İtibar sakin olanın yanındadır
28 MART 2011
Televizyondaki tartışma programlarını bir düşünün. Üç ‘taraf’ olsun ekranda… İkisinin ‘gladyatör’ türünden olduğunu düşünelim. Genelde pek çok örneğini gördüğümüz gibi, karşılıklı laflarını keserek birbiriyle kapışsınlar… Birbirlerine karşı olmadık saldırganlıklar sergilesinler… Üçüncü kişi de sakin bir şekilde oturup bu ‘itiş – kakış’ı izlesin…
Bugün üç GSM operatörümüz arasında olan budur.
Hele de şu son “Anayasa – Bildirge” tartışması. Neymiş efendim? Turkcell ‘Cep Anayasası’ kod adıyla bir PR ve ‘kurumsal vatandaşlık’ iletişimi çalışması başlatmış… Kendisini de bağlamasını düşündüğü bir takım ‘müşteri haklarını’ sıralamış… Oysa Vodafone da bu işe başlamışmış… ‘Tüketici Hakları Bildirgesi’ ile ‘Cep Anayasası’ maddeleri tek tek karşılaştırıldığında arada pek bir özdeşlik görülmese de konsept aynı gibi…
Vodafone’un iddiası özetle şu: “Bunu ilk ben düşündüm. Fikir bana ait. Sen bunu benden alıp, benden önce uyguladın!..”
Turkcell de diyor ki: “Hayır. Doğru değil. Biz bunu ta 29 Aralık 2009’dan beri konuşuyoruz… Birim yöneticilerimiz ve halkla ilişkiler danışmanlarımız şahittir. 5 Temmuz’da tüm şirkete duyuruldu.”
Avea da şunu demeye getiriyor: “Bu söyledikleriniz, zaten yapmamız gereken ‘zorunlu hareketler’… Bunlar için tozu dumana katmanın âlemi yok. Bu hizmetleri ‘yeniymiş’ göstermek ve reklam aracı olarak kullanmak, doğru değil”..
Peki bu iletişim savaşından kim galip çıkar? Hiç tereddütsüz Avea…
Nedenini anlatmaya çalışalım; çünkü bu vaka pek çok alanda karşımıza çıkabilir.
Bir: Vodafone’un stratejisi aslında doğrudur. Lideri tahrik etmek, onu kızdırmak, arenanın ortasında kavgaya çekmek, gerekirse ‘business intelligence’ (iş istihbaratı) araçlarını da kullanarak, liderin ataklarını öğrenip ona orada vurmak…
Dava açmak, didişmek… Evet, strateji doğrudur; ancak taktik yanlıştır. Bu didişme ‘kurumsal vatandaşlık alanında’ olmaz. Üründe, hizmette olur; toplumsal sorumlulukta olur; ancak kurumsal vatandaşlık gibi uluslararası deyişle ‘hygenic’ konularda olmaz…
Ben temiz o pis, diye olmaz; ben sigortasız adam çalıştırmam, o çalıştırır, diye olmaz; ben kurallara uyarım, diye hiç olmaz… Çünkü kurallara uymak ‘teknik puan’ getirir; rekabetçi avantaj sağlamaz…
İki: Liderin (Turkcell), kendisine doğal olarak saldıracak olan agresif takipçisini görmemezlikten gelmesi gerekir. Cevap dahi vermemelidir. İzahata girişmek, savunmaya kalkmak, “ben masumum” demek; takipçinin ekmeğine yağ sürer…
Diyelim ki bu ‘müthiş buluşçu ve satış rekabeti getireceğine’(!) inanılan ‘kurumsal vatandaşlık’ kampanyasını ilk kez Vodafone düşünmüş olsun… Bilindik bir sözdür. Sir Francis Darwin’in Nisan 1914’de Eugenics Review’de yayınlanmış olan makalesinde geçiyormuş: “In science the credit goes to the man who convinces the world, not the man to whom the idea first occurs” (Bilimde itibar, bir fikri ilk defa akıl edene değil, dünyayı o konuda ikna edene yazılır!)
Yani, gerçek dahi olsa, rekabetin acımasız dünyasında Vodafone’un olayı daha önce düşünmüş olması bir şey ifade etmez. O halde Turkcell’in Vodafone’la aynı düzeyden savunma yaparak konuya girmesi tamamen yanlıştır…
Üç: Burada en doğru duruşu Avea sergilemektedir. İkisini de ayıplayarak, “Oturun yerinize, susun ve işinizi yapın” demek, en doğru davranıştır. Neye göre? İletişim genel kurallarına göre ve bizim ‘kültür ve değerlerimize’ göre…
Pazar günü gençlerleydik…
Dün İzmit’teydim… Kocaeli Üniversitesi Endüstri Mühendisliği Kulübü öğrencilerinin 4. KALE dedikleri bir etkiliğinde son konuşmacı idim. Konu, “Bireysel Kariyer Döngüsü”ydü… Genelde, Bahçeşehir Üniversitesi’ndeki ders, gazete ve Marketing Türkiye yazıları, Bersay İletişim Enstitüsü’ndeki seminerler falan derken İstanbul dışına çıkmamız mümkün değil. Bu kez kıramadık. Kulüp Başkanı Nehir Özdemir ve arkadaşlar aylar öncesinden ağzımızdan girip burnumuzdan çıktılar ve kendimi o güzelim Pazar günü İzmit’teki Sabancı Kültür Sitesi’nin çok amaçlı salonunda buldum.
İyi ki de gitmişim. Salon doluydu. 600 kişilik çok nitelikli bir öğrenci kitlesiyle iki saat geçirdik. Eğlenmekle öğrenmenin çelişmediğini bir kez daha birlikte kanıtladık… Kocaeli Üniversite’sinde okuyan Y Kuşağı’na ait gençler, kayıp kuşaktan çok farklı… İyi geliyorlar…
Bugün üç GSM operatörümüz arasında olan budur.
Hele de şu son “Anayasa – Bildirge” tartışması. Neymiş efendim? Turkcell ‘Cep Anayasası’ kod adıyla bir PR ve ‘kurumsal vatandaşlık’ iletişimi çalışması başlatmış… Kendisini de bağlamasını düşündüğü bir takım ‘müşteri haklarını’ sıralamış… Oysa Vodafone da bu işe başlamışmış… ‘Tüketici Hakları Bildirgesi’ ile ‘Cep Anayasası’ maddeleri tek tek karşılaştırıldığında arada pek bir özdeşlik görülmese de konsept aynı gibi…
Vodafone’un iddiası özetle şu: “Bunu ilk ben düşündüm. Fikir bana ait. Sen bunu benden alıp, benden önce uyguladın!..”
Turkcell de diyor ki: “Hayır. Doğru değil. Biz bunu ta 29 Aralık 2009’dan beri konuşuyoruz… Birim yöneticilerimiz ve halkla ilişkiler danışmanlarımız şahittir. 5 Temmuz’da tüm şirkete duyuruldu.”
Avea da şunu demeye getiriyor: “Bu söyledikleriniz, zaten yapmamız gereken ‘zorunlu hareketler’… Bunlar için tozu dumana katmanın âlemi yok. Bu hizmetleri ‘yeniymiş’ göstermek ve reklam aracı olarak kullanmak, doğru değil”..
Peki bu iletişim savaşından kim galip çıkar? Hiç tereddütsüz Avea…
Nedenini anlatmaya çalışalım; çünkü bu vaka pek çok alanda karşımıza çıkabilir.
Bir: Vodafone’un stratejisi aslında doğrudur. Lideri tahrik etmek, onu kızdırmak, arenanın ortasında kavgaya çekmek, gerekirse ‘business intelligence’ (iş istihbaratı) araçlarını da kullanarak, liderin ataklarını öğrenip ona orada vurmak…
Dava açmak, didişmek… Evet, strateji doğrudur; ancak taktik yanlıştır. Bu didişme ‘kurumsal vatandaşlık alanında’ olmaz. Üründe, hizmette olur; toplumsal sorumlulukta olur; ancak kurumsal vatandaşlık gibi uluslararası deyişle ‘hygenic’ konularda olmaz…
Ben temiz o pis, diye olmaz; ben sigortasız adam çalıştırmam, o çalıştırır, diye olmaz; ben kurallara uyarım, diye hiç olmaz… Çünkü kurallara uymak ‘teknik puan’ getirir; rekabetçi avantaj sağlamaz…
İki: Liderin (Turkcell), kendisine doğal olarak saldıracak olan agresif takipçisini görmemezlikten gelmesi gerekir. Cevap dahi vermemelidir. İzahata girişmek, savunmaya kalkmak, “ben masumum” demek; takipçinin ekmeğine yağ sürer…
Diyelim ki bu ‘müthiş buluşçu ve satış rekabeti getireceğine’(!) inanılan ‘kurumsal vatandaşlık’ kampanyasını ilk kez Vodafone düşünmüş olsun… Bilindik bir sözdür. Sir Francis Darwin’in Nisan 1914’de Eugenics Review’de yayınlanmış olan makalesinde geçiyormuş: “In science the credit goes to the man who convinces the world, not the man to whom the idea first occurs” (Bilimde itibar, bir fikri ilk defa akıl edene değil, dünyayı o konuda ikna edene yazılır!)
Yani, gerçek dahi olsa, rekabetin acımasız dünyasında Vodafone’un olayı daha önce düşünmüş olması bir şey ifade etmez. O halde Turkcell’in Vodafone’la aynı düzeyden savunma yaparak konuya girmesi tamamen yanlıştır…
Üç: Burada en doğru duruşu Avea sergilemektedir. İkisini de ayıplayarak, “Oturun yerinize, susun ve işinizi yapın” demek, en doğru davranıştır. Neye göre? İletişim genel kurallarına göre ve bizim ‘kültür ve değerlerimize’ göre…
Pazar günü gençlerleydik…
Dün İzmit’teydim… Kocaeli Üniversitesi Endüstri Mühendisliği Kulübü öğrencilerinin 4. KALE dedikleri bir etkiliğinde son konuşmacı idim. Konu, “Bireysel Kariyer Döngüsü”ydü… Genelde, Bahçeşehir Üniversitesi’ndeki ders, gazete ve Marketing Türkiye yazıları, Bersay İletişim Enstitüsü’ndeki seminerler falan derken İstanbul dışına çıkmamız mümkün değil. Bu kez kıramadık. Kulüp Başkanı Nehir Özdemir ve arkadaşlar aylar öncesinden ağzımızdan girip burnumuzdan çıktılar ve kendimi o güzelim Pazar günü İzmit’teki Sabancı Kültür Sitesi’nin çok amaçlı salonunda buldum.
İyi ki de gitmişim. Salon doluydu. 600 kişilik çok nitelikli bir öğrenci kitlesiyle iki saat geçirdik. Eğlenmekle öğrenmenin çelişmediğini bir kez daha birlikte kanıtladık… Kocaeli Üniversite’sinde okuyan Y Kuşağı’na ait gençler, kayıp kuşaktan çok farklı… İyi geliyorlar…