İnsan ruhundaki et...
21 MART 2012
“Kolları boynuma dolandı ve gözlerinde bir an, insan ruhunda ne çok et bulunduğunu okudum.”
Dün vefat ettiği haberini aldığımız Fransız romancı ve yönetmen Pierre Schoendoerffer’in cümleleri...
Haberi ‘Savaş filmlerinin yapımcısı vefat etti” diye geçti ajanslar... Oysa ki benim için , ‘Pierre Schoendoerffer’ adı, herhangi bir filmi değil ‘bir zamanlar edebiyat dünyası ve Sanat Olayı dergisi anıları’nı çağrıştırıyor. Rahmetli Attilâ İlhan sayesinde Pierre amcanın ‘Krala Veda’ ve ‘Yukarıda’ adlı romanlarından haberdar olduğumuzda bir gezegenle çarpışabileceğimizi anlamıştık. Özdemir İnce’nin çevirisiyle yayımlanmış olan Krala Veda’yı seksenli yıllarda Ülkü Karaosmanoğlu sahaftan bulmuş ve Karacan Yayınları’ndaki Sanat Olayı dergisinde Attilâ Bey’in çevresinde halkalanan sohbet eşliğinde romana gönderme yaparak ‘Çok konuşuluyor. Hep çok konuşuluyor...” esprisi eşliğinde Schoendoerffer’in kulaklarını çınlatmıştık. Gerçekten de derginin yayın danışmanı ve aralarında Aytekin Hatipoğlu, Metin Celal, Yasemin Yazıcı, Ülkü Demirtepe, Piraye Şengel, rahmetli Nurcan Çakıroğlu gibi yazar arkadaşlarımızın bulunduğu, zaman zaman yan masada çalışan sevgili Lütfi Tınç’ın da müdahil olmadan duramadığı, hem çalışılıp hem ‘çok konuşulan’ toplantılar... Çoğuna katılamadığım ama hep gıpta ederek izlediğim toplantılar...
Schoendoerffer’in kaybı, bizim için biraz da bu zamanların kaybı anlamına geliyor.
***
Veda ettiğimiz Kral, Borneo’nun, yazarın ifadesiyle ‘Tuz ülkesi’nin gri gözlü kızıl saçlı kralı Learoyd unutulmaz bir roman kahramanıdır. ‘Basit ve herkese yakın’ diye tanımlıyordu yazar kahraman Kralı’nı...
Attilâ İlhan’ın önsözüyle açılan kitabı karıştırdığımızda ilk raconu Andre Malraux’nun kestiğini görüyoruz:
“Seçebilen bir insanın vatanı, en engin bulutların geldiği yerdir.”
Romanın tümü göz önünde bulundurulduğunda bu cümlenin ‘evrensellik’le çok da alakası olmadığını söylemek mümkün. Burda dert başka... Engin bulutlar, kralın dünyası... Kral Learoyd diyor ki: ‘Dilediğiniz yöne on gün-on gece yürüyün, oralar da benimdir.’
Sahiplik anlamında bir ‘benim’ ifadesi değil bu. Tam tersine, her yerde ruhuyla dolanan bir kral bu. Bu nedenle yazının başında alıntıladığım ‘insan ruhundaki et’leri de saniyesinde görüveren bir kral...
***
Ve bir zamanlar altını çizdiğimiz şu cümlelerle alıntılara devam ederken aslında son derece özgün ‘bir karakter’i de tanımış olmuyor muyuz?
“Hayat yalnız bir tamamlanıştır. .. Kendi aralarında döğüşürler, gülerler ve ağlarlar, çok konuşurlar ama zor anlaşırlar. Birbirleri için her zaman bilmece olarak kalırlar.” / “Korkular... Biz onlara egemen değiliz; onlarla ancak uzlaşabiliriz.” / ‘Hayat karşısında korkak davranmışsak , ölüm karşısında yiğit olmak nedir?’/ ‘İnsan gençken çok uzaklara tek başına gideceğini sanır. O yoldan daha önce geçilmiş olduğunu görmez. Farklı olmak ister, olmak... Biricik, tek! O zaman ruhunun ibilsine kapılıp burnunun doğrusuna, dosdoğru koşar. Ve çoğu zaman bir kadın döndürür sizi düzene... Ya da hayat... Hayatın şöyle okkalı tarafından iki-üç şamarı. Ha! Ha! Ha!” / “İnsanın durumu... Bu pek az insanın karşıdan bakmaya cesaret edebileceği korkunç bir keşiftir.” / “Görüyorsunuz ölüm o kadar korkunç değil. Korkuç olan umutsuzluktur.”/ ”Rüzgâr ve yağmur... Learoyd’un krallığı güzel bir krallıktı...”
İnsan ruhundaki etler toprağa verilirken zamanların ruhu satırlarda yaşıyor.
Dün vefat ettiği haberini aldığımız Fransız romancı ve yönetmen Pierre Schoendoerffer’in cümleleri...
Haberi ‘Savaş filmlerinin yapımcısı vefat etti” diye geçti ajanslar... Oysa ki benim için , ‘Pierre Schoendoerffer’ adı, herhangi bir filmi değil ‘bir zamanlar edebiyat dünyası ve Sanat Olayı dergisi anıları’nı çağrıştırıyor. Rahmetli Attilâ İlhan sayesinde Pierre amcanın ‘Krala Veda’ ve ‘Yukarıda’ adlı romanlarından haberdar olduğumuzda bir gezegenle çarpışabileceğimizi anlamıştık. Özdemir İnce’nin çevirisiyle yayımlanmış olan Krala Veda’yı seksenli yıllarda Ülkü Karaosmanoğlu sahaftan bulmuş ve Karacan Yayınları’ndaki Sanat Olayı dergisinde Attilâ Bey’in çevresinde halkalanan sohbet eşliğinde romana gönderme yaparak ‘Çok konuşuluyor. Hep çok konuşuluyor...” esprisi eşliğinde Schoendoerffer’in kulaklarını çınlatmıştık. Gerçekten de derginin yayın danışmanı ve aralarında Aytekin Hatipoğlu, Metin Celal, Yasemin Yazıcı, Ülkü Demirtepe, Piraye Şengel, rahmetli Nurcan Çakıroğlu gibi yazar arkadaşlarımızın bulunduğu, zaman zaman yan masada çalışan sevgili Lütfi Tınç’ın da müdahil olmadan duramadığı, hem çalışılıp hem ‘çok konuşulan’ toplantılar... Çoğuna katılamadığım ama hep gıpta ederek izlediğim toplantılar...
Schoendoerffer’in kaybı, bizim için biraz da bu zamanların kaybı anlamına geliyor.
***
Veda ettiğimiz Kral, Borneo’nun, yazarın ifadesiyle ‘Tuz ülkesi’nin gri gözlü kızıl saçlı kralı Learoyd unutulmaz bir roman kahramanıdır. ‘Basit ve herkese yakın’ diye tanımlıyordu yazar kahraman Kralı’nı...
Attilâ İlhan’ın önsözüyle açılan kitabı karıştırdığımızda ilk raconu Andre Malraux’nun kestiğini görüyoruz:
“Seçebilen bir insanın vatanı, en engin bulutların geldiği yerdir.”
Romanın tümü göz önünde bulundurulduğunda bu cümlenin ‘evrensellik’le çok da alakası olmadığını söylemek mümkün. Burda dert başka... Engin bulutlar, kralın dünyası... Kral Learoyd diyor ki: ‘Dilediğiniz yöne on gün-on gece yürüyün, oralar da benimdir.’
Sahiplik anlamında bir ‘benim’ ifadesi değil bu. Tam tersine, her yerde ruhuyla dolanan bir kral bu. Bu nedenle yazının başında alıntıladığım ‘insan ruhundaki et’leri de saniyesinde görüveren bir kral...
***
Ve bir zamanlar altını çizdiğimiz şu cümlelerle alıntılara devam ederken aslında son derece özgün ‘bir karakter’i de tanımış olmuyor muyuz?
“Hayat yalnız bir tamamlanıştır. .. Kendi aralarında döğüşürler, gülerler ve ağlarlar, çok konuşurlar ama zor anlaşırlar. Birbirleri için her zaman bilmece olarak kalırlar.” / “Korkular... Biz onlara egemen değiliz; onlarla ancak uzlaşabiliriz.” / ‘Hayat karşısında korkak davranmışsak , ölüm karşısında yiğit olmak nedir?’/ ‘İnsan gençken çok uzaklara tek başına gideceğini sanır. O yoldan daha önce geçilmiş olduğunu görmez. Farklı olmak ister, olmak... Biricik, tek! O zaman ruhunun ibilsine kapılıp burnunun doğrusuna, dosdoğru koşar. Ve çoğu zaman bir kadın döndürür sizi düzene... Ya da hayat... Hayatın şöyle okkalı tarafından iki-üç şamarı. Ha! Ha! Ha!” / “İnsanın durumu... Bu pek az insanın karşıdan bakmaya cesaret edebileceği korkunç bir keşiftir.” / “Görüyorsunuz ölüm o kadar korkunç değil. Korkuç olan umutsuzluktur.”/ ”Rüzgâr ve yağmur... Learoyd’un krallığı güzel bir krallıktı...”
İnsan ruhundaki etler toprağa verilirken zamanların ruhu satırlarda yaşıyor.