İletişim kirliliğinden nasıl çıkılır?
20 MART 2005
Rekabetin kıyasıya yaşandığı bazı sektörler var ki, iletişim kirliliği, bunların en önemli baş sorunlarından biridir. Çünkü bu sektörler, kirlilikten bir çıkış yolu bulma çabasındaki firmaların sürekli debelenip durmasına sahne olurlar. Hangi firma ne reklamı yapıyor, hangisi hangi özel hizmeti veriyor, hangisi ne zaman ne indirim yapıyor, gel de anla. Örneğin, Turkcell, Telsim, Avea... İşler arap saçına dönmüş. Çevrenize sorun, GSM operatörlerinin verdikleri, söyledikleri yüzlerce hizmetten kaç tanesini biliyorlar, kaç tanesini kullanıyorlar? Hangisi hangi indirim olanakları veriyor? Ve bunu ne kadar süre için veriyor?... İşin içinden çıkmak zor.
Kredi kartları sektörü de şu sıra benzer bir kaderi paylaşıyor. Onlar da farklı bir iletişim kirliliği içinde. Hangisi hangi mağazada kaç taksit yapıyor? Hangisi hangi avantajları sağlıyor? Anlayan beri gelsin.
Peki, kim yaratıyor bu kirliliği? Tabii ki kontrolden çıkmaya yüz tutmuş vahşi rekabet ortamından sıyrılamayan, kendilerini ve rakiplerini tekrarlayıp duran, bir türlü odaklanmayı beceremeyen kilit oyuncular. Tıpkı bir ara kendisini promosyon çılgınlığının içine atıp, rekabeti “hangimiz daha iyi çanak çömlek veririz”e indirgemiş olan gazeteler gibi... Gazeteler uyandı. Sıra GSM’cilerle Kart’çılarda...
Bu uyanışın küçük bir işaretine Axess’in son reklamlarında rastladım. Hani kasiyer kızın karşısındakini görünce düşlere daldığı kampanya. Filmin iddiası yalın: “Axess kazandırır!” Bu naif ve iyi yapılmış filmle bir anda farklılaşma şansını yakalamışlar sanki. Bakalım ‘odaklanmayı’ başarabilecekler mi?
Bu işler kadın erkek ilişkisi gibidir. Odaklanmayın, bakın görün neler oluyor...
Terzi kendi söküğünü bir gün dikecek
Türkiye Halkla İlişkiler Derneği’nin bu yılki Altın Pusula ödül töreni Başbakan’ın katılımıyla renk kazandı. Başbakan iletişimcilerin önünde verdiği sınavdan başarıyla geçti. Kimseye çatmadığı, gaf yapmadığı için gazetelerde büyük yer almayan (!) konuşması son derece etkiliydi. Yakınlarının kendisine yakıştırmaya çalıştığı “Doğuştan iletişim dehası” tavrından eser yoktu. İlk kez bir başbakan iletişim sektörünün önünde iletişimin önemine bu denli açık bir ifadeyle vurgu yapıyordu.
O geceki organizasyon, herhalde sponsor bulunamamış olmasından, oldukça alçak gönüllü koşullarda hazırlanmıştı. Terzi kendi söküğünü dikemezmiş. Her yıl milyonlarca dolarlık bütçeleri yöneten ve devasa etkinliklere imza atan halkla ilişkilerciler, kendi işlerinde görsel zenginliği bir kenara bırakmak zorunda kalmışlardı.
Altın Pusula iş hedefine ulaştı. Sektöre ve iş dünyasına iletişimin önemini anlattı. Başarılı başkanları Fügen Toksü’yü kutluyorum. Eminim, bir gün Türkiye Halkla İlişkiler Derneği de, üyelerinin hizmet verdikleri büyük kuruluşlara örnek olacak kadar görkemli ve etkili organizasyonlara imza atacaktır.
Afiyet olsun!
Türkiye çay tüketiminde dünya sıralamalarında üstlerde yer alır. Türkiye çay pazarında da kıyasıya bir rekabet gözlenir. Bu arada katıldığım iş toplantılarında yıllar içinde çay içme kültürünün değişimini biraz da tuhafıma giderek izlemekteyim. Toplantılarda adam gibi çay kahve istemek artık demode. Özellikle bayanlar, “Bir yeşil çay lütfen!” ya da “Bitki çayı alabilir miyim?” “Yok hayır kış çayı olsun” demiyorlar mı, bir yabancılık hissi kaplıyor ki her yanımı, sormayın. Çok mu tutucu oldum yoksa...
Bir de sadece “Oda sıcaklığında su, lütfen” diyenler var ki, onlar artık kategori dışı...
Rekabetin televizyonlara yansıyan yüzünde dikkatimi çeken en başarılı iki reklam Doğuş Çay ile Deren’e ait. Doğuş Çay’ın Sinan Çetin’in oynadığı reklamındaki Karadenizli bayana hayran oldum. Tam ne kadar doğal, diye düşünürken, Sinan’ın o bayanı Doğuş Çay çalışanları arasından bulduğunu öğrendim. Her ikisinin de gülüşü bir ömre bedel...
Deren’in reklamı ise çok çarpıcı ve iddialı. Yorum Ajans çekmiş. İstanbul sokaklarını bomboş yakalama mucizesini gösterdikleri filmde otobüs şoförü tiplemesi süper. Filmin ve mesajın yalınlığı, Deren’in lezzetine lezzet katmış. Prof. Dr. Osman Müftüoğlu’nun insan sağlığına yararlı çaylar konusunda desteğini alan Deren’in o sağlıklı çaylarının yanısıra, benim de içebileceğim adam gibi çayları da var.
Ödüllü eğlenceli bir gece
Sabah Spor Ödülleri bu yıl 24 Mart Perşembe günü ATV’de yayınlanacak. Bu yıl Cem Davran – Çağla Kubat ikilisi sunuyormuş. Kimin ödül alacağı tabii ki merak konusu. Ama beni daha çok 50 kişilik dev jüri ilgilendiriyor. Ahmet Zorlu, Ferit Şahenk, Tuncay Özilhan, Dilek Sabancı, Hasan Bengü, Ergun Özen, Aclan Acar, Celal Metin, Muzaffer Akpınar, Cahit Paksoy, Zafer Yıldırım, Muharrem Yılmaz, Yavuz Özçelik, Muharrem Ayın, Serdar Erener, Yiğit Şardan, Levent Bıçakçı, Fatih Terim, Hülya Avşar, Cem Yılmaz gibi iş, spor ve sanat dünyasının pek çok ismi ellerindeki elektronik aygıtlarla ödülün kimlere gideceğini belirleyecekler.
Tema Vakfı ile Darüşşafaka Eğitim Kurumlarına her yıl gelirlerinin bir kısmını aktaran Sabah bu kez de spora destek olmak amacıyla bu yıl da Turgay Ciner Özel Ödülü ile genç bir sporcuya gelecek olimpiyatlara dek burs verecek. Geçen yıl bu bursu kazanmış olan Selahattin Çobanoğlu bir yıl içinde pek çok başarıya imza atmıştı. O gece ben de orada olacağım. Beklerim...
Haydi Mavi Deniz, görelim seni!
Bundan iki hafta önce organik tarım alanında çalışan bir Türk firması Mavi Deniz ile ilgili bir yazı kaleme almıştım. Almanya’nın en saygın ve yaygın biyolojik ürünler mağaza zinciri Bioladen tarafından satılan bir ürünün üstündeki etikette verilen web sitesine girildiğinde ve paketin üstündeki numara yazıldığında, bu ürünün kökeni hakkında nasıl bilgi alınabileceğini anlatıyordu. Sonunu ise “Kendi ülkemdeki çalışkan ve bilgili insanların başarılarını bir Alman markasının web sitesinden okumak beni hem gururlandırdı hem de biraz hüzünlendirdi. Keşke hikâyelerini başkalarından, başka markaların üzerinden değil, kendi markalı ürünlerin üzerinden okuyabilseydim... Sizce esas parayı üreten mi kazanıyor, yoksa markayı yöneten mi?” diye yazmıştım.
Mavi Deniz şirketinin Yönetim Kurulu Başkanı Orhan Yılmaz Bey şu açıklamayı göndermiş: “Bu sistemi bir Türk firmasına ait bir markadan görmek dileğiniz bizim size bu projenin aslında tamamen bir Türk firmasına ait olduğunu anlatmamızı sağladı.
Mavideniz Gıda San A.Ş. firması olarak1979 yılında Giresun’da fındık ile başladığımız Organik Tarım Projelerine her geçen gün yenisini ekleyerek, bugün 119 çeşit ürünü başta Avrupa ülkeleri olmak üzere Amerika, Japonya ve Rusya’ya ihracat yapmaktayız.
Öncelikle kendi içimizde çiftçimizi kontrol amacı ile başlattığımız İzlenebilirlik Projesi, tüketici ile üretici arasında şeffaflık sağlamaktadır. Üzerindeki barkot numarası ile tüketici isterse kasada ürünü yetiştiren çiftçiyi, arazi hakkında bilgiyi ve ürünün işlendiği yerleri ve sorumlu kişileri görebilmektedir.
Tamamen bir Türk firmasına ait olan bu projeyi, çok yakında Türk tüketicisiyle kendi markamız ‘One Nature’ ile paylaşmaktan büyük onur duyacağız.”
Bu haberlere sevindim. Sonucu merakla bekleyeceğim. Her şey güzel de Orhan Bey, neden ‘One Nature’? Hem Türkçe hem de ulusal dillere uygun bir ad bulamaz mıydınız? Bu arada ürünlerinizi tattım, mükemmel!..
Ufuk Turu
Kredi kartları sektörü de şu sıra benzer bir kaderi paylaşıyor. Onlar da farklı bir iletişim kirliliği içinde. Hangisi hangi mağazada kaç taksit yapıyor? Hangisi hangi avantajları sağlıyor? Anlayan beri gelsin.
Peki, kim yaratıyor bu kirliliği? Tabii ki kontrolden çıkmaya yüz tutmuş vahşi rekabet ortamından sıyrılamayan, kendilerini ve rakiplerini tekrarlayıp duran, bir türlü odaklanmayı beceremeyen kilit oyuncular. Tıpkı bir ara kendisini promosyon çılgınlığının içine atıp, rekabeti “hangimiz daha iyi çanak çömlek veririz”e indirgemiş olan gazeteler gibi... Gazeteler uyandı. Sıra GSM’cilerle Kart’çılarda...
Bu uyanışın küçük bir işaretine Axess’in son reklamlarında rastladım. Hani kasiyer kızın karşısındakini görünce düşlere daldığı kampanya. Filmin iddiası yalın: “Axess kazandırır!” Bu naif ve iyi yapılmış filmle bir anda farklılaşma şansını yakalamışlar sanki. Bakalım ‘odaklanmayı’ başarabilecekler mi?
Bu işler kadın erkek ilişkisi gibidir. Odaklanmayın, bakın görün neler oluyor...
Terzi kendi söküğünü bir gün dikecek
Türkiye Halkla İlişkiler Derneği’nin bu yılki Altın Pusula ödül töreni Başbakan’ın katılımıyla renk kazandı. Başbakan iletişimcilerin önünde verdiği sınavdan başarıyla geçti. Kimseye çatmadığı, gaf yapmadığı için gazetelerde büyük yer almayan (!) konuşması son derece etkiliydi. Yakınlarının kendisine yakıştırmaya çalıştığı “Doğuştan iletişim dehası” tavrından eser yoktu. İlk kez bir başbakan iletişim sektörünün önünde iletişimin önemine bu denli açık bir ifadeyle vurgu yapıyordu.
O geceki organizasyon, herhalde sponsor bulunamamış olmasından, oldukça alçak gönüllü koşullarda hazırlanmıştı. Terzi kendi söküğünü dikemezmiş. Her yıl milyonlarca dolarlık bütçeleri yöneten ve devasa etkinliklere imza atan halkla ilişkilerciler, kendi işlerinde görsel zenginliği bir kenara bırakmak zorunda kalmışlardı.
Altın Pusula iş hedefine ulaştı. Sektöre ve iş dünyasına iletişimin önemini anlattı. Başarılı başkanları Fügen Toksü’yü kutluyorum. Eminim, bir gün Türkiye Halkla İlişkiler Derneği de, üyelerinin hizmet verdikleri büyük kuruluşlara örnek olacak kadar görkemli ve etkili organizasyonlara imza atacaktır.
Afiyet olsun!
Türkiye çay tüketiminde dünya sıralamalarında üstlerde yer alır. Türkiye çay pazarında da kıyasıya bir rekabet gözlenir. Bu arada katıldığım iş toplantılarında yıllar içinde çay içme kültürünün değişimini biraz da tuhafıma giderek izlemekteyim. Toplantılarda adam gibi çay kahve istemek artık demode. Özellikle bayanlar, “Bir yeşil çay lütfen!” ya da “Bitki çayı alabilir miyim?” “Yok hayır kış çayı olsun” demiyorlar mı, bir yabancılık hissi kaplıyor ki her yanımı, sormayın. Çok mu tutucu oldum yoksa...
Bir de sadece “Oda sıcaklığında su, lütfen” diyenler var ki, onlar artık kategori dışı...
Rekabetin televizyonlara yansıyan yüzünde dikkatimi çeken en başarılı iki reklam Doğuş Çay ile Deren’e ait. Doğuş Çay’ın Sinan Çetin’in oynadığı reklamındaki Karadenizli bayana hayran oldum. Tam ne kadar doğal, diye düşünürken, Sinan’ın o bayanı Doğuş Çay çalışanları arasından bulduğunu öğrendim. Her ikisinin de gülüşü bir ömre bedel...
Deren’in reklamı ise çok çarpıcı ve iddialı. Yorum Ajans çekmiş. İstanbul sokaklarını bomboş yakalama mucizesini gösterdikleri filmde otobüs şoförü tiplemesi süper. Filmin ve mesajın yalınlığı, Deren’in lezzetine lezzet katmış. Prof. Dr. Osman Müftüoğlu’nun insan sağlığına yararlı çaylar konusunda desteğini alan Deren’in o sağlıklı çaylarının yanısıra, benim de içebileceğim adam gibi çayları da var.
Ödüllü eğlenceli bir gece
Sabah Spor Ödülleri bu yıl 24 Mart Perşembe günü ATV’de yayınlanacak. Bu yıl Cem Davran – Çağla Kubat ikilisi sunuyormuş. Kimin ödül alacağı tabii ki merak konusu. Ama beni daha çok 50 kişilik dev jüri ilgilendiriyor. Ahmet Zorlu, Ferit Şahenk, Tuncay Özilhan, Dilek Sabancı, Hasan Bengü, Ergun Özen, Aclan Acar, Celal Metin, Muzaffer Akpınar, Cahit Paksoy, Zafer Yıldırım, Muharrem Yılmaz, Yavuz Özçelik, Muharrem Ayın, Serdar Erener, Yiğit Şardan, Levent Bıçakçı, Fatih Terim, Hülya Avşar, Cem Yılmaz gibi iş, spor ve sanat dünyasının pek çok ismi ellerindeki elektronik aygıtlarla ödülün kimlere gideceğini belirleyecekler.
Tema Vakfı ile Darüşşafaka Eğitim Kurumlarına her yıl gelirlerinin bir kısmını aktaran Sabah bu kez de spora destek olmak amacıyla bu yıl da Turgay Ciner Özel Ödülü ile genç bir sporcuya gelecek olimpiyatlara dek burs verecek. Geçen yıl bu bursu kazanmış olan Selahattin Çobanoğlu bir yıl içinde pek çok başarıya imza atmıştı. O gece ben de orada olacağım. Beklerim...
Haydi Mavi Deniz, görelim seni!
Bundan iki hafta önce organik tarım alanında çalışan bir Türk firması Mavi Deniz ile ilgili bir yazı kaleme almıştım. Almanya’nın en saygın ve yaygın biyolojik ürünler mağaza zinciri Bioladen tarafından satılan bir ürünün üstündeki etikette verilen web sitesine girildiğinde ve paketin üstündeki numara yazıldığında, bu ürünün kökeni hakkında nasıl bilgi alınabileceğini anlatıyordu. Sonunu ise “Kendi ülkemdeki çalışkan ve bilgili insanların başarılarını bir Alman markasının web sitesinden okumak beni hem gururlandırdı hem de biraz hüzünlendirdi. Keşke hikâyelerini başkalarından, başka markaların üzerinden değil, kendi markalı ürünlerin üzerinden okuyabilseydim... Sizce esas parayı üreten mi kazanıyor, yoksa markayı yöneten mi?” diye yazmıştım.
Mavi Deniz şirketinin Yönetim Kurulu Başkanı Orhan Yılmaz Bey şu açıklamayı göndermiş: “Bu sistemi bir Türk firmasına ait bir markadan görmek dileğiniz bizim size bu projenin aslında tamamen bir Türk firmasına ait olduğunu anlatmamızı sağladı.
Mavideniz Gıda San A.Ş. firması olarak1979 yılında Giresun’da fındık ile başladığımız Organik Tarım Projelerine her geçen gün yenisini ekleyerek, bugün 119 çeşit ürünü başta Avrupa ülkeleri olmak üzere Amerika, Japonya ve Rusya’ya ihracat yapmaktayız.
Öncelikle kendi içimizde çiftçimizi kontrol amacı ile başlattığımız İzlenebilirlik Projesi, tüketici ile üretici arasında şeffaflık sağlamaktadır. Üzerindeki barkot numarası ile tüketici isterse kasada ürünü yetiştiren çiftçiyi, arazi hakkında bilgiyi ve ürünün işlendiği yerleri ve sorumlu kişileri görebilmektedir.
Tamamen bir Türk firmasına ait olan bu projeyi, çok yakında Türk tüketicisiyle kendi markamız ‘One Nature’ ile paylaşmaktan büyük onur duyacağız.”
Bu haberlere sevindim. Sonucu merakla bekleyeceğim. Her şey güzel de Orhan Bey, neden ‘One Nature’? Hem Türkçe hem de ulusal dillere uygun bir ad bulamaz mıydınız? Bu arada ürünlerinizi tattım, mükemmel!..
Ufuk Turu
- En çok tartışılan konuların başında gelir. İletişim açısından her güzel veya iyi yapılmış şey doğru mudur? İşte DASK (Doğal Afet Sigortaları Kurumu) tarafından yapılmış, bir depremin aile ortamından canlandırıldığı tanıtım filmi... Tüyler ürpertici. İyi yapılmış. Ama amaca ne kadar hizmet eder, soru işareti...
- Koç Bank’ın ‘Para kazanmak kolay değil’ kampanyasının mesajı mükemmel. Reklam filminin yapımı da son derece özenli. Gaztelerle entegrasyonu merakla bekledim. Değmiş. Çok başarılı. TV – Gazete entegrasyonu olmadı mı algılamayı yönetmek zor...
- Rekabette farklılaşmanın şu sıra en iyi örneklerinden birini Filli Boya gerçekleştiriyor. Müthiş bir teknikle çekilmiş reklamda Galatasaraylı Sabri Sarıoğlu, Fenerbahçeli Volkan Demirel ve Beşiktaşlı İbrahim Toraman rol almış. Reklam önce Romanya pazarı için yapılmış ardından Türkiye’ye uyarlanmış. Filli Boya Halkla İlişkilerden sorumlu Genel Müdür Yardımcısı Demirkan Barlas reklamın imaj ve prestij amaçlı yapıldığını söylüyor. ‘Maharet Boyacıda’ konulu reklamları Ali Taran Creative Workshop çekmiş.
- Sık sık iletişim eğitimi almamış ama bu alanda çalışmak isteyen gençlerden ne yapabileceklerini sordukları e-postalar alırım. İşte bu arkadaşlarım için iki alternatif. Biri TÜHİD’in Marmara Üniversitesi işbirliği ile gerçekleştireceği “İletişim eğitimleri” diğeri ise İDA’nın eğitimi. Her ikisi de alanlarında önemli eğitmenlerin verdiği ve bu mesleğin abc’sini öğrettikleri eğitimler. Üstelik hem fiyat açısından hem de içerik açısından oldukça iyi.
- Doritos Ala Turca’nın reklamları ile uzunca bir süre adından söz ettiren Cem Yılmaz zor bir işe soyundu. Opet ile anlaşan Cem kardeşim, hem üzerinden bir önceki reklamlarda canlandırdığı karakteri atıp yeni karakteriyle algılardaki yerini değiştirecek hem de daha önce reklamda oynayan Tarkan’ın Opet ile olan bağının üzerine çıkacak. Yazması bile zorken, yapması nasıl olacak merakla bekliyorum.