İnsan taklidi yapmak kolay değil!..
31 AĞUSTOS 2007
Üç, dört genç birden ayrı ayrı anlatmasalardı, inanmakta güçlük çekebilirdim. Sizin de aklınız kolay kolay almayacak. Olay şu:
İstanbul’da bir haftadır süren uluslararası bir kongre var. Kongrenin son gün yemeği, İstanbul’un manzarası ve iç düzeni ile gerçekten çok hoş mekanlarından biri olan Boğaz’daki (Baltalimanı) Portaxe’da yenecek. Dünyanın dört bir tarafından yüzlerce delege hazır ve nazır. 50’ye yakın da organizasyon görevlisi sahada çalışıyor...
O sırada Portaxe’ın fotoğrafçısı da görevlilerle birlikte etrafta dolanıyor. Bir ara bir görevli bayanın karşısında duruyor ve nazik bir şekilde (!) eteklerini iyice yukarı çekmesini rica ediyor... Dükkânı ‘promote’ edecek herhalde. Görevli fotoğrafçıyı tersleyip işine devam ediyor.
Ne var bunda?
Pek bir şey yok!..
Sonra bir garson, bayan görevlilerden birinin poposunu avuçluyor. Öğle dokunma falan değil; bayağı avuçlama...
Görevli ve arkadaşları polis çağırıyorlar. O karanlıkta tahminen 4 kişiyi belirliyorlar.
Ne var bunda?
Eh bunda da fazla bir şey yok, diyelim... Böyle ayılara her zaman bir yerlerde rastlanabilir...
Bu arada Portaxe görevlilerinin kendi aralarında şöyle konuştukları duyuluyor: “Hay Allah bize de düşe düşe Türk düştü!”
Haydi gelin bu ayıları da affedelim...
Peki şef durumunda olan zatın kendisini kurtarmak için devirdiği şu çama ne demeli?
“Sortie’de, Reina’da da böyle şeyler oluyormuş!”
Aynı şefin o kongre yemeğinden birkaç gün önce kadrosunu toplayıp şöyle dediği rivayet olunuyor: “Yabancı konuklar geliyor, aman dikkat edin!”
Şöyle de diyebilirdi: “Haydi arkadaşlar bu gece biraz insan taklidi yapacağız!”
Portaxe’ın çok akıllı ve tecrübeli bir işletmecisi var: Lütfü Sapmaz... Eğlence dünyasının tanıdığı, bildiği, güvenilir bir imza. Klassis, Çırağan Sarayı, Kemer Country, Parkorman ve Beltur Köşkleri’nde 15 yıl bu işi yapmış. Lütfü Bey’in, şefinin kulağını çekmesi lazım. Tavsiyem şu: İş büyüyüp etrafa yayılmadan, ne yapıp edip o gecenin düzenleyicisi uluslararası örgütün gönlünü almalı.
Çünkü Portaxe’ın mevcut ve potansiyel müşterilerinin dörtte üçünün şu veya bu şekilde o kuruluşla temasları var. Benden söylemesi...
Değer mi hiç?
Çankaya’daki devir teslimden tek kare görüntü yok. Nedenmiş biliyor musunuz? Eski Cumhurbaşkanı Sezer giderayak son numarasını da yapmış; hiç kimseye izin vermemiş de ondan...
Haber değeri taşıyan ve arşivlerde yerini alması gereken o an için basın mensupları köşkün yolunu tutmuşlar. Sezer basının alınmasını istememiş. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün ekibi de ne olur ne olmaz diye Anadolu Ajansı kameramanını yanlarına almışlar. Sezer durumu son anda fark etmiş ve “Bu kameraman nereden?” diye sormuş. AA’dan olduğunu öğrenince de emrini vermiş: “Dışarı çıkarın!”
Bu kadar gerginliğe, bu kadar ‘huysuz’ algısı yaratmaya değer mi?
Ayrıca bu ve benzeri davranışların mücadele ettiğinizi zannettiğiniz fikriyatı yok etmeye değil tam tersine yeşertmeye, geliştirmeye yaradığını ne zaman fark edeceksiniz? Ak Parti %70 ile iktidara geldiğinde mi?
Ulusoy’un bir hesabı olmalı!
Trabzonspor – Sivasspor maçı ile ilgili karar öncesi şöyle bir tartışma vardı: “Haluk Ulusoy Of’ludur. Bakalım bölgecilik mi yapacak yoksa taraf mı tutacak?”... Şahsen ben, yönetim tarzıyla mutabık olmasam da, bugüne kadar ‘7 düvele kafa tutmuş’ olan Haluk Ulusoy’un bu kez de bu çelişkiden başarıyla çıkacağına, tarafsızlığını koruyacağına, kimsenin gazına gelmeyeceğine inanmıştım.
Hâlâ da yanıldığımı düşünmek istemiyorum. İçimden bir ses “Vardır bir hesabı!” diyor, “Yoksa önüne gelen bu itibar fırsatını tepmezdi!”...
Eğer bir hesabı yoksa, o zaman Ulusoy Federasyonu için bu olay bir tür ‘kırılma noktası’ olur. Son günlerde TFF eski Başdanışmanı Prof. Dr. Erdener Yurtcan’ın, eski başkan Dr. Levent Bıçakcı’nın ve diğer hukukçuların, skandal olarak nitelenen ‘maçın tarafsız sahada oynanması’ kararı ile ilgili görüşlerine bir bakın... Bir de Danimarka’nın hükmen yenik sayıldığı Danimarka – İsveç maçı gibi uluslararası örneklere...
Tuğba Hanımı biraz rahat bırakın!
Eskiden gözümden kaçmış, şimdi ise gözüme batıyor. Reklamın baş köşesinde Tuğba Özay Hanım... Tasarımın son derece amatör bir izlenim yaratması bir kenara İstanbul Korse Merkezi’nin iletişim adına ne yaptığını anlamak kolay değil.
Çoktan geçmiş olan 2007 yazını “Formda geçirmek isteyen herkese FIRSAT!” sloganını kullanan firmanın ‘fırsatçılık’ adına itibar sorunu yaşayan bir “starlet”i mesaj taşıyıcısı olarak kullanmaya devam etmesi yarardan çok zarar getirebilir.
Firma bir araştırma yapsa, görecektir ki hedef kitlesi ikiye ayrılmıştır: Tuğba Hanımı dışlayanlar ve Tuğba Hanımı mağdur olarak görenler... Bu reklam her iki kitle açısından da yanlıştır. Ne diyelim; Allah kurtarsın...
İstanbul’da bir haftadır süren uluslararası bir kongre var. Kongrenin son gün yemeği, İstanbul’un manzarası ve iç düzeni ile gerçekten çok hoş mekanlarından biri olan Boğaz’daki (Baltalimanı) Portaxe’da yenecek. Dünyanın dört bir tarafından yüzlerce delege hazır ve nazır. 50’ye yakın da organizasyon görevlisi sahada çalışıyor...
O sırada Portaxe’ın fotoğrafçısı da görevlilerle birlikte etrafta dolanıyor. Bir ara bir görevli bayanın karşısında duruyor ve nazik bir şekilde (!) eteklerini iyice yukarı çekmesini rica ediyor... Dükkânı ‘promote’ edecek herhalde. Görevli fotoğrafçıyı tersleyip işine devam ediyor.
Ne var bunda?
Pek bir şey yok!..
Sonra bir garson, bayan görevlilerden birinin poposunu avuçluyor. Öğle dokunma falan değil; bayağı avuçlama...
Görevli ve arkadaşları polis çağırıyorlar. O karanlıkta tahminen 4 kişiyi belirliyorlar.
Ne var bunda?
Eh bunda da fazla bir şey yok, diyelim... Böyle ayılara her zaman bir yerlerde rastlanabilir...
Bu arada Portaxe görevlilerinin kendi aralarında şöyle konuştukları duyuluyor: “Hay Allah bize de düşe düşe Türk düştü!”
Haydi gelin bu ayıları da affedelim...
Peki şef durumunda olan zatın kendisini kurtarmak için devirdiği şu çama ne demeli?
“Sortie’de, Reina’da da böyle şeyler oluyormuş!”
Aynı şefin o kongre yemeğinden birkaç gün önce kadrosunu toplayıp şöyle dediği rivayet olunuyor: “Yabancı konuklar geliyor, aman dikkat edin!”
Şöyle de diyebilirdi: “Haydi arkadaşlar bu gece biraz insan taklidi yapacağız!”
Portaxe’ın çok akıllı ve tecrübeli bir işletmecisi var: Lütfü Sapmaz... Eğlence dünyasının tanıdığı, bildiği, güvenilir bir imza. Klassis, Çırağan Sarayı, Kemer Country, Parkorman ve Beltur Köşkleri’nde 15 yıl bu işi yapmış. Lütfü Bey’in, şefinin kulağını çekmesi lazım. Tavsiyem şu: İş büyüyüp etrafa yayılmadan, ne yapıp edip o gecenin düzenleyicisi uluslararası örgütün gönlünü almalı.
Çünkü Portaxe’ın mevcut ve potansiyel müşterilerinin dörtte üçünün şu veya bu şekilde o kuruluşla temasları var. Benden söylemesi...
Değer mi hiç?
Çankaya’daki devir teslimden tek kare görüntü yok. Nedenmiş biliyor musunuz? Eski Cumhurbaşkanı Sezer giderayak son numarasını da yapmış; hiç kimseye izin vermemiş de ondan...
Haber değeri taşıyan ve arşivlerde yerini alması gereken o an için basın mensupları köşkün yolunu tutmuşlar. Sezer basının alınmasını istememiş. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün ekibi de ne olur ne olmaz diye Anadolu Ajansı kameramanını yanlarına almışlar. Sezer durumu son anda fark etmiş ve “Bu kameraman nereden?” diye sormuş. AA’dan olduğunu öğrenince de emrini vermiş: “Dışarı çıkarın!”
Bu kadar gerginliğe, bu kadar ‘huysuz’ algısı yaratmaya değer mi?
Ayrıca bu ve benzeri davranışların mücadele ettiğinizi zannettiğiniz fikriyatı yok etmeye değil tam tersine yeşertmeye, geliştirmeye yaradığını ne zaman fark edeceksiniz? Ak Parti %70 ile iktidara geldiğinde mi?
Ulusoy’un bir hesabı olmalı!
Trabzonspor – Sivasspor maçı ile ilgili karar öncesi şöyle bir tartışma vardı: “Haluk Ulusoy Of’ludur. Bakalım bölgecilik mi yapacak yoksa taraf mı tutacak?”... Şahsen ben, yönetim tarzıyla mutabık olmasam da, bugüne kadar ‘7 düvele kafa tutmuş’ olan Haluk Ulusoy’un bu kez de bu çelişkiden başarıyla çıkacağına, tarafsızlığını koruyacağına, kimsenin gazına gelmeyeceğine inanmıştım.
Hâlâ da yanıldığımı düşünmek istemiyorum. İçimden bir ses “Vardır bir hesabı!” diyor, “Yoksa önüne gelen bu itibar fırsatını tepmezdi!”...
Eğer bir hesabı yoksa, o zaman Ulusoy Federasyonu için bu olay bir tür ‘kırılma noktası’ olur. Son günlerde TFF eski Başdanışmanı Prof. Dr. Erdener Yurtcan’ın, eski başkan Dr. Levent Bıçakcı’nın ve diğer hukukçuların, skandal olarak nitelenen ‘maçın tarafsız sahada oynanması’ kararı ile ilgili görüşlerine bir bakın... Bir de Danimarka’nın hükmen yenik sayıldığı Danimarka – İsveç maçı gibi uluslararası örneklere...
Tuğba Hanımı biraz rahat bırakın!
Eskiden gözümden kaçmış, şimdi ise gözüme batıyor. Reklamın baş köşesinde Tuğba Özay Hanım... Tasarımın son derece amatör bir izlenim yaratması bir kenara İstanbul Korse Merkezi’nin iletişim adına ne yaptığını anlamak kolay değil.
Çoktan geçmiş olan 2007 yazını “Formda geçirmek isteyen herkese FIRSAT!” sloganını kullanan firmanın ‘fırsatçılık’ adına itibar sorunu yaşayan bir “starlet”i mesaj taşıyıcısı olarak kullanmaya devam etmesi yarardan çok zarar getirebilir.
Firma bir araştırma yapsa, görecektir ki hedef kitlesi ikiye ayrılmıştır: Tuğba Hanımı dışlayanlar ve Tuğba Hanımı mağdur olarak görenler... Bu reklam her iki kitle açısından da yanlıştır. Ne diyelim; Allah kurtarsın...