‘İğne’yi kendimize…
29 haziran 2023 yeni şafak
İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanlığı’nın, Haliç’teki Feshane’yi restore ederek “Art İstanbul Feshane” adıyla yeniden açmasıyla, tartışmaların ayyuka çıkması bir oldu…
İlk etkinlik olarak “Ortadan Başlamak” adıyla bir sergi düzenlenmişti. Ama ne sergi!
Araya üç-dört tane ünlünün eserinin serpiştirildiği, gerisi ise ‘kitsch’ten* öteye gitmeyen, daha çok siyasi içerikli mesaj vermeye çalışan, ortak amacının geleneksel kültürümüzü ve İslami değerleri sorgulamak olduğu anlaşılan, provokatif bir takım ‘işler’…
Sergilemenin nasıl bir anlayışla düzenlendiği hakkında fikir sahibi olmak için Özlem Doğan hanımın çektiği videoya (https://l24.im/rUk2Nx5) göz atmak yeterli…
Sergi, CHP’nin neden 73 yıldır ‘tek başına’ iktidara gelemediğini ve üstün yetenekleriyle 13 seçim arka arkaya kaybetmesine rağmen hâlen daha Genel Başkanlık koltuğunda sapasağlam oturmayı başaran Kılıçdaroğlu’nun ve zihniyetinin neden asla halkın teveccühünü kazanamayacağının kanıtı gibi…
Müslümanların özel saygısına mazhar olan Eyüpsultan Hazretleri’nin burnunun dibinde böyle bir provokasyonun sahnelenmesi, bizim gazetenin de katıldığı öyle bir protesto akımını tetikledi ki; İBB serginin kapılarını kapatmak zorunda kaldı.
Kamu vicdanı ve Anadolu irfanı, onları hiçe sayanlara bir kez daha haddini bildirmişti.
Peki, çuvaldız elimizde bu kültürel kaos, başı bozukluk, geleneklere ve inançlara saygısızlık, düşmanlık meselesini tartışırken iğneyi de kendimize dokundursak mı?..
Bütün bu tartışmanın ve çatışmanın özü, millî kültür meselesidir. Aşina olduğumuz Çin, Rus, Alman, Fransız, İngiliz kültürel konumlanmalarında toplum herhangi bir şekilde ikiye ya da üçe bölünmez…
Almanya, Almanya’nın millî kültürü çerçevesinde, tarihine, filozoflarına, şairlerine, edebiyatçılarına, bestecilerine, sanatçılarına ve onların eserlerine ayrım yapmaksızın, topyekûn sahip çıkar.
Bizde ise Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün “Devletin temelidir” dediği “Millî Kültür” konusunda ‘millî mutabakat’ bir türlü sağlanamamıştır.
Ülkemizin en büyük eserlerinden biri olan, Sayın Cumhurbaşkanı tarafından A. Adnan Saygun’un öğrencisi Prof. Hasan Uçarsu’ya ısmarlanan, AKM’nin açılışında sergilendiğinde Cumhurbaşkanı ve eşinin dakikalarca ayakta alkışladığı, gösterildiği her yerde büyük ilgiyle izlenen “Sinan” operasını bile ‘dini motifler taşıdığı’ ve ‘muhafazakâr’ olduğu gerekçesiyle yerden yere çalmaya çalışmıştı CHP zihniyeti…
Peki, kim savundu dersiniz? Kimse!..
2017 yılında düzenlenen, çıktıları itibariyle Sayın Cumhurbaşkanı’nın takipçisi olacağını söylediği 3. Millî Kültür Şûrası doğrultusunda hangi politikalar oluşturuldu?... Ya, Millî Kültür Politika Belgesi’ni ve sonuçlarını gören var mı?..
Siz, hükûmeti, devleti, ülkeyi aşağılayan filmlerin ödüllendirildiği festivalleri destekler; hangi politikaya hizmet ettiği belli olmayan filmlere maddi yardım sağlarsanız başınıza gelecek budur!
İletişim ve üretimi, boşluk sevmez… Siz halkın, millî iradenin de desteğini alacak bir ‘millî kültür seferberliğinin’ öncülüğünü üstlenmezseniz, ortalık kaosa teslim edilir…
* Kitsch: İlkel araçlarla ve yollardan duyguları harekete geçirmek isteyen sözde sanat eseri; sanat değeri olmayan değersiz eser, bayağı şey, zevksizlik.
Günün sözü
“Tanrı yoksa insan da yoktur. İnsan yoksa mesuliyet de yoktur. Mesuliyet yoksa suç da yoktur. Öyleyse Tanrı yoksa suç yoktur. Tanrı yoksa her şey mübahtır…”
Aliya İzzetbegoviç, “Özgürlüğe Kaçışım”
Gözümüze takılanlar…
İlk etkinlik olarak “Ortadan Başlamak” adıyla bir sergi düzenlenmişti. Ama ne sergi!
Araya üç-dört tane ünlünün eserinin serpiştirildiği, gerisi ise ‘kitsch’ten* öteye gitmeyen, daha çok siyasi içerikli mesaj vermeye çalışan, ortak amacının geleneksel kültürümüzü ve İslami değerleri sorgulamak olduğu anlaşılan, provokatif bir takım ‘işler’…
Sergilemenin nasıl bir anlayışla düzenlendiği hakkında fikir sahibi olmak için Özlem Doğan hanımın çektiği videoya (https://l24.im/rUk2Nx5) göz atmak yeterli…
Sergi, CHP’nin neden 73 yıldır ‘tek başına’ iktidara gelemediğini ve üstün yetenekleriyle 13 seçim arka arkaya kaybetmesine rağmen hâlen daha Genel Başkanlık koltuğunda sapasağlam oturmayı başaran Kılıçdaroğlu’nun ve zihniyetinin neden asla halkın teveccühünü kazanamayacağının kanıtı gibi…
Müslümanların özel saygısına mazhar olan Eyüpsultan Hazretleri’nin burnunun dibinde böyle bir provokasyonun sahnelenmesi, bizim gazetenin de katıldığı öyle bir protesto akımını tetikledi ki; İBB serginin kapılarını kapatmak zorunda kaldı.
Kamu vicdanı ve Anadolu irfanı, onları hiçe sayanlara bir kez daha haddini bildirmişti.
Peki, çuvaldız elimizde bu kültürel kaos, başı bozukluk, geleneklere ve inançlara saygısızlık, düşmanlık meselesini tartışırken iğneyi de kendimize dokundursak mı?..
Bütün bu tartışmanın ve çatışmanın özü, millî kültür meselesidir. Aşina olduğumuz Çin, Rus, Alman, Fransız, İngiliz kültürel konumlanmalarında toplum herhangi bir şekilde ikiye ya da üçe bölünmez…
Almanya, Almanya’nın millî kültürü çerçevesinde, tarihine, filozoflarına, şairlerine, edebiyatçılarına, bestecilerine, sanatçılarına ve onların eserlerine ayrım yapmaksızın, topyekûn sahip çıkar.
Bizde ise Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün “Devletin temelidir” dediği “Millî Kültür” konusunda ‘millî mutabakat’ bir türlü sağlanamamıştır.
Ülkemizin en büyük eserlerinden biri olan, Sayın Cumhurbaşkanı tarafından A. Adnan Saygun’un öğrencisi Prof. Hasan Uçarsu’ya ısmarlanan, AKM’nin açılışında sergilendiğinde Cumhurbaşkanı ve eşinin dakikalarca ayakta alkışladığı, gösterildiği her yerde büyük ilgiyle izlenen “Sinan” operasını bile ‘dini motifler taşıdığı’ ve ‘muhafazakâr’ olduğu gerekçesiyle yerden yere çalmaya çalışmıştı CHP zihniyeti…
Peki, kim savundu dersiniz? Kimse!..
2017 yılında düzenlenen, çıktıları itibariyle Sayın Cumhurbaşkanı’nın takipçisi olacağını söylediği 3. Millî Kültür Şûrası doğrultusunda hangi politikalar oluşturuldu?... Ya, Millî Kültür Politika Belgesi’ni ve sonuçlarını gören var mı?..
Siz, hükûmeti, devleti, ülkeyi aşağılayan filmlerin ödüllendirildiği festivalleri destekler; hangi politikaya hizmet ettiği belli olmayan filmlere maddi yardım sağlarsanız başınıza gelecek budur!
İletişim ve üretimi, boşluk sevmez… Siz halkın, millî iradenin de desteğini alacak bir ‘millî kültür seferberliğinin’ öncülüğünü üstlenmezseniz, ortalık kaosa teslim edilir…
* Kitsch: İlkel araçlarla ve yollardan duyguları harekete geçirmek isteyen sözde sanat eseri; sanat değeri olmayan değersiz eser, bayağı şey, zevksizlik.
Günün sözü
“Tanrı yoksa insan da yoktur. İnsan yoksa mesuliyet de yoktur. Mesuliyet yoksa suç da yoktur. Öyleyse Tanrı yoksa suç yoktur. Tanrı yoksa her şey mübahtır…”
Aliya İzzetbegoviç, “Özgürlüğe Kaçışım”
Gözümüze takılanlar…
- Knorr, Dünya Sağlık Örgütü’nün önerilerinden yola çıkılarak belirlenmiş beslenme kriterlerini gözeterek afet durumlarına özel Knorr Mercimekli Erişte Aşı’nı geliştirmiş. Knorr Marka Müdürü Melisa Kısacık, ilk aşamadaki ürün desteklerine ek olarak afet durumlarına özel bu ürünlerini AFAD koordinasyonunda afet bölgesindeki konteyner kentlere ulaştıracaklarını ifade etmiş (Züleyha Keskin Kaymakçı, Sobraz). Hatırlanacağı gibi ETİ de 6 Şubat depremleri öncesinde afetzedelerin günlük ihtiyacı olan besin ögelerinin bir kısmını karşılayabilecek vitamin, minerallerce zenginleştirilmiş bir bisküvi geliştirmiş, depremlerin ilk haftasında da 4 tır ürünü Kızılay koordinasyonunda bölgeye gönderdiğini açıklamıştı. Allah ihtiyaç göstermesin ama AR-GE çalışmalarının en hayırlılarından biri bunlar olsa gerek…
- İstanbul Ticaret ve Sanayi Odası (İTSO), ilk iştiraki olan Tophane Ambarları İdaresi’nin nasıl ve neden kurulduğu ve bu hikâyenin nasıl bittiğini anlatan bir ‘prestij kitabı’ yayınlamış. Yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nin kalbi olan İstanbul’da malların sevk edilememesi ya da gümrüklerde gemilerden indirilememesi, ithalat ve ihracatı durdurmuş, kıtlığa ve pahalılığa yol açmışken, antrepo sorununa çözüm bulmak için İTSO’nun girişimleriyle kurulan Tophane Ambarları İdaresi’nin tarihi Doç. Dr. Şefik Memiş tarafından kaleme alınmış. İTSO’nun ısrarlarıyla hükûmetin hem Ayvansaray antreposunun açılmasını hem de Seyrüsefain İdaresi’ne ait Tophane antrepolarının oda yönetimine tahsis edilmesini kabul ettiğinin anlatıldığı kitapta, Ford’un kurmak istediği bölgesel montaj fabrikasının bu girişimin sonunu getirdiği belirtiliyor. Bilimsel ya da sanat yönü kuvvetli ‘prestij kitabı’ olarak adlandırılan bu tür eserler, kültür yaşamına olduğu kadar yayıncısının itibarına da olumlu etki ederler…