Şarbon krizini kim yönetiyor?..
08 Eylül 2018 - Yeni Şafak
Bu sorunun yanıtını aslında yazının sonuna doğru versek daha doğru olurdu. Ancak biz hemen söyleyelim: Krizi, özellikle de iletişimi, yönetmesi gerekenlerin dışındaki herkes yönetiyor…
Medya yönetiyor… STK’lar yönetiyor. Durumdan vaziyet çıkarmak isteyenler yönetiyor… Sosyal medyada kaos yaratmaktan hoşlananlar yönetiyor… Dedikodudan beslenenler yönetiyor…
Peki olaydan birinci derecede etkilenen et ürünü satan markaların, onların meslek kuruluşlarının, üniversitelerin ve nihayet tabii ki Tarım ve Orman Bakanlığı ile Sağlık Bakanlığı’nın herhangi bir stratejik iletişim çalışmasından haberdar mıyız? Keşke bu soruya ‘Evet’ yanıtını verebilsek…
Krizi iletişiminin ilk adımı şu sorunun yanıtı vermekle atılır: “Ortada hasar var mı?”
Bizce bu sorunun yanıtı ‘evet’tir. Bizce hasar vardır. Hem de üç alanda: 1. Et ürünleri satanlarda; 2. Büyük olasılıkla hak etmedikleri oranda sorumlu tutulan iki bakanlığın, dolayısıyla hükümetin itibarında; 3. Ülke insanımızın et tüketimi konusundaki algısında…
Birincisi; bilindiği, en azından bu sütunu izleyenlerin bildiği üzere, hasar tespitinin amacı şudur: Hasarın büyüklüğüne göre reaksiyonun şiddeti ve süresi ayarlanır. Eğer hasar düşük, reaksiyonunuz büyükse, kendi krizinizi kendiniz yaratıp büyütebilirsiniz (Genelde birbirlerini aldatan eşlerin verdikleri reaksiyonlar).
Eğer hasar yüksek reaksiyon düşük ve belirsiz seviyede ise bu sefer kriz sizi önüne katar götürür (Soma faciasındaki firmanın durumu)… Bu nedenle hasar ve reaksiyon dengesi iyi ayarlanmalıdır…
İkincisi, krizin iletişimi ertelenemez, başkasına delege edilemez ve iletişimin mutlaka sistematik bir şekilde yönetilmesi gerekir.
Üçüncüsü, kriz iletişimi demek sadece somut bilgileri aktarmak değildir, sergilenen tavırla krizin hasar yarattığı tarafların güven ve itibarını korumak ve artırmaktır.
Şimdi bakalım şu şarbon olayında ortada dolaşan haberlere…
Et ve Süt Kurumu’nun 28 Ağustos tarihli açıklaması: “Ankara Gölbaşı İlçesi Ahiboz Mahallesinde bulunan özel sektöre ait bir işletmeye Et ve Süt Kurumu tarafından ithal edilen 3 bin 959 adet büyükbaş kesimlik hayvan getirilmiştir. Kesimi yapılan hayvanların veteriner hekimler tarafından yapılan muayenesi sonucu numune alınarak Etlik Veteriner Kontrol Merkez Araştırma Enstitüsü’ne gönderilmiş ve sonuç Anthrax (Şarbon) yönünden pozitif çıkmıştır.”
2 Eylül tarihli AA Haberi: Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, “Silivri’de şarbon olduğu bildirilen hayvanla temas ettiği şu ana kadar tespit edilen 48 kişi muayene ve tetkik amacıyla hastanelerimize davet edilmişlerdir. Bu kişilerde gerekli tetkikler yapılmış ve sadece altı vakada deri lezyonları görülmüştür. Diğer vatandaşlarımızda herhangi bir semptom ve bulguya rastlanmamıştır. Hayati tehlikesi olmayan 6 deri şarbonu vakası tedavisi düzenlendikten sonra hastaneden taburcu edilmiştir” dedi. (Bu iki açıklama sadece Şarbon konusundaki şeamet tellallarının ekmeğine yağ sürmüştür.)
3 Eylül tarihli Yeni Şafak haberi: “Şarbon korkusuyla ithal ete ilgi azalınca karaborsacılar hareketlendi. Sahip oldukları hayvan sayısıyla piyasayı etkileme gücüne sahip firmalar yerli ete son bir hafta içinde 5 lira zam yaptı. Ucuz et ithal eden devlet, kur farkını sübvanse ediyordu. 3,80- 4 avroluk kg fiyatı 20 liraya denk geliyordu. Kur farkı bu maliyeti 30 liraya kadar çıkardı. Kurdaki yükselişin ardından gelen şarbon haberlerinin ucuz ete darbe vurmasından endişe ediliyor.” (Bu uyarı, aslında olayın krizi iletişimi boyutunda derhal ele alınması gerekliliğinin işaret fişeğiydi…)
5 Eylül tarihli Sputniknews haberi: “Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin (TBMM) bahçesinde düzenlenen ‘Adli Yıl’ açılışı resepsiyonunda, ‘Bu etlerde şarbon var mı?’ diye soran Meclis Başkanı Binali Yıldırım, etin tadına önce Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’nın bakmasını istedi.
5 Eylül tarihli AA haber: “Sağlık Bakanı Yardımcısı Eldemir: Sağlık Bakanlığı olarak iddiaları yakından takip ediyoruz. Bakanımızın gayet net açıklamaları var. Bazı vatandaşlarımızı ihtiyati tedbir olarak sağlık tesislerimize çağırıp müdahalede bulunuyoruz. Herhangi panik yapılacak bir durum yok, ‘etten proteinden uzak durun’ denilecek bir durum yok. Her şey kontrol altında. Bakanlık olarak biz üzerimize düşeni yapıyoruz.”
7 Eylül tarihli Cumhuriyet haberi: “Ahırkapı açıklarında bir süredir bekleyen ve canlı hayvan taşımacılığı yapılan Panama bandıralı Rahmeh adlı gemide şarbon hastalığı taşıyan büyükbaş hayvanların olduğu iddia edilmişti. Panama bandıralı Rahmeh adlı yük gemisi akşam saatlerinde Ahırkapı açıklarından ayrılarak, Marmara’ya doğru açıldı.”
Gemiyle ilgili Tarım ve Orman Bakanlığı’nın açıklaması: “Haberlere konu edinilen gemi, daha önce hayvan taşımacılığında kullanılmış olup, 20 Ağustos 2018 tarihinde boşaltılmıştır. Hayvan taşımacılığında kullanılan her araçta olduğu gibi, bahse konu olan gemide de koku vakası görülmüştür. Yayılan koku ve sineklenme gibi rahatsızlıklar için, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Çevre Koruma Ekipleri tarafından ilaçlama ve temizlik gibi rutin işlemler gerçekleştirilmiştir. Söz konusu gemi bugün sefer talimatının hazırlanmasının ardından Marmara Denizini terk ederek İspanya’ya doğru hareket edecektir.”
Bunlar dışında ben, kriz iletişimi (!) adına başka bir şey duymadım. Çevremde kime sorsam, esas olarak etten uzak durmaya çalışıyor. Yerli etlere mi güveneceğiz, hangi etleri gönül rahatlığıyla yiyebiliriz, geniş kitlelere et ürünü satan markaların ürünleri ne kadar sağlıklıdır?.. Müthiş bir belirsizlik…
Belirsizlik ise algılamanın da itibarın da bir numaralı düşmanıdır…
Umarız hasar daha fazla büyümeden taraflar konunun iletişime el atarlar…
Medya yönetiyor… STK’lar yönetiyor. Durumdan vaziyet çıkarmak isteyenler yönetiyor… Sosyal medyada kaos yaratmaktan hoşlananlar yönetiyor… Dedikodudan beslenenler yönetiyor…
Peki olaydan birinci derecede etkilenen et ürünü satan markaların, onların meslek kuruluşlarının, üniversitelerin ve nihayet tabii ki Tarım ve Orman Bakanlığı ile Sağlık Bakanlığı’nın herhangi bir stratejik iletişim çalışmasından haberdar mıyız? Keşke bu soruya ‘Evet’ yanıtını verebilsek…
Krizi iletişiminin ilk adımı şu sorunun yanıtı vermekle atılır: “Ortada hasar var mı?”
Bizce bu sorunun yanıtı ‘evet’tir. Bizce hasar vardır. Hem de üç alanda: 1. Et ürünleri satanlarda; 2. Büyük olasılıkla hak etmedikleri oranda sorumlu tutulan iki bakanlığın, dolayısıyla hükümetin itibarında; 3. Ülke insanımızın et tüketimi konusundaki algısında…
Birincisi; bilindiği, en azından bu sütunu izleyenlerin bildiği üzere, hasar tespitinin amacı şudur: Hasarın büyüklüğüne göre reaksiyonun şiddeti ve süresi ayarlanır. Eğer hasar düşük, reaksiyonunuz büyükse, kendi krizinizi kendiniz yaratıp büyütebilirsiniz (Genelde birbirlerini aldatan eşlerin verdikleri reaksiyonlar).
Eğer hasar yüksek reaksiyon düşük ve belirsiz seviyede ise bu sefer kriz sizi önüne katar götürür (Soma faciasındaki firmanın durumu)… Bu nedenle hasar ve reaksiyon dengesi iyi ayarlanmalıdır…
İkincisi, krizin iletişimi ertelenemez, başkasına delege edilemez ve iletişimin mutlaka sistematik bir şekilde yönetilmesi gerekir.
Üçüncüsü, kriz iletişimi demek sadece somut bilgileri aktarmak değildir, sergilenen tavırla krizin hasar yarattığı tarafların güven ve itibarını korumak ve artırmaktır.
Şimdi bakalım şu şarbon olayında ortada dolaşan haberlere…
Et ve Süt Kurumu’nun 28 Ağustos tarihli açıklaması: “Ankara Gölbaşı İlçesi Ahiboz Mahallesinde bulunan özel sektöre ait bir işletmeye Et ve Süt Kurumu tarafından ithal edilen 3 bin 959 adet büyükbaş kesimlik hayvan getirilmiştir. Kesimi yapılan hayvanların veteriner hekimler tarafından yapılan muayenesi sonucu numune alınarak Etlik Veteriner Kontrol Merkez Araştırma Enstitüsü’ne gönderilmiş ve sonuç Anthrax (Şarbon) yönünden pozitif çıkmıştır.”
2 Eylül tarihli AA Haberi: Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, “Silivri’de şarbon olduğu bildirilen hayvanla temas ettiği şu ana kadar tespit edilen 48 kişi muayene ve tetkik amacıyla hastanelerimize davet edilmişlerdir. Bu kişilerde gerekli tetkikler yapılmış ve sadece altı vakada deri lezyonları görülmüştür. Diğer vatandaşlarımızda herhangi bir semptom ve bulguya rastlanmamıştır. Hayati tehlikesi olmayan 6 deri şarbonu vakası tedavisi düzenlendikten sonra hastaneden taburcu edilmiştir” dedi. (Bu iki açıklama sadece Şarbon konusundaki şeamet tellallarının ekmeğine yağ sürmüştür.)
3 Eylül tarihli Yeni Şafak haberi: “Şarbon korkusuyla ithal ete ilgi azalınca karaborsacılar hareketlendi. Sahip oldukları hayvan sayısıyla piyasayı etkileme gücüne sahip firmalar yerli ete son bir hafta içinde 5 lira zam yaptı. Ucuz et ithal eden devlet, kur farkını sübvanse ediyordu. 3,80- 4 avroluk kg fiyatı 20 liraya denk geliyordu. Kur farkı bu maliyeti 30 liraya kadar çıkardı. Kurdaki yükselişin ardından gelen şarbon haberlerinin ucuz ete darbe vurmasından endişe ediliyor.” (Bu uyarı, aslında olayın krizi iletişimi boyutunda derhal ele alınması gerekliliğinin işaret fişeğiydi…)
5 Eylül tarihli Sputniknews haberi: “Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin (TBMM) bahçesinde düzenlenen ‘Adli Yıl’ açılışı resepsiyonunda, ‘Bu etlerde şarbon var mı?’ diye soran Meclis Başkanı Binali Yıldırım, etin tadına önce Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’nın bakmasını istedi.
5 Eylül tarihli AA haber: “Sağlık Bakanı Yardımcısı Eldemir: Sağlık Bakanlığı olarak iddiaları yakından takip ediyoruz. Bakanımızın gayet net açıklamaları var. Bazı vatandaşlarımızı ihtiyati tedbir olarak sağlık tesislerimize çağırıp müdahalede bulunuyoruz. Herhangi panik yapılacak bir durum yok, ‘etten proteinden uzak durun’ denilecek bir durum yok. Her şey kontrol altında. Bakanlık olarak biz üzerimize düşeni yapıyoruz.”
7 Eylül tarihli Cumhuriyet haberi: “Ahırkapı açıklarında bir süredir bekleyen ve canlı hayvan taşımacılığı yapılan Panama bandıralı Rahmeh adlı gemide şarbon hastalığı taşıyan büyükbaş hayvanların olduğu iddia edilmişti. Panama bandıralı Rahmeh adlı yük gemisi akşam saatlerinde Ahırkapı açıklarından ayrılarak, Marmara’ya doğru açıldı.”
Gemiyle ilgili Tarım ve Orman Bakanlığı’nın açıklaması: “Haberlere konu edinilen gemi, daha önce hayvan taşımacılığında kullanılmış olup, 20 Ağustos 2018 tarihinde boşaltılmıştır. Hayvan taşımacılığında kullanılan her araçta olduğu gibi, bahse konu olan gemide de koku vakası görülmüştür. Yayılan koku ve sineklenme gibi rahatsızlıklar için, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Çevre Koruma Ekipleri tarafından ilaçlama ve temizlik gibi rutin işlemler gerçekleştirilmiştir. Söz konusu gemi bugün sefer talimatının hazırlanmasının ardından Marmara Denizini terk ederek İspanya’ya doğru hareket edecektir.”
Bunlar dışında ben, kriz iletişimi (!) adına başka bir şey duymadım. Çevremde kime sorsam, esas olarak etten uzak durmaya çalışıyor. Yerli etlere mi güveneceğiz, hangi etleri gönül rahatlığıyla yiyebiliriz, geniş kitlelere et ürünü satan markaların ürünleri ne kadar sağlıklıdır?.. Müthiş bir belirsizlik…
Belirsizlik ise algılamanın da itibarın da bir numaralı düşmanıdır…
Umarız hasar daha fazla büyümeden taraflar konunun iletişime el atarlar…