İndeksin yoksa sen de yoksun...
17 EKİM 2004
Geçen Salı tarihi bir panele davetliydim. Yer: İMKB’nin İstinye’deki tesisleri içinde yer alan konferans salonu. Konu: Bankacılık Sektöründe Kurumsal Yönetim. Şimdi katılımcılara dikkat: SPK Başkanı Dr. Doğan Cansızlar, BDDK Başkanı Tevfik Bilgin, Bankalar Birliği Başkanı ve aynı zamanda İş Bankası Genel Müdürü Ersin Özince... Paneli Yöneten: Kurumsal Yönetim Derneği Başkanı ve aynı zamanda Doğuş Grubu ve bağlı şirketlerinde üst düzey görevleri bulunan Aclan Acar.
Panelistleri izlemeye gelenler en az panelistler kadar ağırlıklı kişilerdi. Denizbank Genel Müdürü Hakan Ateş, TÜSİAD Kurumsal Yönetim Çalışma Grubu Başkanı Korkmaz İlkorur, Garanti Emeklilik Genel Müdürü Gökhan Erün ile toplantı sonrası ayaküstü sohbet ettik. Herkes hemfikir. Konu her şirketi daha da ötesi herkesi ilgilendiriyor. Yakın gelecekte daha da ilgilendirecek.
Adı çok karmaşık gibi duruyor: Kurumsal Yönetim (Corporate Governance). Hatta ‘Yönetim’ mi diyelim yoksa ‘Yönetişim’mi diyelim, konusunda bile herkes hemfikir değil. Öte yandan SPK, 2005 sonrasında borsaya kote olan ve olmayan tüm şirketlere Kurumsal Yönetim (KY) İlkeleri’ni gönüllü olarak uygulamayı ve bunu uluslararası standartlara göre ölçümletmeyi, yani KY İndeksi almayı şiddetle tavsiye ediyor. Bu indeksi bugüne kadar bildiğimiz kadarıyla bir tek Tansaş almış. Yakın bir gelecekte zorunluluk olarak getirilirse hiç şaşmayın. Bu hisse kapılmak için SPK sayfasında bir tur atmak yeterli. (www.spk.gov.tr)
İşin Türkçesi şu: KY indeksini almaz ve bunu sürekli iyileştirmezsen gelecekte yoksun! Dünyada zaten yosun. Büyük olasılıkla Türkiye’de de yoksun.
Aslında hiç de o kadar zor bir uygulama değil. Öyle Toplam Kalite Yönetimi veya İSO gibi karmaşık ve uzun bir süreç de değil. Şeffaflık ve profesyonel yönetim anlayışı ana eksende. KY Derneği isteyen herkese bilgi ve destek veriyor. (www.tkyd.org)
Bankaların ve şirketlerin geleceği için bu kadar önemli olan bir konu ne yazık ki o gün Yapı Kredi için TMSF’ye para yatırmayan Çukurova haberlerinin gölgesi altında kaldı. Medyada hak ettiği ilgiyi bulamadı. Bu arada panelistlere sordum. “Madem bu kadar önemli ve halkı bu kadar yakından ilgilendiriyor, bu konunun iletişimi için ne kadar bütçe ayırdınız? İletişim plan ve projeleri var mı?” SPK’nın hiç bütçesi yokmuş; Bankalar Birliği ise uygulama için 100 milyon dolara yakın bütçe ayırırken, iletişim için 700-800 bin dolar ayırabildiklerini söyledi... ‘Tut kelin perçeminden’... Sonra, “Yahu nerede hata yaptık?” diye çırpınıp duracaklar. Bir kez daha hatırlatalım: En iyi ürün en iyi pazarlanan üründür... Derneğin çırpınması yetmez; SPK bu konuya bu kadar önem veriyorsa mutlaka iletişimine de önem vermelidir...
Shubuo’nun hamlesi denemede
Bu sayfayı okuyanlar bilir Shubuo reklamlarını eleştirip durdum. Özellikle de ürünle yakından uzaktan ilgisi olmayan Erol Büyükburçlu olanlarını. Sonra satış rakamlarını yolladılar. Onları da yayınladım. Yanıldığımı tam olarak kabul etmeden. Ürün o kadar iyi ki. Reklam yanlış olsa da frekans yüksek olunca satmış olabilirdi.
Ama bu sefer Sezar’ın hakkını Sezar’a teslim etmek istiyorum. Müthiş bir pazarlama stratejisi bulmuşlar: Tektuş! Dört büyük telefon üreticisi ile anlaşmışlar. Nokia ( 6610i ) Siemens (MC 60 ) Sony Ericsson (T 630) ve Motorola ( V300, V 500, V 600) İçlerinde Shubuo yazılımı bulunduğu ve bütün servislere bir tuşla ulaşıldığı için bu telefonlara markanın yanı sıra Shubuo Tektuş deniyormuş. (www.shubuotektus.com). Bu sefer yaptıkları ikinci akıllı iş, deneme sürüşü yaptırmaları. Ben denedim. Çok iyi. İki kusuru var. Hâlâ çok yavaş. Hareketli görüntülerde çözünürlük sorunu var. Bunları da hallederlerse kimse tutamaz Shubuo’yu...
İstanbul Markası için büyük fırsat
IPRA halkla ilişkilercilerin şahıs olarak başvurabildikleri uluslararası örgüt. 103 ülkeden binden fazla üyesi var. Ben de üyeyim. Bizim ülke IPRA’da çok etkilidir. İki tane başkan çıkarmışız bugüne kadar: Betül Mardin, Ceyda Aydede... Türkiye’de acaba hangi sektör böyle uluslararası çapta bir organizasyonda iki başkan birden seçtirmeyi başarmıştır acaba?..
Arkadaşlar bir büyük iş daha başarmışlar. IPRA’nın 2005 Dünya Kongresi’ni İstanbul’a aldırmışlar. Üstüne üstlük 2005 IPRA’nın 50’inci kuruluş yılına denk düşüyor. Türkiye’deki bütün genç PR’cılar elele vermişler bu büyük organizasyonun altından kalkmak için çalışıyorlar. İletişim dilinde ‘etkileyici’ denen 2 bin kadar iletişim uzmanı 26-28 Haziran tarihlerinde İstanbul’da olacaklar. “Daha 9 ay var. Niye şimdiden yazıyorsun”, diye soranlar olabilir. İstanbul’u marka haline getirmek için proje arayanlara seslenmek için yazıyorum. İstanbul’daki Briç Olimpiyatları için yazdım. Faydası oldu. Çok sayıda sponsor destek verdi. Şimdi sıra IPRA Dünya kongresinde. Şimdiden haber vereyim dedim. Ayrıntılı bilgi şu adreste: www.ipra2005.com
Bu hafta ilk 5
1.Shop&miles. “ Shop&miles. The original”. Ne olurdu sloganı Türkçe kullansalardı da biz de müthiş bir reklam deseydik? Yine de çok başarılı ve orjinal 2. İnci. “Amacımız sizi baştan çıkarmak” Vallahi o muhteşem bacakları görüp de baştan çıkmamak mümkün değil. 3. Danone. “Çocuk büyütmek ciddi iştir”. Büyüme çağında çocuğu olanlara 4. Office1Superstore. “Office1Superstore’da ofis keyfi var”. “Aklınıza bir ofiste bulunması gereken ne geliyorsa var” mesajı toplantı odasını ve çalışan masasını gösteren karelerde o kadar net ve dikkat çekici ifade edilmiş ki söylenecek fazla söz yok. 5. T-box. dikişsizdikilmişdiktutandondiktik” Baktırıyor, okutuyor, merak ettiriyor, aldırıyor. Bir reklam daha ne yapsın?
Kısa... Kısa... Kısa...
· GFK Almanya kökenli uluslararası bir araştırma şirketi. Yepyeni bir teknoloji geliştirmiş. Hangi TV ya da radyo programının izlendiğini ölçen bir alet bu. Bildiğimiz, Türkiye’de halen kullanılan people meterler’den çok farklı. Kola takılan bir saatle yapıyor bu işi. Denekler herhangi bir düğmeye falan basmıyorlar. Ne izlendiğini alet anında merkeze bir radyo sinyali ile bildiriyor. Yanılma payı sıfır. Güvenilirlik en üst düzeyde. İlk uygulama İsviçre’de başlamış.
· Bir kaç hafta önce Çilek Mobilya’nın başarılı reklamlarından söz ederken yanlışlıkla “Çiçek Mobilya” demiş ve mağazaların filmde vaat edilen biçimde düzenlenmesi gereğinden söz etmiştik. Saatchi & Saatchi’den Ekin Erim sağ olsun bizi düzeltmiş. Diyor ki: “Firmanın ismi "Çiçek Mobilya" değil "Çilek Genç Odası" olarak kullanılmaktadır. Türkiye'de ilk defa "Genç Odası" kavramını dile getiriliyor. Ayrıca Çilek Genç Odası, reklam filminde izlediğiniz gibi özel olarak tasarlanan showroom konseptinde tüm mağazalarını yenilemek üzere projeyi başlattı.” Ekin’e not: Çilek hatası tamam da ‘Genç Odası’ sizce benim aklımda neden kalmamış olabilir?..
· Beğenenler kadar beğenmeyenler de vardı. Herhalde doğrudan hedef kitlesi olmadığım için benim TV izlediğim saatlere denk gelmemiş olmalı. Sonunda gördüm. “Doğuş Çay en güzel çay” reklamını beğenenlere ben de katıldım. Son derece samimi anlatımı, Karadeniz şivesi çerçevesinde dönen esprili finali, çay gibi insanın içini ısıtıyor. TV her şeyi abartarak gösterir. İçten pazarlığı da samimiyeti de...
· Nazan Şener bize yazmış: “Tofita'nın Ayça Tekindor'un oynadığı reklamları hâla gözümüzün önündedir, sloganı herkesin ağzına dolandı, günlük konuşmalarımızda da çok kullanır olduk. Onun görüntüsü ve canlandırdığı rol çok oturmuştu. Son zamanlarda çok cici bir kızcağıza rol vermişler, hemen hemen tarzı aynı. Ancak bize biraz zorlama olmuş gibi geliyor. Küçük bir kızın annesine benzemek adına yüzünü gözünü boyamaya çalışması gibi. Farklı bir reklam metni ile bir yenilik yapsaydı daha iyi olmaz mıydı?” Bence olmazdı. O zaman siz bu mesajı bana göndermezdiniz Nazan Hanım...
Panelistleri izlemeye gelenler en az panelistler kadar ağırlıklı kişilerdi. Denizbank Genel Müdürü Hakan Ateş, TÜSİAD Kurumsal Yönetim Çalışma Grubu Başkanı Korkmaz İlkorur, Garanti Emeklilik Genel Müdürü Gökhan Erün ile toplantı sonrası ayaküstü sohbet ettik. Herkes hemfikir. Konu her şirketi daha da ötesi herkesi ilgilendiriyor. Yakın gelecekte daha da ilgilendirecek.
Adı çok karmaşık gibi duruyor: Kurumsal Yönetim (Corporate Governance). Hatta ‘Yönetim’ mi diyelim yoksa ‘Yönetişim’mi diyelim, konusunda bile herkes hemfikir değil. Öte yandan SPK, 2005 sonrasında borsaya kote olan ve olmayan tüm şirketlere Kurumsal Yönetim (KY) İlkeleri’ni gönüllü olarak uygulamayı ve bunu uluslararası standartlara göre ölçümletmeyi, yani KY İndeksi almayı şiddetle tavsiye ediyor. Bu indeksi bugüne kadar bildiğimiz kadarıyla bir tek Tansaş almış. Yakın bir gelecekte zorunluluk olarak getirilirse hiç şaşmayın. Bu hisse kapılmak için SPK sayfasında bir tur atmak yeterli. (www.spk.gov.tr)
İşin Türkçesi şu: KY indeksini almaz ve bunu sürekli iyileştirmezsen gelecekte yoksun! Dünyada zaten yosun. Büyük olasılıkla Türkiye’de de yoksun.
Aslında hiç de o kadar zor bir uygulama değil. Öyle Toplam Kalite Yönetimi veya İSO gibi karmaşık ve uzun bir süreç de değil. Şeffaflık ve profesyonel yönetim anlayışı ana eksende. KY Derneği isteyen herkese bilgi ve destek veriyor. (www.tkyd.org)
Bankaların ve şirketlerin geleceği için bu kadar önemli olan bir konu ne yazık ki o gün Yapı Kredi için TMSF’ye para yatırmayan Çukurova haberlerinin gölgesi altında kaldı. Medyada hak ettiği ilgiyi bulamadı. Bu arada panelistlere sordum. “Madem bu kadar önemli ve halkı bu kadar yakından ilgilendiriyor, bu konunun iletişimi için ne kadar bütçe ayırdınız? İletişim plan ve projeleri var mı?” SPK’nın hiç bütçesi yokmuş; Bankalar Birliği ise uygulama için 100 milyon dolara yakın bütçe ayırırken, iletişim için 700-800 bin dolar ayırabildiklerini söyledi... ‘Tut kelin perçeminden’... Sonra, “Yahu nerede hata yaptık?” diye çırpınıp duracaklar. Bir kez daha hatırlatalım: En iyi ürün en iyi pazarlanan üründür... Derneğin çırpınması yetmez; SPK bu konuya bu kadar önem veriyorsa mutlaka iletişimine de önem vermelidir...
Shubuo’nun hamlesi denemede
Bu sayfayı okuyanlar bilir Shubuo reklamlarını eleştirip durdum. Özellikle de ürünle yakından uzaktan ilgisi olmayan Erol Büyükburçlu olanlarını. Sonra satış rakamlarını yolladılar. Onları da yayınladım. Yanıldığımı tam olarak kabul etmeden. Ürün o kadar iyi ki. Reklam yanlış olsa da frekans yüksek olunca satmış olabilirdi.
Ama bu sefer Sezar’ın hakkını Sezar’a teslim etmek istiyorum. Müthiş bir pazarlama stratejisi bulmuşlar: Tektuş! Dört büyük telefon üreticisi ile anlaşmışlar. Nokia ( 6610i ) Siemens (MC 60 ) Sony Ericsson (T 630) ve Motorola ( V300, V 500, V 600) İçlerinde Shubuo yazılımı bulunduğu ve bütün servislere bir tuşla ulaşıldığı için bu telefonlara markanın yanı sıra Shubuo Tektuş deniyormuş. (www.shubuotektus.com). Bu sefer yaptıkları ikinci akıllı iş, deneme sürüşü yaptırmaları. Ben denedim. Çok iyi. İki kusuru var. Hâlâ çok yavaş. Hareketli görüntülerde çözünürlük sorunu var. Bunları da hallederlerse kimse tutamaz Shubuo’yu...
İstanbul Markası için büyük fırsat
IPRA halkla ilişkilercilerin şahıs olarak başvurabildikleri uluslararası örgüt. 103 ülkeden binden fazla üyesi var. Ben de üyeyim. Bizim ülke IPRA’da çok etkilidir. İki tane başkan çıkarmışız bugüne kadar: Betül Mardin, Ceyda Aydede... Türkiye’de acaba hangi sektör böyle uluslararası çapta bir organizasyonda iki başkan birden seçtirmeyi başarmıştır acaba?..
Arkadaşlar bir büyük iş daha başarmışlar. IPRA’nın 2005 Dünya Kongresi’ni İstanbul’a aldırmışlar. Üstüne üstlük 2005 IPRA’nın 50’inci kuruluş yılına denk düşüyor. Türkiye’deki bütün genç PR’cılar elele vermişler bu büyük organizasyonun altından kalkmak için çalışıyorlar. İletişim dilinde ‘etkileyici’ denen 2 bin kadar iletişim uzmanı 26-28 Haziran tarihlerinde İstanbul’da olacaklar. “Daha 9 ay var. Niye şimdiden yazıyorsun”, diye soranlar olabilir. İstanbul’u marka haline getirmek için proje arayanlara seslenmek için yazıyorum. İstanbul’daki Briç Olimpiyatları için yazdım. Faydası oldu. Çok sayıda sponsor destek verdi. Şimdi sıra IPRA Dünya kongresinde. Şimdiden haber vereyim dedim. Ayrıntılı bilgi şu adreste: www.ipra2005.com
Bu hafta ilk 5
1.Shop&miles. “ Shop&miles. The original”. Ne olurdu sloganı Türkçe kullansalardı da biz de müthiş bir reklam deseydik? Yine de çok başarılı ve orjinal 2. İnci. “Amacımız sizi baştan çıkarmak” Vallahi o muhteşem bacakları görüp de baştan çıkmamak mümkün değil. 3. Danone. “Çocuk büyütmek ciddi iştir”. Büyüme çağında çocuğu olanlara 4. Office1Superstore. “Office1Superstore’da ofis keyfi var”. “Aklınıza bir ofiste bulunması gereken ne geliyorsa var” mesajı toplantı odasını ve çalışan masasını gösteren karelerde o kadar net ve dikkat çekici ifade edilmiş ki söylenecek fazla söz yok. 5. T-box. dikişsizdikilmişdiktutandondiktik” Baktırıyor, okutuyor, merak ettiriyor, aldırıyor. Bir reklam daha ne yapsın?
Kısa... Kısa... Kısa...
· GFK Almanya kökenli uluslararası bir araştırma şirketi. Yepyeni bir teknoloji geliştirmiş. Hangi TV ya da radyo programının izlendiğini ölçen bir alet bu. Bildiğimiz, Türkiye’de halen kullanılan people meterler’den çok farklı. Kola takılan bir saatle yapıyor bu işi. Denekler herhangi bir düğmeye falan basmıyorlar. Ne izlendiğini alet anında merkeze bir radyo sinyali ile bildiriyor. Yanılma payı sıfır. Güvenilirlik en üst düzeyde. İlk uygulama İsviçre’de başlamış.
· Bir kaç hafta önce Çilek Mobilya’nın başarılı reklamlarından söz ederken yanlışlıkla “Çiçek Mobilya” demiş ve mağazaların filmde vaat edilen biçimde düzenlenmesi gereğinden söz etmiştik. Saatchi & Saatchi’den Ekin Erim sağ olsun bizi düzeltmiş. Diyor ki: “Firmanın ismi "Çiçek Mobilya" değil "Çilek Genç Odası" olarak kullanılmaktadır. Türkiye'de ilk defa "Genç Odası" kavramını dile getiriliyor. Ayrıca Çilek Genç Odası, reklam filminde izlediğiniz gibi özel olarak tasarlanan showroom konseptinde tüm mağazalarını yenilemek üzere projeyi başlattı.” Ekin’e not: Çilek hatası tamam da ‘Genç Odası’ sizce benim aklımda neden kalmamış olabilir?..
· Beğenenler kadar beğenmeyenler de vardı. Herhalde doğrudan hedef kitlesi olmadığım için benim TV izlediğim saatlere denk gelmemiş olmalı. Sonunda gördüm. “Doğuş Çay en güzel çay” reklamını beğenenlere ben de katıldım. Son derece samimi anlatımı, Karadeniz şivesi çerçevesinde dönen esprili finali, çay gibi insanın içini ısıtıyor. TV her şeyi abartarak gösterir. İçten pazarlığı da samimiyeti de...
· Nazan Şener bize yazmış: “Tofita'nın Ayça Tekindor'un oynadığı reklamları hâla gözümüzün önündedir, sloganı herkesin ağzına dolandı, günlük konuşmalarımızda da çok kullanır olduk. Onun görüntüsü ve canlandırdığı rol çok oturmuştu. Son zamanlarda çok cici bir kızcağıza rol vermişler, hemen hemen tarzı aynı. Ancak bize biraz zorlama olmuş gibi geliyor. Küçük bir kızın annesine benzemek adına yüzünü gözünü boyamaya çalışması gibi. Farklı bir reklam metni ile bir yenilik yapsaydı daha iyi olmaz mıydı?” Bence olmazdı. O zaman siz bu mesajı bana göndermezdiniz Nazan Hanım...