İnektir, ne yapsa yeridir...
09 EYLÜL 2007
Bir inek muhabettidir, gidiyor. Türkiye son yıllarda herhalde bu kadar ‘inek’ ve ineklere dair mesai harcamamış ve konuşmamıştı.
İşte son inek etkinliği: Eskişehir’de artan araç sayısıyla doğru orantılı olarak ciddi park sorunları yaşanmaya başlamış. Hatalı park yapan araçların sayısındaki artışlar da dikkat çekici hale gelmiş...
Emniyet görevlilerinin park cezaları yeterli ve etkili olmamış ki, Eskişehir Valiliği araç sahiplerini bilgilendirici ve uyarıcı yayınlar yapmaya başlamış. Yetmemiş, bu sefer devreye Eskişehir Büyükşehir Belediyesi girmiş ve son zamanlarda duyduğum en ilginç projeye imza atmış. Ne mi yapmış?
O sıralarda İstanbul’un bazı semtlerinde çeşitli tasarımlarla sergilenen CowParade ineklerinden esinlenilerek “Ben ineğim, istediğim yere park ederim”, “Park yasağı nedir bilmem”, “Trafik kurallarına uymayan bana benzer” gibi yazıların yer aldığı inek heykellerini hatalı park yapılma oranının yüksek olduğu yerlere yerleştirmişler. O bölgeye park etmek isteyen araç sahipleri ya bu durumu kabullenecek ve çevreye karşı mahçup olmayı göze alacak, ya da araçlarını paşa paşa park yerine götürecek.
Belediyeyi aradık, projeden oldukça memnunlar. Yaklaşık bir aydır bu ‘uyarıcı inekler’ sayesinde hem halk bu işi konuşur olmuş hem de park sorununda önemli bir yol alınmış. Üstelik ortaya ciddi bir mecra da çıkmış. Belediye bu proje bittikten sonra inek heykellerine reklam alıp, gelir de elde edecekmiş.
Fikir süper. Uygulama istenen etkiye erişmiş. Planlama ve bir sonraki adım ise şimdiden hazır...
İstanbul’da pek bir işe yaramadığını düşündüğüm inek resmî geçidi Eskişehir’de dört başı mamur bir sosyal sorumluluk çalışması haline gelmiş. Başkan Prof. Dr. Yılmaz Büyükerşen ve ekibinin aklına sağlık...
‘Ağlamayana mama yok’ artık çalışmıyor!
Gençlerde genel şikayet keşfedilememektir. Birilerinin gelip onları bulmalarını bekleyenlerin sayısı az değildir. Vahşi kapitalizmin acımasız rekabetçi ortamında gençlere, bir yerlere kapılanıp kendilerini ifade etmek adına, gerekirse ücretsiz, uzunca staj sürelerini kabullenmelerini, hatta bazı şirket veya yöneticilerin -tabiri caizse- ‘kapılarında yatmalarını’ tavsiye ettiğimde, beni acımasızlıkla, kapitalizmin uşağı olmakla suçlayan ‘yaşam cahili’, ‘sosyal şımarık’ takımının, bir gün kendilerine “Yahu nerede hata yaptık?” diye sorduklarında, beni hatırlamalarını ne kadar çok istedim.
İşi oralara kadar götürmek istemeyenlerin başvurabilecekleri yollardan biri ‘uluslararası burslar’sa, bir diğeri de hiç şüphesiz ulusal ve uluslararası yarışmalara katılmaktır. İşte bunlardan bir tanesi: METRO Group ve TÜRSAK Vakfı’nın işbirliği ile yürütülen METRO Group Kısa Film Yarışması. Hasbelkader jürisinde yer aldığım yarışmanın bu yıl 5’incisi yapılıyor.
Birinci gelen filmin yönetmeni, eğitim için Londra New York Film Akademisi’ne gitme hakkı ve ilaveten 2.500 Avro kazanacak... Eğer ödülü alan kişi İngilizce bilmiyorsa ona 1-1,5 yıllık bir özel İngilizce eğitimi de sağlanıyormuş. İkincinin 3 bin, üçüncünün 2 bin Avro kazanacağı yarışmanın son başvuru tarihi 31 Ekim 2007.
Peki yarışma jürisinde benim dışımda kimler var? Ayda Aksel, Muharrem Gülmez, Nurgül Yeşilçay, Atilla Dorsay, Tevfik Başer, Doğan Hızlan, Nurdan Tümbek Tekeoğlu (METRO Group) ve Engin Yiğitgil (TÜRSAK Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı).
Artık ‘ağlamayana’ değil; ‘saldırmayana’ mama yok. Sinema meraklılarına duyurulur!..
‘Ramazana özel kampanya’lar başladı
Mübarek Ramazan yaklaşıyor ya, iletişimdeki ‘ses tonu ve renkleri’ de değişmeye başladı. Biz “İletişim milli bir meseledir; yerel kültür ve değerleri dikkate almadan, yönetilemez” dedikçe; bizi hafife alan ‘küreselci reklam intelijensiyası’ umarız ‘Ramazan reklamlarını’ hazırlarken ya da izlerken kulaklarımızı çınlatır.
Her yıl Coca-Cola ayın ‘anlam ve önemine’ göre davranır. Bakalım bu yıl ne yapacaklar?
Card Finans hangi bankanın? Finans Bank’ın. Finans Bank kimin? Yunanlıların. Peki son reklam filminde ne diyorlar? “Ramazana özel kampanya”... Görüntüde ne var? İki adet Card Finansla çalınan yakın plan bir kanun...
Bekleyin, daha neler göreceğiz...
‘Elektronikte’ tüketici kral olacak
Birer birer gelmeye başladılar: Darty, Dixons (Electroworld) ve nihayet Avrupa’nın bir numarası Media Markt... Elektronik perakende piyasası fıkır fıkır... Her ne kadar “Çok seçenek özgürlük değildir” sözü geçerliliğini koruyorsa da liberalizmin gereği rekabet ortamı herkese yarayacaktır.
Peki bunlar yokken ne vardı? Teknosa. Benim ilk göz ağrım. Peki şimdi ne olacak? Çok basit: Tüketici kral olacak... İşini beceremeyen gidecek. ‘Yabancı’ olan değil. O nedenle bir tek EP Center havlu attı diye Mustafa Kemal’e gönderme yapar gibi “Geldikleri gibi giderler!” şeklinde ulusalcı bir hava yaratmanın pek faydası olmayabilir. Peynir gemisi (rekabet) artık lafla değil doğru icraatla yürüyecek. Biz de elektronik dünyada en kaliteliyi en ucuza alacağız... Ne diyelim? İyi olan kazansın...
Ecnebiler ecnebilere satabilir
Yukarıda Allah var. Şu yurt dışında çekilip Türkiye’de tercüme edilip gösterilen reklamlardan hiç haz etmem. Bir işe yaramazlar çünkü. Ecnebi kaçarlar.
Bazen de yanılırım. Bir kere oldu. “Amma ecnebi!” dedim, Türk çıktı. Samsun E200’un kesik elli filmi... Belli ki iyi yapılmış. Bizimkiler yapmış. Tamam. O arkadaşlara da söyledim. Yine de ecnebi. Bizim millet ‘kara mizah’tan haz etmez ne hikmetse.
Bu kez ‘ağaca çıkmamak’ için birkaç kere izledim. Pause’a getirdim. Yine baktım. Araçların plakalarında son iki rakam 75. Paris yani. Yeni Clio reklamı ithaldi... Altında Clio olmadığı için kızları tavlayamayan ve çözümü billboard’daki Clio resmini kesip ‘mış gibi yapan’ motosikletli delikanlı şirin... Kızlar şirin... Çevre görüntüleri şirin... Ama yine de ecnebi... Bininci defa aynı mesaj: Kızların üzerinde etkili olmak için Clio al! Bugüne kadar bu mesajı hangi otomobil markası vermemiş acaba?
Etkili olmaz mı? Olur tabii! Ne demişler? Her bir ecnebi satıcının, vardır bir ecnebi alıcısı...
İşte son inek etkinliği: Eskişehir’de artan araç sayısıyla doğru orantılı olarak ciddi park sorunları yaşanmaya başlamış. Hatalı park yapan araçların sayısındaki artışlar da dikkat çekici hale gelmiş...
Emniyet görevlilerinin park cezaları yeterli ve etkili olmamış ki, Eskişehir Valiliği araç sahiplerini bilgilendirici ve uyarıcı yayınlar yapmaya başlamış. Yetmemiş, bu sefer devreye Eskişehir Büyükşehir Belediyesi girmiş ve son zamanlarda duyduğum en ilginç projeye imza atmış. Ne mi yapmış?
O sıralarda İstanbul’un bazı semtlerinde çeşitli tasarımlarla sergilenen CowParade ineklerinden esinlenilerek “Ben ineğim, istediğim yere park ederim”, “Park yasağı nedir bilmem”, “Trafik kurallarına uymayan bana benzer” gibi yazıların yer aldığı inek heykellerini hatalı park yapılma oranının yüksek olduğu yerlere yerleştirmişler. O bölgeye park etmek isteyen araç sahipleri ya bu durumu kabullenecek ve çevreye karşı mahçup olmayı göze alacak, ya da araçlarını paşa paşa park yerine götürecek.
Belediyeyi aradık, projeden oldukça memnunlar. Yaklaşık bir aydır bu ‘uyarıcı inekler’ sayesinde hem halk bu işi konuşur olmuş hem de park sorununda önemli bir yol alınmış. Üstelik ortaya ciddi bir mecra da çıkmış. Belediye bu proje bittikten sonra inek heykellerine reklam alıp, gelir de elde edecekmiş.
Fikir süper. Uygulama istenen etkiye erişmiş. Planlama ve bir sonraki adım ise şimdiden hazır...
İstanbul’da pek bir işe yaramadığını düşündüğüm inek resmî geçidi Eskişehir’de dört başı mamur bir sosyal sorumluluk çalışması haline gelmiş. Başkan Prof. Dr. Yılmaz Büyükerşen ve ekibinin aklına sağlık...
‘Ağlamayana mama yok’ artık çalışmıyor!
Gençlerde genel şikayet keşfedilememektir. Birilerinin gelip onları bulmalarını bekleyenlerin sayısı az değildir. Vahşi kapitalizmin acımasız rekabetçi ortamında gençlere, bir yerlere kapılanıp kendilerini ifade etmek adına, gerekirse ücretsiz, uzunca staj sürelerini kabullenmelerini, hatta bazı şirket veya yöneticilerin -tabiri caizse- ‘kapılarında yatmalarını’ tavsiye ettiğimde, beni acımasızlıkla, kapitalizmin uşağı olmakla suçlayan ‘yaşam cahili’, ‘sosyal şımarık’ takımının, bir gün kendilerine “Yahu nerede hata yaptık?” diye sorduklarında, beni hatırlamalarını ne kadar çok istedim.
İşi oralara kadar götürmek istemeyenlerin başvurabilecekleri yollardan biri ‘uluslararası burslar’sa, bir diğeri de hiç şüphesiz ulusal ve uluslararası yarışmalara katılmaktır. İşte bunlardan bir tanesi: METRO Group ve TÜRSAK Vakfı’nın işbirliği ile yürütülen METRO Group Kısa Film Yarışması. Hasbelkader jürisinde yer aldığım yarışmanın bu yıl 5’incisi yapılıyor.
Birinci gelen filmin yönetmeni, eğitim için Londra New York Film Akademisi’ne gitme hakkı ve ilaveten 2.500 Avro kazanacak... Eğer ödülü alan kişi İngilizce bilmiyorsa ona 1-1,5 yıllık bir özel İngilizce eğitimi de sağlanıyormuş. İkincinin 3 bin, üçüncünün 2 bin Avro kazanacağı yarışmanın son başvuru tarihi 31 Ekim 2007.
Peki yarışma jürisinde benim dışımda kimler var? Ayda Aksel, Muharrem Gülmez, Nurgül Yeşilçay, Atilla Dorsay, Tevfik Başer, Doğan Hızlan, Nurdan Tümbek Tekeoğlu (METRO Group) ve Engin Yiğitgil (TÜRSAK Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı).
Artık ‘ağlamayana’ değil; ‘saldırmayana’ mama yok. Sinema meraklılarına duyurulur!..
‘Ramazana özel kampanya’lar başladı
Mübarek Ramazan yaklaşıyor ya, iletişimdeki ‘ses tonu ve renkleri’ de değişmeye başladı. Biz “İletişim milli bir meseledir; yerel kültür ve değerleri dikkate almadan, yönetilemez” dedikçe; bizi hafife alan ‘küreselci reklam intelijensiyası’ umarız ‘Ramazan reklamlarını’ hazırlarken ya da izlerken kulaklarımızı çınlatır.
Her yıl Coca-Cola ayın ‘anlam ve önemine’ göre davranır. Bakalım bu yıl ne yapacaklar?
Card Finans hangi bankanın? Finans Bank’ın. Finans Bank kimin? Yunanlıların. Peki son reklam filminde ne diyorlar? “Ramazana özel kampanya”... Görüntüde ne var? İki adet Card Finansla çalınan yakın plan bir kanun...
Bekleyin, daha neler göreceğiz...
‘Elektronikte’ tüketici kral olacak
Birer birer gelmeye başladılar: Darty, Dixons (Electroworld) ve nihayet Avrupa’nın bir numarası Media Markt... Elektronik perakende piyasası fıkır fıkır... Her ne kadar “Çok seçenek özgürlük değildir” sözü geçerliliğini koruyorsa da liberalizmin gereği rekabet ortamı herkese yarayacaktır.
Peki bunlar yokken ne vardı? Teknosa. Benim ilk göz ağrım. Peki şimdi ne olacak? Çok basit: Tüketici kral olacak... İşini beceremeyen gidecek. ‘Yabancı’ olan değil. O nedenle bir tek EP Center havlu attı diye Mustafa Kemal’e gönderme yapar gibi “Geldikleri gibi giderler!” şeklinde ulusalcı bir hava yaratmanın pek faydası olmayabilir. Peynir gemisi (rekabet) artık lafla değil doğru icraatla yürüyecek. Biz de elektronik dünyada en kaliteliyi en ucuza alacağız... Ne diyelim? İyi olan kazansın...
Ecnebiler ecnebilere satabilir
Yukarıda Allah var. Şu yurt dışında çekilip Türkiye’de tercüme edilip gösterilen reklamlardan hiç haz etmem. Bir işe yaramazlar çünkü. Ecnebi kaçarlar.
Bazen de yanılırım. Bir kere oldu. “Amma ecnebi!” dedim, Türk çıktı. Samsun E200’un kesik elli filmi... Belli ki iyi yapılmış. Bizimkiler yapmış. Tamam. O arkadaşlara da söyledim. Yine de ecnebi. Bizim millet ‘kara mizah’tan haz etmez ne hikmetse.
Bu kez ‘ağaca çıkmamak’ için birkaç kere izledim. Pause’a getirdim. Yine baktım. Araçların plakalarında son iki rakam 75. Paris yani. Yeni Clio reklamı ithaldi... Altında Clio olmadığı için kızları tavlayamayan ve çözümü billboard’daki Clio resmini kesip ‘mış gibi yapan’ motosikletli delikanlı şirin... Kızlar şirin... Çevre görüntüleri şirin... Ama yine de ecnebi... Bininci defa aynı mesaj: Kızların üzerinde etkili olmak için Clio al! Bugüne kadar bu mesajı hangi otomobil markası vermemiş acaba?
Etkili olmaz mı? Olur tabii! Ne demişler? Her bir ecnebi satıcının, vardır bir ecnebi alıcısı...