Şekerbank da ulusal duygulara oynuyor
25 KASIM 2007
Ben reklamı çok sevdim... Ama... Amasını anlatayım: Bizim köşeyi izleyenler artık çok iyi biliyorlar ki, bir reklamı sevmek onun başarılı yani etkili, yani reklam verenin iş hedefine uygun olması için yeterli değil. Reklamın ‘çalışabilmesi’ için aynı zamanda ‘doğru’ da olması gerekiyor...
Aslında iletişim açısından tartışmaya değer bir konsept söz konusu. Şekerbank, 23 Kasım’da yeni bir kampanyaya başlıyor. Banka bu kez, cazgır, çığırtkan satış odaklı değil; algılamayı, itibarı yönetmeye yönelik derinlikli bir yaklaşım sergiliyor.
Konsept son derece yalın... Kullanılmış olan görsel de öyle: Yardımcı olmak için birbirlerine ellerini uzatmış insanlar. Ve kilit mesaj: Uzat elini Türkiye!
‘Algılamanın %65’i görseldir’; ‘algılamayı yönetmek için düşünceden çok duygulara hitap etmelisin’ şeklindeki söylemlere bire bir uygun bir yapı var...
Gelelim tartışma konusuna. Müptezel kavramını Türk Dil Kurumu (TDK) şöyle karşılamış: Çokluğundan dolayı değerini yitiren, değersiz. ‘Ulusallık’ meselesi şu sıra o kadar çok kurum ve kişinin ağzına pelesenk (TDK: Konuşurken gereksiz tekrarlanan söz) oldu ki... Acaba hedef kitlede ‘Me too’ (taklitçi) denen bir tavır olarak algılanma tehlikesi var mıdır, emin değilim. Bu sorunun en doğru yanıtını, reklamın etkisini (hatırlanma falan gibi aldatmaca sonuçlarla değil) ölçerse bankanın bizzat kendisi verir.
‘Arkadaşımız var, haber çıkartırız’, çok tehlikeli
Şekerbank’In reklamıyla ilgili ilk bilgiyi, bana gönderilen bir e-postadan aldım. Her gün onlarca ilgili, ilgisiz basın bülteni geliyor. Pek çoğu çöpe gidiyor. Peki bunu niye çöpe göndermedim?
İlk dikkatimi çeken e-postanın ‘konu’ (subject) bölümünde yazanlar oldu: Şekerbank Reklam Kampanyası ‘Uzat Elini Türkiye’...
Sonra e-postayı gönderen hanımefendinin çok şirin bulduğum adı dikkatimi çekti: Gülkız Çakmaktaş. Nihayet e-postanın geldiği yere baktım. Halkla ilişkilerde başarılı işlere imza atan bir ajans: Excel İletişim Danışmanlığı...
Konuyla ilgilenmem dördüncü önem sırasında gündeme geldi...
Sıralama, PR şirketlerinde çalışan iletişimci meslektaşların ve kurum içinde çalışan, medya ile bir şekilde ilişkileri olan arkadaşların dikkatinden kaçmamıştır. Medyanın gündemine girmek giderek zorlaşıyor. Medya, kendisini kamuoyuna ifade etmek durumunda olan kurum ve kişilerin bir numaralı sosyal paydaşı. Peki o sosyal paydaşların ‘algılama durumları’ ne âlemde? Bu soruyu zaman zaman irdelemekte yarar var.
‘Medyada arkadaşı olduğu için haber çıkartan ajans’ muhabbeti yavaş yavaş sona eriyor. Çünkü herkesin medyada arkadaşı var. Ciddi bir gazetenin ekonomi servisine günde kaç haber, davet, basın bülteni geliyor sizce? Ben diyeyim 150 siz deyin 250... Bunların arasından sırf arkadaşınız var diye bir kere sıyrılırsınız. Haydi diyelim ikinci kez de sıyrıldınız. Ya sonra? Yaptığınız işin haber değeri yoksa, yandınız. O nedenle müşterinizde, “Bizim medyada arkadaşlarımız var, haberlerinizi çıkarırız” vaadini verirken iki kere düşünmenizde yarar var... Çünkü bir kere bu vaadi ortaya attınız mı, ondan sonra “Haber değeri yok. Onu yaratmanın yolları ise şu!” diyerek stratejik medya ilişkisine dönmeniz çok zordur...
Bu çerçevede, Gülkız kardeşimizin e-postası iyi bir örnekti. Dileyenler Excel’e bir e-posta atsınlar ve istesinler...
Orkid’den ikisi bir arada
Bİrkaç yıl önce Orkid’e bir tavsiyede bulunmuştum: Bayan Milli Voleybol Takımımıza sponsor olmaları çok doğru bir iletişim hareketiydi; ancak bunu sürdürmek ve yaymak gerekiyordu. Sponsorluk, tutarlılığın yanı sıra süreklilik de gerektiriyordu. Yoksa özdeşleşme ve algılama gerçekleşmiyordu.
Dün gazetelerde bir haber gördüm ve çok sevindim. Hem Orkid, hem Milli Takım adına... Bayan Milli Voleybol Takımı, Orkid’in genç kızları spora yönlendirmek amacıyla hayata geçireceği ‘Bırakın Spor Yapsınlar’ kampanyasını desteklemek için reklam filmlerinde oynayacakmış.
‘Benim elimde ilginç bir proje var, bana sponsor bulun’ diye elinde dosyayla etrafta dolaşanlar için kıssadan hisse: Ancak senelerce sürebilecek sponsorluk ve sosyal sorumluluk projeleri iletişim ve itibar konusunda anlam taşıyabiliyorlar.
Ayrıca Orkid’in bu projesi sponsorluk içinde sosyal sorumluluk da olabileceğinin en güzel örneği oldu.
İyi şeyler yapmak yetmiyor
Cuma günü Gayrettepe Rotary Kulübü’nün bir etkinliğinden söz etmiştim. Şişli Belediyesi ile işbirliği yaparak görme engelliler için internet kafe projesine başlamışlardı. Bunun için fon oluşturacaklardı. İki kaynak düşünmüşler başlangıç için. İlki bir konser. Bugün AKM’de 17.00’deki Engin Gürkey’in (www.engingurkey.com) gösterisinin gelirlerinin tamamı bu projeye gidecekmiş. Diğeri ise bir sergi. O da AKM’de. 20 Kasım-7 Aralık arasında. Geleneksel Türk El Sanatları Sergisi... Rotray’nin birbirlerinin çıkarlarını savunan insanların oluşturduğu bir ‘zenginler kulübü’ olmadıklarını anlatmaları gerektiğini savunmuştum o yazıda.
Aynı gün Ankara’dan bir e-posta aldım. Çankaya Rotary Kulübü Başkanı Serdar Gürel yazmış. Diyor ki: “Rotary hakkında, objektif, olumlu ve yönlendirici yazınız için öncelikle teşekkür etmek istiyorum. Bu dönem kulübümüzce yürütülen ve belki ‘Bizden izlerle dolu ve ecnebilikten tamamen uzak’ sayabileceğiniz bir projemiz var. “Toplum Liderleri Geliyor” adlı, iki Eğitim Fakültesi’nden gönüllü 40’ar öğretmen adayına yönelik planlanmış ve uygulanmakta olan ‘Ufuk geliştirme ve Liderlik Eğitimi Program Dizisi’.
Ben reklamı çok sevdim... Ama... Amasını anlatayım: Bizim köşeyi izleyenler artık çok iyi biliyorlar ki, bir reklamı sevmek onun başarılı yani etkili, yani reklam verenin iş hedefine uygun olması için yeterli değil. Reklamın ‘çalışabilmesi’ için aynı zamanda ‘doğru’ da olması gerekiyor...
Aslında iletişim açısından tartışmaya değer bir konsept söz konusu. Şekerbank, 23 Kasım’da yeni bir kampanyaya başlıyor. Banka bu kez, cazgır, çığırtkan satış odaklı değil; algılamayı, itibarı yönetmeye yönelik derinlikli bir yaklaşım sergiliyor.
Konsept son derece yalın... Kullanılmış olan görsel de öyle: Yardımcı olmak için birbirlerine ellerini uzatmış insanlar. Ve kilit mesaj: Uzat elini Türkiye!
‘Algılamanın %65’i görseldir’; ‘algılamayı yönetmek için düşünceden çok duygulara hitap etmelisin’ şeklindeki söylemlere bire bir uygun bir yapı var...
Gelelim tartışma konusuna. Müptezel kavramını Türk Dil Kurumu (TDK) şöyle karşılamış: Çokluğundan dolayı değerini yitiren, değersiz. ‘Ulusallık’ meselesi şu sıra o kadar çok kurum ve kişinin ağzına pelesenk (TDK: Konuşurken gereksiz tekrarlanan söz) oldu ki... Acaba hedef kitlede ‘Me too’ (taklitçi) denen bir tavır olarak algılanma tehlikesi var mıdır, emin değilim. Bu sorunun en doğru yanıtını, reklamın etkisini (hatırlanma falan gibi aldatmaca sonuçlarla değil) ölçerse bankanın bizzat kendisi verir.
Aslında iletişim açısından tartışmaya değer bir konsept söz konusu. Şekerbank, 23 Kasım’da yeni bir kampanyaya başlıyor. Banka bu kez, cazgır, çığırtkan satış odaklı değil; algılamayı, itibarı yönetmeye yönelik derinlikli bir yaklaşım sergiliyor.
Konsept son derece yalın... Kullanılmış olan görsel de öyle: Yardımcı olmak için birbirlerine ellerini uzatmış insanlar. Ve kilit mesaj: Uzat elini Türkiye!
‘Algılamanın %65’i görseldir’; ‘algılamayı yönetmek için düşünceden çok duygulara hitap etmelisin’ şeklindeki söylemlere bire bir uygun bir yapı var...
Gelelim tartışma konusuna. Müptezel kavramını Türk Dil Kurumu (TDK) şöyle karşılamış: Çokluğundan dolayı değerini yitiren, değersiz. ‘Ulusallık’ meselesi şu sıra o kadar çok kurum ve kişinin ağzına pelesenk (TDK: Konuşurken gereksiz tekrarlanan söz) oldu ki... Acaba hedef kitlede ‘Me too’ (taklitçi) denen bir tavır olarak algılanma tehlikesi var mıdır, emin değilim. Bu sorunun en doğru yanıtını, reklamın etkisini (hatırlanma falan gibi aldatmaca sonuçlarla değil) ölçerse bankanın bizzat kendisi verir.
‘Arkadaşımız var, haber çıkartırız’, çok tehlikeli
Şekerbank’In reklamıyla ilgili ilk bilgiyi, bana gönderilen bir e-postadan aldım. Her gün onlarca ilgili, ilgisiz basın bülteni geliyor. Pek çoğu çöpe gidiyor. Peki bunu niye çöpe göndermedim?
İlk dikkatimi çeken e-postanın ‘konu’ (subject) bölümünde yazanlar oldu: Şekerbank Reklam Kampanyası ‘Uzat Elini Türkiye’...
Sonra e-postayı gönderen hanımefendinin çok şirin bulduğum adı dikkatimi çekti: Gülkız Çakmaktaş. Nihayet e-postanın geldiği yere baktım. Halkla ilişkilerde başarılı işlere imza atan bir ajans: Excel İletişim Danışmanlığı...
Konuyla ilgilenmem dördüncü önem sırasında gündeme geldi...
Sıralama, PR şirketlerinde çalışan iletişimci meslektaşların ve kurum içinde çalışan, medya ile bir şekilde ilişkileri olan arkadaşların dikkatinden kaçmamıştır. Medyanın gündemine girmek giderek zorlaşıyor. Medya, kendisini kamuoyuna ifade etmek durumunda olan kurum ve kişilerin bir numaralı sosyal paydaşı. Peki o sosyal paydaşların ‘algılama durumları’ ne âlemde? Bu soruyu zaman zaman irdelemekte yarar var.
‘Medyada arkadaşı olduğu için haber çıkartan ajans’ muhabbeti yavaş yavaş sona eriyor. Çünkü herkesin medyada arkadaşı var. Ciddi bir gazetenin ekonomi servisine günde kaç haber, davet, basın bülteni geliyor sizce? Ben diyeyim 150 siz deyin 250... Bunların arasından sırf arkadaşınız var diye bir kere sıyrılırsınız. Haydi diyelim ikinci kez de sıyrıldınız. Ya sonra? Yaptığınız işin haber değeri yoksa, yandınız. O nedenle müşterinizde, “Bizim medyada arkadaşlarımız var, haberlerinizi çıkarırız” vaadini verirken iki kere düşünmenizde yarar var... Çünkü bir kere bu vaadi ortaya attınız mı, ondan sonra “Haber değeri yok. Onu yaratmanın yolları ise şu!” diyerek stratejik medya ilişkisine dönmeniz çok zordur...
Bu çerçevede, Gülkız kardeşimizin e-postası iyi bir örnekti. Dileyenler Excel’e bir e-posta atsınlar ve istesinler...
Orkid’den ikisi bir arada
Bİrkaç yıl önce Orkid’e bir tavsiyede bulunmuştum: Bayan Milli Voleybol Takımımıza sponsor olmaları çok doğru bir iletişim hareketiydi; ancak bunu sürdürmek ve yaymak gerekiyordu. Sponsorluk, tutarlılığın yanı sıra süreklilik de gerektiriyordu. Yoksa özdeşleşme ve algılama gerçekleşmiyordu.
Dün gazetelerde bir haber gördüm ve çok sevindim. Hem Orkid, hem Milli Takım adına... Bayan Milli Voleybol Takımı, Orkid’in genç kızları spora yönlendirmek amacıyla hayata geçireceği ‘Bırakın Spor Yapsınlar’ kampanyasını desteklemek için reklam filmlerinde oynayacakmış.
‘Benim elimde ilginç bir proje var, bana sponsor bulun’ diye elinde dosyayla etrafta dolaşanlar için kıssadan hisse: Ancak senelerce sürebilecek sponsorluk ve sosyal sorumluluk projeleri iletişim ve itibar konusunda anlam taşıyabiliyorlar.
Ayrıca Orkid’in bu projesi sponsorluk içinde sosyal sorumluluk da olabileceğinin en güzel örneği oldu.
İyi şeyler yapmak yetmiyor
Cuma günü Gayrettepe Rotary Kulübü’nün bir etkinliğinden söz etmiştim. Şişli Belediyesi ile işbirliği yaparak görme engelliler için internet kafe projesine başlamışlardı. Bunun için fon oluşturacaklardı. İki kaynak düşünmüşler başlangıç için. İlki bir konser. Bugün AKM’de 17.00’deki Engin Gürkey’in (www.engingurkey.com) gösterisinin gelirlerinin tamamı bu projeye gidecekmiş. Diğeri ise bir sergi. O da AKM’de. 20 Kasım-7 Aralık arasında. Geleneksel Türk El Sanatları Sergisi... Rotray’nin birbirlerinin çıkarlarını savunan insanların oluşturduğu bir ‘zenginler kulübü’ olmadıklarını anlatmaları gerektiğini savunmuştum o yazıda.
Aynı gün Ankara’dan bir e-posta aldım. Çankaya Rotary Kulübü Başkanı Serdar Gürel yazmış. Diyor ki: “Rotary hakkında, objektif, olumlu ve yönlendirici yazınız için öncelikle teşekkür etmek istiyorum. Bu dönem kulübümüzce yürütülen ve belki ‘Bizden izlerle dolu ve ecnebilikten tamamen uzak’ sayabileceğiniz bir projemiz var. “Toplum Liderleri Geliyor” adlı, iki Eğitim Fakültesi’nden gönüllü 40’ar öğretmen adayına yönelik planlanmış ve uygulanmakta olan ‘Ufuk geliştirme ve Liderlik Eğitimi Program Dizisi’.
Ben reklamı çok sevdim... Ama... Amasını anlatayım: Bizim köşeyi izleyenler artık çok iyi biliyorlar ki, bir reklamı sevmek onun başarılı yani etkili, yani reklam verenin iş hedefine uygun olması için yeterli değil. Reklamın ‘çalışabilmesi’ için aynı zamanda ‘doğru’ da olması gerekiyor...
Aslında iletişim açısından tartışmaya değer bir konsept söz konusu. Şekerbank, 23 Kasım’da yeni bir kampanyaya başlıyor. Banka bu kez, cazgır, çığırtkan satış odaklı değil; algılamayı, itibarı yönetmeye yönelik derinlikli bir yaklaşım sergiliyor.
Konsept son derece yalın... Kullanılmış olan görsel de öyle: Yardımcı olmak için birbirlerine ellerini uzatmış insanlar. Ve kilit mesaj: Uzat elini Türkiye!
‘Algılamanın %65’i görseldir’; ‘algılamayı yönetmek için düşünceden çok duygulara hitap etmelisin’ şeklindeki söylemlere bire bir uygun bir yapı var...
Gelelim tartışma konusuna. Müptezel kavramını Türk Dil Kurumu (TDK) şöyle karşılamış: Çokluğundan dolayı değerini yitiren, değersiz. ‘Ulusallık’ meselesi şu sıra o kadar çok kurum ve kişinin ağzına pelesenk (TDK: Konuşurken gereksiz tekrarlanan söz) oldu ki... Acaba hedef kitlede ‘Me too’ (taklitçi) denen bir tavır olarak algılanma tehlikesi var mıdır, emin değilim. Bu sorunun en doğru yanıtını, reklamın etkisini (hatırlanma falan gibi aldatmaca sonuçlarla değil) ölçerse bankanın bizzat kendisi verir.