İlker Paşa’nın katladığı paraşüt…
06 AĞUSTOS 2010
Bir süredir kendi kendime soruyorum… “İlker Başbuğ Paşa dönemini nasıl anacağız?” Ya da halk deyişiyle soralım: “İlker Paşa’nın arkasından ne diyeceğiz, ne konuşacağız?”
Ben bu soruyu kendisiyle birkaç kez baş başa kaldığımızda sorma fırsatı bulmuştum… “Döneminizin nasıl anılmasını istersiniz?”…
Aslında bu herkes için geçerlidir; fakat söylemesi kolay ama yanıtı da hayli zor bir sorudur. Her yönetici bu soruyu kendisine sorsun ve düşünsün... Hele bu sorunun hemen akla getireceği çözümleme yöntemi üzerine kafa yoruyorsanız. Yönetiyorsanız kafanızı yoracaksınız... Soru ağır: Bugünün gelecekte nasıl anılmasını istiyorum?…
Benzer bir yaklaşım da olayın ‘tersten okuyarak’ ele alınmasıdır…
Gelecekte nerede olmak istiyorum?..
Neden bu soru?
Çünkü bugünümü o sorunun yanıtına göre şekillendirmeli, öyle yaşamalıyım...
Bu yöntem nereye kadar uzanır bilemem… Özel hayat… Bireysel gelişim çizgisi vb…
***
Ancak şunu biliyoruz ki, aşağıda açıklamaya çalıştığımız grafik anlatımda ifadesini bulacağını umduğumuz şekliyle geleceği hayal edip, bugünü ve yakın geleceği ona göre yönetebilenler, daima esenlik içinde yaşama ve rekabetçi avantaj yakalama konusunda bu yaklaşımı sergilemeyenlere oranla bir adım önde olacaktır… Bu cümleyi bir daha okumanızda yarar olabilir. Çünkü kendi içinde iddialı bir cümledir.
1982 Anayasası’na “Hayır” demiş o yüzde 8’lik azınlık içinde kalmaya karar verdiğimde, tek nedenim vardı: Bugün pek çoklarının yaptığı gibi yalan söylemeye gerek kalmadan göğsümü gere gere o sistemle uzlaşmadığımı çocuklarıma söyleyebilmek… Onlar buna önem verirler ya da vermezler; bu onların bileceği işti… Ben kendi gelecek tasarımım içinde verdim o kararı. Aynı yaklaşım, çevremdeki millet “Nasılsa kazanacaklar” diye, bugün kendileri de partileri de unutulmuş Calp ve Sunalp’e oylarını atarken, benim o ‘güdülemeye’ kendimi kaptırmama kararım için de geçerliydi…
***
Şimdi derdimizi daha iyi anlatmak için bir grafik çizmeye çalışalım. Daha doğrusu bir aksiyon şeması…
İlk sıradaki kutuda, “Gelecek tasarımım” yazsın…
Onun altında, ilk sıraya bağlı üç kutu olsun. Soldan sağa birinci kutuda “Gelecekteki etki alanlarım” yazsın; ikinci kutuda “Gelecek stratejilerim”; üçüncü kutuda ise “Gelecekteki yetkinliklerim”…
Öyle ya gelecek tasarımımı gerçekleştirebilmek için bu üç kutuda ifade edilen konularda bir şeyler yapmam lazım. Neler yapmam gerektiğini ise bu üç kutunun her birinin alt açılımı olarak yer alan üçer kutuda belirtebilirim…
Böylelikle geldik üçüncü sıraya. ‘Etki alanlarımın’ altında yine üç kutu var: Tanı, Keşfet, Geliştir… ‘Stratejilerim’in altında da üç kutu bulunuyor: Geliştir, Uygula, Destekle… ‘Yetkinliklerim’in altındaki üç kutu ise şöyle: İnşa et, Eğit, Güçlendir… (www.futuremanagementgroup.com).
***
Gelecek tasarımının alfabesi ‘soyutlamak’la başlar… Yukarıda sözünü ettiğimiz, kendimize sormamız gereken her soru, ciddi bir ‘soyutlama yeteneği ve isteği’ni gereksinir… Öyle yaman bir sorundur ki bu…
Çocukluğumuzdan itibaren somut düşünmeyi öğretirler bize… Devrimciliğin emekleme devresinde öğrenilen ve bir türlü insanı terk etmeyen ‘somut durumun somut analizi’ insan beynini en hızlı körelten davranış bozukluklarından biridir aslında…Oysa ki, biliriz ki düşünce duyguya taşeronluk yapar ve “Hayatınızdan memnun musunuz?” gibi basit sanılan bir soruyla bile “soyut düşünce”ye hızlı bir geçiş yapıveririz. Hadi yapın bakalım somut durumun somut tahlilini?
İlker Başbuğ Paşa Dönemi (kendisi Paşa denmesinden pek hoşlanmaz; ancak artık emekliliği olacağına göre artık rahatlıkla kullanabilirim) nasıl anımsanacak?.. Paşa nasıl anımsanmasını istedi?..
Paşa aynen böyle, bugünkü gibi anımsanmayı istedi… Bu yolu Hilmi Özkök aralamıştı. İlker Paşa onun kurmaylarından biriydi zaten… Aynı yoldan yürüdü o da. Bir yandan TSK’nın haysiyetini koruyup ülke savunmasındaki rolünü pekiştirirken, öte yandan seçilmişlerle atanmışlar arasındaki yasal dengeyi saygı ve anlayış sınırları içinde yöneterek…
Müthiş okurdu İlker Paşa… Bana tavsiye ettiği ve altını çizerek okumuş olduğunu tespit ettiğim pek çok İngilizce kitaptan edindiği evrensel bilgileri Türk ordusunun gelenekleriyle bütünleştirmeyi, bu arada ülkenin geleceği ile ilgili sorumlulukları bir büyük devlet adamı üslubu içinde taşımayı bildi…
Güven meselesini algılamak ve algılatmak adına sık sık o çok yalın ‘metafor’u kullanırım: Kimin katladığı paraşütle atlarsın? İlker Paşa’nın katladığı paraşütü kontrol dahi etmem…
Yolun açık olsun Paşam. Esenlikler dilerim…
Ben bu soruyu kendisiyle birkaç kez baş başa kaldığımızda sorma fırsatı bulmuştum… “Döneminizin nasıl anılmasını istersiniz?”…
Aslında bu herkes için geçerlidir; fakat söylemesi kolay ama yanıtı da hayli zor bir sorudur. Her yönetici bu soruyu kendisine sorsun ve düşünsün... Hele bu sorunun hemen akla getireceği çözümleme yöntemi üzerine kafa yoruyorsanız. Yönetiyorsanız kafanızı yoracaksınız... Soru ağır: Bugünün gelecekte nasıl anılmasını istiyorum?…
Benzer bir yaklaşım da olayın ‘tersten okuyarak’ ele alınmasıdır…
Gelecekte nerede olmak istiyorum?..
Neden bu soru?
Çünkü bugünümü o sorunun yanıtına göre şekillendirmeli, öyle yaşamalıyım...
Bu yöntem nereye kadar uzanır bilemem… Özel hayat… Bireysel gelişim çizgisi vb…
***
Ancak şunu biliyoruz ki, aşağıda açıklamaya çalıştığımız grafik anlatımda ifadesini bulacağını umduğumuz şekliyle geleceği hayal edip, bugünü ve yakın geleceği ona göre yönetebilenler, daima esenlik içinde yaşama ve rekabetçi avantaj yakalama konusunda bu yaklaşımı sergilemeyenlere oranla bir adım önde olacaktır… Bu cümleyi bir daha okumanızda yarar olabilir. Çünkü kendi içinde iddialı bir cümledir.
1982 Anayasası’na “Hayır” demiş o yüzde 8’lik azınlık içinde kalmaya karar verdiğimde, tek nedenim vardı: Bugün pek çoklarının yaptığı gibi yalan söylemeye gerek kalmadan göğsümü gere gere o sistemle uzlaşmadığımı çocuklarıma söyleyebilmek… Onlar buna önem verirler ya da vermezler; bu onların bileceği işti… Ben kendi gelecek tasarımım içinde verdim o kararı. Aynı yaklaşım, çevremdeki millet “Nasılsa kazanacaklar” diye, bugün kendileri de partileri de unutulmuş Calp ve Sunalp’e oylarını atarken, benim o ‘güdülemeye’ kendimi kaptırmama kararım için de geçerliydi…
***
Şimdi derdimizi daha iyi anlatmak için bir grafik çizmeye çalışalım. Daha doğrusu bir aksiyon şeması…
İlk sıradaki kutuda, “Gelecek tasarımım” yazsın…
Onun altında, ilk sıraya bağlı üç kutu olsun. Soldan sağa birinci kutuda “Gelecekteki etki alanlarım” yazsın; ikinci kutuda “Gelecek stratejilerim”; üçüncü kutuda ise “Gelecekteki yetkinliklerim”…
Öyle ya gelecek tasarımımı gerçekleştirebilmek için bu üç kutuda ifade edilen konularda bir şeyler yapmam lazım. Neler yapmam gerektiğini ise bu üç kutunun her birinin alt açılımı olarak yer alan üçer kutuda belirtebilirim…
Böylelikle geldik üçüncü sıraya. ‘Etki alanlarımın’ altında yine üç kutu var: Tanı, Keşfet, Geliştir… ‘Stratejilerim’in altında da üç kutu bulunuyor: Geliştir, Uygula, Destekle… ‘Yetkinliklerim’in altındaki üç kutu ise şöyle: İnşa et, Eğit, Güçlendir… (www.futuremanagementgroup.com).
***
Gelecek tasarımının alfabesi ‘soyutlamak’la başlar… Yukarıda sözünü ettiğimiz, kendimize sormamız gereken her soru, ciddi bir ‘soyutlama yeteneği ve isteği’ni gereksinir… Öyle yaman bir sorundur ki bu…
Çocukluğumuzdan itibaren somut düşünmeyi öğretirler bize… Devrimciliğin emekleme devresinde öğrenilen ve bir türlü insanı terk etmeyen ‘somut durumun somut analizi’ insan beynini en hızlı körelten davranış bozukluklarından biridir aslında…Oysa ki, biliriz ki düşünce duyguya taşeronluk yapar ve “Hayatınızdan memnun musunuz?” gibi basit sanılan bir soruyla bile “soyut düşünce”ye hızlı bir geçiş yapıveririz. Hadi yapın bakalım somut durumun somut tahlilini?
İlker Başbuğ Paşa Dönemi (kendisi Paşa denmesinden pek hoşlanmaz; ancak artık emekliliği olacağına göre artık rahatlıkla kullanabilirim) nasıl anımsanacak?.. Paşa nasıl anımsanmasını istedi?..
Paşa aynen böyle, bugünkü gibi anımsanmayı istedi… Bu yolu Hilmi Özkök aralamıştı. İlker Paşa onun kurmaylarından biriydi zaten… Aynı yoldan yürüdü o da. Bir yandan TSK’nın haysiyetini koruyup ülke savunmasındaki rolünü pekiştirirken, öte yandan seçilmişlerle atanmışlar arasındaki yasal dengeyi saygı ve anlayış sınırları içinde yöneterek…
Müthiş okurdu İlker Paşa… Bana tavsiye ettiği ve altını çizerek okumuş olduğunu tespit ettiğim pek çok İngilizce kitaptan edindiği evrensel bilgileri Türk ordusunun gelenekleriyle bütünleştirmeyi, bu arada ülkenin geleceği ile ilgili sorumlulukları bir büyük devlet adamı üslubu içinde taşımayı bildi…
Güven meselesini algılamak ve algılatmak adına sık sık o çok yalın ‘metafor’u kullanırım: Kimin katladığı paraşütle atlarsın? İlker Paşa’nın katladığı paraşütü kontrol dahi etmem…
Yolun açık olsun Paşam. Esenlikler dilerim…