İletişim odaklı bir asker böyle olur
27 Haziran 2009 Akşam Gazetesi
İşte budur... Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ bütün kuvvet komutanlarını, Genelkurmay'da görevli tüm general ve amiralleri yanına alarak çıktı ve noktayı koydu... Noktayı hem vücut-mekan diliyle koydu hem de söz diliyle...
Açıklamalarının tüm ayrıntıları üzerine konuşulabilir. Konuşulacak, yazılacaktır da... Öte yandan söylediklerinde en ağırlıklı nokta şudur: TSK bundan böyle darbe ve muhtıra kavramlarıyla bir araya getirilemez. Bunu yaparak TSK'yı yıpratmaya çalışanlara 'yekvücut' olarak karşı çıkacağız... Ayrıca TSK, hukukun üstünlüğüne sonuna kadar saygılı kalacaktır... Bizde 'gizli kapaklı işler' olmayacaktır... Bunun teminatı da başta ben olmak üzere tüm komuta kademesidir...
Eğer bu 'kağıt parçası' bir işe yaradıysa; askerin kendini yeniden konumlandırmasını açıkça bir kez daha ifade etmesine yaramıştır. Bundan sonra ne olacağı, sivil savcılığın hangi takibatta bulunacağı, yasal sürecin nasıl işleyeceği ikincil derecede önemlidir.
Bir yıl önce de yazmıştım. Genelkurmay yeni dönemde iletişim odaklı bir yaklaşım sergilemektedir... İletişim kanallarını öylesine açmıştır ki, eskiden kapalı kutu olarak durması doğal olarak kabul edilirken; bugün açıklamada ve soru - cevaplı bir basın toplantısında 14 gün gecikti (!) diye eleştiriyoruz...
Türkiye, dünyanın ve ülkenin içinden geçmekte olduğu transformasyon (dönüşüm) sürecinde (bazılarının kulakları çınlasın) Allah'tan 'bu komutanlarla' yol alıyor...
Kemal Karpat Hocam'a layıktır!
Özellikle üç nedenle çok sevindiğimi söylemeliyim. Birincisi, Prof. Dr. Kemal Karpat'ın böyle bir 'onurlandırılmayı' yıllardır hak ettiğini düşünüyordum... Geç de olsa Türkiye bu kez bir vefa borcunu yerine getirmiş oldu... Buna çok sevindim...
İkincisi şu: TBMM bu onur ödülünü niye veriyor? Sadece Karpat sevinsin diye mi? Hayır. İşin içinde bir mesaj var. Millete ve de dünyaya... Ben örnek ve önder kimlik - kişilik olarak böyle birini görüyor ve topluma böyle bir duruş öneriyorum, diyor TBMM; Tülin Şahin'i, Erkan Özerman'ı, Naomi Campbell'i Türk toplumuna ve dünyaya örnek olarak sunuyorum demiyor...
Peki, Kemal Karpat Hoca bakın ne demiş: 'Beni önce Batı tanıdı ve anladı. Türkiye'de ancak son 15-20 senede yazdıklarım daha iyi değerlendiriliyor ve anlaşılıyor. Eninde sonunda her insan hakkını alacaktır. Yaptığının karşılığını görecektir. Ancak bu bazen erken, bazen geç olabilir. Türkiye son 20-25 yılda yeni bir gelişme ve düşünce çizgisine girdi. Eskiden mevcut olmayan, söylenmeyen, düşünülemeyen şeyler söylenmeye, düşünülmeye başlandı. Böylece benim yazdıklarımla bugünkü Türkiye düşüncesi birbirine çok yaklaşmış oluyor...'
Karpat'ın İkinci Abdülhamid dönemini anlatan en derinlikli çalışmalarından biri olarak kabul edilen kitabının adı 'İslamın Siyasallaşması'...
'The Politicization of Islam - Reconstructing Identity, State, Faith, and Community in the Late Ottoman State' adıyla önce Oxford University Press yayınlarından 2002 yılında çıkmış... Türkiye'ye ve Türkçe'ye kazandırılması 2004 yılına rastlıyor ve İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları'na nasip oluyor bu şans... Türkiye'nin reaksiyon hızı gördüğünüz gibi hiç de küçümsenecek gibi değil (!)... Allah Kemal Karpat Hoca'ya uzun, esenlikli ve verimli yıllar nasip etsin. TBMM'yi de bu önemli kararından dolayı kutluyorum. Sınıfı bu kez başarıyla geçmişler. Bir kutlama da medyaya yapmak istiyoruz aslında... Haber orada burada küçücük çıktı. Karpat Hoca'yı Türk halkına tanıtma görevini hakkaniyetle yerine getirme sırası onlarda artık... Hoca'nın Türk halkına getirdiği katma değer ve medyada hak ettiği 'mürekkep payı', sizce de estetik cerrahı ve sosyete doktoru olduğu haberi dün bütün gazeteleri kaplayan Dr. Aslı Berker Hanım'dan bir nebze olsun fazla olmayı hak etmiyor mu?..
İşte budur... Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ bütün kuvvet komutanlarını, Genelkurmay'da görevli tüm general ve amiralleri yanına alarak çıktı ve noktayı koydu... Noktayı hem vücut-mekan diliyle koydu hem de söz diliyle...
Açıklamalarının tüm ayrıntıları üzerine konuşulabilir. Konuşulacak, yazılacaktır da... Öte yandan söylediklerinde en ağırlıklı nokta şudur: TSK bundan böyle darbe ve muhtıra kavramlarıyla bir araya getirilemez. Bunu yaparak TSK'yı yıpratmaya çalışanlara 'yekvücut' olarak karşı çıkacağız... Ayrıca TSK, hukukun üstünlüğüne sonuna kadar saygılı kalacaktır... Bizde 'gizli kapaklı işler' olmayacaktır... Bunun teminatı da başta ben olmak üzere tüm komuta kademesidir...
Eğer bu 'kağıt parçası' bir işe yaradıysa; askerin kendini yeniden konumlandırmasını açıkça bir kez daha ifade etmesine yaramıştır. Bundan sonra ne olacağı, sivil savcılığın hangi takibatta bulunacağı, yasal sürecin nasıl işleyeceği ikincil derecede önemlidir.
Bir yıl önce de yazmıştım. Genelkurmay yeni dönemde iletişim odaklı bir yaklaşım sergilemektedir... İletişim kanallarını öylesine açmıştır ki, eskiden kapalı kutu olarak durması doğal olarak kabul edilirken; bugün açıklamada ve soru - cevaplı bir basın toplantısında 14 gün gecikti (!) diye eleştiriyoruz...
Türkiye, dünyanın ve ülkenin içinden geçmekte olduğu transformasyon (dönüşüm) sürecinde (bazılarının kulakları çınlasın) Allah'tan 'bu komutanlarla' yol alıyor...
Kemal Karpat Hocam'a layıktır!
Özellikle üç nedenle çok sevindiğimi söylemeliyim. Birincisi, Prof. Dr. Kemal Karpat'ın böyle bir 'onurlandırılmayı' yıllardır hak ettiğini düşünüyordum... Geç de olsa Türkiye bu kez bir vefa borcunu yerine getirmiş oldu... Buna çok sevindim...
İkincisi şu: TBMM bu onur ödülünü niye veriyor? Sadece Karpat sevinsin diye mi? Hayır. İşin içinde bir mesaj var. Millete ve de dünyaya... Ben örnek ve önder kimlik - kişilik olarak böyle birini görüyor ve topluma böyle bir duruş öneriyorum, diyor TBMM; Tülin Şahin'i, Erkan Özerman'ı, Naomi Campbell'i Türk toplumuna ve dünyaya örnek olarak sunuyorum demiyor...
Peki, Kemal Karpat Hoca bakın ne demiş: 'Beni önce Batı tanıdı ve anladı. Türkiye'de ancak son 15-20 senede yazdıklarım daha iyi değerlendiriliyor ve anlaşılıyor. Eninde sonunda her insan hakkını alacaktır. Yaptığının karşılığını görecektir. Ancak bu bazen erken, bazen geç olabilir. Türkiye son 20-25 yılda yeni bir gelişme ve düşünce çizgisine girdi. Eskiden mevcut olmayan, söylenmeyen, düşünülemeyen şeyler söylenmeye, düşünülmeye başlandı. Böylece benim yazdıklarımla bugünkü Türkiye düşüncesi birbirine çok yaklaşmış oluyor...'
Karpat'ın İkinci Abdülhamid dönemini anlatan en derinlikli çalışmalarından biri olarak kabul edilen kitabının adı 'İslamın Siyasallaşması'...
'The Politicization of Islam - Reconstructing Identity, State, Faith, and Community in the Late Ottoman State' adıyla önce Oxford University Press yayınlarından 2002 yılında çıkmış... Türkiye'ye ve Türkçe'ye kazandırılması 2004 yılına rastlıyor ve İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları'na nasip oluyor bu şans... Türkiye'nin reaksiyon hızı gördüğünüz gibi hiç de küçümsenecek gibi değil (!)... Allah Kemal Karpat Hoca'ya uzun, esenlikli ve verimli yıllar nasip etsin. TBMM'yi de bu önemli kararından dolayı kutluyorum. Sınıfı bu kez başarıyla geçmişler. Bir kutlama da medyaya yapmak istiyoruz aslında... Haber orada burada küçücük çıktı. Karpat Hoca'yı Türk halkına tanıtma görevini hakkaniyetle yerine getirme sırası onlarda artık... Hoca'nın Türk halkına getirdiği katma değer ve medyada hak ettiği 'mürekkep payı', sizce de estetik cerrahı ve sosyete doktoru olduğu haberi dün bütün gazeteleri kaplayan Dr. Aslı Berker Hanım'dan bir nebze olsun fazla olmayı hak etmiyor mu?..