İstişare ittifakın, o da iktidarın kilididir
28 Ekim 2017 - Yeni Şafak
İstişare ittifakın, o da iktidarın kilididir
Haber yeni değil ama önemli... AK Parti Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Mahir Ünal, Ulaştırma Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Ahmet Arslan’la birlikte geldiği memleketi Kahramanmaraş’ta Ulaştırma Çalıştayı’na katılmış. Bakan ve Parti yöneticilerinin sahaya inip aktif siyasi iletişim çalışmalarına başladıklarını gözlemlemek mümkün…
Ünal’ın konuşmasından altını çizmek istediğimiz bazı bölümleri aktaralım:
“Biz siyasetin riskini beraberce alırız. İşleri istişare ile görürüz. Bu istişareye riayet etmeyenler de bu davanın bir neferi olduğunu söyleyemezler”.
“Şunu bilsinler ki, AK Parti sıradan partilerden bir parti değildir. AK Parti bir millet, bir dava hareketidir. İşlerini istişare ile görür. Merkez Yönetim Kurulu, milletvekili de, belediye başkanı da, il başkanı da, meclis üyesi de, o davanın bütün neferleri bu istişareye riayet ederler."
"Bizim siyasetimiz bütün bir siyasettir. Bugün burada olduğu gibi Türkiye genelinde de işlerimizi istişare ile görürüz. Yolumuza milletimizle devam ederiz. Bizim derdimiz bu milletin derdidir. Başka bir derdimiz yoktur”.
Sayın Ünal’ı biraz tanıyanlar boş laf etmeyeceğini bilirler. O halde akla hemen şu sorunun gelmesi kaçınılmazdır: Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü neden ‘İstişare’ meselesine bu kadar vurgu yapmaktadır…
Bizi izleyen okurlarımız, burada sıklıkla istişare konusunu dile getirdiğimizi hatırlarlar. İstişare, siyasi iletişimin olmazsa olmazı, iktidara giden yolun anahtarıdır. Defalarca şu hususun altını çizdik:“AK Parti kemik oylarıyla değil ittifaklarıyla geldi iktidara. İnsan yüzde yüz aynı görüşe sahip olduklarıyla ittifaklar kurmaz, tersine tam olarak mutabık olmadıklarıyla arar ittifakı…”
Peki nasıl kurulacaktır ittifaklar? Bu sürecin formülünü de ta kuruluş günlerinde, liderleri R. Tayyip Erdoğan’ın yol göstericiliğinde AK Parti kurmayları bulmuştu: 3İ… Yani açılımıyla, İstişare – İkna – İttifak üçlemesi… İstişare edeceksiniz ki ikna edebilesiniz; ikna edeceksiniz ki, ittifak kurabilesiniz… İttifak kuracaksınız ki iktidar olabilesiniz…
İttifak ilkesiz ortaklıklar üzerine kurulmaz. Ancak ikna yönetimiyle kurulan ittifakları sürdürülebilir ve kalıcı iktidar payandaları oluşturur.
AK Parti’nin ittifaklarını kaybetmemesi gerektiğini, bunun için de mutlaka göstermelik olmayan istişare kanallarını açık tutmasının zorunlu olduğunu, Parti üst yönetiminin ağzından bir tür kritik başarı faktörü olarak duymak, son derece önemli ve umut vericidir.
Yunan yoğurdu Chobani’ye ABD’den ödül (!)
Türkiye’den gidip ABD’ye yerleşmiş, orada da girişimci ruhuyla başarılı ticari faaliyetlerde bulunmuş, kendinden ‘Türk işadamı’ diye değil ‘Türkiyeli iş insanı’ diye söz ettiren (gazeteye gelen basın bülteninde öyle yazılmış); pazarladığı Chobani markasını, büyük olasılıkla son derece pragmatik, ortam koşulları gereği ‘Yunan Yoğurdu’ olarak konumlayan Hamdi Ulukaya beye ABD’li Save The Children (Çocukları Koruyun) STK’sı tarafından adı ‘Yardımseverlik Ödülü’ olan bir ödül verilmiş…
Save the Children bu ödülü, dünyanın dört bir yanında çocuk ölümlerini engellemek ve erken yaşta eğitimi desteklemek üzere yürüttüğü çalışmalara destek olanlara veriyormuş…
Save the Children, Ulukaya’nın ödüllendirilme gerekçesini “mülteciler adına yürüttüğü cesur liderlik” olarak açıklamış. Gerekçede Ulukaya’nın vatanlarını terk etmek zorunda kalan mültecilere daha iyi bir gelecek sağlamak için ilham veren bir kararlılık içinde olduğu vurgulanarak, “Bir girişimci ve kendini bu alana adamış bir yardımsever olarak Ulukaya, küresel mülteci krizinin ele alınma şeklini değiştiriyor ve tüm dünyayı mültecilerin sahip olduğu insani hakları anımsamaya, insanların yurtlarından ayrılmak zorunda bırakılmasına kati bir son vermeye çağırıyor” denilmiş.
Hamdi beye ödülünü, Obama döneminde Başkan Yardımcısı olarak görev yapan Joe Biden’ın, aynı zamanda Save the Children organizasyonunun Yönetim Kurulu Başkanı olan eşi Dr. Jill Biden bizzat takdim etmiş…
Dr. Jill Biden, Ulukaya’ya ödülünü verirken şöyle demiş:
“O, çok iyi bildiğimiz Amerikalı göçmen ruhunun vücut bulmuş hali. Kendisi mülteciler için kurulan bir merkez vasıtasıyla onları istihdam etti. İnsanlara ihtiyaç duydukları fırsatı verdi. Bugün Chobani, mültecileri işe almaya ve onların başı dik bir hayat sürmelerine yardımcı olmaya devam ediyor. Chobani kelimesi ‘çoban’ sözcüğünden geliyor. Hamdi’nin yardım ettiği mültecilere sunduğu hediye, daha iyi bir gelecek. O bir çoban. Onlara karanlığın içinde bir yol gösteriyor, onlara ‘eve’ giden yolu gösteriyor.”
İş ve sanat dünyasından seçkin konukların davetli olduğu gecede Vizyonerlik Ödülü, Save the Children mücevher koleksiyonunun satışları sayesinde 2009 yılından bu yana 70 milyon dolar yardım toplanmasını sağlayan Bulgari’ye verilirken, Ses Olmak başlıklı ödül ise Save the Children reklamında seslendirdiği “Feel Again” adlı şarkıyla önemli ölçüde yardım toplanmasına katkıda bulunan OneRepublic vokalisti Ryan Tedder’ın olmuş.
Bütün bu başarı öyküsü içinde iki şeyi anlamakta güçlük çektiğimi itiraf etmeliyim: Birincisi, yoğurdunu Yunan, kendisini de “Amerikalı göçmen ruhunun vücut bulmuş hali” olarak konumlayan Hamdi Ulukaya beyin kendisiyle ilgili bu tür haberleri neden ille de Türk medyasına servis ettirmekteki ısrarı. İkincisi de, bizim necip medyamızın Gayrisafi Yurtiçi Hasıla’ya oranla dünyanın en çok yardım yapan ülkesi olan Türkiye’nin bu yanıyla haberlerine pek de fazla itibar etmeyip, bu başarılı ABD’li işadamının haberlerini parlatması… Problem bizim anlayışımızda olsa gerek…
Haber yeni değil ama önemli... AK Parti Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Mahir Ünal, Ulaştırma Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Ahmet Arslan’la birlikte geldiği memleketi Kahramanmaraş’ta Ulaştırma Çalıştayı’na katılmış. Bakan ve Parti yöneticilerinin sahaya inip aktif siyasi iletişim çalışmalarına başladıklarını gözlemlemek mümkün…
Ünal’ın konuşmasından altını çizmek istediğimiz bazı bölümleri aktaralım:
“Biz siyasetin riskini beraberce alırız. İşleri istişare ile görürüz. Bu istişareye riayet etmeyenler de bu davanın bir neferi olduğunu söyleyemezler”.
“Şunu bilsinler ki, AK Parti sıradan partilerden bir parti değildir. AK Parti bir millet, bir dava hareketidir. İşlerini istişare ile görür. Merkez Yönetim Kurulu, milletvekili de, belediye başkanı da, il başkanı da, meclis üyesi de, o davanın bütün neferleri bu istişareye riayet ederler."
"Bizim siyasetimiz bütün bir siyasettir. Bugün burada olduğu gibi Türkiye genelinde de işlerimizi istişare ile görürüz. Yolumuza milletimizle devam ederiz. Bizim derdimiz bu milletin derdidir. Başka bir derdimiz yoktur”.
Sayın Ünal’ı biraz tanıyanlar boş laf etmeyeceğini bilirler. O halde akla hemen şu sorunun gelmesi kaçınılmazdır: Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü neden ‘İstişare’ meselesine bu kadar vurgu yapmaktadır…
Bizi izleyen okurlarımız, burada sıklıkla istişare konusunu dile getirdiğimizi hatırlarlar. İstişare, siyasi iletişimin olmazsa olmazı, iktidara giden yolun anahtarıdır. Defalarca şu hususun altını çizdik:“AK Parti kemik oylarıyla değil ittifaklarıyla geldi iktidara. İnsan yüzde yüz aynı görüşe sahip olduklarıyla ittifaklar kurmaz, tersine tam olarak mutabık olmadıklarıyla arar ittifakı…”
Peki nasıl kurulacaktır ittifaklar? Bu sürecin formülünü de ta kuruluş günlerinde, liderleri R. Tayyip Erdoğan’ın yol göstericiliğinde AK Parti kurmayları bulmuştu: 3İ… Yani açılımıyla, İstişare – İkna – İttifak üçlemesi… İstişare edeceksiniz ki ikna edebilesiniz; ikna edeceksiniz ki, ittifak kurabilesiniz… İttifak kuracaksınız ki iktidar olabilesiniz…
İttifak ilkesiz ortaklıklar üzerine kurulmaz. Ancak ikna yönetimiyle kurulan ittifakları sürdürülebilir ve kalıcı iktidar payandaları oluşturur.
AK Parti’nin ittifaklarını kaybetmemesi gerektiğini, bunun için de mutlaka göstermelik olmayan istişare kanallarını açık tutmasının zorunlu olduğunu, Parti üst yönetiminin ağzından bir tür kritik başarı faktörü olarak duymak, son derece önemli ve umut vericidir.
Yunan yoğurdu Chobani’ye ABD’den ödül (!)
Türkiye’den gidip ABD’ye yerleşmiş, orada da girişimci ruhuyla başarılı ticari faaliyetlerde bulunmuş, kendinden ‘Türk işadamı’ diye değil ‘Türkiyeli iş insanı’ diye söz ettiren (gazeteye gelen basın bülteninde öyle yazılmış); pazarladığı Chobani markasını, büyük olasılıkla son derece pragmatik, ortam koşulları gereği ‘Yunan Yoğurdu’ olarak konumlayan Hamdi Ulukaya beye ABD’li Save The Children (Çocukları Koruyun) STK’sı tarafından adı ‘Yardımseverlik Ödülü’ olan bir ödül verilmiş…
Save the Children bu ödülü, dünyanın dört bir yanında çocuk ölümlerini engellemek ve erken yaşta eğitimi desteklemek üzere yürüttüğü çalışmalara destek olanlara veriyormuş…
Save the Children, Ulukaya’nın ödüllendirilme gerekçesini “mülteciler adına yürüttüğü cesur liderlik” olarak açıklamış. Gerekçede Ulukaya’nın vatanlarını terk etmek zorunda kalan mültecilere daha iyi bir gelecek sağlamak için ilham veren bir kararlılık içinde olduğu vurgulanarak, “Bir girişimci ve kendini bu alana adamış bir yardımsever olarak Ulukaya, küresel mülteci krizinin ele alınma şeklini değiştiriyor ve tüm dünyayı mültecilerin sahip olduğu insani hakları anımsamaya, insanların yurtlarından ayrılmak zorunda bırakılmasına kati bir son vermeye çağırıyor” denilmiş.
Hamdi beye ödülünü, Obama döneminde Başkan Yardımcısı olarak görev yapan Joe Biden’ın, aynı zamanda Save the Children organizasyonunun Yönetim Kurulu Başkanı olan eşi Dr. Jill Biden bizzat takdim etmiş…
Dr. Jill Biden, Ulukaya’ya ödülünü verirken şöyle demiş:
“O, çok iyi bildiğimiz Amerikalı göçmen ruhunun vücut bulmuş hali. Kendisi mülteciler için kurulan bir merkez vasıtasıyla onları istihdam etti. İnsanlara ihtiyaç duydukları fırsatı verdi. Bugün Chobani, mültecileri işe almaya ve onların başı dik bir hayat sürmelerine yardımcı olmaya devam ediyor. Chobani kelimesi ‘çoban’ sözcüğünden geliyor. Hamdi’nin yardım ettiği mültecilere sunduğu hediye, daha iyi bir gelecek. O bir çoban. Onlara karanlığın içinde bir yol gösteriyor, onlara ‘eve’ giden yolu gösteriyor.”
İş ve sanat dünyasından seçkin konukların davetli olduğu gecede Vizyonerlik Ödülü, Save the Children mücevher koleksiyonunun satışları sayesinde 2009 yılından bu yana 70 milyon dolar yardım toplanmasını sağlayan Bulgari’ye verilirken, Ses Olmak başlıklı ödül ise Save the Children reklamında seslendirdiği “Feel Again” adlı şarkıyla önemli ölçüde yardım toplanmasına katkıda bulunan OneRepublic vokalisti Ryan Tedder’ın olmuş.
Bütün bu başarı öyküsü içinde iki şeyi anlamakta güçlük çektiğimi itiraf etmeliyim: Birincisi, yoğurdunu Yunan, kendisini de “Amerikalı göçmen ruhunun vücut bulmuş hali” olarak konumlayan Hamdi Ulukaya beyin kendisiyle ilgili bu tür haberleri neden ille de Türk medyasına servis ettirmekteki ısrarı. İkincisi de, bizim necip medyamızın Gayrisafi Yurtiçi Hasıla’ya oranla dünyanın en çok yardım yapan ülkesi olan Türkiye’nin bu yanıyla haberlerine pek de fazla itibar etmeyip, bu başarılı ABD’li işadamının haberlerini parlatması… Problem bizim anlayışımızda olsa gerek…