İlahlar 'Gafçı Müdürle' yetinmeyebilir...
05 Ocak 2009 Akşam Gazetesi
Ne demiş halkımız? 'Bir musibet bin nasihatten iyidir...'
Başkent Doğalgaz A.Ş. Genel Müdürü Veysel Karani Demir Bey'in başına gelenlerden çıkaracak o kadar çok ders var ki. Hemen bizim ders sunumunun içine aldık... Öğrendiklerimiz şunlar:
1. Medya ilişkileri öyle 'Çıkarım aslanlar gibi konuşurum'la kotarılabilecek işlerden değildir. Çünkü, bu varsayım en azından öncelikle 'aslanlar gibi' olmayı gerektirir... Aslan değilseniz ve buna rağmen aslanlar gibi davranmayı planlıyorsanız, o zaman iletişimin balta girmemiş ormanında başınıza geleceklere razı olacaksınız...
2. Aslanlar gibi olsanız dahi 'medya ilişkileri eğitimi' almanız şarttır... 'Gazeteci kim ki, onunla konuşmanın eğitimi mi olurmuş?' derseniz; en kısa zamanda kendi ayağınıza ateş etmeniz mukadder olur; gazetecinin kim olduğunu size öğretirler; hem de çok kısa sürede...
3. Sayın Gaf Müdürü 'medya ilişkileri eğitimi' almış olsaydı; durduk yerde ortalığa atılıp basın toplantısı düzenlemeden, durumu bir de işin uzmanlarıyla istişare etmesi gerektiğini bilirdi. Kerameti kendinden menkul, kendini uzman sananlarla değil, bu alanda aslan vurmuş gerçek ustalarla... Onlar, 'Medya ilişkilerinin uzmanı mı olurmuş, çıkıp aslanlar gibi...' yaklaşımının ne kadar yanlış olduğunu anlatırlardı müdür beye...
4. Eğer kendini her şeyi bilmek zorunda hissetmeyip uzmanlarla istişare etme kültürünü edinmiş ya da iletişimin en temel kurallarına en azından kulak kabartmış olsaydı, o zaman hedef kitlenin kültür ve değerlerini rencide edecek tutum ve davranışlardan kaçınması gerektiğini bilecekti. 'Üstleri çıplaktı', 'Kısa keselim camiye gideceğim', 'Şirketi eleştirmeyin fiyatını düşürürsünüz...' gibi özellikle acılı aileleri ve kamu vicdanını rencide edecek, 'it yese kudurur' türünden kelamlar etmeyecekti...
5. Eğer, örneğin iletişimi bilmediğini bilmeyen Belediye Başkanı, hiç değilse yanındaki üst düzey yöneticilerin iletişim konusunda bir nebze olsun eğitilmelerini sağlamış olsaydı, Veysel Bey, çıktığı yolun kendisini toplumsal intihara götüreceğini sezer, 'sıcak kestaneleri ateşten almak' için hemencecik 'teşne' olup ortalığa dökülmezdi...
6. Bırakın tecrübeli iletişimcileri, adam gibi bir iletişim fakültesinde 4'üncü sınıfa kadar gelmiş bir öğrenci bile, genel müdürün basın toplantısına o kılıkta çıkmasına izin vermezdi...
7. Veysel Bey, medya ile ilişkilerin insana anadan doğma DNA - RNA molekülleri ve genler vasıtasıyla geçen bir yetenek olmadığını bilmiyordu herhalde... Herkesin bir gün ihtiyaç duyabileceği, öğrenilebilen, her yönetici için edinilmesi şart, meslek” bir refleks olduğunu kavramış olsaydı; belli bir aşamadan sonra konuştukça batacağını da bilecek ve 'ilahlar kurban istiyor' gibi sadece bugününü değil geleceğini de tehlikeye sokacak kritik saptamalarda bulunmayacaktı...
8. Hele sonrasında 'İfadelerim iğrenç bir şekilde çarpıtılarak kamuoyuna yansıtıldı' şeklindeki açıklamayı yapma konusunda ona kim akıl verdiyse Veysel Bey'in o kişi ile ilişkilerini hayat boyu kesmesi yerinde olur. Bütün gazeteler aynı şeyi yazdı mı, burada saptırma olamayacağını Halkla İlişkiler'e Giriş (101) dersinde okuturlar...
9. Gerekli eğitimi almamış yönetici şu sorunun yanıtını bulmakta da zorlanabilir: Kriz durumunda ilk yapılacak iş nedir? Aynı zamanda en klasik sınav sorumuzdur bu. Yanıtı da çok basittir hani: Önce şu iki sorunun karşılığı bulunur: Krizin muhatabı kimdir? Hasarın boyutu nedir? Çünkü tepki, hasarın boyutuna göre verilir...
Veysel Bey'in bu bilgisi olsaydı ya da bu bilgiye haiz bir uzmanı, o zaman muhatabı görülmeyeceği bir olayın tarafı olmamayı da seçebilirdi... 7 gencin bir gecede hayatını kaybettiği bir olayda hasar, sadece kimsenin daha önce adını duymadığı bir genel müdürün çıkıp konuşması, sonrasında da istifa etmesiyle karşılanamaz.
10. İşin en acı tarafı, yukarıda sıralanmış ve işi ekseninden tamamen koparmış gaflar dışında, Genel Müdür'ün söylediklerinde pek çok haklılık payı olabileceği gerçeğidir. Ancak gerçeklik (reality) o kadar ağır basmıştır ki hakikatle (truth) kimse ilgilenmemektedir artık. 'Söylediğin her şey doğru olsun ancak aklına takılan ve doğru sandığın her şeyi söyleme!' ilkesinin geçerliliği bir kez daha kanıtlanmıştır.
Geçmiş olsun Veysel Bey'e... Sağlam durmazsa eğer, bazen böyle arkasından itiverdikleri zaman dikelemez insan... Bir de hazırlıksız yakalandı mı, bir daha türbülanstan zor çıkar... Yalnız şunu bilin ki, ilahlar sadece sizinle yetinmeyecek; başka kurbanlar da isteyecektir...
Ne demiş halkımız? 'Bir musibet bin nasihatten iyidir...'
Başkent Doğalgaz A.Ş. Genel Müdürü Veysel Karani Demir Bey'in başına gelenlerden çıkaracak o kadar çok ders var ki. Hemen bizim ders sunumunun içine aldık... Öğrendiklerimiz şunlar:
1. Medya ilişkileri öyle 'Çıkarım aslanlar gibi konuşurum'la kotarılabilecek işlerden değildir. Çünkü, bu varsayım en azından öncelikle 'aslanlar gibi' olmayı gerektirir... Aslan değilseniz ve buna rağmen aslanlar gibi davranmayı planlıyorsanız, o zaman iletişimin balta girmemiş ormanında başınıza geleceklere razı olacaksınız...
2. Aslanlar gibi olsanız dahi 'medya ilişkileri eğitimi' almanız şarttır... 'Gazeteci kim ki, onunla konuşmanın eğitimi mi olurmuş?' derseniz; en kısa zamanda kendi ayağınıza ateş etmeniz mukadder olur; gazetecinin kim olduğunu size öğretirler; hem de çok kısa sürede...
3. Sayın Gaf Müdürü 'medya ilişkileri eğitimi' almış olsaydı; durduk yerde ortalığa atılıp basın toplantısı düzenlemeden, durumu bir de işin uzmanlarıyla istişare etmesi gerektiğini bilirdi. Kerameti kendinden menkul, kendini uzman sananlarla değil, bu alanda aslan vurmuş gerçek ustalarla... Onlar, 'Medya ilişkilerinin uzmanı mı olurmuş, çıkıp aslanlar gibi...' yaklaşımının ne kadar yanlış olduğunu anlatırlardı müdür beye...
4. Eğer kendini her şeyi bilmek zorunda hissetmeyip uzmanlarla istişare etme kültürünü edinmiş ya da iletişimin en temel kurallarına en azından kulak kabartmış olsaydı, o zaman hedef kitlenin kültür ve değerlerini rencide edecek tutum ve davranışlardan kaçınması gerektiğini bilecekti. 'Üstleri çıplaktı', 'Kısa keselim camiye gideceğim', 'Şirketi eleştirmeyin fiyatını düşürürsünüz...' gibi özellikle acılı aileleri ve kamu vicdanını rencide edecek, 'it yese kudurur' türünden kelamlar etmeyecekti...
5. Eğer, örneğin iletişimi bilmediğini bilmeyen Belediye Başkanı, hiç değilse yanındaki üst düzey yöneticilerin iletişim konusunda bir nebze olsun eğitilmelerini sağlamış olsaydı, Veysel Bey, çıktığı yolun kendisini toplumsal intihara götüreceğini sezer, 'sıcak kestaneleri ateşten almak' için hemencecik 'teşne' olup ortalığa dökülmezdi...
6. Bırakın tecrübeli iletişimcileri, adam gibi bir iletişim fakültesinde 4'üncü sınıfa kadar gelmiş bir öğrenci bile, genel müdürün basın toplantısına o kılıkta çıkmasına izin vermezdi...
7. Veysel Bey, medya ile ilişkilerin insana anadan doğma DNA - RNA molekülleri ve genler vasıtasıyla geçen bir yetenek olmadığını bilmiyordu herhalde... Herkesin bir gün ihtiyaç duyabileceği, öğrenilebilen, her yönetici için edinilmesi şart, meslek” bir refleks olduğunu kavramış olsaydı; belli bir aşamadan sonra konuştukça batacağını da bilecek ve 'ilahlar kurban istiyor' gibi sadece bugününü değil geleceğini de tehlikeye sokacak kritik saptamalarda bulunmayacaktı...
8. Hele sonrasında 'İfadelerim iğrenç bir şekilde çarpıtılarak kamuoyuna yansıtıldı' şeklindeki açıklamayı yapma konusunda ona kim akıl verdiyse Veysel Bey'in o kişi ile ilişkilerini hayat boyu kesmesi yerinde olur. Bütün gazeteler aynı şeyi yazdı mı, burada saptırma olamayacağını Halkla İlişkiler'e Giriş (101) dersinde okuturlar...
9. Gerekli eğitimi almamış yönetici şu sorunun yanıtını bulmakta da zorlanabilir: Kriz durumunda ilk yapılacak iş nedir? Aynı zamanda en klasik sınav sorumuzdur bu. Yanıtı da çok basittir hani: Önce şu iki sorunun karşılığı bulunur: Krizin muhatabı kimdir? Hasarın boyutu nedir? Çünkü tepki, hasarın boyutuna göre verilir...
Veysel Bey'in bu bilgisi olsaydı ya da bu bilgiye haiz bir uzmanı, o zaman muhatabı görülmeyeceği bir olayın tarafı olmamayı da seçebilirdi... 7 gencin bir gecede hayatını kaybettiği bir olayda hasar, sadece kimsenin daha önce adını duymadığı bir genel müdürün çıkıp konuşması, sonrasında da istifa etmesiyle karşılanamaz.
10. İşin en acı tarafı, yukarıda sıralanmış ve işi ekseninden tamamen koparmış gaflar dışında, Genel Müdür'ün söylediklerinde pek çok haklılık payı olabileceği gerçeğidir. Ancak gerçeklik (reality) o kadar ağır basmıştır ki hakikatle (truth) kimse ilgilenmemektedir artık. 'Söylediğin her şey doğru olsun ancak aklına takılan ve doğru sandığın her şeyi söyleme!' ilkesinin geçerliliği bir kez daha kanıtlanmıştır.
Geçmiş olsun Veysel Bey'e... Sağlam durmazsa eğer, bazen böyle arkasından itiverdikleri zaman dikelemez insan... Bir de hazırlıksız yakalandı mı, bir daha türbülanstan zor çıkar... Yalnız şunu bilin ki, ilahlar sadece sizinle yetinmeyecek; başka kurbanlar da isteyecektir...