İletişimciler kriz iletişimini nasıl yönetemediler...
31 Mart 2018 - Yeni Şafak
Kriz iletişiminin pek de kolay bir iş olmadığını birbirini izleyen iki olayda çok net bir şekilde gördük. Önce Doğan Yayın Grubu’nun Demirören grubuna satışı sürecinde (ki kötü iletişim hâlâ sürüyor), son olarak iletişim sektörünün en eski ve muteber kuruluşlarından ikisinin kapısına kilit vurulması ‘sırası’ ve ‘sonrası’nda…
İşi iletişim olan Doğan Grubu, süreci ne içeride yönetebilmişti, ne de dışarıda. İçeride yönetememesi sonucu çalışanlarda belirsizliğin getirdiği güvensizlik ve tedirginlik alıp başını gitmişti. Bu ise grubun marka değerini olumsuz etkiliyordu. Dışarıya karşı ne Doğan yönetebilmişti, ne Demirören; bu da hem ‘malı’, deyim yerindeyse ‘özürlü, kusurlu’ hale getiriyor; hem marka ve dolayısıyla pazar değerini iyice aşağıya çekiyor; hem de alabildiğine ipsiz sapsız dedikodu üretilmesine çanak tutuyordu…
Benzer durum iki iletişim ajansının kapanması sürecinde de yaşandı…
Ülkemizde PR mesleğinin rahmetli Prof. Dr. Alaeddin Asna ile birlikte kurucularından Betül Mardin hanımefendinin 31 yıl önce kurup başarıyla yönettiği Image Halkla İlişkiler ve Strateji Tanıtım’ın faaliyetleri, bir süre önce şirketleri Betül hanımdan devralmış olan Yönetim Kurulu Başkanı Canan Noyan hanım tarafından sonlandırıldı. Öncesinde hiçbir bilgi verilmemiş olan 22 çalışanın bir anda işlerine son verildi. Ajans mekânını ânında terk etmeleri istendi…
İşi iletişim olan iki ajansın kapanışı, iletişim doğru yönetilemediği için deprem etkisi yarattı. Avını yerken zevkten gözleri yaşardığı için kullanılan deyişle ‘timsah göz yaşları’ dökenler, herkesin başına gelebilecek bir temkinsizlik ve yönetim zaafı yüzünden yıllar içinde onlarca insanı yetiştirmiş bir kurumun başına gelen bu üzücü olayı, dedikodu malzemesine döndürme hevesine kapılmalar, olan bitenin aslını bilmeden beyanatlar vermeler, kraldan çok kralcı kesilmeler, başka ajansların da batmakta olabileceği laflarını etrafa yayıp havayı iyice karartmalar vs…
Oysa kapitalizm gereği, oyunun ve iletişimin kuralları, ‘öncesi’yle, ‘sırası’yla ve ‘sonrası’yla doğru dürüst hayata geçirilseydi; meydanlar bunların hiçbirine kalmayacaktı…
Dedikodular bir yana, itibar edilmesi gereken üç açıklama yapıldı. Biri, Canan hanımı ağır bir şekilde suçlayan ajansın çalışanlarından geldi. Canı en çok yananlar adına kaleme alınmış bir metin olduğu için kızgınlık tonunu anlamak mümkündü…
Diğeri, açıklama sayılmayacak kadar kısa ve bir o kadar da eksik bir şekilde Canan hanım tarafından yapıldı. Canan hanım özetle neden olarak, olumsuz ekonomik koşullar yüzünden girilmiş olan dar boğazı (!) gösteriyor, çalışanların hakları için de “Mecburi nedenlerle alınmış bir karar olduğundan mağduriyetlerimiz sorumluluk düzeyinde ortak. Uzun bir süredir şirket büyük zorluklar içerisindeydi. Var olan bir şeyi esirgemek değil kaygımız. Olmayanı uzatarak, zamana yayarak kayıpları artırmamak” gibi muğlak ifadelerle olay sanki geçiştiriliyordu…
Tüm bunlar olurken, İletişim Danışmanlığı Şirketlerinin üye olduğu (PR sektöründe çalışan şahısların değil) yani doğası gereği ‘şahısların değil PR ajanslarının dayanışma kuruluşu’ olması gereken İDA da, -çalışanları esas sahiplenmesi beklenen Türkiye Halkla İlişkiler Derneği’nin yerine-, ilk beyanatı veren oldu… İDA Başkanı Ergun Gümrah’ın Marketing Türkiye’ye yaptığı açıklama bu bağlamda hayli tartışma yarattı.
Canan Noyan’la konuşmadan beyanat verdiğini söyleyen Gümrah’ın,“Türkiye olarak büyük bir krize doğru gittiğimiz de hepimizin malûmu…” şeklinde, İDA’nın varlık nedenini aşan ve dün açıklanan 7,4 büyüme rakamı ve sayın Cumhurbaşkanı’nın dünkü konuşmasında “Ekonomik kriz çığırtkanlığı yapanlarla” ilgili tespiti nedeniyle hayli talihsiz bir zamanlamaya denk düşen beyanatı içinde yer alan şu bölüm de PR sektörünü biraz bilenlerin bıyık altından gülmelerine neden oldu:“Şu anda zaten işsiz kalan arkadaşlarımızın pek çoğuyla İDA üyesi şirketler iş görüşmesine başladı. Bu konuda bir sorun bulunmuyor. Biz bu 22 arkadaşı işe alırız ve bu meseleyi bitiririz.”
Her ne kadar PR ajansları bütçeleri gereği fazla kadrolarla çalışmamaya özen gösterseler de gönül, Ergun beyin dediklerinin gerçekleşmesinden ve 22 iletişim çalışanının ânında iş bulup ortada kalmamalarından yana... Aslında o 22 çalışan, tanıdığımız kadarıyla son derece nitelikli elemanlardır ve İDA’nın merhametine de pek muhtaç değildirler.
Bu üç açıklama ve bol dedikodu içinde zaten itibar sorunu yaşayan PR sektörünün yıpratılma süreci devam ederken, bir PR ajansı sahibinden ders niteliğinde bir mektup geldi. Bazı bölümlerini aşağıya alıyorum:
“İletişim açısından kötü yönetilmiş bir süreç olduğu su götürmez…
Bu sektörde her şeyin güllük gülistanlık olmadığı hepimizin bir gerçeği. Bazılarımız iyi paralar kazanıyor olabilir. Helal olsun. Ama bu sektörün büyük çoğunluğu tuzu kurulardan müteşekkil değil…
Image 31 yıllık bir kuruluş. Bugüne kadar kusursuz gelmiş; kim bilir kaç kişinin ailesini geçindirdiği, tazminatını şusunu busunu aldığı, kim bilir devlete ne büyük vergiler ödemiş bir kuruluş…
Velhasıl ben Canan hanıma haksızlık edildiği kanaatindeyim; çalışanlarının yaptığı açıklamayı fazlası ile bu dönemin moda komplo teorileri esintili buldum. Biz IDA olarak Canan hanıma sahip çıkmalıyız…
Deniz bitti ise yapacak bir şey yok; sosyal medyada insanları linç edene kadar gider mahkemede haklarını ararlar. Bir sözüm de buradan fırsat bulup bize çakan gazetecilere olsun: Ayıp ediyorlar. Çünkü patronları her kriz döneminde kendilerini işten attığında onların ilk sığınağı bu sektör oldu. Eski gazeteciler kurdukları derme çatma şirketlerde sektörün ücret çıtasını aşağılara çektiklerinde dahi, bizler ancak serzenişte bulunduk ve her geleni kendimizden saydık…”
Şu atasözümüzün her seferinde doğrulandığını görmek, ne talihsizlik: “Terzi kendi söküğünü dikemezmiş!...”
İşi iletişim olan Doğan Grubu, süreci ne içeride yönetebilmişti, ne de dışarıda. İçeride yönetememesi sonucu çalışanlarda belirsizliğin getirdiği güvensizlik ve tedirginlik alıp başını gitmişti. Bu ise grubun marka değerini olumsuz etkiliyordu. Dışarıya karşı ne Doğan yönetebilmişti, ne Demirören; bu da hem ‘malı’, deyim yerindeyse ‘özürlü, kusurlu’ hale getiriyor; hem marka ve dolayısıyla pazar değerini iyice aşağıya çekiyor; hem de alabildiğine ipsiz sapsız dedikodu üretilmesine çanak tutuyordu…
Benzer durum iki iletişim ajansının kapanması sürecinde de yaşandı…
Ülkemizde PR mesleğinin rahmetli Prof. Dr. Alaeddin Asna ile birlikte kurucularından Betül Mardin hanımefendinin 31 yıl önce kurup başarıyla yönettiği Image Halkla İlişkiler ve Strateji Tanıtım’ın faaliyetleri, bir süre önce şirketleri Betül hanımdan devralmış olan Yönetim Kurulu Başkanı Canan Noyan hanım tarafından sonlandırıldı. Öncesinde hiçbir bilgi verilmemiş olan 22 çalışanın bir anda işlerine son verildi. Ajans mekânını ânında terk etmeleri istendi…
İşi iletişim olan iki ajansın kapanışı, iletişim doğru yönetilemediği için deprem etkisi yarattı. Avını yerken zevkten gözleri yaşardığı için kullanılan deyişle ‘timsah göz yaşları’ dökenler, herkesin başına gelebilecek bir temkinsizlik ve yönetim zaafı yüzünden yıllar içinde onlarca insanı yetiştirmiş bir kurumun başına gelen bu üzücü olayı, dedikodu malzemesine döndürme hevesine kapılmalar, olan bitenin aslını bilmeden beyanatlar vermeler, kraldan çok kralcı kesilmeler, başka ajansların da batmakta olabileceği laflarını etrafa yayıp havayı iyice karartmalar vs…
Oysa kapitalizm gereği, oyunun ve iletişimin kuralları, ‘öncesi’yle, ‘sırası’yla ve ‘sonrası’yla doğru dürüst hayata geçirilseydi; meydanlar bunların hiçbirine kalmayacaktı…
Dedikodular bir yana, itibar edilmesi gereken üç açıklama yapıldı. Biri, Canan hanımı ağır bir şekilde suçlayan ajansın çalışanlarından geldi. Canı en çok yananlar adına kaleme alınmış bir metin olduğu için kızgınlık tonunu anlamak mümkündü…
Diğeri, açıklama sayılmayacak kadar kısa ve bir o kadar da eksik bir şekilde Canan hanım tarafından yapıldı. Canan hanım özetle neden olarak, olumsuz ekonomik koşullar yüzünden girilmiş olan dar boğazı (!) gösteriyor, çalışanların hakları için de “Mecburi nedenlerle alınmış bir karar olduğundan mağduriyetlerimiz sorumluluk düzeyinde ortak. Uzun bir süredir şirket büyük zorluklar içerisindeydi. Var olan bir şeyi esirgemek değil kaygımız. Olmayanı uzatarak, zamana yayarak kayıpları artırmamak” gibi muğlak ifadelerle olay sanki geçiştiriliyordu…
Tüm bunlar olurken, İletişim Danışmanlığı Şirketlerinin üye olduğu (PR sektöründe çalışan şahısların değil) yani doğası gereği ‘şahısların değil PR ajanslarının dayanışma kuruluşu’ olması gereken İDA da, -çalışanları esas sahiplenmesi beklenen Türkiye Halkla İlişkiler Derneği’nin yerine-, ilk beyanatı veren oldu… İDA Başkanı Ergun Gümrah’ın Marketing Türkiye’ye yaptığı açıklama bu bağlamda hayli tartışma yarattı.
Canan Noyan’la konuşmadan beyanat verdiğini söyleyen Gümrah’ın,“Türkiye olarak büyük bir krize doğru gittiğimiz de hepimizin malûmu…” şeklinde, İDA’nın varlık nedenini aşan ve dün açıklanan 7,4 büyüme rakamı ve sayın Cumhurbaşkanı’nın dünkü konuşmasında “Ekonomik kriz çığırtkanlığı yapanlarla” ilgili tespiti nedeniyle hayli talihsiz bir zamanlamaya denk düşen beyanatı içinde yer alan şu bölüm de PR sektörünü biraz bilenlerin bıyık altından gülmelerine neden oldu:“Şu anda zaten işsiz kalan arkadaşlarımızın pek çoğuyla İDA üyesi şirketler iş görüşmesine başladı. Bu konuda bir sorun bulunmuyor. Biz bu 22 arkadaşı işe alırız ve bu meseleyi bitiririz.”
Her ne kadar PR ajansları bütçeleri gereği fazla kadrolarla çalışmamaya özen gösterseler de gönül, Ergun beyin dediklerinin gerçekleşmesinden ve 22 iletişim çalışanının ânında iş bulup ortada kalmamalarından yana... Aslında o 22 çalışan, tanıdığımız kadarıyla son derece nitelikli elemanlardır ve İDA’nın merhametine de pek muhtaç değildirler.
Bu üç açıklama ve bol dedikodu içinde zaten itibar sorunu yaşayan PR sektörünün yıpratılma süreci devam ederken, bir PR ajansı sahibinden ders niteliğinde bir mektup geldi. Bazı bölümlerini aşağıya alıyorum:
“İletişim açısından kötü yönetilmiş bir süreç olduğu su götürmez…
Bu sektörde her şeyin güllük gülistanlık olmadığı hepimizin bir gerçeği. Bazılarımız iyi paralar kazanıyor olabilir. Helal olsun. Ama bu sektörün büyük çoğunluğu tuzu kurulardan müteşekkil değil…
Image 31 yıllık bir kuruluş. Bugüne kadar kusursuz gelmiş; kim bilir kaç kişinin ailesini geçindirdiği, tazminatını şusunu busunu aldığı, kim bilir devlete ne büyük vergiler ödemiş bir kuruluş…
Velhasıl ben Canan hanıma haksızlık edildiği kanaatindeyim; çalışanlarının yaptığı açıklamayı fazlası ile bu dönemin moda komplo teorileri esintili buldum. Biz IDA olarak Canan hanıma sahip çıkmalıyız…
Deniz bitti ise yapacak bir şey yok; sosyal medyada insanları linç edene kadar gider mahkemede haklarını ararlar. Bir sözüm de buradan fırsat bulup bize çakan gazetecilere olsun: Ayıp ediyorlar. Çünkü patronları her kriz döneminde kendilerini işten attığında onların ilk sığınağı bu sektör oldu. Eski gazeteciler kurdukları derme çatma şirketlerde sektörün ücret çıtasını aşağılara çektiklerinde dahi, bizler ancak serzenişte bulunduk ve her geleni kendimizden saydık…”
Şu atasözümüzün her seferinde doğrulandığını görmek, ne talihsizlik: “Terzi kendi söküğünü dikemezmiş!...”