İkinci hayatlara bayılırım…
22 AĞUSTOS 2010
Pek çok tanıdığım kişi onun hayali ile avunur durur. Bir anda her şeye bir nokta koyup, çekip gitmek… Bir yerlerde yeni bir şeylere başlamak… İkinci hayatları yaşamak…
Ben bu konuda şımartılmış olanlardanım… Aralarındaki geçiş dönemleriyle birlikte üç değişik evreyi bu hayata sığdırabilme olanağı bahşedildi bana…
Yaşadığım hiçbir evre ‘standart’, ‘sıradan’ değildi…
Şanslı sayılırım… Ancak, yollarını bilinçle izleyenlerden farkım var. Bu üç evrenin hiçbirini bizzat tasarlamadım, planlamadım… Bu yüzden ikinci hayatlarını bilinçle tasarlamış olanlara hep gıptayla bakmışımdır.
Örneğin bunlardan biri Nevzat Erkmen’dir…
***
Ben kendisini tanıdığımda Cumhuriyet gazetesine bulmaca hazırlıyordu. Yaşam öyküsünü 1980’lerde Enis Batur’dan dinlemiştim. Ağzım bir karış açık kalarak…
1931'de İzmir’de doğmuştu. İktisadi ve Ticari Bilimler Akademisi'ni bitirdikten sonra Milli Eğitim Bakanlığı'nın bursuyla New York Üniversitesi'nde Pedagoji dalında yüksek lisans ve doktora çalışmaları yapmıştı.
1963-1980 yılları arasında The Coca-Cola Export Corporation tarafından ABD'ye gönderilmiş, orada pazarlama ve ‘yöneticilik’ dallarında eğitim almıştı. Döndükten sonra İstanbul, İzmir, Bursa, Adana ve Ankara Coca-Cola fabrikalarının açılışlarını gerçekleştirmiş.
Turyağ AŞ'de Pazarlamadan Sorumlu Genel Müdür Yardımcılığı, Çukurova Gıda Sanayi ve Ticaret AŞ'de (Schweppes) Genel Müdürlük ve Yönetim Kurulu Üyeliği görevlerinde bulunmuş.
Sonra birden bambaşka bir yaşama, zekâ işlerine, ruhun derinliklerine, bireysel yaşam zenginliğine açılan yelken… Çeviri de bu yolculuğun bir parçasıydı zaten… Ama ne çeviri…
En büyük olay tabii ki Yapı Kredi Yayınları’ndan çıkan James Joyce’un Ulysses çevirisi… Bir kere bana anlatmıştı nasıl çevirdiğini. Deli pösteki sayar gibi… Bilgisayar kullanmadan… Evin dört bir tarafına yazdıklarını sererek… Çok mutluydu ama…
PEN Yazarlar Derneği, Türkiye Yazarlar Sendikası ve The International James Joyce Foundation üyeliği, Türkiye Zekâ Oyunları Kulübü Kurucu Başkanlığı, Türk Beyin Takımı Kaptanlığı (1992-2005); Gestalttherapie çalışmaları; Psikanaliz, Erotoloji, Anlambilim; Zen, Yoga, Taoculuk, Eski Meksika şamanlarının sonuncusu Don Juan’ın öğretileri üzerine uygulamalı çalıştaylar…
Neler sıkışmıştı o ikinci hayata neler… Bu arada evlilik ve iki çocuk...
Bu özet bir özgeçmiş… Ben yazarken yoruldum… Siz okurken ne oldunuz kim bilir?…
***
Bir başka ikinci hayat kahramanına da Bozcaada’da rastladık. Merkezden Ada’nın güneyine doğru Ova yolu üzerinden giderken ikinci Amerikan Çeşme’nin karşısında küçücük bir bağ evi… Adada büyük bağ evi yasak zaten…
Bahçede 4 köpek, bir hamak iki büyükçe masa… Adı Maya imiş… Hiçbir yerde yazmıyor ama… Selçuk Aykan, 10 kişiden fazla ‘konuk’ almıyor yemeğe ya da kahvaltıya.
Peynirini de şarabını da kendi yapıyor… Keçi Cheddar, Hard Ricotta, Keçi taze kaşar, Soft Ricotta, Taze keçi peyniri… İki çeşit şarabı var: Zinfandel ve %66 Shiraz ve %33 Cabarnet Sauvignon… Sadece ikram için 250 şişe üretiyormuş; satmıyormuş…
Eti İstanbul’dan özel bir dükkândan kendi alıp getiriyor. İnce kesim füme bir kontrfile hazırlamıştı ki, gözlerinizi kapatıp ağzınızda 5 dakika dolaştırsanız yeridir... Sonra inanılmaz bir sucuk yedik. Sadece bir parça… İkincisini vermiyor zaten… Onu da kendisi yapıyormuş. Sıfır yağ, bol taze baharat… Bütün bunlar Selçuk Bey’in zar zor bulduğu GDO’suz buğdaydan kendi elleriyle yaptığı siyah ekmeğin eşliğinde…
Bana, ‘şişman’ bir bonfile yaptı. Turnedo büyüklüğünde ancak orta – iyi pişmiş. Eşim T-Bone steak yedi… Yamancında, pesto soslu domates gibi kokan domates ve fırında biberiyeyle halvet olmuş patates ve kabak… Kekik istedim. Selçuk Bey sordu “Limon mu olsun, Kaz Dağı mı?”… “İkisinden de!” dedim; şımarmıştık bir kere… Hakikaten farklı iki lezzet…
***
En büyük lezzet ve sürpriz ise hiç şüphesiz kardeşi Selçuk Bey’e yardım etmek için adaya uğramış olan, yıllar öncesinden gönlümüzde yer etmiş bir şair ve yazardı: Esra Zeynep… Kızı Simge Deniz ile birlikte büyük bir keyif ve inanmışlıkla servise destek verdiler… Simge 22 yaşında Koç Üniversitesi’ni bitirmiş. Umur Talu’nun asistanlığını yapıyor. Her ikisiyle bilgi kanallarının koptuğu (ilgi kanallarının değil) yirmi küsur yılın özetini yaptık…
Selçuk Aykan Nevzat Bey’inkini çağrıştıran birinci hayatında ne mi yapıyormuş?.. Bunun için bir zahmet adaya gelecek ve Maya’ya uğrayacaksınız. Keyfi yerindeyse (ki çoğunlukla yerinde) anlatır… Tabii bir de yer bulmak gerekiyor… Çünkü Selçuk Bey canı istemedi mi çalışmıyor…
Gel de kıskanma…
Evet - Hayır yazmak varken, yine düştük ‘dalgalara’… Ne gereği vardı değil mi?
Ben bu konuda şımartılmış olanlardanım… Aralarındaki geçiş dönemleriyle birlikte üç değişik evreyi bu hayata sığdırabilme olanağı bahşedildi bana…
Yaşadığım hiçbir evre ‘standart’, ‘sıradan’ değildi…
Şanslı sayılırım… Ancak, yollarını bilinçle izleyenlerden farkım var. Bu üç evrenin hiçbirini bizzat tasarlamadım, planlamadım… Bu yüzden ikinci hayatlarını bilinçle tasarlamış olanlara hep gıptayla bakmışımdır.
Örneğin bunlardan biri Nevzat Erkmen’dir…
***
Ben kendisini tanıdığımda Cumhuriyet gazetesine bulmaca hazırlıyordu. Yaşam öyküsünü 1980’lerde Enis Batur’dan dinlemiştim. Ağzım bir karış açık kalarak…
1931'de İzmir’de doğmuştu. İktisadi ve Ticari Bilimler Akademisi'ni bitirdikten sonra Milli Eğitim Bakanlığı'nın bursuyla New York Üniversitesi'nde Pedagoji dalında yüksek lisans ve doktora çalışmaları yapmıştı.
1963-1980 yılları arasında The Coca-Cola Export Corporation tarafından ABD'ye gönderilmiş, orada pazarlama ve ‘yöneticilik’ dallarında eğitim almıştı. Döndükten sonra İstanbul, İzmir, Bursa, Adana ve Ankara Coca-Cola fabrikalarının açılışlarını gerçekleştirmiş.
Turyağ AŞ'de Pazarlamadan Sorumlu Genel Müdür Yardımcılığı, Çukurova Gıda Sanayi ve Ticaret AŞ'de (Schweppes) Genel Müdürlük ve Yönetim Kurulu Üyeliği görevlerinde bulunmuş.
Sonra birden bambaşka bir yaşama, zekâ işlerine, ruhun derinliklerine, bireysel yaşam zenginliğine açılan yelken… Çeviri de bu yolculuğun bir parçasıydı zaten… Ama ne çeviri…
En büyük olay tabii ki Yapı Kredi Yayınları’ndan çıkan James Joyce’un Ulysses çevirisi… Bir kere bana anlatmıştı nasıl çevirdiğini. Deli pösteki sayar gibi… Bilgisayar kullanmadan… Evin dört bir tarafına yazdıklarını sererek… Çok mutluydu ama…
PEN Yazarlar Derneği, Türkiye Yazarlar Sendikası ve The International James Joyce Foundation üyeliği, Türkiye Zekâ Oyunları Kulübü Kurucu Başkanlığı, Türk Beyin Takımı Kaptanlığı (1992-2005); Gestalttherapie çalışmaları; Psikanaliz, Erotoloji, Anlambilim; Zen, Yoga, Taoculuk, Eski Meksika şamanlarının sonuncusu Don Juan’ın öğretileri üzerine uygulamalı çalıştaylar…
Neler sıkışmıştı o ikinci hayata neler… Bu arada evlilik ve iki çocuk...
Bu özet bir özgeçmiş… Ben yazarken yoruldum… Siz okurken ne oldunuz kim bilir?…
***
Bir başka ikinci hayat kahramanına da Bozcaada’da rastladık. Merkezden Ada’nın güneyine doğru Ova yolu üzerinden giderken ikinci Amerikan Çeşme’nin karşısında küçücük bir bağ evi… Adada büyük bağ evi yasak zaten…
Bahçede 4 köpek, bir hamak iki büyükçe masa… Adı Maya imiş… Hiçbir yerde yazmıyor ama… Selçuk Aykan, 10 kişiden fazla ‘konuk’ almıyor yemeğe ya da kahvaltıya.
Peynirini de şarabını da kendi yapıyor… Keçi Cheddar, Hard Ricotta, Keçi taze kaşar, Soft Ricotta, Taze keçi peyniri… İki çeşit şarabı var: Zinfandel ve %66 Shiraz ve %33 Cabarnet Sauvignon… Sadece ikram için 250 şişe üretiyormuş; satmıyormuş…
Eti İstanbul’dan özel bir dükkândan kendi alıp getiriyor. İnce kesim füme bir kontrfile hazırlamıştı ki, gözlerinizi kapatıp ağzınızda 5 dakika dolaştırsanız yeridir... Sonra inanılmaz bir sucuk yedik. Sadece bir parça… İkincisini vermiyor zaten… Onu da kendisi yapıyormuş. Sıfır yağ, bol taze baharat… Bütün bunlar Selçuk Bey’in zar zor bulduğu GDO’suz buğdaydan kendi elleriyle yaptığı siyah ekmeğin eşliğinde…
Bana, ‘şişman’ bir bonfile yaptı. Turnedo büyüklüğünde ancak orta – iyi pişmiş. Eşim T-Bone steak yedi… Yamancında, pesto soslu domates gibi kokan domates ve fırında biberiyeyle halvet olmuş patates ve kabak… Kekik istedim. Selçuk Bey sordu “Limon mu olsun, Kaz Dağı mı?”… “İkisinden de!” dedim; şımarmıştık bir kere… Hakikaten farklı iki lezzet…
***
En büyük lezzet ve sürpriz ise hiç şüphesiz kardeşi Selçuk Bey’e yardım etmek için adaya uğramış olan, yıllar öncesinden gönlümüzde yer etmiş bir şair ve yazardı: Esra Zeynep… Kızı Simge Deniz ile birlikte büyük bir keyif ve inanmışlıkla servise destek verdiler… Simge 22 yaşında Koç Üniversitesi’ni bitirmiş. Umur Talu’nun asistanlığını yapıyor. Her ikisiyle bilgi kanallarının koptuğu (ilgi kanallarının değil) yirmi küsur yılın özetini yaptık…
Selçuk Aykan Nevzat Bey’inkini çağrıştıran birinci hayatında ne mi yapıyormuş?.. Bunun için bir zahmet adaya gelecek ve Maya’ya uğrayacaksınız. Keyfi yerindeyse (ki çoğunlukla yerinde) anlatır… Tabii bir de yer bulmak gerekiyor… Çünkü Selçuk Bey canı istemedi mi çalışmıyor…
Gel de kıskanma…
Evet - Hayır yazmak varken, yine düştük ‘dalgalara’… Ne gereği vardı değil mi?