İttifak olmadan olmaz; ama hangi ittifak?
07 Eylül 2017 - Yeni Şafak
Dün CNN Türk’de bir haber vardı. Aynen aktarıyorum:
“AK Parti, 2019’daki seçimlerde yüzde 51’e ulaşmak amacıyla partiye oy vermeyen kitlenin tercihlerini araştırmak için harekete geçti. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın daha geniş bir yelpazeyi kucaklamak amacıyla başkan yardımcılarını farklı kesimlerden belirleyeceği iddia ediliyor. Kulislerde MHP Lideri Bahçeli ile Çiller’in de isimleri konuşuluyor.”
Birkaç gün önce de bir Ali Koç ve Ümit Boyner haberi vardı… Bu ikisinden biri CHP’nin başkanlığına getirilecekmiş… Onlar da CHP’nin kapısına dayanmışlar, kendilerini Genel Başkan yapsınlar diye bekleşiyorlarmış zaten…
İnsanlar akıllarını peynir ekmekle yemişler sanki… Bu tartışma, Anayasa Mahkemesi Başkanı’nın Cumhurbaşkanı’nın huzurundan ayrılırken, ülkemiz insanının ortak ruhi şekillenmesi ve değerleri gereği kibarca ve hafifçe eğilmesinin tartışılması kadar abesle iştigaldir…
Yok ABD’de Supreme Court Başkanı ABD Başkanı için ayağa kalkmazmış falan… Bunlar Danimarka Genel Kurmay Başkanı’nı da Danimarka’da kimsenin tanımadığını, o ülke medyasında hiç yer almadığını falan söylerlerdi. Bunlara bazen “Eskimolar da buzdolabı kullanmazlar” türünden gıcık cevaplar vermek gelir insanın içinden…
Yıllardır dile getirmeye çalıştığımız ittifaklar meselesini bir kez daha hatırlamakta yarar var. İktidar için siyasi iletişimin olmazsa olmaz unsurlarından biri hiç şüphesiz ittifaklar kurmak ve bunları korumak, yaşatmaktır.
Hele de Cumhurbaşkanlığı Hükümeti uygulamasının devreye gireceği referandum sonrası sistemde, ittifak kurma ve yaşatma beceresi en kritik başarı unsuru olarak ortaya çıkıyor.
Peki ittifaklar hangi temelde kurulursa başarılı oluyor?
Tek yanıtı var bunun: Köklü bir mefkûrenin etrafında… Öncü bir liderin çevresinde… Güçlü bir teşkilatın içinde…
Eğer bunlardan biri yoksa, ortaya çıkana ittifak değil başka bir şey deniyor. Eski sol deyişle mesela İlkesiz Birlik Cephesi… Ya da ortak hedef uğruna varılmış uzlaşmalar…
İttifak, ancak ilkeler çevresinde kurulur. İlkeler uzlaşmalarla tesis edilmez. Örneğin Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün ünlü sözü “Hürriyet ve bağımsızlık benim karakterimdir!” de özetlenen ilkesel duruşta taviz verilemez. Çünkü Millî Bağımsızlık konusunda uzlaşılamaz.
Öte yandan mesela 2010 yılından bu yana Avrupa siyaset sahnesinde Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ve Türkiye’nin saldırı hedefi haline gelmesinin nedeni, bu Millî Bağımsızlık meselesinin gündeme gelmesidir.
Örneğin Türkiye Millî Enerji ve Maden Politikası çerçevesinde almış başını gidiyor. Açıklanan politikalar doğrultusunda müthiş yatırımlar yapılıyor. Çizilen stratejinin açıklandığı Nisan ayındaki Dolmabahçe toplantısından bu yana her adım plana uygun atılıyor.
Bu konuda destek ya da köstek anlamında herhangi bir ana muhalefet açıklaması duyanınız var mı? Şimdi bu konuda nasıl uzlaşılır?...
Ya da kendi ülkesindeki seçime Türkiye’yi meze yapan Alman Şansölyesi Merkel ile sosyal demokrat rakibi Schulz konusunda hiçbir tavır ve görüş sergilemeyen, FETÖ’ye karşı tavrı net olmayanlarla nasıl ittifak kurulabilir ki…
Ancak ittifak kurulacak ve aranacak sosyal paydaşlarla ilgili yapılacak o kadar çok şey var ki…
Akademisyenler için mesela hangi proje harekete geçirilmeli? Ya da fikri mülkiyet hakları için çırpınan sanatçılar için… Adalet sisteminin, silahlı kuvvetlerin, polisimizin kendisini daha iyi ifade edebilmeleri için hangi düzenlemelere gidilmeli… Bunun gibi ilkeler çerçevesinde kurulacak ittifaklar sayesinde seçmen kitlesi ikna edilebilir; tek tek şahıs transferleriyle değil.
“AK Parti, 2019’daki seçimlerde yüzde 51’e ulaşmak amacıyla partiye oy vermeyen kitlenin tercihlerini araştırmak için harekete geçti. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın daha geniş bir yelpazeyi kucaklamak amacıyla başkan yardımcılarını farklı kesimlerden belirleyeceği iddia ediliyor. Kulislerde MHP Lideri Bahçeli ile Çiller’in de isimleri konuşuluyor.”
Birkaç gün önce de bir Ali Koç ve Ümit Boyner haberi vardı… Bu ikisinden biri CHP’nin başkanlığına getirilecekmiş… Onlar da CHP’nin kapısına dayanmışlar, kendilerini Genel Başkan yapsınlar diye bekleşiyorlarmış zaten…
İnsanlar akıllarını peynir ekmekle yemişler sanki… Bu tartışma, Anayasa Mahkemesi Başkanı’nın Cumhurbaşkanı’nın huzurundan ayrılırken, ülkemiz insanının ortak ruhi şekillenmesi ve değerleri gereği kibarca ve hafifçe eğilmesinin tartışılması kadar abesle iştigaldir…
Yok ABD’de Supreme Court Başkanı ABD Başkanı için ayağa kalkmazmış falan… Bunlar Danimarka Genel Kurmay Başkanı’nı da Danimarka’da kimsenin tanımadığını, o ülke medyasında hiç yer almadığını falan söylerlerdi. Bunlara bazen “Eskimolar da buzdolabı kullanmazlar” türünden gıcık cevaplar vermek gelir insanın içinden…
Yıllardır dile getirmeye çalıştığımız ittifaklar meselesini bir kez daha hatırlamakta yarar var. İktidar için siyasi iletişimin olmazsa olmaz unsurlarından biri hiç şüphesiz ittifaklar kurmak ve bunları korumak, yaşatmaktır.
Hele de Cumhurbaşkanlığı Hükümeti uygulamasının devreye gireceği referandum sonrası sistemde, ittifak kurma ve yaşatma beceresi en kritik başarı unsuru olarak ortaya çıkıyor.
Peki ittifaklar hangi temelde kurulursa başarılı oluyor?
Tek yanıtı var bunun: Köklü bir mefkûrenin etrafında… Öncü bir liderin çevresinde… Güçlü bir teşkilatın içinde…
Eğer bunlardan biri yoksa, ortaya çıkana ittifak değil başka bir şey deniyor. Eski sol deyişle mesela İlkesiz Birlik Cephesi… Ya da ortak hedef uğruna varılmış uzlaşmalar…
İttifak, ancak ilkeler çevresinde kurulur. İlkeler uzlaşmalarla tesis edilmez. Örneğin Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün ünlü sözü “Hürriyet ve bağımsızlık benim karakterimdir!” de özetlenen ilkesel duruşta taviz verilemez. Çünkü Millî Bağımsızlık konusunda uzlaşılamaz.
Öte yandan mesela 2010 yılından bu yana Avrupa siyaset sahnesinde Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ve Türkiye’nin saldırı hedefi haline gelmesinin nedeni, bu Millî Bağımsızlık meselesinin gündeme gelmesidir.
Örneğin Türkiye Millî Enerji ve Maden Politikası çerçevesinde almış başını gidiyor. Açıklanan politikalar doğrultusunda müthiş yatırımlar yapılıyor. Çizilen stratejinin açıklandığı Nisan ayındaki Dolmabahçe toplantısından bu yana her adım plana uygun atılıyor.
Bu konuda destek ya da köstek anlamında herhangi bir ana muhalefet açıklaması duyanınız var mı? Şimdi bu konuda nasıl uzlaşılır?...
Ya da kendi ülkesindeki seçime Türkiye’yi meze yapan Alman Şansölyesi Merkel ile sosyal demokrat rakibi Schulz konusunda hiçbir tavır ve görüş sergilemeyen, FETÖ’ye karşı tavrı net olmayanlarla nasıl ittifak kurulabilir ki…
Ancak ittifak kurulacak ve aranacak sosyal paydaşlarla ilgili yapılacak o kadar çok şey var ki…
Akademisyenler için mesela hangi proje harekete geçirilmeli? Ya da fikri mülkiyet hakları için çırpınan sanatçılar için… Adalet sisteminin, silahlı kuvvetlerin, polisimizin kendisini daha iyi ifade edebilmeleri için hangi düzenlemelere gidilmeli… Bunun gibi ilkeler çerçevesinde kurulacak ittifaklar sayesinde seçmen kitlesi ikna edilebilir; tek tek şahıs transferleriyle değil.