İngilizler itibarı daha beyaz yıkar…
01 Eylül 2010 - Marketing Türkiye
Bizimkileri uyarmak lazım… Aman dikkat! Türkiye’nin uluslararası platformlarda itibarının iletişim boyutuyla yönetimi konusunda aday firmalar arasından seçim yapmadan önce ille de yurt dışından bir ajansa karar verilecekse iki kere düşünmek iyi olur…
Şu sıra İngiltere basınında PR konusunda yer yerinden oynuyor. Hedef tahtasında bazı ülkelerin liderleri ile onlara hizmet veren İngiliz iletişim danışmanlığı şirketleri var…
Örneğin, olayı bir araştırmaya göre veren The Guardian’ın 3 Ağustos tarihli nüshasının başlığı şu: “PR firms make London world capital of reputation laundering” (PR firmaları Londra’yı itibar temizleme işinin başkenti haline getirdiler)…
Haber, İngiltere’den iki şirketle birden temas halinde olan Sudan’ın tartışmalı Devlet Başkanı Ömer Beşir’in fotoğrafıyla verilmiş. Suudi Arabistan, Ambiya, Ruanda, Kazakistan, Sri Lanka, Rusya, Madagaskar ve Çin’in adları geçiyor… Aradan bizimki de çıkacak diye bayağı korktum… Neresinden baksanız, bu konunun böyle bir yaklaşımla ayağa düşürülmemesi gerekirdi…
Tabii ki bu ‘özürlü’ ve ‘sorunlu’ ülkelerin durumları uzun uzun anlatılmış. Eh, itibarın ‘yıkanması’ söz konusu olduğuna göre pislenmiş, lekelenmiş olması da lazım değil mi? İşte onu anlatmışlar uzun uzun… Bu yaklaşımla ‘hangi itibarın nasıl yıkanmış olduğuna’ şaşmamak elde değil…
İngiliz basını bir ölçüde kendi PR’cılarının ayağına sıkmış adeta…
Ülke bazında en az 2 Milyon Pound yıllık danışmanlık ücreti alınıyormuş. Margaret Thatcher'ın eski danışmanı Lord Bell'in başkanlığını yaptığı Chime Communication PLC iletişim danışmanlık şirketi yıllık 67 milyon Pound cirosunun yarısını bu yabancı ‘müşterilerden’ yapıyormuş (Karşılaştırma için: Bizim PR sektörünün tamamının yılda yaklaşık 30 milyon Pound ciro yaptığı söyleniyor)… İngiltere’nin PR sektörünün yıllık cirosu ise 7 milyar Pound imiş… Yakında bunun yarısının ‘yıkama’ işlerinden geleceği tahmin ediliyormuş…
İngiltere İletişim Danışmanlığı Şirketleri Derneği PRCA’in CEO’sı Francis Ingham demiş ki: "Otokratik hükümetler iletişim çalışmalarında daha sofistike davranmaları gerektiğini fark etmeye başladılar. İnsanlara her şeyi olduğu gibi söylemenin yanlış olduğunu gördüler. Diğerlerinin yanı sıra özellikle eski komünist bloktan ve Çin’den gelen taleplerde büyük artış var. Bu ülkelere hizmet veren PR şirketlerinin kendi itibarlarını da riske atabileceklerinin farkında olmaları gerekir...”
The Guardian’ın haberinin içinde Bell Pottinger Sans Frontières, BGR Gabara, Portland ve Hill & Knowlton adlı PR şirketlerinin de adı geçiyor. Hepsinin ortak açıklaması, hizmeti bilinen etik kodları çerçevesinde verdikleri yolunda…
Başta Kamu Diplomasisi Koordinatörlüğü olmak üzere Türkiye’deki ilgili makamların ve de iletişim danışmanlığı ile uğraşan arkadaşların dikkatine sunulur…
Dostlar alış verişte görsün
Prof. Stephen Hawking, 2001 yılında yayınladığı “The Universe in a Nutshell” (Ceviz Kabuğundaki Evren) adlı kitabında, dünyanın büyük bir felaket ile karşı karşıya kalabileceğini belirterek uzayda insan kolonileri kurulmasını gündeme getirmişti… Geçenlerde işi daha da ileri boyuta götürüp “Bu dünyayı acilen terk etmemiz lazım” demiş…
BT Haber’de yayınlanan “Yeşil Bilişim Raporu 2010” ile ilgili bilgilere göz atarken aklım üç ayrı noktaya takıldı kaldı…
Bir: Tabii ki Hawking’e…
İki: 1992’deki Rio Konferansı’ndan bu yana ABD’nin küresel ısınma ve iklim değişikliğine karşı verilen mücadeleyi baltalamak için tüm girişimlere direnmesine (Bkz. James Jansen makaleleri, www.acikradyo.com)…
Üç: Ve yine tabii ki, dünyayı felakete sürükleyen unsurların üreticisi olan şirket ve ülkelere hizmet veren iletişim sektörünün dünyada ve Türkiye’de canlılığın yok olmasına karşı nerede ve nasıl durduğuna…
Birleşmiş Milletler’in yaptığı gibi kısmen seyircilik görevimizi yürütecek ve ‘uyuzumuzu mu kaşıyacağız’; yoksa bu gezegende yaşamı sürdürmek için çaba harcayanlara destek olacak ve gezegeni yok etmek üzerine üretimlerini odaklayanlara savaş mı açacağız?…
Bizim gördüğümüz iletişim sektörünün bu alanda hayli keskin bir ‘teflon’ tavır sergilediği yolunda… Arkadaş muhabbetlerinde, restoran sohbetlerinde “sapına kadar çevreciyiz” de iş çevrenin içine edenlere hizmet vermeye gelince ne hikmetse sesimiz kısılıveriyor birden…
Birleşmiş Milletler’in tavrı da farklı değil.
IPCC (Birleşmiş Milletler Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli) çalışmaları küresel sera gazı emisyonunun 1970 yılından bu yana yüzde 70 arttığını gösteriyormuş. Küresel sıcaklık 1950’den beri yaklaşık 0,5 derece artmış, deniz seviyesi aynı dönemde 10 cm yükselmiş. Kuzey kutbundaki kar tabakası 2 milyon km azalmış. Bilişim sektörü, toplam karbon ayak izinin yaklaşık yüzde 2’sine denk geliyormuş ve bu oran giderek artıyormuş.
Bu verilerden yola çıkan Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu Stratejik Araştırma ve Stratejiler Dairesi Başkanlığı Yeşil Bilişim 2010 Raporu’nu yayınlamış.
Yeşil Bilişim 2010 Raporu’nda yer alan öneriler bölümünde “Yeşil Bilişim Stratejisinin” belirlenmesi gerektiğine dikkat çekiliyormuş. Genel politika önerileri kısmında altı çizilen başlıkları saydım. 20 küsur tane…
Bana sorarsanız hepsi ‘temenni’…
Halk deyişiyle ‘Helva mı yapacağız, popo mu sallayacağız?’ sorusuna verilecek yanıt için mükemmel örnek. İnsanlık tarihi kadar eski, “Öldürmeyeceksin!” ile başlayan 10 Emir’in 10’unun da kadük kalması nereden kaynaklanıyorsa, bu tür ‘tespit’lerin de ‘temenni’den öteye gidemeyişi oradan kaynaklanıyor…
Uzağa gitmeyin bakın iletişim sektörüne… Hangi konuda ortak hangi aksiyon alınmış?..
Gerisi lafı güzaf…
Hey gidi ‘Güzel Türkçemiz!’
Haberin mahreci www.zaytung.com.
Cep telefonu piyasasında yıllardır süren hâkimiyetini Iphone’un piyasaya sürülmesi ile birlikte Apple şirketine kaptırdığı iddia edilen Nokia, kaybettiği pazar payını geri alabilmek için kolları sıvamış.
Bu amaçla, telefonların satıldığı ülkelerdeki yerel alışkanlıkları dikkate alan şirket, ilk olarak Türkiye pazarında satılacak telefonlardaki SMS şablonlarını “uyudun mu?”, “:))))9”, “cnm içerdeydim duymadım” benzeri, en sık kullanılan mesaj kalıplarıyla değiştirmeye hazırlanıyormuş.
Nokia, Türkiye'nin önde gelen GSM operatörleri ve üç farklı araştırma şirketi ile birlikte girişilen hummalı çalışma sonucunda, ülkede en çok rağbet gören SMS kalıplarını belirlemiş. Neymiş bunlar?
“uyudun mu?”, “:))))9”, "rüyanda beni gör :P", "manyaq :P", “cnm içerdeydim duymadım”, "cnm şarzim bitiyo tlfn kapanabilir merak etme", “dün seni rüyamda gördüm, iyi misin?”, “kanka 10 kontör göndersene kızı arıcam :)”, "?", "?!" gibi kalıplar standart olarak gelecekmiş.
Yerel kültür ve değerlere uyum da unutulmamış hani… Kandillerde ve dini bayramlarda gönderilmek üzere yepyeni hazır SMS kalıpları üzerine de bir çalışma yürüten şirket, 150 karakterlik SMS'lerin de önümüzdeki Ramazan bayramına kadar hazır olacağını müjdelemiş.
Dizilerde kullanılan abuk subuk deyişlerin Türkçeyi bozduğuna inananların bu müthiş ‘deformasyon tecavüzü’ karşısında ne yapacaklarını merakla bekliyorum…
‘Ne ka köfte o ka ekmek’
Geçenlerde bizim Türkiye Halkla İlişkiler Derneği’nden (TÜHİD) bir mektup geldi. Şöyle yazıyor:
“Bildiğiniz gibi, Genel Kurulumuz yıllık aidatlarımızı, 500 TL olarak belirlemişti ve uygulamaya başlamıştık. Ancak, üyelerimizden gelen aidat yüksekliği ile ilgili tepkiler ve aidat tahsilâtlarımızın gerçekleşmemesi nedeniyle, Yönetim Kurulumuz aidat konusunda nasıl bir açılım yaratılacağını son bir yıl içinde defalarca değerlendirdi. Çeşitli formüller ve iyileştirmeler ile Dernekler Masası ile birkaç defa toplantı gerçekleştirdi. Bu toplantılar neticesinde ortaya çıkan sonuç şu ki, TÜHİD Tüzüğü’nün 31. Maddesinin 1. Fıkrasının bağlayıcılığı nedeniyle aidat konusunda bir iyileştirme gerçekleştirilmesi mümkün olamamaktadır. Bu nedenle Siz Değerli Üyemizin, aidat ödemeleri konusunda hassasiyet göstermesini ve Yönetim Kurulumuza yardımcı olmasını rica ediyoruz.”
Ben burada sektörün durumunu yazdıkça ve durumdan kurtulmanın birleşme ve satın almalarla büyüme olduğunu söyledikçe, “sektörümüzü eleştiriyor” diye bana içerleyen arkadaşlara bu mektubu kesip saklamalarını tavsiye ediyorum.
TÜHİD kredi kartı ödemelerinde taksit olanağı da tanımış. Fakat üyelerin bir kısmı ayda 50 TL ödemeye bile yanaşmıyorlarmış…
Bunun nedeni sektör çalışanlarının aldıkları ücretlerdeki düşüklüktür. Bu meblağı kendi meslek örgütüne ödeyemeyen arkadaşım, nasıl olacak da bireysel gelişimi, kariyeri için konferanslara gitmek ve kitapları, dergileri, dünyada neler olup bittiğini izlemek için bütçeler ayıracak?.. Tek zenginliği ‘insan kıymeti’ olan bir sektör bu anlayışla nasıl gelişecek?..
Beş dolar deyip geçmeyin
Bursa’daki bizim stratejik ortağımız Yücel Danışmanlık’ın Patronu Tolga Yücel’den e-posta geldi mi, “Yandık!” diye düşünürüm. “Şunu oku bunu oku!..” Mutlaka bir yeniliğe; farklılığa işaret ediyordur. Bu da benim oturup zaman ayırarak okumam, araştırmam demektir…
Onun için ileri atarım hep… ‘Posta kutumda’ bir süre tutarım Tolga’nın mesajlarını. Çöpe atmadığım için de her gün o bana bakar; ben ona bakarım. Sonra kaçış olmadığını görür, başlarım okumaya ve o zahmetli yolculuğa onunla birlikte çıkmak için satırların arasına dalarım…
Bu kez öyle olmadı… Sadece eğlenceli bir bilgi söz konusuydu…
“Hatırlar mısın Saydam, iletişim danışmanlığının gelecek projeksiyonu ile ilgili bir çalışma atmıştım sana, kendi görüşlerimi içeren. Orada sektörün hangi noktalara ilerleyeceğinden söz etmiştim.
Bir tanesinin kesinleşeceği noktasındaki ilk işareti seninle paylaşıyorum (dediklerimi şimdiden sektör tartışır hale geldi ya, neyse)…
Sana vereceğim örnek, direkt bizim sektörü ilgilendirmiyor gibi gözükse de, bu tufana her sektör tutulacak. Aşağıda linkini verdiğim sosyal paylaşımlı site, bir İsrailli şirketin Beta sürümü şeklinde çalışıyor. Siteye üye oluyorsun ve 5 $’a ne yapabileceğini yazıyorsun. Kendini tanıtıyorsun ve insanlar senin yaptığın işle ilgili geri bildirimler yazıyorlar. Ya da bir şey arıyorsun, yaptırmak istiyorsun; 5 $’a buluyorsun ve satın alıyorsun. Bilgi, hizmet, web tabanlı işler, elektronik sunumlar, kartlar, videolar, ppt’ler ve aklına gelebilecek her şey! Bir incele istersen; http://www.fiverr.com”
Ben siteye girip baktım. Müthiş eğlenceli. Siz de bir göz atın…
Tabii bu ‘kehanetinin’ tutmasından yola çıkan sevgili arkadaşım e-postanın alt tarafına “Bir gün gelecek herkes Tolga Yücel’i anlayacak” tadında bir dizi bilgi notu daha düşmüş. Onları da diğer kehanetleri gerçekleştiğinde yayınlamak üzere saklıyorum…
Şu sıra İngiltere basınında PR konusunda yer yerinden oynuyor. Hedef tahtasında bazı ülkelerin liderleri ile onlara hizmet veren İngiliz iletişim danışmanlığı şirketleri var…
Örneğin, olayı bir araştırmaya göre veren The Guardian’ın 3 Ağustos tarihli nüshasının başlığı şu: “PR firms make London world capital of reputation laundering” (PR firmaları Londra’yı itibar temizleme işinin başkenti haline getirdiler)…
Haber, İngiltere’den iki şirketle birden temas halinde olan Sudan’ın tartışmalı Devlet Başkanı Ömer Beşir’in fotoğrafıyla verilmiş. Suudi Arabistan, Ambiya, Ruanda, Kazakistan, Sri Lanka, Rusya, Madagaskar ve Çin’in adları geçiyor… Aradan bizimki de çıkacak diye bayağı korktum… Neresinden baksanız, bu konunun böyle bir yaklaşımla ayağa düşürülmemesi gerekirdi…
Tabii ki bu ‘özürlü’ ve ‘sorunlu’ ülkelerin durumları uzun uzun anlatılmış. Eh, itibarın ‘yıkanması’ söz konusu olduğuna göre pislenmiş, lekelenmiş olması da lazım değil mi? İşte onu anlatmışlar uzun uzun… Bu yaklaşımla ‘hangi itibarın nasıl yıkanmış olduğuna’ şaşmamak elde değil…
İngiliz basını bir ölçüde kendi PR’cılarının ayağına sıkmış adeta…
Ülke bazında en az 2 Milyon Pound yıllık danışmanlık ücreti alınıyormuş. Margaret Thatcher'ın eski danışmanı Lord Bell'in başkanlığını yaptığı Chime Communication PLC iletişim danışmanlık şirketi yıllık 67 milyon Pound cirosunun yarısını bu yabancı ‘müşterilerden’ yapıyormuş (Karşılaştırma için: Bizim PR sektörünün tamamının yılda yaklaşık 30 milyon Pound ciro yaptığı söyleniyor)… İngiltere’nin PR sektörünün yıllık cirosu ise 7 milyar Pound imiş… Yakında bunun yarısının ‘yıkama’ işlerinden geleceği tahmin ediliyormuş…
İngiltere İletişim Danışmanlığı Şirketleri Derneği PRCA’in CEO’sı Francis Ingham demiş ki: "Otokratik hükümetler iletişim çalışmalarında daha sofistike davranmaları gerektiğini fark etmeye başladılar. İnsanlara her şeyi olduğu gibi söylemenin yanlış olduğunu gördüler. Diğerlerinin yanı sıra özellikle eski komünist bloktan ve Çin’den gelen taleplerde büyük artış var. Bu ülkelere hizmet veren PR şirketlerinin kendi itibarlarını da riske atabileceklerinin farkında olmaları gerekir...”
The Guardian’ın haberinin içinde Bell Pottinger Sans Frontières, BGR Gabara, Portland ve Hill & Knowlton adlı PR şirketlerinin de adı geçiyor. Hepsinin ortak açıklaması, hizmeti bilinen etik kodları çerçevesinde verdikleri yolunda…
Başta Kamu Diplomasisi Koordinatörlüğü olmak üzere Türkiye’deki ilgili makamların ve de iletişim danışmanlığı ile uğraşan arkadaşların dikkatine sunulur…
Dostlar alış verişte görsün
Prof. Stephen Hawking, 2001 yılında yayınladığı “The Universe in a Nutshell” (Ceviz Kabuğundaki Evren) adlı kitabında, dünyanın büyük bir felaket ile karşı karşıya kalabileceğini belirterek uzayda insan kolonileri kurulmasını gündeme getirmişti… Geçenlerde işi daha da ileri boyuta götürüp “Bu dünyayı acilen terk etmemiz lazım” demiş…
BT Haber’de yayınlanan “Yeşil Bilişim Raporu 2010” ile ilgili bilgilere göz atarken aklım üç ayrı noktaya takıldı kaldı…
Bir: Tabii ki Hawking’e…
İki: 1992’deki Rio Konferansı’ndan bu yana ABD’nin küresel ısınma ve iklim değişikliğine karşı verilen mücadeleyi baltalamak için tüm girişimlere direnmesine (Bkz. James Jansen makaleleri, www.acikradyo.com)…
Üç: Ve yine tabii ki, dünyayı felakete sürükleyen unsurların üreticisi olan şirket ve ülkelere hizmet veren iletişim sektörünün dünyada ve Türkiye’de canlılığın yok olmasına karşı nerede ve nasıl durduğuna…
Birleşmiş Milletler’in yaptığı gibi kısmen seyircilik görevimizi yürütecek ve ‘uyuzumuzu mu kaşıyacağız’; yoksa bu gezegende yaşamı sürdürmek için çaba harcayanlara destek olacak ve gezegeni yok etmek üzerine üretimlerini odaklayanlara savaş mı açacağız?…
Bizim gördüğümüz iletişim sektörünün bu alanda hayli keskin bir ‘teflon’ tavır sergilediği yolunda… Arkadaş muhabbetlerinde, restoran sohbetlerinde “sapına kadar çevreciyiz” de iş çevrenin içine edenlere hizmet vermeye gelince ne hikmetse sesimiz kısılıveriyor birden…
Birleşmiş Milletler’in tavrı da farklı değil.
IPCC (Birleşmiş Milletler Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli) çalışmaları küresel sera gazı emisyonunun 1970 yılından bu yana yüzde 70 arttığını gösteriyormuş. Küresel sıcaklık 1950’den beri yaklaşık 0,5 derece artmış, deniz seviyesi aynı dönemde 10 cm yükselmiş. Kuzey kutbundaki kar tabakası 2 milyon km azalmış. Bilişim sektörü, toplam karbon ayak izinin yaklaşık yüzde 2’sine denk geliyormuş ve bu oran giderek artıyormuş.
Bu verilerden yola çıkan Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu Stratejik Araştırma ve Stratejiler Dairesi Başkanlığı Yeşil Bilişim 2010 Raporu’nu yayınlamış.
Yeşil Bilişim 2010 Raporu’nda yer alan öneriler bölümünde “Yeşil Bilişim Stratejisinin” belirlenmesi gerektiğine dikkat çekiliyormuş. Genel politika önerileri kısmında altı çizilen başlıkları saydım. 20 küsur tane…
Bana sorarsanız hepsi ‘temenni’…
Halk deyişiyle ‘Helva mı yapacağız, popo mu sallayacağız?’ sorusuna verilecek yanıt için mükemmel örnek. İnsanlık tarihi kadar eski, “Öldürmeyeceksin!” ile başlayan 10 Emir’in 10’unun da kadük kalması nereden kaynaklanıyorsa, bu tür ‘tespit’lerin de ‘temenni’den öteye gidemeyişi oradan kaynaklanıyor…
Uzağa gitmeyin bakın iletişim sektörüne… Hangi konuda ortak hangi aksiyon alınmış?..
Gerisi lafı güzaf…
Hey gidi ‘Güzel Türkçemiz!’
Haberin mahreci www.zaytung.com.
Cep telefonu piyasasında yıllardır süren hâkimiyetini Iphone’un piyasaya sürülmesi ile birlikte Apple şirketine kaptırdığı iddia edilen Nokia, kaybettiği pazar payını geri alabilmek için kolları sıvamış.
Bu amaçla, telefonların satıldığı ülkelerdeki yerel alışkanlıkları dikkate alan şirket, ilk olarak Türkiye pazarında satılacak telefonlardaki SMS şablonlarını “uyudun mu?”, “:))))9”, “cnm içerdeydim duymadım” benzeri, en sık kullanılan mesaj kalıplarıyla değiştirmeye hazırlanıyormuş.
Nokia, Türkiye'nin önde gelen GSM operatörleri ve üç farklı araştırma şirketi ile birlikte girişilen hummalı çalışma sonucunda, ülkede en çok rağbet gören SMS kalıplarını belirlemiş. Neymiş bunlar?
“uyudun mu?”, “:))))9”, "rüyanda beni gör :P", "manyaq :P", “cnm içerdeydim duymadım”, "cnm şarzim bitiyo tlfn kapanabilir merak etme", “dün seni rüyamda gördüm, iyi misin?”, “kanka 10 kontör göndersene kızı arıcam :)”, "?", "?!" gibi kalıplar standart olarak gelecekmiş.
Yerel kültür ve değerlere uyum da unutulmamış hani… Kandillerde ve dini bayramlarda gönderilmek üzere yepyeni hazır SMS kalıpları üzerine de bir çalışma yürüten şirket, 150 karakterlik SMS'lerin de önümüzdeki Ramazan bayramına kadar hazır olacağını müjdelemiş.
Dizilerde kullanılan abuk subuk deyişlerin Türkçeyi bozduğuna inananların bu müthiş ‘deformasyon tecavüzü’ karşısında ne yapacaklarını merakla bekliyorum…
‘Ne ka köfte o ka ekmek’
Geçenlerde bizim Türkiye Halkla İlişkiler Derneği’nden (TÜHİD) bir mektup geldi. Şöyle yazıyor:
“Bildiğiniz gibi, Genel Kurulumuz yıllık aidatlarımızı, 500 TL olarak belirlemişti ve uygulamaya başlamıştık. Ancak, üyelerimizden gelen aidat yüksekliği ile ilgili tepkiler ve aidat tahsilâtlarımızın gerçekleşmemesi nedeniyle, Yönetim Kurulumuz aidat konusunda nasıl bir açılım yaratılacağını son bir yıl içinde defalarca değerlendirdi. Çeşitli formüller ve iyileştirmeler ile Dernekler Masası ile birkaç defa toplantı gerçekleştirdi. Bu toplantılar neticesinde ortaya çıkan sonuç şu ki, TÜHİD Tüzüğü’nün 31. Maddesinin 1. Fıkrasının bağlayıcılığı nedeniyle aidat konusunda bir iyileştirme gerçekleştirilmesi mümkün olamamaktadır. Bu nedenle Siz Değerli Üyemizin, aidat ödemeleri konusunda hassasiyet göstermesini ve Yönetim Kurulumuza yardımcı olmasını rica ediyoruz.”
Ben burada sektörün durumunu yazdıkça ve durumdan kurtulmanın birleşme ve satın almalarla büyüme olduğunu söyledikçe, “sektörümüzü eleştiriyor” diye bana içerleyen arkadaşlara bu mektubu kesip saklamalarını tavsiye ediyorum.
TÜHİD kredi kartı ödemelerinde taksit olanağı da tanımış. Fakat üyelerin bir kısmı ayda 50 TL ödemeye bile yanaşmıyorlarmış…
Bunun nedeni sektör çalışanlarının aldıkları ücretlerdeki düşüklüktür. Bu meblağı kendi meslek örgütüne ödeyemeyen arkadaşım, nasıl olacak da bireysel gelişimi, kariyeri için konferanslara gitmek ve kitapları, dergileri, dünyada neler olup bittiğini izlemek için bütçeler ayıracak?.. Tek zenginliği ‘insan kıymeti’ olan bir sektör bu anlayışla nasıl gelişecek?..
Beş dolar deyip geçmeyin
Bursa’daki bizim stratejik ortağımız Yücel Danışmanlık’ın Patronu Tolga Yücel’den e-posta geldi mi, “Yandık!” diye düşünürüm. “Şunu oku bunu oku!..” Mutlaka bir yeniliğe; farklılığa işaret ediyordur. Bu da benim oturup zaman ayırarak okumam, araştırmam demektir…
Onun için ileri atarım hep… ‘Posta kutumda’ bir süre tutarım Tolga’nın mesajlarını. Çöpe atmadığım için de her gün o bana bakar; ben ona bakarım. Sonra kaçış olmadığını görür, başlarım okumaya ve o zahmetli yolculuğa onunla birlikte çıkmak için satırların arasına dalarım…
Bu kez öyle olmadı… Sadece eğlenceli bir bilgi söz konusuydu…
“Hatırlar mısın Saydam, iletişim danışmanlığının gelecek projeksiyonu ile ilgili bir çalışma atmıştım sana, kendi görüşlerimi içeren. Orada sektörün hangi noktalara ilerleyeceğinden söz etmiştim.
Bir tanesinin kesinleşeceği noktasındaki ilk işareti seninle paylaşıyorum (dediklerimi şimdiden sektör tartışır hale geldi ya, neyse)…
Sana vereceğim örnek, direkt bizim sektörü ilgilendirmiyor gibi gözükse de, bu tufana her sektör tutulacak. Aşağıda linkini verdiğim sosyal paylaşımlı site, bir İsrailli şirketin Beta sürümü şeklinde çalışıyor. Siteye üye oluyorsun ve 5 $’a ne yapabileceğini yazıyorsun. Kendini tanıtıyorsun ve insanlar senin yaptığın işle ilgili geri bildirimler yazıyorlar. Ya da bir şey arıyorsun, yaptırmak istiyorsun; 5 $’a buluyorsun ve satın alıyorsun. Bilgi, hizmet, web tabanlı işler, elektronik sunumlar, kartlar, videolar, ppt’ler ve aklına gelebilecek her şey! Bir incele istersen; http://www.fiverr.com”
Ben siteye girip baktım. Müthiş eğlenceli. Siz de bir göz atın…
Tabii bu ‘kehanetinin’ tutmasından yola çıkan sevgili arkadaşım e-postanın alt tarafına “Bir gün gelecek herkes Tolga Yücel’i anlayacak” tadında bir dizi bilgi notu daha düşmüş. Onları da diğer kehanetleri gerçekleştiğinde yayınlamak üzere saklıyorum…