İzleyin ama, okuyarak izleyin!
07 ŞUBAT 2007
Geçiş yollarında zatürree olmayı göze alarak sürdürdüğümüz Kanyon sinema ve restoran akşamlarında bu hafta sonu gündemde Kanlı Elmas vardı. Ben de pek çok köşe yazarına katılıp, “İzleyin!” diyeceğim; ama izlerken teyakkuzda bulunun. Hangi konularda? Anlatayım.
Filmi izlerken değil, okurken (!) kendinizden bir şey katmadan okuyun. Yönetmen ne diyor, diye sorun! İlginç yanıtlar alacaksınız...
Yönetmene göre, ‘Kanlı Elmas’ işlerinin arkasında kim var? Kötü bir şirket ve o şirketin kötü iki tane yöneticisi var. Beyaz Batı’nın sistemi kötü mü peki? Hayır! Finalde aslında gazeteci kız gibi ‘Genel Beyaz Batı’nın ne kadar cici olduğunu göreceğiz!
Bu mudur tarihi gerçeklik? Afrika’nın içine eden Afrika’nın kendisi midir? Yoksa ‘Hıristiyan Batı’nın öncesi kolonyalist (misyoner), sonrası emperyalist, bir sonrasında küreselci sistemi mi? Suçlu bir iki pırlanta şirketi midir? Yoksa Afrika’yı ekonomik açıdan yıllarca har vurup harman savurmuş olan Belçika, Hollanda, İngiltere, Fransa, daha sonrasında ABD, Almanya gibi ülkeler mi? Hani, bugün bize insanlık, demokrasi, özgürlük dersi vermeye çalışan anlı şanlı ‘Hıristiyan Batı’ mı?
O şirket ve iki yöneticisi dışında filmde başka kötü var mı? Var. Yasal yerli ordu da tefessüh etmiş ve kötü, yasal düzene başkaldıran sözüm ona sol eğilimli çeteler de. Kahramanımız da başlangıçta kötü aslında, onun komutanı da kötü... Kim iyi peki? Batılı gazeteci kız iyi. Kaybettiği ailesini bulmaya ve elindeki nadide elması bunun için bir fırsat olarak kullanmaya çalışan Afrikalı delikanlı iyi. Bir de Batı’nın âdalet sistemi iyi (Bkz. Final!)...
Peki kahramanımız delikanlı (Leonardo Di Caprio) nasıl oluyor da karakterini değiştiriyor. Birden iyi oluyor. İki sevgi, karakterini değiştiriyor aslında: Gazeteci kıza olan sevgisi ve Afrikalı’nın ailesine olan sevgisi...
ABD’li ünlü film eleştirmeni Bruce Williamson Kanlı Elmas için “A very well made bad movie!” (Çok iyi yapılmış bir ‘kötü’ film) derdi... Ben severim böyle filmleri. Ne olduğunu bildiğiniz sürece hiçbir sıkıntısı yoktur. Hele o teknik ve kurgu ustalığıyla... Güle güle izleyin...
Kurtlar Vadisi’ne vicdan ve aklınızla bakın!
Yapımcılar Kurtlar Vadisi’ni makul bir fiyatla ATV’ye götürselerdi... Ya da Kanal D’ye?... Her ikisi de dizinin üstüne atlamayacaklar mıydı? Atlayacaklardı. Bu iki kanalın grup yayınları o zaman ne yapacaklardı peki? Diziye şimdi yaptıkları gibi saldıracaklar mıydı? Hayır... Tam tersine... Yere göğe sığdıramayacaklardı. Eğer dizi o kanallarda oynasaydı Akşam benzer bir saldırıya geçer miydi; dizinin durdurulması adına?.. Bu sorunun yanıtını okurlara bırakıyorum...
Ben Kurtlar Vadisi dizisini (filmini değil) ilgiyle izlediğimi yazdığımda henüz Akşam’da çalışmıyordum ve dizi Kanal D’de oynuyordu...
Üç yönü ilgilendiriyordu dizinin beni. Bir: Halkın ortak ruhi şekillenmesine hangi noktalarda, nasıl, nerelerden değdiği (Örneğin üç çeşit aşk. Ruhani aşk: Ömer Baba’nın anlattıkları; Ulvi aşk: Vatan aşkı; Beşeri aşk: Polat ile Elif’in aşkı)...
İki: Ticari başarısının arkasındaki strateji. (Çünkü aynı takım daha önce Deli Yürek (kısmen) Ekmek Teknesi gibi işlere de imza atmış.
Üç: Şiddet konusunda gençlik üzerindeki etkisi.
İlk iki sorunun yanıtını buldum:Biraz entelektüel bir deyiş gibi duracak ama yanıt şöyle: Kültür ve değerlerde yek vücut olmayı başarmış bir ekibin, oyunu kapitalizmin kurallarına göre (kısmen) oynamayı başarmaları. Kısmen, diyorum; çünkü filme gereğinden fazla para yatırdılar...
Gelelim üçüncü maddeye... TV’nin siyasi tercihlerde hiç bir etkisinin olmadığı net olarak kanıtlanmış durumda... Bilimsel araştırmaya gerek yok. Türkiye’deki son 4 seçime ve medyanın kimleri desteklemiş olduğuna bakın yeterli. Değer sistemlerinin değişmesinde de kitle iletişim araçlarının doğrudan etkisi yok... Öyle olsaydı TV’lerde yayınlanan film ve programlar sonucu Türk halkının çoktan Hıristiyan olması gerekirdi... Bugün şiddeti doğuran neden biliniyor: Şiddet! Bkz. Orta Doğu... Oradaki şiddetin nedeni, şiddet içeren TV filmleri mi?
O halde Kurtlar Vadisine yönelik kampanyaları değerlendirirken elinizi iki yere koyun: Bir, vicdanınıza; iki, aklınıza... Hele izlemeden diziyi eleştirenleri özel bir yerlere koyun...
Filmi izlerken değil, okurken (!) kendinizden bir şey katmadan okuyun. Yönetmen ne diyor, diye sorun! İlginç yanıtlar alacaksınız...
Yönetmene göre, ‘Kanlı Elmas’ işlerinin arkasında kim var? Kötü bir şirket ve o şirketin kötü iki tane yöneticisi var. Beyaz Batı’nın sistemi kötü mü peki? Hayır! Finalde aslında gazeteci kız gibi ‘Genel Beyaz Batı’nın ne kadar cici olduğunu göreceğiz!
Bu mudur tarihi gerçeklik? Afrika’nın içine eden Afrika’nın kendisi midir? Yoksa ‘Hıristiyan Batı’nın öncesi kolonyalist (misyoner), sonrası emperyalist, bir sonrasında küreselci sistemi mi? Suçlu bir iki pırlanta şirketi midir? Yoksa Afrika’yı ekonomik açıdan yıllarca har vurup harman savurmuş olan Belçika, Hollanda, İngiltere, Fransa, daha sonrasında ABD, Almanya gibi ülkeler mi? Hani, bugün bize insanlık, demokrasi, özgürlük dersi vermeye çalışan anlı şanlı ‘Hıristiyan Batı’ mı?
O şirket ve iki yöneticisi dışında filmde başka kötü var mı? Var. Yasal yerli ordu da tefessüh etmiş ve kötü, yasal düzene başkaldıran sözüm ona sol eğilimli çeteler de. Kahramanımız da başlangıçta kötü aslında, onun komutanı da kötü... Kim iyi peki? Batılı gazeteci kız iyi. Kaybettiği ailesini bulmaya ve elindeki nadide elması bunun için bir fırsat olarak kullanmaya çalışan Afrikalı delikanlı iyi. Bir de Batı’nın âdalet sistemi iyi (Bkz. Final!)...
Peki kahramanımız delikanlı (Leonardo Di Caprio) nasıl oluyor da karakterini değiştiriyor. Birden iyi oluyor. İki sevgi, karakterini değiştiriyor aslında: Gazeteci kıza olan sevgisi ve Afrikalı’nın ailesine olan sevgisi...
ABD’li ünlü film eleştirmeni Bruce Williamson Kanlı Elmas için “A very well made bad movie!” (Çok iyi yapılmış bir ‘kötü’ film) derdi... Ben severim böyle filmleri. Ne olduğunu bildiğiniz sürece hiçbir sıkıntısı yoktur. Hele o teknik ve kurgu ustalığıyla... Güle güle izleyin...
Kurtlar Vadisi’ne vicdan ve aklınızla bakın!
Yapımcılar Kurtlar Vadisi’ni makul bir fiyatla ATV’ye götürselerdi... Ya da Kanal D’ye?... Her ikisi de dizinin üstüne atlamayacaklar mıydı? Atlayacaklardı. Bu iki kanalın grup yayınları o zaman ne yapacaklardı peki? Diziye şimdi yaptıkları gibi saldıracaklar mıydı? Hayır... Tam tersine... Yere göğe sığdıramayacaklardı. Eğer dizi o kanallarda oynasaydı Akşam benzer bir saldırıya geçer miydi; dizinin durdurulması adına?.. Bu sorunun yanıtını okurlara bırakıyorum...
Ben Kurtlar Vadisi dizisini (filmini değil) ilgiyle izlediğimi yazdığımda henüz Akşam’da çalışmıyordum ve dizi Kanal D’de oynuyordu...
Üç yönü ilgilendiriyordu dizinin beni. Bir: Halkın ortak ruhi şekillenmesine hangi noktalarda, nasıl, nerelerden değdiği (Örneğin üç çeşit aşk. Ruhani aşk: Ömer Baba’nın anlattıkları; Ulvi aşk: Vatan aşkı; Beşeri aşk: Polat ile Elif’in aşkı)...
İki: Ticari başarısının arkasındaki strateji. (Çünkü aynı takım daha önce Deli Yürek (kısmen) Ekmek Teknesi gibi işlere de imza atmış.
Üç: Şiddet konusunda gençlik üzerindeki etkisi.
İlk iki sorunun yanıtını buldum:Biraz entelektüel bir deyiş gibi duracak ama yanıt şöyle: Kültür ve değerlerde yek vücut olmayı başarmış bir ekibin, oyunu kapitalizmin kurallarına göre (kısmen) oynamayı başarmaları. Kısmen, diyorum; çünkü filme gereğinden fazla para yatırdılar...
Gelelim üçüncü maddeye... TV’nin siyasi tercihlerde hiç bir etkisinin olmadığı net olarak kanıtlanmış durumda... Bilimsel araştırmaya gerek yok. Türkiye’deki son 4 seçime ve medyanın kimleri desteklemiş olduğuna bakın yeterli. Değer sistemlerinin değişmesinde de kitle iletişim araçlarının doğrudan etkisi yok... Öyle olsaydı TV’lerde yayınlanan film ve programlar sonucu Türk halkının çoktan Hıristiyan olması gerekirdi... Bugün şiddeti doğuran neden biliniyor: Şiddet! Bkz. Orta Doğu... Oradaki şiddetin nedeni, şiddet içeren TV filmleri mi?
O halde Kurtlar Vadisine yönelik kampanyaları değerlendirirken elinizi iki yere koyun: Bir, vicdanınıza; iki, aklınıza... Hele izlemeden diziyi eleştirenleri özel bir yerlere koyun...