Şaşırmayın, fakat kanıksamayın da…
16 Haziran 2020 - Yeni Şafak
Ülkemizin dışa bağımlı olduğu alanları ortadan kaldırmak ve kendi kaynaklarını kullanabilir hâle getirerek ‘millî bağımsızlığı’ tam anlamıyla sağlamak için çok ciddi bir çaba var… Bu çabanın farklı tezahürleriyle savunma, ekonomi, ticaret ve teknoloji gibi alanlardaki başarılara hep birlikte tanık oluyoruz.
Millî Enerji ve Maden Politikası çerçevesinde atılan adımlarla da Türkiye’de madencilik, son yıllarda hızla gelişmeye başladı… Ülkemizin milyarlarca dolarlık potansiyeli, yeni hazırlanan jeokimya ve jeofizik haritaları ile görülebiliyor. Ulusal Maden, Kaynak ve Rezerv Raporlama Komisyonu (UMREK) tarafından yapılan çok önemli çalışmalar var. UMREK’in hazırladığı tesis haritası da maden potansiyelimize dair yüksek beklentileri doğruluyor. İnternette kısa bir aramayla bunların kanıtlarını bulabilirsiniz…
Strateji geliştir, uygulamaya koy, süreci yönet, meyvesini topla. Normalde, işlerin böyle yürümesi gerekir, değil mi? Evet ama böyle olmuyor maalesef. Çomak sokan, taş koyan birileri mutlaka oluyor…
Türkiye’de petrol aranmasını yıllarca engelleyen zihniyet hâlâ işler vaziyette… Aynı zihniyet, madencilik konusunda gelişmemizin yollarını tıkamak için çaba harcamaya devam ediyor…
Bu aslında son yazımızda da bahsettiğimiz “istemezük” zihniyeti… Her an faaliyette... Bunca çabanın, çalışmanın engellenmesi kime yarardır, kime zarar, hiç umursamadan yırtınıyorlar…
Biz bakalım, Türkiye’de, mesela altın madenciliği engellenirse bu işten kim kazançlı çıkacak?
Bergama’daki Eurogold tası tarağı toplayıp gittiğinde, şirketi satın alan, FETÖ’nün en büyük destekçisi Koza Altın İşletmeleri olmuştu mesela…
Öte yandan Ticaret Bakanlığı verilerine göre, Türkiye’nin Almanya’dan ithal ettiği ham, yarı işlenmiş, pudra hâlindeki altının değeri 2016 yılında 292.921.000 dolarmış. Bu rakam 2017 yılında 393.306.000 dolara, 2018 yılında ise 663.920.000 dolara ulaşmış…
Alman şirketlerinin, bize altın satmaya devam edebilmek için Türkiye’nin kendi kaynaklarını kullanamamasını arzuladığını anlamamak için özel çaba harcamak gerekir herhâlde…
Türkiye’ye altın ihraç eden Alman şirketlerinin bazı Alman vakıflarıyla da bağlantılı… O nedenle olacak ki nerede madenle ilgili bir konu varsa Alman vakıfları hemen oracıkta bitiveriyor…
Bilindiği gibi maden, bizim istediğimiz yerde çıkmıyor. Biz, onun olduğu yere gitmek zorundayız. Eğer ki maden rezervleri ağaçlık alandaysa kesilen ağaçlar, misliyle dikiliyor… Bu tüm dünyada olduğu gibi bizim ülkemizde de böyle…
Halkımızın son derece hassas olduğu çevrenin korunması konusunu burada bir ‘perde’ olarak kullanan Alman vakıfları, bu perdenin arkasında bağlantılı oldukları Alman şirketlerinin çıkarları için istedikleri dolabı çeviriyorlar…
Çanakkale madenleriyle zengin bir bölge. “İstemezük” zihniyetinin burada aylardır kopardığı kıyameti hepimiz biliyoruz… Öte yandan Kirazlı’da da Alman vakıflarından, Türk-Alman derneklerinden tanınan isimlerin sık sık müdahil olduğu görülüyor… Bindirilmiş kıtalarla sürdürülmek istenen protesto ve bunun arkasına saklanmış çok daha büyük amaçlar var…
Hâl böyleyken “İstemezük” zihniyetinin ülkemizdeki kurucusu ve yılmaz savunucusu CHP hariç kimse bu itirazı kabul edemez herhâlde…
CHP Çanakkale İl Başkanlığı, geçen Pazar günü ‘Kazdağları için El Ele’ adıyla bir program tertip etmiş mesela… CHP ve HDP İstanbul milletvekillerinin de programa katılacağı duyurulmuş… Tam da HDP Eş Genel Başkanı Pervin Buldan’ın “İttifaklar şeffaf olsun” çağrısı üzerine… Şaşırmadınız değil mi? Şaşırmayınız, CHP ilk kez HDP ile ‘el ele’ vermiyor… İki siyasi parti arasındaki pek çok stratejik ortaklığın yanı sıra 2015 seçimlerinde, HDP barajı geçtiği için CHP Belediye Başkanı Ülgür Gökhan tarafından ‘şükür pilavı’ da dağıtılmış…
Yabancıları ülkemize yatırım yapmak konusunda çekimserliğe itecek, sermaye akışının önünü kesecek ve bizi dışa bağımlı kılacak hamleler sadece dış güçler tarafından gelmiyor maalesef… Bunlara yataklık eden iç siyasi aktörler olduğunu da unutmamak lazım…
Şaşırmayın, fakat kanıksamayın da… Onlar vazgeçmeden biz de vazgeçmeyeceğiz ki ülkemizin millî bağımsızlık ve yerlilik politikaları sonucunda yükselerek hak ettiği yeri bulduğunu en kısa sürede görebilelim…
Millî Enerji ve Maden Politikası çerçevesinde atılan adımlarla da Türkiye’de madencilik, son yıllarda hızla gelişmeye başladı… Ülkemizin milyarlarca dolarlık potansiyeli, yeni hazırlanan jeokimya ve jeofizik haritaları ile görülebiliyor. Ulusal Maden, Kaynak ve Rezerv Raporlama Komisyonu (UMREK) tarafından yapılan çok önemli çalışmalar var. UMREK’in hazırladığı tesis haritası da maden potansiyelimize dair yüksek beklentileri doğruluyor. İnternette kısa bir aramayla bunların kanıtlarını bulabilirsiniz…
Strateji geliştir, uygulamaya koy, süreci yönet, meyvesini topla. Normalde, işlerin böyle yürümesi gerekir, değil mi? Evet ama böyle olmuyor maalesef. Çomak sokan, taş koyan birileri mutlaka oluyor…
Türkiye’de petrol aranmasını yıllarca engelleyen zihniyet hâlâ işler vaziyette… Aynı zihniyet, madencilik konusunda gelişmemizin yollarını tıkamak için çaba harcamaya devam ediyor…
Bu aslında son yazımızda da bahsettiğimiz “istemezük” zihniyeti… Her an faaliyette... Bunca çabanın, çalışmanın engellenmesi kime yarardır, kime zarar, hiç umursamadan yırtınıyorlar…
Biz bakalım, Türkiye’de, mesela altın madenciliği engellenirse bu işten kim kazançlı çıkacak?
Bergama’daki Eurogold tası tarağı toplayıp gittiğinde, şirketi satın alan, FETÖ’nün en büyük destekçisi Koza Altın İşletmeleri olmuştu mesela…
Öte yandan Ticaret Bakanlığı verilerine göre, Türkiye’nin Almanya’dan ithal ettiği ham, yarı işlenmiş, pudra hâlindeki altının değeri 2016 yılında 292.921.000 dolarmış. Bu rakam 2017 yılında 393.306.000 dolara, 2018 yılında ise 663.920.000 dolara ulaşmış…
Alman şirketlerinin, bize altın satmaya devam edebilmek için Türkiye’nin kendi kaynaklarını kullanamamasını arzuladığını anlamamak için özel çaba harcamak gerekir herhâlde…
Türkiye’ye altın ihraç eden Alman şirketlerinin bazı Alman vakıflarıyla da bağlantılı… O nedenle olacak ki nerede madenle ilgili bir konu varsa Alman vakıfları hemen oracıkta bitiveriyor…
Bilindiği gibi maden, bizim istediğimiz yerde çıkmıyor. Biz, onun olduğu yere gitmek zorundayız. Eğer ki maden rezervleri ağaçlık alandaysa kesilen ağaçlar, misliyle dikiliyor… Bu tüm dünyada olduğu gibi bizim ülkemizde de böyle…
Halkımızın son derece hassas olduğu çevrenin korunması konusunu burada bir ‘perde’ olarak kullanan Alman vakıfları, bu perdenin arkasında bağlantılı oldukları Alman şirketlerinin çıkarları için istedikleri dolabı çeviriyorlar…
Çanakkale madenleriyle zengin bir bölge. “İstemezük” zihniyetinin burada aylardır kopardığı kıyameti hepimiz biliyoruz… Öte yandan Kirazlı’da da Alman vakıflarından, Türk-Alman derneklerinden tanınan isimlerin sık sık müdahil olduğu görülüyor… Bindirilmiş kıtalarla sürdürülmek istenen protesto ve bunun arkasına saklanmış çok daha büyük amaçlar var…
Hâl böyleyken “İstemezük” zihniyetinin ülkemizdeki kurucusu ve yılmaz savunucusu CHP hariç kimse bu itirazı kabul edemez herhâlde…
CHP Çanakkale İl Başkanlığı, geçen Pazar günü ‘Kazdağları için El Ele’ adıyla bir program tertip etmiş mesela… CHP ve HDP İstanbul milletvekillerinin de programa katılacağı duyurulmuş… Tam da HDP Eş Genel Başkanı Pervin Buldan’ın “İttifaklar şeffaf olsun” çağrısı üzerine… Şaşırmadınız değil mi? Şaşırmayınız, CHP ilk kez HDP ile ‘el ele’ vermiyor… İki siyasi parti arasındaki pek çok stratejik ortaklığın yanı sıra 2015 seçimlerinde, HDP barajı geçtiği için CHP Belediye Başkanı Ülgür Gökhan tarafından ‘şükür pilavı’ da dağıtılmış…
Yabancıları ülkemize yatırım yapmak konusunda çekimserliğe itecek, sermaye akışının önünü kesecek ve bizi dışa bağımlı kılacak hamleler sadece dış güçler tarafından gelmiyor maalesef… Bunlara yataklık eden iç siyasi aktörler olduğunu da unutmamak lazım…
Şaşırmayın, fakat kanıksamayın da… Onlar vazgeçmeden biz de vazgeçmeyeceğiz ki ülkemizin millî bağımsızlık ve yerlilik politikaları sonucunda yükselerek hak ettiği yeri bulduğunu en kısa sürede görebilelim…