İletişim kaosu nasıl yaratılır...
29 MAYIS 2005
Boğaziçi üniversitesinde bir konferans düzenleniyor. Daha konferans başlamadan ve orada neler deneceği bilinmeden Adalet Bakanı herhalde katılımcıların adına bakıp veryansın ediyor. Ne ‘hainlik’ kalıyor ne ‘Türkiye’yi bölmek isteyen yabancıların ekmeğine yağ sürmek’... Boğaziçi Üniversitesi konferansı iptal ediyor.
Aynı saatlerde TBMM Başkanı Bülent Arınç ABD’dedeki gezisi sırasında Cemil Çiçek’e katılmadığını dile getiren bir açıklama yapıyor. Sonra da Başbakan konuşuyor. Kazakistan dönüşü havaalanında yaptığı basın toplantısında “Cemil Bey’in açıklamaları şahsi görüşüdür” diyor “Cemil Bey’İn açıklamalarıyla iptal etmenin bir alemi yok. Buyursunlar çalışmalarını yapsınlar!..”
Buna iletişim terminolojisinde İngilizcesiyle “Management by chaos” (karmaşa yönetimi) denir. Bir ülkenin kültür ve değerleriyle ilgili dışarıya ve içeriye mesaj vermenin bundan daha olumsuz bir yolu olamaz. Halkımız bu duruma “Altı kaval üstü Şişhane” türünden deyişlerle açıklama getirir.
Bir düşünün bir şirketin CEO’su diyor ki “Biz özelleştirmeye karşıyız!” Hemen ardından yönetim kurulu başkanından yeni bir açıklama geliyor: “Bu sözler CEO Beyimizin şahsi görüşleridir. Bizi bağlamaz!” Şimdi bu şirketin pazardaki, dünyadaki ve yatırımcıları nezdindeki ştibar ve algılanması ne olur, dersiniz? Ya böyle bir durumda o CEO Bey’in durumu ne olur? Bir daha herhangi bir açıklamasının algılanma değeri nerelere geriler?
Bu konferansın düzenlenmesine, ya da oradaki konuşmacıların söyleyeceklerine katılıp katılmamak başka bir meseledir; tüm TV’lerde görüşlerini bangır bangır bağıran bu konuşmacıların üniversite gibi özgür bir fikir ortamında görüşlerini dile getirmesini engellemeye çalışmak başka bir şey. Kendisi iktidara biraz da liderinin fikirlerini açıkça söylemesi üzerine cezalandırıldığı ve mağdur duruma düşürülmüş olduğu için gelebilmiş ve algılamayı bir zamanlar büyük bir başarıyla yönetmiş olan AK Parti’nin bu oyunlara gelmesi; bu kez başkalarını gereksiz yere mağdur duruma düşürmeyi başarması anlaşılır gibi değildir.
Anadolu Ateşi nasıl haber olur?
Turizm propagandası başkadır; bir ülkenin kültür ve değerlerine dayalı iletişim çalışmaları başka. Türkiye’nin temel eksiği ikincisidir. Birincisiyle ilgili görevini Kültür ve Turizm Bakanlığı yıllardır başarıyla yerine getirmektedir. Ama ne hikmetse bu bakanlıktan sınırlı bütçesiyle ikincisinin de üstesinden gelmesi beklenmektedir.
İkinci görevin nasıl yerine getirilebileceğine ilişkin Mayıs ayı içinde iki mükemmel örnek yaşadık. Şampiyonlar Ligi Final açında yer gök inledi. Her ne kadar İngiliz basını trafik sıkışıklığı yaşayan vatandaşları nedeniyle bizimle aynı görüşte olmasa da, onlarca milyon insanın ekranları başında maç kadar İstanbul’a da odaklanmış olması ve VIP yollarından stada erişenlerin büyük bir hızla stada gelip gidebilmeleri İstanbul’un olumlu algılanması adına ciddi puan yazdığı tahmin ediliyor.
Ya aynı günlerde tarih yazan Anadolu Ateşi’nin başarı öyküsü? Ona ne hikmetse fazla itibar etmedik. Sen kalk dev kadroyla Mısır’a git. Haftalar önce biletleri tükenen 3 gösteriyi Kahire Opera’sında 8 bin kişiye sergile. Başta devlet Başkanı Hüsnü Mübarek ve eşi olmak üzere Mısır’ın tüm kalburüstü ‘etkileyicileri’ seni izlemeye gelsin. 28 ülkede, 750 gösteride, 7 milyon ‘elit’le buluşmuş olan bir eseri bu kez Mısır’da sun. Kasım ayı içerisinde Keops, Kefren ve Mikarinos Piramitleri’nin önünde 5 gösteri düzenlemek üzere sözleşmeyi kopar. Dön gel; bu kez Paris için devasa bir şovun hazırlıklarına başla; medya yüzüne bakmasın...
Mustafa Erdoğan bizi başarılı işlere alıştırdı. O ve ekibin yaptıkları ‘fabrika çıkışı’ (default) hale geldi. Anlaşılan, bir yerlerde boş salonlara oynamak zorunda kalırsa, ancak o zaman haber olacak. Bu da zor gibi....
Karadağlı’ya kocaman bir aferin!
Haber aslında çok da çarpıcı değil. Avrupa’nın herhangi bir ülkesinde ve ABD’de haber bile olmaz. Ama bizim için önemli: Tamer Karadağlı - Arzu Balkan Karadağlı ikilisi kariyer planlamaları ve stratejilerini geliştirmek amacıyla Dore İletişim Danışmanlığı ile anlaşmışlar.
Basın bülteninde “Türkiye'de eşine pek rastlanmayan bu sistem; kurumların marka konumlandırmalarını bilimsel olarak sürdürdükleri PR ajanslarıyla çalışmalarını, kişisel marka konumlandırmalarına da taşıyor” deniyor.
Tamer Karadağlı demiş ki: "Türkiye'de kişilerin de marka değerlerini koruyabilmek için kurumsal şirketlerin yaptığı gibi işin uzmanlarıyla çalışmaları gerektiğini düşünüyoruz. Bu konuda yazılmış yeterli bilimsel veriye ulaşamadık. Kendi kariyer stratejilerimizi Dore İletişim Danışmanlığı'nın desteği ile daha profesyonel olarak yürütebileceğimizi düşünüyoruz."
Haydi karamsar olalım ve diyelim ki, bunlar iyi niyet kelâmıdır. Lafta kalma olasılığı büyüktür. Hal böyle olsa bile bu adım, eğlence sektörü için çok önemli bir gelişmenin habercisidir. Kapitalizmin en karmaşık ürünü olan markalaşma süreci eğlence dünyasında böyle adımlarla kendine yol bulabilir. İletişimin eciş bücüş yöntemlerle kör topal yönetildiği bu feodal sektörde en azından iletişimde uzmanlığa saygı duyulmasına işaret ettikleri için Karadağlı çiftini kutluyorum. Hayli zor bir işe kalkışan PR ajansına da başarılar diliyorum.
Altını doldururlarsa işlem tamam
Hem güzel hem de etkili reklam bulmak zor iş. Garanti Bankası bunu yine başarmış. 10 yıl vadeli, %1.49 faizle kredi verildiği ve insanın düşlediği bir eve ulaşabileceği gibi pek çoğunun kuru bir ifade ile dile getirebileceği bir vaat bundan daha net ve daha sevimli bir üslupla nasıl verilebilirdi acaba?
Bir küçük tehlike var tabii. Bu vaadi dikkate alıp Garanti Bankası şubelerine koşan herkesin bu krediye sahip olamayacağını, bunun için belli koşulların yerine getirilmesi gerektiğini öğrendiklerinde ne tür bir düş kırıklığına uğrayabileceğini ve bunun markaya ne denli zarar verebileceğini düşünmek dahi istemiyorum. Bu nedenle Garanti reklam filminde ortaya koyduğu son derece etkili vaadin yazılı basın reklamlarında mutlaka altının açılması gerekiyor.
Bankanın “Her şey daha güzel olacak” şeklindeki sloganı bir çocuk saflığında söylenmiş bir ‘iyi dilek’ mesajı olarak havada dolaşırken bu filmde ete kemiğe bürünmüş. “Bir markanın reklamını en iyi müşterisi yapar!” konsepti hem casting ile (oyuncular) hem de yapım ekibinin titiz ve yalın çalışmasıyla Algılama Yönetimi hedefini 12’den vurduruyor.
Ama dediğimiz gibi, altı rasyonel bilgiyle doldurulmazsa bir çuval incir berbat olur...
Aynı saatlerde TBMM Başkanı Bülent Arınç ABD’dedeki gezisi sırasında Cemil Çiçek’e katılmadığını dile getiren bir açıklama yapıyor. Sonra da Başbakan konuşuyor. Kazakistan dönüşü havaalanında yaptığı basın toplantısında “Cemil Bey’in açıklamaları şahsi görüşüdür” diyor “Cemil Bey’İn açıklamalarıyla iptal etmenin bir alemi yok. Buyursunlar çalışmalarını yapsınlar!..”
Buna iletişim terminolojisinde İngilizcesiyle “Management by chaos” (karmaşa yönetimi) denir. Bir ülkenin kültür ve değerleriyle ilgili dışarıya ve içeriye mesaj vermenin bundan daha olumsuz bir yolu olamaz. Halkımız bu duruma “Altı kaval üstü Şişhane” türünden deyişlerle açıklama getirir.
Bir düşünün bir şirketin CEO’su diyor ki “Biz özelleştirmeye karşıyız!” Hemen ardından yönetim kurulu başkanından yeni bir açıklama geliyor: “Bu sözler CEO Beyimizin şahsi görüşleridir. Bizi bağlamaz!” Şimdi bu şirketin pazardaki, dünyadaki ve yatırımcıları nezdindeki ştibar ve algılanması ne olur, dersiniz? Ya böyle bir durumda o CEO Bey’in durumu ne olur? Bir daha herhangi bir açıklamasının algılanma değeri nerelere geriler?
Bu konferansın düzenlenmesine, ya da oradaki konuşmacıların söyleyeceklerine katılıp katılmamak başka bir meseledir; tüm TV’lerde görüşlerini bangır bangır bağıran bu konuşmacıların üniversite gibi özgür bir fikir ortamında görüşlerini dile getirmesini engellemeye çalışmak başka bir şey. Kendisi iktidara biraz da liderinin fikirlerini açıkça söylemesi üzerine cezalandırıldığı ve mağdur duruma düşürülmüş olduğu için gelebilmiş ve algılamayı bir zamanlar büyük bir başarıyla yönetmiş olan AK Parti’nin bu oyunlara gelmesi; bu kez başkalarını gereksiz yere mağdur duruma düşürmeyi başarması anlaşılır gibi değildir.
Anadolu Ateşi nasıl haber olur?
Turizm propagandası başkadır; bir ülkenin kültür ve değerlerine dayalı iletişim çalışmaları başka. Türkiye’nin temel eksiği ikincisidir. Birincisiyle ilgili görevini Kültür ve Turizm Bakanlığı yıllardır başarıyla yerine getirmektedir. Ama ne hikmetse bu bakanlıktan sınırlı bütçesiyle ikincisinin de üstesinden gelmesi beklenmektedir.
İkinci görevin nasıl yerine getirilebileceğine ilişkin Mayıs ayı içinde iki mükemmel örnek yaşadık. Şampiyonlar Ligi Final açında yer gök inledi. Her ne kadar İngiliz basını trafik sıkışıklığı yaşayan vatandaşları nedeniyle bizimle aynı görüşte olmasa da, onlarca milyon insanın ekranları başında maç kadar İstanbul’a da odaklanmış olması ve VIP yollarından stada erişenlerin büyük bir hızla stada gelip gidebilmeleri İstanbul’un olumlu algılanması adına ciddi puan yazdığı tahmin ediliyor.
Ya aynı günlerde tarih yazan Anadolu Ateşi’nin başarı öyküsü? Ona ne hikmetse fazla itibar etmedik. Sen kalk dev kadroyla Mısır’a git. Haftalar önce biletleri tükenen 3 gösteriyi Kahire Opera’sında 8 bin kişiye sergile. Başta devlet Başkanı Hüsnü Mübarek ve eşi olmak üzere Mısır’ın tüm kalburüstü ‘etkileyicileri’ seni izlemeye gelsin. 28 ülkede, 750 gösteride, 7 milyon ‘elit’le buluşmuş olan bir eseri bu kez Mısır’da sun. Kasım ayı içerisinde Keops, Kefren ve Mikarinos Piramitleri’nin önünde 5 gösteri düzenlemek üzere sözleşmeyi kopar. Dön gel; bu kez Paris için devasa bir şovun hazırlıklarına başla; medya yüzüne bakmasın...
Mustafa Erdoğan bizi başarılı işlere alıştırdı. O ve ekibin yaptıkları ‘fabrika çıkışı’ (default) hale geldi. Anlaşılan, bir yerlerde boş salonlara oynamak zorunda kalırsa, ancak o zaman haber olacak. Bu da zor gibi....
Karadağlı’ya kocaman bir aferin!
Haber aslında çok da çarpıcı değil. Avrupa’nın herhangi bir ülkesinde ve ABD’de haber bile olmaz. Ama bizim için önemli: Tamer Karadağlı - Arzu Balkan Karadağlı ikilisi kariyer planlamaları ve stratejilerini geliştirmek amacıyla Dore İletişim Danışmanlığı ile anlaşmışlar.
Basın bülteninde “Türkiye'de eşine pek rastlanmayan bu sistem; kurumların marka konumlandırmalarını bilimsel olarak sürdürdükleri PR ajanslarıyla çalışmalarını, kişisel marka konumlandırmalarına da taşıyor” deniyor.
Tamer Karadağlı demiş ki: "Türkiye'de kişilerin de marka değerlerini koruyabilmek için kurumsal şirketlerin yaptığı gibi işin uzmanlarıyla çalışmaları gerektiğini düşünüyoruz. Bu konuda yazılmış yeterli bilimsel veriye ulaşamadık. Kendi kariyer stratejilerimizi Dore İletişim Danışmanlığı'nın desteği ile daha profesyonel olarak yürütebileceğimizi düşünüyoruz."
Haydi karamsar olalım ve diyelim ki, bunlar iyi niyet kelâmıdır. Lafta kalma olasılığı büyüktür. Hal böyle olsa bile bu adım, eğlence sektörü için çok önemli bir gelişmenin habercisidir. Kapitalizmin en karmaşık ürünü olan markalaşma süreci eğlence dünyasında böyle adımlarla kendine yol bulabilir. İletişimin eciş bücüş yöntemlerle kör topal yönetildiği bu feodal sektörde en azından iletişimde uzmanlığa saygı duyulmasına işaret ettikleri için Karadağlı çiftini kutluyorum. Hayli zor bir işe kalkışan PR ajansına da başarılar diliyorum.
Altını doldururlarsa işlem tamam
Hem güzel hem de etkili reklam bulmak zor iş. Garanti Bankası bunu yine başarmış. 10 yıl vadeli, %1.49 faizle kredi verildiği ve insanın düşlediği bir eve ulaşabileceği gibi pek çoğunun kuru bir ifade ile dile getirebileceği bir vaat bundan daha net ve daha sevimli bir üslupla nasıl verilebilirdi acaba?
Bir küçük tehlike var tabii. Bu vaadi dikkate alıp Garanti Bankası şubelerine koşan herkesin bu krediye sahip olamayacağını, bunun için belli koşulların yerine getirilmesi gerektiğini öğrendiklerinde ne tür bir düş kırıklığına uğrayabileceğini ve bunun markaya ne denli zarar verebileceğini düşünmek dahi istemiyorum. Bu nedenle Garanti reklam filminde ortaya koyduğu son derece etkili vaadin yazılı basın reklamlarında mutlaka altının açılması gerekiyor.
Bankanın “Her şey daha güzel olacak” şeklindeki sloganı bir çocuk saflığında söylenmiş bir ‘iyi dilek’ mesajı olarak havada dolaşırken bu filmde ete kemiğe bürünmüş. “Bir markanın reklamını en iyi müşterisi yapar!” konsepti hem casting ile (oyuncular) hem de yapım ekibinin titiz ve yalın çalışmasıyla Algılama Yönetimi hedefini 12’den vurduruyor.
Ama dediğimiz gibi, altı rasyonel bilgiyle doldurulmazsa bir çuval incir berbat olur...