İzlemesi kolay, okuması zor bir film...
13 KASIM 2006
Önden belirtmekte yarar var. Babel tipik bir Brad Pitt filmi değil. Ama mutlaka görülmesi gereken bir film. Hele ‘şiribom’ taze suya tirit işlerden bıktıysanız ve “Eğlenirken biraz da düşünmekte hiç zarar yok!” diyenlerdenseniz...
Yönetmen Alejandro González Iñárritu’nun daha öne 21 Gram adlı filmini görmüştüm. Orada da şöhretli oyuncularla çalışmıştı: Sean Penn, Naomi Watts... Ama Penn başka “author” (yazar – yönetmen) filmlerinde de oynadığı için hiç yadırganmadı... Oysa Pitt’de durum farklı. İnsanlar bu filme vurdulu kırdılı bir Hollywood filmi seyretmeye geliyor olabilirler ve düş kırıklığı kaçınılmaz bir hal alabilir...
Film son yıllarda ticari sinemalarda görmeye alışık olmadığımız düzeyde bir entelektüel boyut taşıyor. Ama yine de popülerlik çizgisinden kopmamış. Yani ender bulunan, izlemesi kolay okuması zor filmlerden...
Konuyu uzun boylu anlatmayacağım. Hürriyet’in dünkü Keyif ekinde Ömür Gedik’in yazısını mutlaka okuyun. Filme öyle gidin. Bu arada filmi ‘okuma’ konusunda Ömür Hanım’ı çok başarılı bulduğumu da ifade etmeliyim. Hele şu cümlede: “Yalnızlık ve kaybolma duyguları filmin geneline yayılmış durumda; çölde kaybolma, dünyada kaybolma, kendi benliğinde kaybolmayla perdeye gelen bu duygular arasında bir ara izleyici de kendini kaybolmuş hissetmiyor değil...”
Wim Wenders’in filmlerinden tat alanlar “Babil – Dinle”den yaşam için özel ışıklar almış olarak çıkacaklar...
Eleni ayağımıza kadar geliyor
Sık sık tartışma konusu olur... Ne oldu şu klasik müzik... Onca besteci, onca eser 19’uncu yüzyıl gelmiş durmuş. Sonrası vaha... Tek tük kıpırtılar... Klasik müzik öldü mü, yani?.. Klasik olacak hiçbir müzik çıkmayacak mı? Sadece pop klasikleri mi kalacak geleceğe? Yesterday, Hotel California gibi... Peki, Mozart, Requem gelmeyecek mi bir daha?...
Bu kör kuyularda dolanırken birden Theo Angelopoulos’un gördüğüm ilk filmiyle sarsıldım. Filmden çok müziği ile... Eşek tepmiş gibi olduğum müziğin sahibi Eleni Karaindrou idi... Bundan 300 yıl sonrasında geriye dönüp bugünden kalma klasik müzik olarak ne tür şeyler hatırlanabilir sorusunun yanıtının ip uçları onda vardı...
Ben müzik otoritesi değilim. Ama sezgilerim genelde çok ender yanıltır beni. İzleyin, ‘neo-klasik müzik’ konusunda kendiniz karar verin. Eleni Karaindrou 1 Aralıkta Ankara’da, 3 Aralıkta İstanbul’da birer konser veriyor. Ben Atina’daki açık hava konserini kaçırmıştım. Bu kez ayağımıza kadar geldi. Biletimizi aldık. Bu arada Karaindrou’nun müziği kulağınıza aşina gelebilir. Çünkü sanatçının pek çok ezgisi Türkiye’de radyolarda, etkinliklerde yıllardır çalınır.
Tatlıses ve Avşar Hocalardan ders!
Pek bir konuşuldu. “Tatlıses – Avşar meselesi reklam işi mi, gerçeklik payı var mı?” başlığı altında fikir yürütmeyene rastlamak zordu. Hafta sonu gelen bir e-posta bu tartışmaya son noktayı koymuş bulunuyor. MTM Medya Takip Merkezi’nden gelen mesajın altında imzası bulunan Hande Yel Hanım şöyle demiş:
“İbo Show’ların reytingleri tavan yaparken, ikilinin medyada yer alan haber sayısında da patlama yaşandı… Hülya Avşar’ın katılmasından önceki İbo Show, 2.4 reyting ile en çok izlenen programlar listesinde 24. sıradayken, Hülya Avşar'ın konuk olduğu bölümün elde ettiği reyting ise 7.9’a yükseldi ve program, günün en çok izlenen yapımı olmayı başardı. İkinci yayında giyilen gelinlik, programı 7.6 reyting ile yine üst sıralara taşıdı ve günün en çok izlenen üçüncü yapımı oldu. Bu buluşmalar İbo Show’la sınırlı kalmayıp, bu kez de Tatlıses’in 8 Kasım Çarşamba günü Hülya Avşar’ın sunduğu “Sen Bilirsin” programına konuk olması, magazin basınının konuya ilgisini sürdürdü. 15 günlük süreçte Hülya Avşar ile ilgili toplam 1196 haber yapılırken, İbrahim Tatlıses ise 965 habere konu oldu. 91 köşe yazarı aşk show’una 215 kez yer verdi… Konuya en çok yer veren köşe yazarları, sırasıyla Yüksel Aytuğ, Bekir Hazar, Mehmet Güler, Burhan Ayeri, Tuna Serim oldular. İlk programa 38 marka 72 adet reklam verirken, ikinci programa 67 marka toplam 110 adet reklam verdi. Böylece show aşkı, hem reytingde hem de reklam alımında amacına ulaşmış oldu.”
Benim Algılama Yönetimi adını verdiğim kitabın kalın olduğundan (476 sayfa) şikayet edenler bence de haklılar. Ne lüzum var o kadar yazmaya, okumaya. Okurlar şu yukarıdaki olayı izleseler yeter. İşte size “Algılama nasıl yönetilir?” dersi... Hocalar da Tatlıses ile Hülya Avşar...
Eleni ayağımıza kadar geliyor Sık sık tartışma konusu olur... Ne oldu şu klasik müzik... Onca besteci, onca eser 19'uncu yüzyıl gelmiş durmuş. Sonrası vaha... Tek tük kıpırtılar... Klasik müzik öldü mü, yani?.. Klasik olacak hiçbir müzik çıkmayacak mı? Sadece pop klasikleri mi kalacak geleceğe? Yesterday, Hotel California gibi... Peki, Mozart, Requem gelmeyecek mi bir daha?... Bu kör kuyularda dolanırken birden Theo Angelopoulos'un gördüğüm ilk filmiyle sarsıldım. Filmden çok müziği ile... Eşek tepmiş gibi olduğum müziğin sahibi Eleni Karaindrou idi... Bundan 300 yıl sonrasında geriye dönüp bugünden kalma klasik müzik olarak ne tür şeyler hatırlanabilir sorusunun yanıtının ip uçları onda vardı... Ben müzik otoritesi değilim. Ama sezgilerim genelde çok ender yanıltır beni. İzleyin, 'neo-klasik müzik' konusunda kendiniz karar verin. Eleni Karaindrou 1 Aralık'ta Ankara'da, 3 Aralık'ta İstanbul'da birer konser veriyor. Ben Atina'daki açık hava konserini kaçırmıştım. Bu kez ayağımıza kadar geldi. Biletimizi aldık. Bu arada Karaindrou'nun müziği kulağınıza aşina gelebilir. Çünkü sanatçının pek çok ezgisi Türkiye'de radyolarda, etkinliklerde yıllardır çalınır.
Yönetmen Alejandro González Iñárritu’nun daha öne 21 Gram adlı filmini görmüştüm. Orada da şöhretli oyuncularla çalışmıştı: Sean Penn, Naomi Watts... Ama Penn başka “author” (yazar – yönetmen) filmlerinde de oynadığı için hiç yadırganmadı... Oysa Pitt’de durum farklı. İnsanlar bu filme vurdulu kırdılı bir Hollywood filmi seyretmeye geliyor olabilirler ve düş kırıklığı kaçınılmaz bir hal alabilir...
Film son yıllarda ticari sinemalarda görmeye alışık olmadığımız düzeyde bir entelektüel boyut taşıyor. Ama yine de popülerlik çizgisinden kopmamış. Yani ender bulunan, izlemesi kolay okuması zor filmlerden...
Konuyu uzun boylu anlatmayacağım. Hürriyet’in dünkü Keyif ekinde Ömür Gedik’in yazısını mutlaka okuyun. Filme öyle gidin. Bu arada filmi ‘okuma’ konusunda Ömür Hanım’ı çok başarılı bulduğumu da ifade etmeliyim. Hele şu cümlede: “Yalnızlık ve kaybolma duyguları filmin geneline yayılmış durumda; çölde kaybolma, dünyada kaybolma, kendi benliğinde kaybolmayla perdeye gelen bu duygular arasında bir ara izleyici de kendini kaybolmuş hissetmiyor değil...”
Wim Wenders’in filmlerinden tat alanlar “Babil – Dinle”den yaşam için özel ışıklar almış olarak çıkacaklar...
Eleni ayağımıza kadar geliyor
Sık sık tartışma konusu olur... Ne oldu şu klasik müzik... Onca besteci, onca eser 19’uncu yüzyıl gelmiş durmuş. Sonrası vaha... Tek tük kıpırtılar... Klasik müzik öldü mü, yani?.. Klasik olacak hiçbir müzik çıkmayacak mı? Sadece pop klasikleri mi kalacak geleceğe? Yesterday, Hotel California gibi... Peki, Mozart, Requem gelmeyecek mi bir daha?...
Bu kör kuyularda dolanırken birden Theo Angelopoulos’un gördüğüm ilk filmiyle sarsıldım. Filmden çok müziği ile... Eşek tepmiş gibi olduğum müziğin sahibi Eleni Karaindrou idi... Bundan 300 yıl sonrasında geriye dönüp bugünden kalma klasik müzik olarak ne tür şeyler hatırlanabilir sorusunun yanıtının ip uçları onda vardı...
Ben müzik otoritesi değilim. Ama sezgilerim genelde çok ender yanıltır beni. İzleyin, ‘neo-klasik müzik’ konusunda kendiniz karar verin. Eleni Karaindrou 1 Aralıkta Ankara’da, 3 Aralıkta İstanbul’da birer konser veriyor. Ben Atina’daki açık hava konserini kaçırmıştım. Bu kez ayağımıza kadar geldi. Biletimizi aldık. Bu arada Karaindrou’nun müziği kulağınıza aşina gelebilir. Çünkü sanatçının pek çok ezgisi Türkiye’de radyolarda, etkinliklerde yıllardır çalınır.
Tatlıses ve Avşar Hocalardan ders!
Pek bir konuşuldu. “Tatlıses – Avşar meselesi reklam işi mi, gerçeklik payı var mı?” başlığı altında fikir yürütmeyene rastlamak zordu. Hafta sonu gelen bir e-posta bu tartışmaya son noktayı koymuş bulunuyor. MTM Medya Takip Merkezi’nden gelen mesajın altında imzası bulunan Hande Yel Hanım şöyle demiş:
“İbo Show’ların reytingleri tavan yaparken, ikilinin medyada yer alan haber sayısında da patlama yaşandı… Hülya Avşar’ın katılmasından önceki İbo Show, 2.4 reyting ile en çok izlenen programlar listesinde 24. sıradayken, Hülya Avşar'ın konuk olduğu bölümün elde ettiği reyting ise 7.9’a yükseldi ve program, günün en çok izlenen yapımı olmayı başardı. İkinci yayında giyilen gelinlik, programı 7.6 reyting ile yine üst sıralara taşıdı ve günün en çok izlenen üçüncü yapımı oldu. Bu buluşmalar İbo Show’la sınırlı kalmayıp, bu kez de Tatlıses’in 8 Kasım Çarşamba günü Hülya Avşar’ın sunduğu “Sen Bilirsin” programına konuk olması, magazin basınının konuya ilgisini sürdürdü. 15 günlük süreçte Hülya Avşar ile ilgili toplam 1196 haber yapılırken, İbrahim Tatlıses ise 965 habere konu oldu. 91 köşe yazarı aşk show’una 215 kez yer verdi… Konuya en çok yer veren köşe yazarları, sırasıyla Yüksel Aytuğ, Bekir Hazar, Mehmet Güler, Burhan Ayeri, Tuna Serim oldular. İlk programa 38 marka 72 adet reklam verirken, ikinci programa 67 marka toplam 110 adet reklam verdi. Böylece show aşkı, hem reytingde hem de reklam alımında amacına ulaşmış oldu.”
Benim Algılama Yönetimi adını verdiğim kitabın kalın olduğundan (476 sayfa) şikayet edenler bence de haklılar. Ne lüzum var o kadar yazmaya, okumaya. Okurlar şu yukarıdaki olayı izleseler yeter. İşte size “Algılama nasıl yönetilir?” dersi... Hocalar da Tatlıses ile Hülya Avşar...
Eleni ayağımıza kadar geliyor Sık sık tartışma konusu olur... Ne oldu şu klasik müzik... Onca besteci, onca eser 19'uncu yüzyıl gelmiş durmuş. Sonrası vaha... Tek tük kıpırtılar... Klasik müzik öldü mü, yani?.. Klasik olacak hiçbir müzik çıkmayacak mı? Sadece pop klasikleri mi kalacak geleceğe? Yesterday, Hotel California gibi... Peki, Mozart, Requem gelmeyecek mi bir daha?... Bu kör kuyularda dolanırken birden Theo Angelopoulos'un gördüğüm ilk filmiyle sarsıldım. Filmden çok müziği ile... Eşek tepmiş gibi olduğum müziğin sahibi Eleni Karaindrou idi... Bundan 300 yıl sonrasında geriye dönüp bugünden kalma klasik müzik olarak ne tür şeyler hatırlanabilir sorusunun yanıtının ip uçları onda vardı... Ben müzik otoritesi değilim. Ama sezgilerim genelde çok ender yanıltır beni. İzleyin, 'neo-klasik müzik' konusunda kendiniz karar verin. Eleni Karaindrou 1 Aralık'ta Ankara'da, 3 Aralık'ta İstanbul'da birer konser veriyor. Ben Atina'daki açık hava konserini kaçırmıştım. Bu kez ayağımıza kadar geldi. Biletimizi aldık. Bu arada Karaindrou'nun müziği kulağınıza aşina gelebilir. Çünkü sanatçının pek çok ezgisi Türkiye'de radyolarda, etkinliklerde yıllardır çalınır.