İnsanı ana katili olmaya özendiriyorlar!
17 ŞUBAT 2007
Burhan Öçal ve arkadaşları TV’lerde çalıp söylüyorlar. Trakya All Stars’ın şarkı söyleme özürlü solisti, Öçal’a hiç de yakışmayan bir müzikalite (!) ile bas bas bağırıyor: Al ananı koy çuvala; salla salla vur duvara!..
Bu ne şiddettir ya Rabbim... İnsanı ana katili olmaya teşvik ediyor. Derhal yasaklanmalı; hatta ânında katli vaciptir...
Son bir haftadır TV’de yoğun İsrail propagandası izliyoruz. Kirk Douglas, John Wayne, Frank Sinatra’lı, İsrail devletinin müslümanları sapır sapır öldürülerek nasıl kurulduğunu anlatan “Cast a Giant Shadow” adlı film döne döne gösteriliyor.
O arada hemen yanı başındaki kanalda “10 Emir” var. Bir başkasında da “Ben Hur” dönüyor… Şu nazik dönemde bunların hemen yasaklanması lazım. İsrail Başbakanı Olmert geldi diye siftinmenin alemi yok.
“TV’nin insanların kültür ve değerlerinin gelişmesindeki yeri belli. Abartmanın alemi yok” diyenler olabilir?… “TV bu kadar etkili olsa tamamı Hıristiyan propagandası içeren Hollywood filmlerini seyreden necip halkımız çoktan Hıristiyan olmuştu” iddiasını ileri sürenlere siz kulak asmayın. Küçüklüğünde “cowboy olmak istiyorum!” diye tepinenlerin büyüdüklerinde kovboyluk yapmadıkları gerçeğini ciddiye almayın. “Batman elbisesi isterim!” diye tutturan çocukların da ‘bozulduklarını’ düşünmeyin; ama üç beş çocuk ‘Polat Alemdar olacağım’ dedi diye ortalığı ateşe verin. Gerçekte Kurtlar Vadisi’ni yayınlayan kanalın raiting’ini artırmasından duyduğunuz rahatsızlığı ahlak bekçiliği ile kamufle edin...
Lethal Weapon 1-4’deki şiddeti görmeyin. Ortalığı kan revanın götürmesini umursamayın. Alias’taki haddi hesabı okunmayan şiddeti es geçin… Korku filmleri mi? Saçı bitmemiş çocukları nasıl etkiliyor acaba o korku filmleri, diye hiç dert edinmeyin. Ruhsal şiddetin daniskalarını göz ardı edin. Varsa yoksa Kurtlar Vadisi... Hem de aslında devlet görevlisi, tipik bir Robin Hood olan Polat’ı mafya lideri gibi göstererek...
TV’deki yukarıda sözünü ettiğim pek çok film ve dizinin yasaklanmasını savunmazsanız, çifte standardın bataklığına düşersiniz. O zaman sizin kendi kanallarınızın reklam gelirine halel gelmesin diye eğilip büküldüğünüzü söyleyenler hak kazanır. Kurtlar Vadisi için “Hayır!”; diğerleri için “İstemeyen izlemesin, çocuklarına izletmesin!” derseniz bu suçlamayı hak edersiniz!…
Kurtlar Vadisi’nin yayından kaldırılması işini bana sorarsanız büyük bir başarıyla yönettiler. Etikti değildi, bir yana, bu işi tezgahlamış, kampanyayı başarıyla sonuna kadar yürütmüş ve Show TV’nin bu dizi ile izlenme paylarını alt üst etmesini şimdilik engellemeyi başarmış gibi görünenlerin karşısında şapkamı çıkarıyorum…
Panafilm’e tavsiye: Orta büyüklükte bir sinema salonu kiralayın. Her hafta bir bölümü orada devreye sokun. Yıkılsın ortalık...
Çamur, atanın üzerinde kalır
Şu polemik meselesine bir kez daha açıklık getirmekte yarar var. Çünkü her şey gibi onun da bir kültürü, bir adabı var. Bu adaba uyulmadı mı, adap dışı, edep dışı bir durum ortaya çıkar ki; tavsiyemiz o sulara girilmemesi; girene de bulaşılmaması yolundadır.
Polemik, düzeyli ise bundan hem taraflar yararlanarak, bir şeyler öğrenerek çıkar, hem de okur. Peki ‘düzeyin’ kriteri nedir? Dört tane unsuru vardır: Biçimi, içeriği, özü ve fenomeni (görüngüsü)... Bu dört unsurun dördünü de eleştiri oklarınıza hedef seçebilirsiniz. Okur bundan rahatsız olmaz ve muhatabınıza haksızlık ya da erdemsizlik yaptığınız duygusuna kapılmaz. Ama bu dört unsuru terk eder, karşınızdaki şahsın bütününü hedef alırsanız, işte o zaman onsekiz içinde dokuz kusurlu hareketten birini yapmış olursunuz ki, cezası penaltıdır. Okurun vereceği soyut bir penaltı cezasıdır bu. Sizi o an ilginç, yaptığınızı sempatik buluyormuş gibi gözükse dahi, içinden puanınızı düşürerek keser cezanızı.
Örneğin, siz ünlü bir gazeteci ile ‘sevgililer günü’ meselesini tartışırsınız; perakende sektöründen rakamlarla Türk halkının tamamının “Aziz Valentine” gününü benimsediğini ilan etmenin yanlış olacağını, ifade etmeye çalışırsınız. Bu “Aziz Valentine” meselesinin daha çok Batı kültürü içinde yoğrulmuş ‘ecnebi Türkler’ tarafından benimsendiğini iddia etmeye ve kanıtlamaya çalışırsınız...
Bir bakarsınız siz o köşe yazarı ile konuyu tartışırken bir ‘neşeli cahiliye dönemi yarı aydını’ çıkar, yandan yandan tartışmaya girmek için çırpınır; sizin için “o zaten eski marksistti, neo-liberalliğin felsefesini anlamaz” gibi boyunu aşan laflarla, kendisini gündemde tutmaya çalışır...
İşte bu, polemik değildir. Buna 1980 – 2000 arası zirve dönemini yaşamış olan ‘neşeli cahiliye devri’nde bile ‘çamur atma’ deniyordu, polemik değil; ve o çamur, atanın üzerine kalırdı genellikle...
Bu ne şiddettir ya Rabbim... İnsanı ana katili olmaya teşvik ediyor. Derhal yasaklanmalı; hatta ânında katli vaciptir...
Son bir haftadır TV’de yoğun İsrail propagandası izliyoruz. Kirk Douglas, John Wayne, Frank Sinatra’lı, İsrail devletinin müslümanları sapır sapır öldürülerek nasıl kurulduğunu anlatan “Cast a Giant Shadow” adlı film döne döne gösteriliyor.
O arada hemen yanı başındaki kanalda “10 Emir” var. Bir başkasında da “Ben Hur” dönüyor… Şu nazik dönemde bunların hemen yasaklanması lazım. İsrail Başbakanı Olmert geldi diye siftinmenin alemi yok.
“TV’nin insanların kültür ve değerlerinin gelişmesindeki yeri belli. Abartmanın alemi yok” diyenler olabilir?… “TV bu kadar etkili olsa tamamı Hıristiyan propagandası içeren Hollywood filmlerini seyreden necip halkımız çoktan Hıristiyan olmuştu” iddiasını ileri sürenlere siz kulak asmayın. Küçüklüğünde “cowboy olmak istiyorum!” diye tepinenlerin büyüdüklerinde kovboyluk yapmadıkları gerçeğini ciddiye almayın. “Batman elbisesi isterim!” diye tutturan çocukların da ‘bozulduklarını’ düşünmeyin; ama üç beş çocuk ‘Polat Alemdar olacağım’ dedi diye ortalığı ateşe verin. Gerçekte Kurtlar Vadisi’ni yayınlayan kanalın raiting’ini artırmasından duyduğunuz rahatsızlığı ahlak bekçiliği ile kamufle edin...
Lethal Weapon 1-4’deki şiddeti görmeyin. Ortalığı kan revanın götürmesini umursamayın. Alias’taki haddi hesabı okunmayan şiddeti es geçin… Korku filmleri mi? Saçı bitmemiş çocukları nasıl etkiliyor acaba o korku filmleri, diye hiç dert edinmeyin. Ruhsal şiddetin daniskalarını göz ardı edin. Varsa yoksa Kurtlar Vadisi... Hem de aslında devlet görevlisi, tipik bir Robin Hood olan Polat’ı mafya lideri gibi göstererek...
TV’deki yukarıda sözünü ettiğim pek çok film ve dizinin yasaklanmasını savunmazsanız, çifte standardın bataklığına düşersiniz. O zaman sizin kendi kanallarınızın reklam gelirine halel gelmesin diye eğilip büküldüğünüzü söyleyenler hak kazanır. Kurtlar Vadisi için “Hayır!”; diğerleri için “İstemeyen izlemesin, çocuklarına izletmesin!” derseniz bu suçlamayı hak edersiniz!…
Kurtlar Vadisi’nin yayından kaldırılması işini bana sorarsanız büyük bir başarıyla yönettiler. Etikti değildi, bir yana, bu işi tezgahlamış, kampanyayı başarıyla sonuna kadar yürütmüş ve Show TV’nin bu dizi ile izlenme paylarını alt üst etmesini şimdilik engellemeyi başarmış gibi görünenlerin karşısında şapkamı çıkarıyorum…
Panafilm’e tavsiye: Orta büyüklükte bir sinema salonu kiralayın. Her hafta bir bölümü orada devreye sokun. Yıkılsın ortalık...
Çamur, atanın üzerinde kalır
Şu polemik meselesine bir kez daha açıklık getirmekte yarar var. Çünkü her şey gibi onun da bir kültürü, bir adabı var. Bu adaba uyulmadı mı, adap dışı, edep dışı bir durum ortaya çıkar ki; tavsiyemiz o sulara girilmemesi; girene de bulaşılmaması yolundadır.
Polemik, düzeyli ise bundan hem taraflar yararlanarak, bir şeyler öğrenerek çıkar, hem de okur. Peki ‘düzeyin’ kriteri nedir? Dört tane unsuru vardır: Biçimi, içeriği, özü ve fenomeni (görüngüsü)... Bu dört unsurun dördünü de eleştiri oklarınıza hedef seçebilirsiniz. Okur bundan rahatsız olmaz ve muhatabınıza haksızlık ya da erdemsizlik yaptığınız duygusuna kapılmaz. Ama bu dört unsuru terk eder, karşınızdaki şahsın bütününü hedef alırsanız, işte o zaman onsekiz içinde dokuz kusurlu hareketten birini yapmış olursunuz ki, cezası penaltıdır. Okurun vereceği soyut bir penaltı cezasıdır bu. Sizi o an ilginç, yaptığınızı sempatik buluyormuş gibi gözükse dahi, içinden puanınızı düşürerek keser cezanızı.
Örneğin, siz ünlü bir gazeteci ile ‘sevgililer günü’ meselesini tartışırsınız; perakende sektöründen rakamlarla Türk halkının tamamının “Aziz Valentine” gününü benimsediğini ilan etmenin yanlış olacağını, ifade etmeye çalışırsınız. Bu “Aziz Valentine” meselesinin daha çok Batı kültürü içinde yoğrulmuş ‘ecnebi Türkler’ tarafından benimsendiğini iddia etmeye ve kanıtlamaya çalışırsınız...
Bir bakarsınız siz o köşe yazarı ile konuyu tartışırken bir ‘neşeli cahiliye dönemi yarı aydını’ çıkar, yandan yandan tartışmaya girmek için çırpınır; sizin için “o zaten eski marksistti, neo-liberalliğin felsefesini anlamaz” gibi boyunu aşan laflarla, kendisini gündemde tutmaya çalışır...
İşte bu, polemik değildir. Buna 1980 – 2000 arası zirve dönemini yaşamış olan ‘neşeli cahiliye devri’nde bile ‘çamur atma’ deniyordu, polemik değil; ve o çamur, atanın üzerine kalırdı genellikle...