İstifa ‘bireysel’dir; abartmayalım...
19 ŞUBAT 2012
İkinci dünya savaşına kadar felsefe, sanat, edbiyat, ilim, irfanla anılan sonrasında da genellikle sadece ekonomi anlamında ‘kas göstermekten’ öteye geçemeyen (Tabii ki Brecht, Wenders, Handke, Adorno, vb. hariç) Almanya bu kez Cumhurbaşkanı’nın istifasıyla gündemimize girdi.
Tesadüf müdür bilinmez,’ben sana hayran sen cama tırman’ misali bir ‘Almanya hayranlığı’ halinde ard arda hayranlık haber ve yazıları yayımlanmaya başladı. Demokrasilerin ‘imtiyazlı’ insan ayrımı yapmadığı iddiasına kanıt gibi sunulan ve özünde ‘Bakın gördünüz mü, adamlar şaibe altında kalmaktansa basıyorlar istifayı!’ diyen yazılar...
Dün de Almanlar’ın tüm Avrupa’nın borcunu kapatmaya yetecek kadar para biriktirdiğini öğreniverdik. Bir an için, konjonktüre dair çok farklı siyasi buluşma noktalarındaki çatallanmaları unutsak ve saat 14.53’de başlayan büyük Fetih filmiyle esen ‘hamaset’ rüzgarlarının eşliğinde kendimize bir ‘kör nokta’ seçip, durup düşünsek... Ne oluyor? Bir tür ‘deja vu’ ile ‘Tarih tekerrür mü ediyor?’ diye aklınızdan geçirmez misiniz?
Aklımızdan geçiririz geçirmesine de artık ‘beylik’ haline gelmiş eloğlu düşkünlüğünün, ağzı açık ayran budalalığının, toplum tarafında reel politik karşılığının olmadığını da biliyoruz.
‘İstifa’ meselesine gelince... Aşağı Saksonya Eyalet Başbakanlığı sırasında son derece masum bir kredi alma işini açıklamadığı için suçlanan Almanya Cumhurbaşkanı’nın istifasını, ‘Helal olsun Wulff’a!’ diyerek ya da hiç üzerimize alınmadan karşılamak arasında sonuç itibarı ile çok fark yoktur. Çünkü, istifa dediğimiz ‘hadi eyvallah!’ tavrı, tıpkı intihar gibi tek yönlü, asimetrik bir aksiyondur. Kolektif karar alınarak yapılmaz. Diğer yandan ‘kurtarılan’, toplumsal bir tabanı olan ‘itibar’ değil, bireysel bir tutum olan ‘haysiyet’tir.
Tek yönlü, asimetrik aksiyonların abartılacak bir özelliği yoktur. Olan zaten beklenendir. Abartırsanız ‘Başka amaçların’ teyelleri gözükür…
Hedef kitlenin kültür ve değerlerini tanıyacaksın!
Önce Merkez Bankası Eski Başkanı Durmuş Yılmaz’ı ve de ertesi gün Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Binali Yıldırım’ı ekranda izleyip de ortak noktalarını bulamamak zordu…
Durmuş Yılmaz, “Sadece bir tek kredi kartım var” derken de, şu anda Hukuk Fakültesi ikinci sınıf öğrencisi olduğunu söylerken de sanki kendisiyle başbaşa sohbet ediyormuşuz duygusuna kapıldım. 64 yaşında bir hukuk öğrencisinin koca bir dönem para politikalarımızı nasıl yönetebildiğine zaten tanık olmuştuk ama tanık olmaktan öte bir güven duygusuna sahip olabilmek için kendisini on dakika dinlemek yeterliymiş meğerse.
Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Binali Yıldırım da hem CNN Türk’te hem de Hürriyet’in Cumartesi ekinde Aynur Tartan’ın konuğu oldu. Bakanın özellikle Erzincan’dan İstanbul’a geldiği ve denizi ilk kez gördüğü çocukluk yıllarındaki naifliği, şimdiki zamanın güç noktasından bakıldığında nasıl da anlam kazanıveriyordu. Sen çocukken sırt üstü toprağa uzanıp alabildiğine sonsuz gökyüzünde uçakları hayranlıkla seyret, İstanbul’da ‘müthiş bir şeydi’ dediği denizi farklı bir doğa parçası olarak gör ve dehşete düş; yıllar sonra da bursla Avrupa’da denizcilik konusunda ihtisas yap ve de biraz daha ileri gidip Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı ol!
Yeter ki hikayen olsun!
Vasatların hikayesi olmaz; hikaye de okumazlar.
Göbeklitepe Kazısı’na dikkat!
Urfa’daki Göbeklitepe Kazıları’nın ‘değerini’ tam anlamıyla idrak edişim, 'Medeniyetlerin anlatılmamış hikayesi'ni anlattığı yolundaki vaadiyle dikkatlerimizi çeken o müthiş belgesel sayesindedir: 'Batı'ya Doğru Akan Nehir.' Göbeklitepe Kazıları'nda 12 bin yıl önceki insanımıza dair ortaya çıkarılan 'gerçeklik'lere geçen yıl bu sütunlarda işaret etmeye çalışmıştım. Hani o 'Avcı, toplayıcı insan' diye tanımlanan atalarımızın, kalıcı ibadet yerleri inşa ettiklerini ve 'dünyanın bilinen ilk anıtı'nı dikerek, ağızsız, burunsuz, suratı olmayan varlıkların toplandığı bir kutsal mekânda buluştuklarını ortaya çıkaran büyük kazı çalışması... Dün Fatih Çekirge’nin ‘Dinlerin başlangıcında onlar kazar, biz bakarız’ başlıklı yazısında bu kazıdan bir heykelin çalınmış olduğunu okuduğumda içim cız etti.
Vah ki vah!
Kültür Bakanı Ertuğrul Günay’a seslenelim: Göbeklitepe’yi bir an önce adam gibi koruma altına alın lütfen!
Tesadüf müdür bilinmez,’ben sana hayran sen cama tırman’ misali bir ‘Almanya hayranlığı’ halinde ard arda hayranlık haber ve yazıları yayımlanmaya başladı. Demokrasilerin ‘imtiyazlı’ insan ayrımı yapmadığı iddiasına kanıt gibi sunulan ve özünde ‘Bakın gördünüz mü, adamlar şaibe altında kalmaktansa basıyorlar istifayı!’ diyen yazılar...
Dün de Almanlar’ın tüm Avrupa’nın borcunu kapatmaya yetecek kadar para biriktirdiğini öğreniverdik. Bir an için, konjonktüre dair çok farklı siyasi buluşma noktalarındaki çatallanmaları unutsak ve saat 14.53’de başlayan büyük Fetih filmiyle esen ‘hamaset’ rüzgarlarının eşliğinde kendimize bir ‘kör nokta’ seçip, durup düşünsek... Ne oluyor? Bir tür ‘deja vu’ ile ‘Tarih tekerrür mü ediyor?’ diye aklınızdan geçirmez misiniz?
Aklımızdan geçiririz geçirmesine de artık ‘beylik’ haline gelmiş eloğlu düşkünlüğünün, ağzı açık ayran budalalığının, toplum tarafında reel politik karşılığının olmadığını da biliyoruz.
‘İstifa’ meselesine gelince... Aşağı Saksonya Eyalet Başbakanlığı sırasında son derece masum bir kredi alma işini açıklamadığı için suçlanan Almanya Cumhurbaşkanı’nın istifasını, ‘Helal olsun Wulff’a!’ diyerek ya da hiç üzerimize alınmadan karşılamak arasında sonuç itibarı ile çok fark yoktur. Çünkü, istifa dediğimiz ‘hadi eyvallah!’ tavrı, tıpkı intihar gibi tek yönlü, asimetrik bir aksiyondur. Kolektif karar alınarak yapılmaz. Diğer yandan ‘kurtarılan’, toplumsal bir tabanı olan ‘itibar’ değil, bireysel bir tutum olan ‘haysiyet’tir.
Tek yönlü, asimetrik aksiyonların abartılacak bir özelliği yoktur. Olan zaten beklenendir. Abartırsanız ‘Başka amaçların’ teyelleri gözükür…
Hedef kitlenin kültür ve değerlerini tanıyacaksın!
Önce Merkez Bankası Eski Başkanı Durmuş Yılmaz’ı ve de ertesi gün Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Binali Yıldırım’ı ekranda izleyip de ortak noktalarını bulamamak zordu…
Durmuş Yılmaz, “Sadece bir tek kredi kartım var” derken de, şu anda Hukuk Fakültesi ikinci sınıf öğrencisi olduğunu söylerken de sanki kendisiyle başbaşa sohbet ediyormuşuz duygusuna kapıldım. 64 yaşında bir hukuk öğrencisinin koca bir dönem para politikalarımızı nasıl yönetebildiğine zaten tanık olmuştuk ama tanık olmaktan öte bir güven duygusuna sahip olabilmek için kendisini on dakika dinlemek yeterliymiş meğerse.
Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Binali Yıldırım da hem CNN Türk’te hem de Hürriyet’in Cumartesi ekinde Aynur Tartan’ın konuğu oldu. Bakanın özellikle Erzincan’dan İstanbul’a geldiği ve denizi ilk kez gördüğü çocukluk yıllarındaki naifliği, şimdiki zamanın güç noktasından bakıldığında nasıl da anlam kazanıveriyordu. Sen çocukken sırt üstü toprağa uzanıp alabildiğine sonsuz gökyüzünde uçakları hayranlıkla seyret, İstanbul’da ‘müthiş bir şeydi’ dediği denizi farklı bir doğa parçası olarak gör ve dehşete düş; yıllar sonra da bursla Avrupa’da denizcilik konusunda ihtisas yap ve de biraz daha ileri gidip Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı ol!
Yeter ki hikayen olsun!
Vasatların hikayesi olmaz; hikaye de okumazlar.
Göbeklitepe Kazısı’na dikkat!
Urfa’daki Göbeklitepe Kazıları’nın ‘değerini’ tam anlamıyla idrak edişim, 'Medeniyetlerin anlatılmamış hikayesi'ni anlattığı yolundaki vaadiyle dikkatlerimizi çeken o müthiş belgesel sayesindedir: 'Batı'ya Doğru Akan Nehir.' Göbeklitepe Kazıları'nda 12 bin yıl önceki insanımıza dair ortaya çıkarılan 'gerçeklik'lere geçen yıl bu sütunlarda işaret etmeye çalışmıştım. Hani o 'Avcı, toplayıcı insan' diye tanımlanan atalarımızın, kalıcı ibadet yerleri inşa ettiklerini ve 'dünyanın bilinen ilk anıtı'nı dikerek, ağızsız, burunsuz, suratı olmayan varlıkların toplandığı bir kutsal mekânda buluştuklarını ortaya çıkaran büyük kazı çalışması... Dün Fatih Çekirge’nin ‘Dinlerin başlangıcında onlar kazar, biz bakarız’ başlıklı yazısında bu kazıdan bir heykelin çalınmış olduğunu okuduğumda içim cız etti.
Vah ki vah!
Kültür Bakanı Ertuğrul Günay’a seslenelim: Göbeklitepe’yi bir an önce adam gibi koruma altına alın lütfen!