İki yüzlülüğü savunmak ne acı!
03 mart 2022 - Yeni Şafak
CHP ve İYİ Parti’nin liderleri Ukrayna-Rusya savaşında Türkiye’ye cephe açmakta kararlı görünüyorlar…
NATO kararlı değil… AB kararlı değil… ABD de değil… Ukrayna’ya en büyük destekleri enformasyon savaşında… Bazı engeller de koyuyorlar… Başka da pek bir şey yok…
Ama bölgesinde savaşlarla çevrelenmiş Türkiye, Batı elini yakmaktan çekindiği için kendini ateşe atmalıymış…
Kılıçdaroğlu da Akşener de partilerinin grup konuşmalarında Rusya’nın Avrupa Konseyi’ndeki temsil haklarının askıya alınması için yapılan oylamada Türkiye’nin çekimser kalmasını eleştirdi.
Durumun vahametine, Rusya’nın giriştiği bu savaşın bir an önce durması gerektiğine kimsenin itirazı yok…
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Kabine Toplantısı’nın ardından yaptığı konuşma ile Türkiye’nin tavrını bir kez daha tüm dünyaya duyurdu: “Montrö Sözleşmesi’nin boğazlardaki gemi trafiği konusunda ülkemize verdiği yetkiyi, Rusya-Ukrayna arasındaki krizin önüne geçecek şekilde kullanma kararındayız. Ukrayna’nın egemenliğine, siyasi birliğine ve toprak bütünlüğüne saygı gösterilmesinden yanayız. Rusya’nın Ukrayna topraklarına yönelik saldırısını kabul edilemez görüyor, Ukrayna yönetiminin ve halkının verdiği mücadeleyi takdir ediyoruz.”
Sayın Cumhurbaşkanı’nın “Dünya beşten büyüktür” diyerek altını çizdiği hususun yeniden aydınlandığı günlerden geçiyoruz. Vesayet savaşlarını körükleyenlerin, kendi emelleri için başka ülkeleri ‘maşa’ gibi kullanmak istediklerini şimdiye dek anlamayanlar Ukrayna örneğini iyi incelemeliler…
Sık sık tekrar ederek anlatmaya çalıştığımız ‘Batı’nın iki yüzlü politikalarının’ somut bir örneği daha karşımızda duruyor…
Sayın Cumhurbaşkanı, konuşmasında tek tek hatırlattı… Suriye, Afganistan, Irak, Bosna, Ruanda, Gazze, Yemen, Arakan, Libya… Küresel yönetim ve güvenlik sistemi olarak kurulan, sözleşmelerini ‘insan hakları’, ‘evrensellik’ gibi kavramlarla bezeyen yapıların, kendilerine yönelik değil güvenlik tehdidi, çıkarlarına en ufak aykırılıkta dahi nasıl oyalama politikalarına giriştikleri, laf salatasına sığınarak somut adımlar atmaktan kaçındıkları, savaştan kaçan insanlara ettikleri muamele artık apaçık ortada…
Türkiye’nin PKK’ya karşı verdiği terör mücadelesi, sınırında kurulmak istenen terör devleti tehdidi yıllardır derin bir sorunken, bu mücadelede ülkemizi yalnız bırakan, üstelik bir de PKK’yı besleyenler öyle istiyor diye, onlar bir savaşa girmesin, huzurları bozulmasın diye, hem de yarın bizi yalnız bırakacaklarından neredeyse eminken bölgemizdeki ülkelerle bizim çatışmaya girmemizi desteklemek ha?!..
Bu durum kimin çıkarına hizmet eder?.. Ukrayna ile sorun masada çözülsün diye defalarca girişimde bulunan, şimdi de tavrını açıklıkla dile getiren Türkiye üzerine düşeni yapmıştır. Ülkesini, milletini kaosa sürükleyecek adımlar atmaması da dış politikasının ve sorumluluğunun bir parçasıdır.
İki yüzlülükleriyle meşhur Batılı ülkeleri ve organizasyonları savunmanın Kılıçdaroğlu ve Akşener’e düşmesi ne yazık! Ne acı!
Havanda su dövmek…
Sahi, altı siyasi partinin 28 Şubat’ta mutabakat metnini imzaladığı ‘Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem’ ne oldu?.. Ukrayna-Rusya meselesi yüzünden güme mi gitti?
Liderlerin açıklamasının ardından, kapağı dâhil 52 sayfa olan dokümanı, arkadaşlarla birlikte satır satır okuduk…
Aramızda neredeyse her partinin seçmeni vardı… Muhalefet cephesinin seçmelerinde ne heyecan oluştu ne de coşku… Üzerinde en çok konuşulan kısımlar yazım hatalarıydı… Doğrusu çok söylendiler bunlara…
Okuma işimiz bitince, bu arkadaşlar -herhâlde büyük beklenti içinde olmadıklarından- çok da şiddetli olmayan kızgınlıklarını dile getirdiler: “Bunu okuyan hukukçular saçını başını yoluyordur”…
Haklıydılar, insan hakları konusunda çalışan STK’cıların iki saat içinde yazabileceği, hazır kalıp ifadelerden oluşan metin, “Ne yapmalı” sorusuna cevap veriyor ama bunca zamandır beklenen “Nasıl yapmalı” soruna dair bir harita ortaya koymuyor… Yani yine bildik söylemler… “İş yapmaya mı üşeniyorlar acaba?” diyen de çıktı aramızda…
Biz bunların dışında bir şeyi daha merak ediyoruz. Diyelim ki; yol haritası, değiştirilmesi gereken mevzuat vs. en ince ayrıntısına kadar hemen yarın ortaya konuldu. Bu kadar detayı bir buçuk yıl içinde seçmene nasıl anlatacaklar? Yoksa “Anlatmaya hacet yok, Erdoğan düşmanlığı üzerinden yürüyelim” diye mi düşünüyorlar?..
Havada su dövmeye alışkın olan metin sahipleri bu işin çok da konuşulamamasıyla rahat bir nefes almış olabilirler…
NATO kararlı değil… AB kararlı değil… ABD de değil… Ukrayna’ya en büyük destekleri enformasyon savaşında… Bazı engeller de koyuyorlar… Başka da pek bir şey yok…
Ama bölgesinde savaşlarla çevrelenmiş Türkiye, Batı elini yakmaktan çekindiği için kendini ateşe atmalıymış…
Kılıçdaroğlu da Akşener de partilerinin grup konuşmalarında Rusya’nın Avrupa Konseyi’ndeki temsil haklarının askıya alınması için yapılan oylamada Türkiye’nin çekimser kalmasını eleştirdi.
Durumun vahametine, Rusya’nın giriştiği bu savaşın bir an önce durması gerektiğine kimsenin itirazı yok…
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Kabine Toplantısı’nın ardından yaptığı konuşma ile Türkiye’nin tavrını bir kez daha tüm dünyaya duyurdu: “Montrö Sözleşmesi’nin boğazlardaki gemi trafiği konusunda ülkemize verdiği yetkiyi, Rusya-Ukrayna arasındaki krizin önüne geçecek şekilde kullanma kararındayız. Ukrayna’nın egemenliğine, siyasi birliğine ve toprak bütünlüğüne saygı gösterilmesinden yanayız. Rusya’nın Ukrayna topraklarına yönelik saldırısını kabul edilemez görüyor, Ukrayna yönetiminin ve halkının verdiği mücadeleyi takdir ediyoruz.”
Sayın Cumhurbaşkanı’nın “Dünya beşten büyüktür” diyerek altını çizdiği hususun yeniden aydınlandığı günlerden geçiyoruz. Vesayet savaşlarını körükleyenlerin, kendi emelleri için başka ülkeleri ‘maşa’ gibi kullanmak istediklerini şimdiye dek anlamayanlar Ukrayna örneğini iyi incelemeliler…
Sık sık tekrar ederek anlatmaya çalıştığımız ‘Batı’nın iki yüzlü politikalarının’ somut bir örneği daha karşımızda duruyor…
Sayın Cumhurbaşkanı, konuşmasında tek tek hatırlattı… Suriye, Afganistan, Irak, Bosna, Ruanda, Gazze, Yemen, Arakan, Libya… Küresel yönetim ve güvenlik sistemi olarak kurulan, sözleşmelerini ‘insan hakları’, ‘evrensellik’ gibi kavramlarla bezeyen yapıların, kendilerine yönelik değil güvenlik tehdidi, çıkarlarına en ufak aykırılıkta dahi nasıl oyalama politikalarına giriştikleri, laf salatasına sığınarak somut adımlar atmaktan kaçındıkları, savaştan kaçan insanlara ettikleri muamele artık apaçık ortada…
Türkiye’nin PKK’ya karşı verdiği terör mücadelesi, sınırında kurulmak istenen terör devleti tehdidi yıllardır derin bir sorunken, bu mücadelede ülkemizi yalnız bırakan, üstelik bir de PKK’yı besleyenler öyle istiyor diye, onlar bir savaşa girmesin, huzurları bozulmasın diye, hem de yarın bizi yalnız bırakacaklarından neredeyse eminken bölgemizdeki ülkelerle bizim çatışmaya girmemizi desteklemek ha?!..
Bu durum kimin çıkarına hizmet eder?.. Ukrayna ile sorun masada çözülsün diye defalarca girişimde bulunan, şimdi de tavrını açıklıkla dile getiren Türkiye üzerine düşeni yapmıştır. Ülkesini, milletini kaosa sürükleyecek adımlar atmaması da dış politikasının ve sorumluluğunun bir parçasıdır.
İki yüzlülükleriyle meşhur Batılı ülkeleri ve organizasyonları savunmanın Kılıçdaroğlu ve Akşener’e düşmesi ne yazık! Ne acı!
Havanda su dövmek…
Sahi, altı siyasi partinin 28 Şubat’ta mutabakat metnini imzaladığı ‘Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem’ ne oldu?.. Ukrayna-Rusya meselesi yüzünden güme mi gitti?
Liderlerin açıklamasının ardından, kapağı dâhil 52 sayfa olan dokümanı, arkadaşlarla birlikte satır satır okuduk…
Aramızda neredeyse her partinin seçmeni vardı… Muhalefet cephesinin seçmelerinde ne heyecan oluştu ne de coşku… Üzerinde en çok konuşulan kısımlar yazım hatalarıydı… Doğrusu çok söylendiler bunlara…
Okuma işimiz bitince, bu arkadaşlar -herhâlde büyük beklenti içinde olmadıklarından- çok da şiddetli olmayan kızgınlıklarını dile getirdiler: “Bunu okuyan hukukçular saçını başını yoluyordur”…
Haklıydılar, insan hakları konusunda çalışan STK’cıların iki saat içinde yazabileceği, hazır kalıp ifadelerden oluşan metin, “Ne yapmalı” sorusuna cevap veriyor ama bunca zamandır beklenen “Nasıl yapmalı” soruna dair bir harita ortaya koymuyor… Yani yine bildik söylemler… “İş yapmaya mı üşeniyorlar acaba?” diyen de çıktı aramızda…
Biz bunların dışında bir şeyi daha merak ediyoruz. Diyelim ki; yol haritası, değiştirilmesi gereken mevzuat vs. en ince ayrıntısına kadar hemen yarın ortaya konuldu. Bu kadar detayı bir buçuk yıl içinde seçmene nasıl anlatacaklar? Yoksa “Anlatmaya hacet yok, Erdoğan düşmanlığı üzerinden yürüyelim” diye mi düşünüyorlar?..
Havada su dövmeye alışkın olan metin sahipleri bu işin çok da konuşulamamasıyla rahat bir nefes almış olabilirler…