İletişimde başarının sırrı: Beklenti yönetimi…
10 Haziran 2017 - Yeni Şafak
Algılama dünyasında hiç yapılmaması gereken 20 davranış biçimi nedir diye sorsalar, mutlaka ilk 3’ü şöyle sıralardım.
Birincisi: Beklenti yönetimi. Bu başlık, bu sütunlarda zaman zaman karşınıza çıkan bir formülle çok yakından bağlantılıdır. Tatmin formülü… Kısaca şöyle: Tatmin = Algılama – Beklenti… Özetle; beklentiyi çok yüksek tutarsanız ve karşınızdaki hedef kitle ya da kişinin sonuçtaki algısı çok düşük olursa ‘Tatmin’ hanesine rahatlıkla negatif yazabilirsiniz. Öte yandan beklentiyi çok düşük tuttuğunuzda ise sizin peşinizden kimse gelmez; kimseleri ikna edemezsiniz…
İkincisi: Bu başlık, aslında kendi içinde birbiriyle etkileşim halinde çalışan bir gruplama. Şöyle: Karşı tarafın muallakta (havada) bırakılması, müphemiyet (belirsizlik) duygusunun oluşturulması, kafalarda istifham işareti (soru işareti) belirmesine izin verilmesi…
Üçüncüsü: Bu başlığın özü ‘İttifaklar’ meseledir.
Bu konuda Salı günü yazdığımız “Geleceğimizin garantisi geçmiştedir” başlıklı yazımıza bir göz atılmasını tavsiye edebiliriz. Osman Gazi’nin o yazıda alıntıladığımız Karacahisar kalesinin fethinden sonra kardeşi Gündüz Bey’e verdiği mükemmel dersi ve Osmanlı’nın istimalet stratejisini ‘İttifaklar’ parantezinde ele almak ilginç olabilir.
İttifaklar konusunu daha önceleri de defaatle burada ele aldık. Demokrasilerde iktidar olmak için ittifaklar kurabilme becerisi şarttır. Bunun için de yukarıdaki üç olmazsa olmazı ihmal etmemek gerekir tabii ki… Hatta şirketleri yönetirken dahi ittifaklar tesis etmek büyük önem taşır… Hep söylerim: Duyguda ittifak olmaz, düşüncede olur. İktidar ve ittifak birbirlerinin zıddı gibi görünse de, aslında birbirlerinin tamamlayıcısıdırlar…
Nereden geldik bu konuya… Şuradan: Sabah yazarı, dostluğumuz uzun yıllar öncesine dayanan sevgili Mahmut Övür’ün, dünkü "Kabine değişikliğindeki gecikmenin sırrı" başlıklı yazısı, bunları düşünmeye sevk etti bizi.
AK Parti’deki MKYK değişikliğini beklenti doğrultusunda bulan ve MYK’da sadece 3 kişinin değiştirilmesinin de “bir nebze de olsa değişim ihtiyacını karışladığını” belirten Övür, değişim rüzgârlarının kabine değişikliği konusuna gelince durduğunu ifade ederek demiş ki: “Bu kabinedeki asıl sürpriz ise Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Berat Albayrak'ın ekonomiden sorumlu başbakan yardımcısı olmasıyla, o göreve Ali Babacan'ın yeniden gelmesi ihtimali. Hangisi gelirse gelsin, her ikisi de hükümetin rotasında yeni bir yolculuğu işaret edecek.”
Övür yorumunu şöyle sürdürüyor: “Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, yeni dönemin ruhuna uygun, daha değişimci bir kabineye sıcak baktığı ve bu yüzden bir an önce hedefe yönelmek istediği söyleniyor. Başbakan Yıldırım'ın tavrı ise biraz farklı... O mevcut tablonun sürmesinden yana. MYK'da da değişimin üç kişiyle sınırlı kalmasında Başbakan'ın bu yaklaşımının etkili olduğu biliniyor.”
Bu tespitin tam zıddını yapanlar da var. Sayın Cumhurbaşkanı ‘mevcut tablonun sürmesinden’ yana; Sayın Başbakan ise değişimi, hatta radikal değişimi savunuyor…
İş dünyasından kimle karşılaşsam bana kabine değişikliğini soruyor. Anlıyorum onları. Ona göre pozisyon alacaklar… O girer mi bu çıkar mı, tartışması; zengin tahmin ve sürprizli varyasyonlarla sürüp gidiyor.
Bütün bu tartışmaların, MYK’daki değişimle ilgili süper bir memnuniyet durumunun oluşmamasının nedeni; referandum öncesi yaratılmış olan beklenti sanki. Kim yaratmıştır; nasıl yaratılmıştır, bilmiyorum. Ancak ortada AK Parti’nin birden silkinip, eskisinden çok daha güçlü bir dinamizme kavuşacağına; kadrolarını hızla değiştireceğine; etkili olamayan muhalefet, dış siyasi rekabetin zayıflığıyla, bu sefer biraz da güç kirlenmesi (Sayın Cumhurbaşkanı ‘metal yorgunluğu’ diyor) nedeniyle ortaya çıkan iç çatışma ve tartışmaların kesilip atılacağına dair müthiş bir beklenti oluştuğu inkâr edilemez…
İşte o beklentinin büyüklüğü ile algılanan arasındaki negatif farktır ortadaki farklı görüşlerin nedeni…
Sayın Cumhurbaşkanının Parti’nin başına geçmesi ile birlikte yeni dönemde bile örgüt içinde ve dışında alışılageldik, sıradan politika figürlerinden biri haline getirilme arzusu, özellikle muhalefet tarafından sahiplenilmekte ve körüklenmektedir. Burada da ciddi bir ‘beklenti yönetimi stratejisi’ uygulanmalıdır. Cumhurbaşkanı bu yıpratılma stratejisine karşı korunma altına alınmalıdır.
İlk paragraflarda arz etmeye çalıştığımız üç hususu bir kez daha vurgulayalım:
Müphemiyete izin vermemek; beklenti / algı dengesini doğru yönetmek ve ittifakları kaybetmemek, yitirilmiş olanları yeniden tesis etmeye çalışmak ve nihayet AK Parti’nin en büyük ‘kıymeti’ (asset) olan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı her türlü melanete karşı korumak…
AK Parti’nin ve ülkenin istikrarı için en önemli kritik başarı faktörüdür…
Birincisi: Beklenti yönetimi. Bu başlık, bu sütunlarda zaman zaman karşınıza çıkan bir formülle çok yakından bağlantılıdır. Tatmin formülü… Kısaca şöyle: Tatmin = Algılama – Beklenti… Özetle; beklentiyi çok yüksek tutarsanız ve karşınızdaki hedef kitle ya da kişinin sonuçtaki algısı çok düşük olursa ‘Tatmin’ hanesine rahatlıkla negatif yazabilirsiniz. Öte yandan beklentiyi çok düşük tuttuğunuzda ise sizin peşinizden kimse gelmez; kimseleri ikna edemezsiniz…
İkincisi: Bu başlık, aslında kendi içinde birbiriyle etkileşim halinde çalışan bir gruplama. Şöyle: Karşı tarafın muallakta (havada) bırakılması, müphemiyet (belirsizlik) duygusunun oluşturulması, kafalarda istifham işareti (soru işareti) belirmesine izin verilmesi…
Üçüncüsü: Bu başlığın özü ‘İttifaklar’ meseledir.
Bu konuda Salı günü yazdığımız “Geleceğimizin garantisi geçmiştedir” başlıklı yazımıza bir göz atılmasını tavsiye edebiliriz. Osman Gazi’nin o yazıda alıntıladığımız Karacahisar kalesinin fethinden sonra kardeşi Gündüz Bey’e verdiği mükemmel dersi ve Osmanlı’nın istimalet stratejisini ‘İttifaklar’ parantezinde ele almak ilginç olabilir.
İttifaklar konusunu daha önceleri de defaatle burada ele aldık. Demokrasilerde iktidar olmak için ittifaklar kurabilme becerisi şarttır. Bunun için de yukarıdaki üç olmazsa olmazı ihmal etmemek gerekir tabii ki… Hatta şirketleri yönetirken dahi ittifaklar tesis etmek büyük önem taşır… Hep söylerim: Duyguda ittifak olmaz, düşüncede olur. İktidar ve ittifak birbirlerinin zıddı gibi görünse de, aslında birbirlerinin tamamlayıcısıdırlar…
Nereden geldik bu konuya… Şuradan: Sabah yazarı, dostluğumuz uzun yıllar öncesine dayanan sevgili Mahmut Övür’ün, dünkü "Kabine değişikliğindeki gecikmenin sırrı" başlıklı yazısı, bunları düşünmeye sevk etti bizi.
AK Parti’deki MKYK değişikliğini beklenti doğrultusunda bulan ve MYK’da sadece 3 kişinin değiştirilmesinin de “bir nebze de olsa değişim ihtiyacını karışladığını” belirten Övür, değişim rüzgârlarının kabine değişikliği konusuna gelince durduğunu ifade ederek demiş ki: “Bu kabinedeki asıl sürpriz ise Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Berat Albayrak'ın ekonomiden sorumlu başbakan yardımcısı olmasıyla, o göreve Ali Babacan'ın yeniden gelmesi ihtimali. Hangisi gelirse gelsin, her ikisi de hükümetin rotasında yeni bir yolculuğu işaret edecek.”
Övür yorumunu şöyle sürdürüyor: “Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, yeni dönemin ruhuna uygun, daha değişimci bir kabineye sıcak baktığı ve bu yüzden bir an önce hedefe yönelmek istediği söyleniyor. Başbakan Yıldırım'ın tavrı ise biraz farklı... O mevcut tablonun sürmesinden yana. MYK'da da değişimin üç kişiyle sınırlı kalmasında Başbakan'ın bu yaklaşımının etkili olduğu biliniyor.”
Bu tespitin tam zıddını yapanlar da var. Sayın Cumhurbaşkanı ‘mevcut tablonun sürmesinden’ yana; Sayın Başbakan ise değişimi, hatta radikal değişimi savunuyor…
İş dünyasından kimle karşılaşsam bana kabine değişikliğini soruyor. Anlıyorum onları. Ona göre pozisyon alacaklar… O girer mi bu çıkar mı, tartışması; zengin tahmin ve sürprizli varyasyonlarla sürüp gidiyor.
Bütün bu tartışmaların, MYK’daki değişimle ilgili süper bir memnuniyet durumunun oluşmamasının nedeni; referandum öncesi yaratılmış olan beklenti sanki. Kim yaratmıştır; nasıl yaratılmıştır, bilmiyorum. Ancak ortada AK Parti’nin birden silkinip, eskisinden çok daha güçlü bir dinamizme kavuşacağına; kadrolarını hızla değiştireceğine; etkili olamayan muhalefet, dış siyasi rekabetin zayıflığıyla, bu sefer biraz da güç kirlenmesi (Sayın Cumhurbaşkanı ‘metal yorgunluğu’ diyor) nedeniyle ortaya çıkan iç çatışma ve tartışmaların kesilip atılacağına dair müthiş bir beklenti oluştuğu inkâr edilemez…
İşte o beklentinin büyüklüğü ile algılanan arasındaki negatif farktır ortadaki farklı görüşlerin nedeni…
Sayın Cumhurbaşkanının Parti’nin başına geçmesi ile birlikte yeni dönemde bile örgüt içinde ve dışında alışılageldik, sıradan politika figürlerinden biri haline getirilme arzusu, özellikle muhalefet tarafından sahiplenilmekte ve körüklenmektedir. Burada da ciddi bir ‘beklenti yönetimi stratejisi’ uygulanmalıdır. Cumhurbaşkanı bu yıpratılma stratejisine karşı korunma altına alınmalıdır.
İlk paragraflarda arz etmeye çalıştığımız üç hususu bir kez daha vurgulayalım:
Müphemiyete izin vermemek; beklenti / algı dengesini doğru yönetmek ve ittifakları kaybetmemek, yitirilmiş olanları yeniden tesis etmeye çalışmak ve nihayet AK Parti’nin en büyük ‘kıymeti’ (asset) olan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı her türlü melanete karşı korumak…
AK Parti’nin ve ülkenin istikrarı için en önemli kritik başarı faktörüdür…