İletişimin dili evrensel değildir …
01 Ağustos 2017 - Derin Ekonomi
Bazen lafın kendisi kadar, hatta kendisinden fazla, kimin tarafından söylendiği önem kazanır. Burada dikkat edilecek tek husus, laf kim ya da hangi kurumdan çıkmış olursa olsun, onu, mülahazat hanesini açık bırakarak ‘okumaktır’… Lafı kim ederse etsin, işin nedenini niçinini sorgulamadan bodoslama inanmak, hakikat ile realite arasındaki uçurumun giderek açılmasına neden olabilir…
Uluslararası haber ajansı Reuters muteber bir kuruluş olarak bilinir. İtibarının temelini daha çok finans haberlerinden alır.
Reuters’in bir de vakfı vardır: Thomas Reuters Foundation…
Bu vakfın Oxford Üniversitesi ile birlikte kurdukları bir enstitüden arada sırada haberdar olurdum. Meraklısı için adı şu: Reuters Gazetecilik Araştırmaları Enstitüsü (Reuters Institute for the Study of Journalism).
Web sitesinde hem analog hem de dijital medya konusunda bir dizi araştırma var. İçlerinde bir tanesi var ki bu kurumun duruşuna netlik kazandırıyor.
Araştırmanın başlığı şu: “Türkiye’de medyanın ele geçirilmesi ve reklam: Devletin haberler üzerindeki etkisi” (The Media Capture and Advertising in Turkey: The Impact of the State on News)…
Araştırmayı, Enstitü’nün ve Vakfın verdiği bir bursla Dr. Servet Yanatma yapmış. Kimmiş kendileri? Reuterts’in ifadesiyle “Mart 2016’da Türk yetkililer tarafından el konduğu güne kadar Türkiye’nin en çok satan gazetesi (!) Zaman’ın dış haberler muhabiri”…
Tek kişilik ordu halinde, Londra’dan telefon ve Skype görüşmeleriyle yürütüldüğü anlaşılan Mart 2016 tarihli araştırma (!), Türkiye’de basın ilan kurumu üzerinden medyanın hükûmet tarafından nasıl yönlendirildiği ve Zaman gazetesine verilen resmî ilanların azalması, bu konuda hükümetin anti demokratik uygulamaları (!) üzerine kurgulanmış. Olay tabii ki, takdim yazısında da ihsas edildiği üzere Türkiye’de basın özgürlüğünün bulunmadığı tespitine kadar gidiyor.
FETÖ’nün Avrupa’daki lobby etkisinin ne kadar yaygın olduğu aşağı yukarı biliniyordu. Bu da o çalışmalardan biri.
Avrupa’da lobby konusunda Türkiye düşmanlarının ne tür faaliyetler içine girdikleriyle uğraşmanın, onları engellemeye çalışmanın bir anlamı yoktur. Yapılması gereken, engelleme yapmaya çalışsalar bile yılmadan, TİM’in koordinasyonunda yürüyen Ekonomi Bakanlığı ve TOBB destekli kampanyada olduğu gibi, kamu diplomasisinin tüm oyun kurallarını uygulayarak, Türkiye’nin kendi tezlerini dile getirmenin yolunu bulmasıdır…
Hani bir laf vardır. “En bozuk saat bile günde en az iki kere doğru zamanı gösterir”. Reuters Enstitüsü’nün geçenlerde yayınlanan bir başka araştırması var ki, bizim uzun yıllardır altını çizmeye çalıştığımız bir tespiti kuvvetle destekliyor. Bir başka deyişle, bizim için malum olanı ilan etmiş Reuters…
Araştırmaya göre Türkiye’nin yüzde 60’ı ana akım medyada yer alan haberlere güvenmiyormuş. Türkiye, 36 ülke arasında 23’üncü sıradaymış.
Alman resmi kanalı Detsche Welle atlamış tabii habere… “Raporda, Türkiye’deki ana akım medyanın büyük kısmının ‘hükümet tarafından kontrol edildiğine’ yer veriliyor” denilmiş… İnternet gazeteleri ve sosyal medyanın habere ulaşma noktasında sıklıkla ‘uğranılan ilk liman’ olduğu da eklenmiş yoruma.
Türkiye’de haberlerin ‘siyasi etkiden arınmış’ olduğunu düşünenlerin oranıysa geçen yıla göre yüzde 9 gerileyerek yüzde 20’ye düşmüş.
Haberlerin ‘ticari etkiden arınmış’ olduğunu düşünenlerin oranıysa geçen seneye göre yüzde dört gerileyerek yüzde 23 olmuş.
ABD ve Britanya’da ise durum tersineymiş. Ana akıma güveniyorlarmış buraların milleti…
Rapora göre, dünya çapındaki okuyucuların yüzde 54’ü habere ulaşmak için sosyal medyayı kullanıyor.
Bu söylenenler içinde gerçeklere yakın olanı tabii ki ‘ana akım’ medyaya güven meselesidir. Bizim milletimiz vicdanın sesini dinler, gazetelerin TV’lerin söylediklerine değil. Bunun en güzel kanıtı, 1960, 1982 ve 2002 seçimleridir. Üçünde de medya tamamına yakını iktidarın türküsünü çığırırken, üçünde de dönemlerinin muhalefetleri ezici çoğunlukla kazanmıştır… Zaten ülkemizde yürütülen bütün araştırmalarda da medya en az güvenilen kurumlardan biri olarak ortaya çıkar.
İletişimin dili evrensel değildir. Tamamen millîdir. Her milletin ortak ruhi şekillenmesi de farklıdır. Bu durum hatta aynı ülkenin bölgelerine göre de farklılıklar gösterebilir. Uluslararası genellemelere itibar etmek çok hatalıdır. Evrensel tespitlerden yola çıkarsanız, son 5-6 seçimdir sosyal medyaya göre seçimlerin tartışmasız en büyük galibi olacağı tespit edilen ana muhalefet partisinin her seçimi kaybetmiş olmasını anlamakta güçlük çekebilirsiniz.
Bizde her zaman kamu vicdanı, kamu oyunun önünde seyreder…
Uluslararası haber ajansı Reuters muteber bir kuruluş olarak bilinir. İtibarının temelini daha çok finans haberlerinden alır.
Reuters’in bir de vakfı vardır: Thomas Reuters Foundation…
Bu vakfın Oxford Üniversitesi ile birlikte kurdukları bir enstitüden arada sırada haberdar olurdum. Meraklısı için adı şu: Reuters Gazetecilik Araştırmaları Enstitüsü (Reuters Institute for the Study of Journalism).
Web sitesinde hem analog hem de dijital medya konusunda bir dizi araştırma var. İçlerinde bir tanesi var ki bu kurumun duruşuna netlik kazandırıyor.
Araştırmanın başlığı şu: “Türkiye’de medyanın ele geçirilmesi ve reklam: Devletin haberler üzerindeki etkisi” (The Media Capture and Advertising in Turkey: The Impact of the State on News)…
Araştırmayı, Enstitü’nün ve Vakfın verdiği bir bursla Dr. Servet Yanatma yapmış. Kimmiş kendileri? Reuterts’in ifadesiyle “Mart 2016’da Türk yetkililer tarafından el konduğu güne kadar Türkiye’nin en çok satan gazetesi (!) Zaman’ın dış haberler muhabiri”…
Tek kişilik ordu halinde, Londra’dan telefon ve Skype görüşmeleriyle yürütüldüğü anlaşılan Mart 2016 tarihli araştırma (!), Türkiye’de basın ilan kurumu üzerinden medyanın hükûmet tarafından nasıl yönlendirildiği ve Zaman gazetesine verilen resmî ilanların azalması, bu konuda hükümetin anti demokratik uygulamaları (!) üzerine kurgulanmış. Olay tabii ki, takdim yazısında da ihsas edildiği üzere Türkiye’de basın özgürlüğünün bulunmadığı tespitine kadar gidiyor.
FETÖ’nün Avrupa’daki lobby etkisinin ne kadar yaygın olduğu aşağı yukarı biliniyordu. Bu da o çalışmalardan biri.
Avrupa’da lobby konusunda Türkiye düşmanlarının ne tür faaliyetler içine girdikleriyle uğraşmanın, onları engellemeye çalışmanın bir anlamı yoktur. Yapılması gereken, engelleme yapmaya çalışsalar bile yılmadan, TİM’in koordinasyonunda yürüyen Ekonomi Bakanlığı ve TOBB destekli kampanyada olduğu gibi, kamu diplomasisinin tüm oyun kurallarını uygulayarak, Türkiye’nin kendi tezlerini dile getirmenin yolunu bulmasıdır…
Hani bir laf vardır. “En bozuk saat bile günde en az iki kere doğru zamanı gösterir”. Reuters Enstitüsü’nün geçenlerde yayınlanan bir başka araştırması var ki, bizim uzun yıllardır altını çizmeye çalıştığımız bir tespiti kuvvetle destekliyor. Bir başka deyişle, bizim için malum olanı ilan etmiş Reuters…
Araştırmaya göre Türkiye’nin yüzde 60’ı ana akım medyada yer alan haberlere güvenmiyormuş. Türkiye, 36 ülke arasında 23’üncü sıradaymış.
Alman resmi kanalı Detsche Welle atlamış tabii habere… “Raporda, Türkiye’deki ana akım medyanın büyük kısmının ‘hükümet tarafından kontrol edildiğine’ yer veriliyor” denilmiş… İnternet gazeteleri ve sosyal medyanın habere ulaşma noktasında sıklıkla ‘uğranılan ilk liman’ olduğu da eklenmiş yoruma.
Türkiye’de haberlerin ‘siyasi etkiden arınmış’ olduğunu düşünenlerin oranıysa geçen yıla göre yüzde 9 gerileyerek yüzde 20’ye düşmüş.
Haberlerin ‘ticari etkiden arınmış’ olduğunu düşünenlerin oranıysa geçen seneye göre yüzde dört gerileyerek yüzde 23 olmuş.
ABD ve Britanya’da ise durum tersineymiş. Ana akıma güveniyorlarmış buraların milleti…
Rapora göre, dünya çapındaki okuyucuların yüzde 54’ü habere ulaşmak için sosyal medyayı kullanıyor.
Bu söylenenler içinde gerçeklere yakın olanı tabii ki ‘ana akım’ medyaya güven meselesidir. Bizim milletimiz vicdanın sesini dinler, gazetelerin TV’lerin söylediklerine değil. Bunun en güzel kanıtı, 1960, 1982 ve 2002 seçimleridir. Üçünde de medya tamamına yakını iktidarın türküsünü çığırırken, üçünde de dönemlerinin muhalefetleri ezici çoğunlukla kazanmıştır… Zaten ülkemizde yürütülen bütün araştırmalarda da medya en az güvenilen kurumlardan biri olarak ortaya çıkar.
İletişimin dili evrensel değildir. Tamamen millîdir. Her milletin ortak ruhi şekillenmesi de farklıdır. Bu durum hatta aynı ülkenin bölgelerine göre de farklılıklar gösterebilir. Uluslararası genellemelere itibar etmek çok hatalıdır. Evrensel tespitlerden yola çıkarsanız, son 5-6 seçimdir sosyal medyaya göre seçimlerin tartışmasız en büyük galibi olacağı tespit edilen ana muhalefet partisinin her seçimi kaybetmiş olmasını anlamakta güçlük çekebilirsiniz.
Bizde her zaman kamu vicdanı, kamu oyunun önünde seyreder…