İkimiz bir fidanın…
30 Kasım 2019 - Yeni Şafak
Şarkı, “güller açan dalıyız” diye devam eder… Ama halkımız bunu düzeltip der ki; “ikimiz bir fidanız”. Ne derseniz deyin, aşağıda sözünü edeceğimiz konuyu anlatıyor.
Bu hafta, Fatih Altaylı iki gün üst üste iki siyasetçiyi, Ali Babacan ve Ekrem İmamoğlu’nu Teke Tek adlı programında ağırladı. Bu isimler, belli çevrelerce ülkemiz siyasetinin geleceği olarak ‘pazarlanmaya’ çalışılıyor.
“Spoiler alert”… Batılılar bu sözü niçin kullanır? Film eleştirisi yaparken hikâyenin sonunu, sürprizini açık edecek bir şey varsa, okuyucuyu, dinleyiciyi uyarmak için…
Siyaset, vatandaşların, ulusların kaderi ve geleceğiyle ilgili olduğu için biz, Babacan ve İmamoğlu hikâyesinin sonunu açık etmek zorundayız…
Öncelikle ‘yeni’ bir şey hâlâ yok… AK Parti’ye alternatif olduğunu iddia eden Babacan, AK Parti kuruluş ilkeleri dışında bir şey öneremedi… Bu arada birkaç defa “ilkeler, prensipler” dedi… Oysa, bilindiği üzere ilke, prensibin Türkçe karşılığıdır zaten…
2019 yılının sonunda partisinin tüzel kişiliği kurulacakmış, 2020’nin başında da teşkilatlanmayı gerçekleştireceklermiş…
Kadrolar, ideolojik altyapı, vaatler hep muğlak…
Şunu ifade etmek gerekir ki; Babacan’ın AK Parti’yle ilgili şikayetleri konusunda kırılma noktası olarak, FETÖ’nün aksiyon almaya başladığı 2013 yılını göstermesi siyasi iletişim açısından ciddi bir talihsizlik…
Bir başka sorun da Ali Babacan’ın parti içindeki konumlanması… Yüzde 51 oyla iktidar partisi olmaktan çok, AK Parti’nin oylarını bölmekle yetinecek bir hâl seziliyor açıklamalarında… Bu da HDP, CHP ve Saadet Partisi ittifakına katılmak anlamına gelir…
Fatih Altaylı’nın program sırasında yaptığı şu tespite katılmamak elde değil… “Siz bir liderden çok organizatör gibisiniz, deminden beri aldığım hissiyat bu. Yol arkadaşı olarak beraber hareket edeceği kişilerle gelecek vizyonu organize etmeye çalışıyor hissiyatı oluştu. Ali Bey takacak arkasına insanları, tutacak kollarından yürüyecek gidecek diye bir hissiyat oluşmadı” dedi Altaylı…
Bizce de Babacan bir siyasi parti liderinden çok, bir düşünce kuruluşunun organizatörü gibi görünüyor… Mesela Chatham House gibi bir düşünce kuruluşu…
Aslında orada bir lider var, evet. Babacan’ın çizdiği tablodan görünen, algılanan o ki Abdullah Gül, şimdilik, partinin resmi kadrosunda yer almasa da ‘üst akıl’ olarak konumlanmış gibi…
Baştan konuştuk diyor Babacan: Gül’e “Bu işi beraber yapacaksak başında sizin olmanız lazım” demiş, Gül de “Yok, bu işi sizler yapacaksınız” diye yanıtlamış. Kendisine danışıyor, tecrübelerinden yararlanıyorlarmış… Liderlik de teklif edilmiş ama anladığımız kadarıyla Gül uygun bulmamış… Bilindiği üzere, geleceğe pek bir ‘garantici’ bakar Sayın Gül…
İmamoğlu ve Babacan’ı iki gün üst üste ağılamanın bir tesadüf olduğunu açıkladı Altaylı… Kendileri her ne kadar “belli bir ideoloji çerçevesinde hareket etmiyoruz, herkesi kucaklıyoruz” şeklinde açıklamalar yapsalar da izleyenler açısından bu tesadüf kullanışlı bir hâle geldi…
Bu sayede görebildik ki; yok aslında birbirlerinden farkları…
Her iki siyasetçinin de konuşmalarındaki teknik konuları dışarda bırakıp dayandıkları ‘temel değerler’ süzülünce Batı kökenli bazı kavramlarla karşı karşıya kalınıyor…
Bizce asıl sorgulanması gereken tesadüf budur! Hatta, “Bu kadar da tesadüf olur mu?” sorusunun tam yeri ve tam zamanıdır.
Birbirlerine zıt iki siyasi anlayıştan geldikleri zannedilen bu iki siyasi aktörün aynı ağızdan konuşmasının, kendi tabanlarından çok diğer parti tabanlarıyla ilgilenmelerinin, şeffaflık, israf, demokrasi ve adalet konuları başta olmak üzere Batı’nın değerlerini ‘evrensel’ olarak tanımlayıp yüceltmelerinin sebebi ne olabilir?
Ayrıca her ikisinin de grup çalışmaları düzenleyerek ‘ortak akıl’a varılıyor izlenimine neden olmaları da çok bilinen bazı ekipleri çağrıştırmıyor mu?
Örneğin, İmamoğlu çeşitli konularda çalıştaylar düzenleyerek herkesi davet ediyormuş… Babacan ise benzer konular için çalışma grupları kurmuş…
Tesadüf mü?
Tayyip Erdoğan düşmanlığı mı?
Yoksa başka bir şey mi?
Şarkı, “güller açan dalıyız” diye devam eder… Ama halkımız bunu düzeltip der ki; “ikimiz bir fidanız”. Ne derseniz deyin, aşağıda sözünü edeceğimiz konuyu anlatıyor.
Bu hafta, Fatih Altaylı iki gün üst üste iki siyasetçiyi, Ali Babacan ve Ekrem İmamoğlu’nu Teke Tek adlı programında ağırladı. Bu isimler, belli çevrelerce ülkemiz siyasetinin geleceği olarak ‘pazarlanmaya’ çalışılıyor.
“Spoiler alert”… Batılılar bu sözü niçin kullanır? Film eleştirisi yaparken hikâyenin sonunu, sürprizini açık edecek bir şey varsa, okuyucuyu, dinleyiciyi uyarmak için…
Siyaset, vatandaşların, ulusların kaderi ve geleceğiyle ilgili olduğu için biz, Babacan ve İmamoğlu hikâyesinin sonunu açık etmek zorundayız…
Öncelikle ‘yeni’ bir şey hâlâ yok… AK Parti’ye alternatif olduğunu iddia eden Babacan, AK Parti kuruluş ilkeleri dışında bir şey öneremedi… Bu arada birkaç defa “ilkeler, prensipler” dedi… Oysa, bilindiği üzere ilke, prensibin Türkçe karşılığıdır zaten…
2019 yılının sonunda partisinin tüzel kişiliği kurulacakmış, 2020’nin başında da teşkilatlanmayı gerçekleştireceklermiş…
Kadrolar, ideolojik altyapı, vaatler hep muğlak…
Şunu ifade etmek gerekir ki; Babacan’ın AK Parti’yle ilgili şikayetleri konusunda kırılma noktası olarak, FETÖ’nün aksiyon almaya başladığı 2013 yılını göstermesi siyasi iletişim açısından ciddi bir talihsizlik…
Bir başka sorun da Ali Babacan’ın parti içindeki konumlanması… Yüzde 51 oyla iktidar partisi olmaktan çok, AK Parti’nin oylarını bölmekle yetinecek bir hâl seziliyor açıklamalarında… Bu da HDP, CHP ve Saadet Partisi ittifakına katılmak anlamına gelir…
Fatih Altaylı’nın program sırasında yaptığı şu tespite katılmamak elde değil… “Siz bir liderden çok organizatör gibisiniz, deminden beri aldığım hissiyat bu. Yol arkadaşı olarak beraber hareket edeceği kişilerle gelecek vizyonu organize etmeye çalışıyor hissiyatı oluştu. Ali Bey takacak arkasına insanları, tutacak kollarından yürüyecek gidecek diye bir hissiyat oluşmadı” dedi Altaylı…
Bizce de Babacan bir siyasi parti liderinden çok, bir düşünce kuruluşunun organizatörü gibi görünüyor… Mesela Chatham House gibi bir düşünce kuruluşu…
Aslında orada bir lider var, evet. Babacan’ın çizdiği tablodan görünen, algılanan o ki Abdullah Gül, şimdilik, partinin resmi kadrosunda yer almasa da ‘üst akıl’ olarak konumlanmış gibi…
Baştan konuştuk diyor Babacan: Gül’e “Bu işi beraber yapacaksak başında sizin olmanız lazım” demiş, Gül de “Yok, bu işi sizler yapacaksınız” diye yanıtlamış. Kendisine danışıyor, tecrübelerinden yararlanıyorlarmış… Liderlik de teklif edilmiş ama anladığımız kadarıyla Gül uygun bulmamış… Bilindiği üzere, geleceğe pek bir ‘garantici’ bakar Sayın Gül…
İmamoğlu ve Babacan’ı iki gün üst üste ağılamanın bir tesadüf olduğunu açıkladı Altaylı… Kendileri her ne kadar “belli bir ideoloji çerçevesinde hareket etmiyoruz, herkesi kucaklıyoruz” şeklinde açıklamalar yapsalar da izleyenler açısından bu tesadüf kullanışlı bir hâle geldi…
Bu sayede görebildik ki; yok aslında birbirlerinden farkları…
Her iki siyasetçinin de konuşmalarındaki teknik konuları dışarda bırakıp dayandıkları ‘temel değerler’ süzülünce Batı kökenli bazı kavramlarla karşı karşıya kalınıyor…
Bizce asıl sorgulanması gereken tesadüf budur! Hatta, “Bu kadar da tesadüf olur mu?” sorusunun tam yeri ve tam zamanıdır.
Birbirlerine zıt iki siyasi anlayıştan geldikleri zannedilen bu iki siyasi aktörün aynı ağızdan konuşmasının, kendi tabanlarından çok diğer parti tabanlarıyla ilgilenmelerinin, şeffaflık, israf, demokrasi ve adalet konuları başta olmak üzere Batı’nın değerlerini ‘evrensel’ olarak tanımlayıp yüceltmelerinin sebebi ne olabilir?
Ayrıca her ikisinin de grup çalışmaları düzenleyerek ‘ortak akıl’a varılıyor izlenimine neden olmaları da çok bilinen bazı ekipleri çağrıştırmıyor mu?
Örneğin, İmamoğlu çeşitli konularda çalıştaylar düzenleyerek herkesi davet ediyormuş… Babacan ise benzer konular için çalışma grupları kurmuş…
Tesadüf mü?
Tayyip Erdoğan düşmanlığı mı?
Yoksa başka bir şey mi?