi, bakılmıyormuş. İletişim alanında hangi aslanı vurduğuna başta kendisi, kimse aldırış etmiyormuş. Sana ne?.. Alan satan memnun sana ne oluyor.
Üniversiteleri ya da Türkiye Halkla İlişkiler Derneği (TÜHİD) veya İletişim Danışmanlığı Şirketleri Derneği’nin (İDA) ya da ulusal – uluslar arası Reklamcılar veya Reklamverenler Derneği gibi saygın ve etkili meslek kuruluşlarının desteğini almayan hiçbir iletişim eğitimine itibar edilmemesi gerektiğini vurgulayıp, kerameti kendinden menkul iletişim konularına el atarak uyuzunu kaşımak isteyen bir takım yeteneksiz muhterislerin ayağına basmanın ne âlemi var.
Sonra bir de kendi ilanlarında açmazlar yakalayıp, kendi web sitelerindeki abukluklara dikkat çekmeye kalkıyorsun. Sana ne!..
Neymiş? İletişim mesleği adına yalan yanlış eğitimler verilmesi karşısında susamazmışsın!.. Geçiniz!.. Alan memnunsa, satan zaten memnunsa sana ne oluyor…
Sen kalk, “İletişim ile ilişkiyi birbirlerine karıştırıyorlar, her ikisi de farklı kavramlardır. Her ikisinin de yönetimi farklıdır”, diye ukalalık yap. Ne bekliyordun? “Teşekkür ederiz, Ali Bey… İyi ki uyardınız. Önce biz bir öğrenelim iletişim ile ilişki arasındaki farkı sonra düzenlediğimiz kurslarda anlatırız. Kimi tavsiye ederdiniz?” falan mı diyeceklerini sanıyordun?
Hayır. Tam standart hareket reaksiyonu geldi tabii ki!.. Artistik hareketlere tenezzül dahi etmeden doğrudan, cepheden en kabasından hakaret!...
Ben bu ‘iletişim öğretmeni’ arkadaşlardan özür diliyorum. Derneği var, eğitim kurumnları var. Bana mı düştü eğitim alacakları korumak?..
Özür dilerim arkadaşlar! Ne önemi var farkların? Ha ilişki ha iletişlim?.. İçinizden geldiği gibi anlatın. Şöhretiniz yeter sınıfları doldurursunuz zaten… Bana da pasta yemek düşer… Yürüyün! Devam! Kim tutar sizi?..