İktidarın anahtarı ‘Yumuşak Konularda’ olabilir
28 TEMMUZ 2012
Bugün siyasi ahkâmı başka türlü keselim.
Bizim Proje Yönetmeni arkadaşımız Seçkin Çetin Hanım uyarma babında bir Tema’nın kampanyasına dikkatimi çekmiş.
Partilerin bir türlü kitlesel iletişim hedefi çerçevesinde yönetemedikleri ‘doğa ve çevre’ meselesine muhteşem bir örnek aslında. Büyük parti liderlerimiz bir düşünseler mesela: “Aşağıdaki çağrıyı Tema değil de benim lideri olduğum parti tüm yurtta yapsaydı, ben de başı çekseydim. Öyle ‘destekliyoruz’ mesajı ile falan değil. Aslanlar gibi sahip çıkarak; önüne canlılığın yok olmakta olduğu gerçeğini de bilimsel olarak koyarak… İnsanımız (seçmen) olayı nasıl algılardı?”
Bunu düşüneceklerini sanmıyorum. Çünkü böyle bir şey muhalefete yakışırdı ve bugün akıllı bir muhalefet, hükümeti ve liderini dövmeye çalışacağına, dikkatleri yıllardır insanlığın üstüne gelmekte olan küresel ısınma ve iklim değişikliği, çevre kirliliği, erozyon gibi ‘kıyamet işareti felaketlere’ çeker; bunların Türkiye’yi teğet geçeceğini düşündüğünün sanılmasına ve bu konulara duyarsız olduğunun algılanmasına asla izin vermezdi.
Bakın Tema ne tavsiyede bulunuyormuş:
2012 dünyanın periyodik olarak en çok yağmur alan yıllarından biri olacakmış. Bu nedenle yediğimiz kayısı, şeftali, kiraz, vişne, karpuz, kavun, erik vb. meyvelerin çekirdeklerini çöpe atacağımıza, herhangi bir yerde toprağın 10 cm altına gömmemiz, üzerine de bir bardak su dökmemiz, iyi olurmuş.
Tema işi sanki hafif abartarak diyor ki: “Gömme imkânınız yoksa bir poşette bu çekirdekleri yanınıza alın, arsa, tarla, toprak yol kenarı, yamaç gibi toprağı gördüğünüz alanlara bu çekirdekleri savurun. Korkmayın bu çevre kirliliği değildir aksine çevre için yeni hayattır.”
Yapılan çalışmalarda doğaya başıboş atılan ya da dikilen bu çekirdeklerin en az yarısının yeşerip ağaç veya bitki olduğu kanıtlanmış.
Şimdi…
Ona buna sataşmak dururken bu tür ‘incir çekirdeği doldurmayacak’ konularla uğraşmaya değer mi?
Belli ki, muhalefet partileri bu soruyu “Değmez!” diye yanıtlıyorlar…
İşte o yüzden de AK Parti’nin kendilerini çektikleri alanlarda itişip duruyorlar. Tayyip Bey ve çevresindeki kurmayların Kemal ve Devlet Beylerden çok memnun olmalarının en önemli nedenlerinden biri de gündem yönetimini, bir iki cılız çıkış dışında tamamen iktidara terk etmiş olmaları değil mi?
Hani İngilizce kavramlarını üzülerek kullandığım ‘hard issue’, ‘soft issue’ meselesine burada sık sık değiniyor; iktidarın yumuşak karnının ikincisinde yattığına işaret ediyorduk ya, işte canlılığın yok olma meselesi de öyle bir şeydir. Bazen bu ‘soft issue’lar (Yumuşak Konular) partileri iktidara taşır.
Örneğin, 1950’deki büyük DP başarısı... O zaman Türkiye’de işsizlik, adaletsiz gelir dağılımı, maaşların düşüklüğü, enflasyon gibi sorular yok muydu? Ancak DP’yi iktidara taşıyan o alanlardaki retoriklerinden çok “Yeter! Söz milletindir!” sloganı ve partinin adına yerleştirilmiş olan Demokrasi meselesinin halka anlatılmasıydı; halkı küçümsemeden, “Bunlar anlamaz” diye kasılmadan…
Yumuşak Konular’ı halkın anlamayacağı gibi bir kanaat vardır ya hani…
Hatırlatayım dedim, sadece. Cumhuriyet tarihinin en büyük seçim zaferinin halkın anlamaz sanıldığı Yumuşak Konulara yaslanarak ede edilmiş olduğunu, zaman zaman anımsamakta yarar olabilir…
Bizim Proje Yönetmeni arkadaşımız Seçkin Çetin Hanım uyarma babında bir Tema’nın kampanyasına dikkatimi çekmiş.
Partilerin bir türlü kitlesel iletişim hedefi çerçevesinde yönetemedikleri ‘doğa ve çevre’ meselesine muhteşem bir örnek aslında. Büyük parti liderlerimiz bir düşünseler mesela: “Aşağıdaki çağrıyı Tema değil de benim lideri olduğum parti tüm yurtta yapsaydı, ben de başı çekseydim. Öyle ‘destekliyoruz’ mesajı ile falan değil. Aslanlar gibi sahip çıkarak; önüne canlılığın yok olmakta olduğu gerçeğini de bilimsel olarak koyarak… İnsanımız (seçmen) olayı nasıl algılardı?”
Bunu düşüneceklerini sanmıyorum. Çünkü böyle bir şey muhalefete yakışırdı ve bugün akıllı bir muhalefet, hükümeti ve liderini dövmeye çalışacağına, dikkatleri yıllardır insanlığın üstüne gelmekte olan küresel ısınma ve iklim değişikliği, çevre kirliliği, erozyon gibi ‘kıyamet işareti felaketlere’ çeker; bunların Türkiye’yi teğet geçeceğini düşündüğünün sanılmasına ve bu konulara duyarsız olduğunun algılanmasına asla izin vermezdi.
Bakın Tema ne tavsiyede bulunuyormuş:
2012 dünyanın periyodik olarak en çok yağmur alan yıllarından biri olacakmış. Bu nedenle yediğimiz kayısı, şeftali, kiraz, vişne, karpuz, kavun, erik vb. meyvelerin çekirdeklerini çöpe atacağımıza, herhangi bir yerde toprağın 10 cm altına gömmemiz, üzerine de bir bardak su dökmemiz, iyi olurmuş.
Tema işi sanki hafif abartarak diyor ki: “Gömme imkânınız yoksa bir poşette bu çekirdekleri yanınıza alın, arsa, tarla, toprak yol kenarı, yamaç gibi toprağı gördüğünüz alanlara bu çekirdekleri savurun. Korkmayın bu çevre kirliliği değildir aksine çevre için yeni hayattır.”
Yapılan çalışmalarda doğaya başıboş atılan ya da dikilen bu çekirdeklerin en az yarısının yeşerip ağaç veya bitki olduğu kanıtlanmış.
Şimdi…
Ona buna sataşmak dururken bu tür ‘incir çekirdeği doldurmayacak’ konularla uğraşmaya değer mi?
Belli ki, muhalefet partileri bu soruyu “Değmez!” diye yanıtlıyorlar…
İşte o yüzden de AK Parti’nin kendilerini çektikleri alanlarda itişip duruyorlar. Tayyip Bey ve çevresindeki kurmayların Kemal ve Devlet Beylerden çok memnun olmalarının en önemli nedenlerinden biri de gündem yönetimini, bir iki cılız çıkış dışında tamamen iktidara terk etmiş olmaları değil mi?
Hani İngilizce kavramlarını üzülerek kullandığım ‘hard issue’, ‘soft issue’ meselesine burada sık sık değiniyor; iktidarın yumuşak karnının ikincisinde yattığına işaret ediyorduk ya, işte canlılığın yok olma meselesi de öyle bir şeydir. Bazen bu ‘soft issue’lar (Yumuşak Konular) partileri iktidara taşır.
Örneğin, 1950’deki büyük DP başarısı... O zaman Türkiye’de işsizlik, adaletsiz gelir dağılımı, maaşların düşüklüğü, enflasyon gibi sorular yok muydu? Ancak DP’yi iktidara taşıyan o alanlardaki retoriklerinden çok “Yeter! Söz milletindir!” sloganı ve partinin adına yerleştirilmiş olan Demokrasi meselesinin halka anlatılmasıydı; halkı küçümsemeden, “Bunlar anlamaz” diye kasılmadan…
Yumuşak Konular’ı halkın anlamayacağı gibi bir kanaat vardır ya hani…
Hatırlatayım dedim, sadece. Cumhuriyet tarihinin en büyük seçim zaferinin halkın anlamaz sanıldığı Yumuşak Konulara yaslanarak ede edilmiş olduğunu, zaman zaman anımsamakta yarar olabilir…