İttifak için mutabakat şart değildir…
19 kASIM 2010
Bayramın ikinci günü en çok okunan köşe yazarlarımızdan biri, popüler kültür alanında çok ünlü bir sanatçımızla ilgili hoş ve etkili bir yazı yazdı. Özel dostluğumuz yıllardır süren o sanatçı arkadaşa bir mesaj yolladım: “Şu yazıyı oku ve sence de uygunsa bir teşekkür mesajı yolla! Her köşe yazarı böyle bir teşekkürden en azından meslekî açıdan haz duyar.”
Arkadaş bana yanıt yazmış: “Yazının son tarafı o kadar iyi değil, ama yollarım tabii!”
Biraz kızmış olmalıyım… Şöyle bir mesajla dönmüşüm kendisine, herhalde biraz da Bayram’ın etkisiyle:
“İlişkileri yönetebilmek, ‘ittifakları’ yönetebilmek demektir. İttifak için de her konuda mutabakat aranmaz…”
Aradan bir hayli zaman geçtikten sonra bana bir kelime ile yanıt verdi. “Anladım!”…
‘Anladığına’ emindim… Ancak ‘kavradığı’ ve ‘içselleştirdiğinden’ şüphem vardı. Buna iş, ilişki ve iletişim kuramcıları ‘iç satın alma’ da diyorlar… O olmayınca, istediğiniz kadar dinleyin, anlayın… Hiç fark etmez. Halkın deyişiyle “bir kulaktan girer ötekinden çıkar”…
Çok sık karıştırırız bu ikisini. İttifaklar kurmak için, her konuda ille de mutabakat ararız… O nedenle de müttefiklerimizin (Türkçede ‘stakeholder’ın karşılığı olarak keşke ‘sosyal paydaş’ yerine bu deyimi kullansaymışız…) sayısı bir türlü artmaz. Artmadığı için de ilişkilerimizi adam gibi yönetemeyiz…
***
İttifak kurmasını bilmeyen siyaset de yapamaz. İktidar yolu ancak ittifaklarla açılır. Yüzde yüz mutabık olmasanız da yaklaşık aynı ‘fıtratta’ (içselleştirilmiş değerler bütünü) buluştuğunuz herkesle, belki nihai değil ancak ara hedeflere birlikte yürümenin yolları aranabilir…
Gazi Mustafa Kemal’in liderliğinde toplanmış olan Erzurum ve Sivas Kongreleri’nin fotoğraflarını başka türlü ne anlamak mümkündür ne de içselleştirmek…
Çok kısa bir süredir kendisinden beklenmedik derece doğru adımlar atan CHP’nin yeni tepe yönetimi ve Kemal Kılıçdaroğlu’nun Paris gezisini bu bağlamda değerlendirmek gerekir.
Yılmaz Güney’in ve Ahmet Kaya’nın mezarlarını Bayram’a denk getirerek ziyaret etmek, bir tür siyasî iletişim mesajıdır. İttifakları yeniden tesis etme ve gündemi belirleme refleksini kazanma konusunda çok önemli bir adımdır…
***
Ben mi sübjektifim de öyle görüyorum; yoksa Bayram’a geldiğinden mi öyle gözüküyor, tam emin değilim. Ancak yıllardır sadece AK Parti’ye ve onun başkanına saldırarak, işi hakarete vardırarak, sürekli iktidarın söylediklerine ve yaptıklarına itiraz ederek sürdürülmeye çalışılan muhalefet çizgisinin terk edilmekte olduğuna dair işaretlerin alınmaya başlandığını söylersek olayı abartmış mı oluruz acaba?
Belki çok erken, ancak sanki CHP uzun yıllardır ilk kez gündemin peşinden nal toplayarak koşturacağına, gündemi kendisi belirlemeye başladı…
Daha nitelikli bir AK Parti iktidarına hizmet edebileceği gerçeği ile yüz yüze gelmeyi de göze alarak, CHP’nin siyasî iletişimi adam gibi yürütmesini desteklemek, her demokratın içtenlikle üstlenmesi gereken bir görevdir.
Bu durum neden AK Parti iktidarını kuvvetlendirebilir? Şu yüzden: Nitelikli bir muhalefet karşısında doğru stratejileri geliştirebilen, eski ‘sokak çocuğu siyasetini’ bir kenara bırakarak düzeyli bir odaklanma ortaya koyabilen iktidar da bu ortamdan nemalanır da ondan.
CHP’deki ‘köklü’ ve ‘ciddi’ olduğuna inanmak istediğim değişim karşısında AK Parti’nin hangi tutumu alacağı, pek çok şeyi belirleyecek…
Peki, seçimlerden kim kârlı çıkar?.. Bence Türkiye kârlı çıkar… Hem de koalisyonlar hariç her şıkta…
Arkadaş bana yanıt yazmış: “Yazının son tarafı o kadar iyi değil, ama yollarım tabii!”
Biraz kızmış olmalıyım… Şöyle bir mesajla dönmüşüm kendisine, herhalde biraz da Bayram’ın etkisiyle:
“İlişkileri yönetebilmek, ‘ittifakları’ yönetebilmek demektir. İttifak için de her konuda mutabakat aranmaz…”
Aradan bir hayli zaman geçtikten sonra bana bir kelime ile yanıt verdi. “Anladım!”…
‘Anladığına’ emindim… Ancak ‘kavradığı’ ve ‘içselleştirdiğinden’ şüphem vardı. Buna iş, ilişki ve iletişim kuramcıları ‘iç satın alma’ da diyorlar… O olmayınca, istediğiniz kadar dinleyin, anlayın… Hiç fark etmez. Halkın deyişiyle “bir kulaktan girer ötekinden çıkar”…
Çok sık karıştırırız bu ikisini. İttifaklar kurmak için, her konuda ille de mutabakat ararız… O nedenle de müttefiklerimizin (Türkçede ‘stakeholder’ın karşılığı olarak keşke ‘sosyal paydaş’ yerine bu deyimi kullansaymışız…) sayısı bir türlü artmaz. Artmadığı için de ilişkilerimizi adam gibi yönetemeyiz…
***
İttifak kurmasını bilmeyen siyaset de yapamaz. İktidar yolu ancak ittifaklarla açılır. Yüzde yüz mutabık olmasanız da yaklaşık aynı ‘fıtratta’ (içselleştirilmiş değerler bütünü) buluştuğunuz herkesle, belki nihai değil ancak ara hedeflere birlikte yürümenin yolları aranabilir…
Gazi Mustafa Kemal’in liderliğinde toplanmış olan Erzurum ve Sivas Kongreleri’nin fotoğraflarını başka türlü ne anlamak mümkündür ne de içselleştirmek…
Çok kısa bir süredir kendisinden beklenmedik derece doğru adımlar atan CHP’nin yeni tepe yönetimi ve Kemal Kılıçdaroğlu’nun Paris gezisini bu bağlamda değerlendirmek gerekir.
Yılmaz Güney’in ve Ahmet Kaya’nın mezarlarını Bayram’a denk getirerek ziyaret etmek, bir tür siyasî iletişim mesajıdır. İttifakları yeniden tesis etme ve gündemi belirleme refleksini kazanma konusunda çok önemli bir adımdır…
***
Ben mi sübjektifim de öyle görüyorum; yoksa Bayram’a geldiğinden mi öyle gözüküyor, tam emin değilim. Ancak yıllardır sadece AK Parti’ye ve onun başkanına saldırarak, işi hakarete vardırarak, sürekli iktidarın söylediklerine ve yaptıklarına itiraz ederek sürdürülmeye çalışılan muhalefet çizgisinin terk edilmekte olduğuna dair işaretlerin alınmaya başlandığını söylersek olayı abartmış mı oluruz acaba?
Belki çok erken, ancak sanki CHP uzun yıllardır ilk kez gündemin peşinden nal toplayarak koşturacağına, gündemi kendisi belirlemeye başladı…
Daha nitelikli bir AK Parti iktidarına hizmet edebileceği gerçeği ile yüz yüze gelmeyi de göze alarak, CHP’nin siyasî iletişimi adam gibi yürütmesini desteklemek, her demokratın içtenlikle üstlenmesi gereken bir görevdir.
Bu durum neden AK Parti iktidarını kuvvetlendirebilir? Şu yüzden: Nitelikli bir muhalefet karşısında doğru stratejileri geliştirebilen, eski ‘sokak çocuğu siyasetini’ bir kenara bırakarak düzeyli bir odaklanma ortaya koyabilen iktidar da bu ortamdan nemalanır da ondan.
CHP’deki ‘köklü’ ve ‘ciddi’ olduğuna inanmak istediğim değişim karşısında AK Parti’nin hangi tutumu alacağı, pek çok şeyi belirleyecek…
Peki, seçimlerden kim kârlı çıkar?.. Bence Türkiye kârlı çıkar… Hem de koalisyonlar hariç her şıkta…