Şeytan işi…
11 ağustos 2022 - Yeni şafak
Lisedeki Almanca hocamız Dr. Kopp ara sıra Latince atasözleri kullanmaya bayılırdı; bunlardan biri de “Errare humanum est”; yani “Hata yapmak insanlara mahsustur” idi.
Basit bir hatam üzerine utandığımı gören Dr. Kopp, biraz da beni teselli etmek için bu sözü tahtaya yazmıştı… O andan sonra dilime pelesenk etmiştim. Yaptığım her hatanın artık bir gerekçesi vardı: “Errare humanum est!”
Bern’deki üniversite yıllarımda yine bir “Errare humanum est!” savurduğum anda İsviçreli dostum Peter Schurter dedi ki: “Arkadaş, bu deyişi çok kullanıyorsun, ama sadece yarısını kullanıyorsun. Tamamı şöyledir: ‘Errare humanum est; perseverare diabolicum!’”
Yani; “Hata yapmak insanlara mahsustur; hatayı tekrarlamak ise şeytanlara!”
Şeytanla pek işim olsun istemediğim için o günden sonra bu sözün yeri geldiğinde ya tamamını kullandım ya da ondan mümkün olduğunca uzak durdum…
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu önceki gün malum açıklamayı yaptı. “Bizdeki seçmen bilgileri Yüksek Seçim Kurulu’nun elinde yok” dedi…
Bu kim bilir kaçıncı hata?.. Öyle “Atatürk ve arkadaşları Zeytin Yasası’nı 1939’da çıkardılar” demeye de benzemiyor…
Kişisel Verilerin Korunması Kanunu ile güvenliği sağlanan, izinsiz toplanması, paylaşılması, işlenmesi, depolanması, transferi yasak olan bilgiler bunlar… Elde edilmelerinin yasal yollarla mümkün olmayacağı açıkken Kılıçdaroğlu neyle övünmektedir?.. Akıl alır gibi değil…
“Elektrik faturalarınızı ödemeyin” dedi, elektriği hiç kesilmemiş ya da açılmış abonelerin evine konuk oldu. “Elektrikleri kesik” yalanının propagandasını yaptı…
26 Ocak’ta bir video paylaştı. “Islak imza ile hazineden 6 milyar TL’nin nasıl iç edildiğini anlatmak istiyorum” dedi… Özetle, Sayın Cumhurbaşkanı’nı bir ihaleyi iptal etmekle, yenisini 6 milyar TL farkla istediği firmaya vermekle itham etti… Bu işlerin “ispatıdır” diyerek de bir belge salladı elinde… Öyle bir belge olmadığı sonradan ortaya çıktı…
“Saray’a giden CHP’li”, “Parayla parti kuruyorlar”, “Beni dinliyorlar”, “Erdoğan'ın, Deniz Baykal’ın kasetini izlediğini gördüm. Kendisine o kaseti izletenler Erdoğan'ı kayıt altına alıyor", "Bakırköy 46 projesinin imar planının çıkartılması karşılığında TÜRGEV Vakfı'na Ataşehir'de 20 dönümlük arsa verildi", “Şehitler arasında ayrımcılık yapılıyor”, “Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'nde altın klozet var”, “Erdoğan'ın İsviçre'de 8 ayrı hesabı var”, “Cumhurbaşkanı ve ailesi yurt dışına kaçmak için hazırlık yapıyorlar”, “Tsunami sonrası toplanan paralar Açe'ye (Endonezya) gitmedi”, "ByLock kullanan 4 bakanı ve 60'a yakın vekili açıklayacağız”, “'Dövizini bozdur' çağrısı yapan Cumhurbaşkanı Erdoğan kendi birikimlerini TL'ye çevirmedi”, “Adil Öksüz MİT görevlisidir”…
Böyle say say bitmeyen, yalan oldukları belgelerle, dekontlarla ispatlanan onlarca laf, söz, iddia… “Sınava girmeyin… Otomobil almayın… Borçlarınızın faizlerini ödemeyin… Türkiye’ye yatırım yapmayın” gibi ucu bucağı olmayan provokasyonlar da cabası…
Her seferinde yanındaki, yakınındakiler “Genel Başkan’ın dili sürçtü… Hatadır olur…” savunmasını öne sürdüler ama Kılıçdaroğlu, kamu vicdanındaki ‘hata kotasını’ çoktan doldurmuş durumda… Hatayı tekrarlamak konusundaki ısrarında gel de Şeytan’ı anma…
Gözümüze takılanlar…
Basit bir hatam üzerine utandığımı gören Dr. Kopp, biraz da beni teselli etmek için bu sözü tahtaya yazmıştı… O andan sonra dilime pelesenk etmiştim. Yaptığım her hatanın artık bir gerekçesi vardı: “Errare humanum est!”
Bern’deki üniversite yıllarımda yine bir “Errare humanum est!” savurduğum anda İsviçreli dostum Peter Schurter dedi ki: “Arkadaş, bu deyişi çok kullanıyorsun, ama sadece yarısını kullanıyorsun. Tamamı şöyledir: ‘Errare humanum est; perseverare diabolicum!’”
Yani; “Hata yapmak insanlara mahsustur; hatayı tekrarlamak ise şeytanlara!”
Şeytanla pek işim olsun istemediğim için o günden sonra bu sözün yeri geldiğinde ya tamamını kullandım ya da ondan mümkün olduğunca uzak durdum…
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu önceki gün malum açıklamayı yaptı. “Bizdeki seçmen bilgileri Yüksek Seçim Kurulu’nun elinde yok” dedi…
Bu kim bilir kaçıncı hata?.. Öyle “Atatürk ve arkadaşları Zeytin Yasası’nı 1939’da çıkardılar” demeye de benzemiyor…
Kişisel Verilerin Korunması Kanunu ile güvenliği sağlanan, izinsiz toplanması, paylaşılması, işlenmesi, depolanması, transferi yasak olan bilgiler bunlar… Elde edilmelerinin yasal yollarla mümkün olmayacağı açıkken Kılıçdaroğlu neyle övünmektedir?.. Akıl alır gibi değil…
“Elektrik faturalarınızı ödemeyin” dedi, elektriği hiç kesilmemiş ya da açılmış abonelerin evine konuk oldu. “Elektrikleri kesik” yalanının propagandasını yaptı…
26 Ocak’ta bir video paylaştı. “Islak imza ile hazineden 6 milyar TL’nin nasıl iç edildiğini anlatmak istiyorum” dedi… Özetle, Sayın Cumhurbaşkanı’nı bir ihaleyi iptal etmekle, yenisini 6 milyar TL farkla istediği firmaya vermekle itham etti… Bu işlerin “ispatıdır” diyerek de bir belge salladı elinde… Öyle bir belge olmadığı sonradan ortaya çıktı…
“Saray’a giden CHP’li”, “Parayla parti kuruyorlar”, “Beni dinliyorlar”, “Erdoğan'ın, Deniz Baykal’ın kasetini izlediğini gördüm. Kendisine o kaseti izletenler Erdoğan'ı kayıt altına alıyor", "Bakırköy 46 projesinin imar planının çıkartılması karşılığında TÜRGEV Vakfı'na Ataşehir'de 20 dönümlük arsa verildi", “Şehitler arasında ayrımcılık yapılıyor”, “Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'nde altın klozet var”, “Erdoğan'ın İsviçre'de 8 ayrı hesabı var”, “Cumhurbaşkanı ve ailesi yurt dışına kaçmak için hazırlık yapıyorlar”, “Tsunami sonrası toplanan paralar Açe'ye (Endonezya) gitmedi”, "ByLock kullanan 4 bakanı ve 60'a yakın vekili açıklayacağız”, “'Dövizini bozdur' çağrısı yapan Cumhurbaşkanı Erdoğan kendi birikimlerini TL'ye çevirmedi”, “Adil Öksüz MİT görevlisidir”…
Böyle say say bitmeyen, yalan oldukları belgelerle, dekontlarla ispatlanan onlarca laf, söz, iddia… “Sınava girmeyin… Otomobil almayın… Borçlarınızın faizlerini ödemeyin… Türkiye’ye yatırım yapmayın” gibi ucu bucağı olmayan provokasyonlar da cabası…
Her seferinde yanındaki, yakınındakiler “Genel Başkan’ın dili sürçtü… Hatadır olur…” savunmasını öne sürdüler ama Kılıçdaroğlu, kamu vicdanındaki ‘hata kotasını’ çoktan doldurmuş durumda… Hatayı tekrarlamak konusundaki ısrarında gel de Şeytan’ı anma…
Gözümüze takılanlar…
- Türkiye, sağlık turizmi alanında tercih edilen ülkeler arasında başı çekiyor. Öte yandan bu işin ‘iletişimini’ yapmak hem yasal gerekçelerle hem de kamu vicdanına aykırı olabileceği için çok zor. Uluslararası eğitim platformu Laba Türkiye, Medicana Sağlık Grubu Pazarlama ve İş Geliştirme Direktörü Nazan Durmuş ile birlikte “Sağlık Sektöründe Stratejik Pazarlama” eğitim programını hazırlamış. Pek çok kıymetli başlığın ele alınacağı eğitimde bir husus aklımıza takıldı: “Pazarlamanın neden evrensel bir dil olduğu” ortaya konulacakmış… İletişimin, her alanda, hedef kitlenin kültür ve değerlerine uygun planlanmadığında çoğunlukla başarısız olduğuna şahit biri olarak yadırgadım doğrusu… (Pelin Dilmen, OMG Medya)
- Youthall, “Çalışma Süreleri ve Modeli” araştırmasının sonuçlarını açıklamış. 241 şirket ve 18-35 yaş aralığındaki 1130 gencin katıldığı çevrim içi çalışmaya göre; çalışan gençlerin %88,9’u “haftada 4 gün çalışmak isterim” derken, günde 6 saatlik çalışmaya olumlu bakanların oranı %83 olmuş. Şirketlerin İK yöneticilerinin %78,7’si 6 saatlik çalışmaya yeşil ışık yakarken, 4 günlük çalışma süresine “evet” diyenlerin oranı %25’te kalmış. Şirketlerin %63’ü de 4 gün çalışma konusunu değerlendirdiklerini ifade etmiş. Büyük şirketlerin %70’inde ise karar süreçlerinin zaman alacağı gözlemlenmiş, %11’lik kesim bu uygulamaya tamamen karşı olduğunu belirtmiş. (Dilber Müge Uygur, Eti Danışmanlık)
- Dynabook Türkiye İş Birimi Yöneticisi Ronald Ravel, KOBİ’lerin ‘rekabet güçlerini koruyabilmeleri’ için önerilerde bulunmuş. Burada; hızlı dijital dönüşüm, doğru donanımlar, esnek olmak, değişime açık kalmak ve dış kaynak kullanımı için doğru iş ortakları öne çıkıyormuş. (Kemal Tunçsel, MLS Group)