Şimdi CHP ne yapacak bakalım!..
24 ARALIK 2006
İş dünyasını en üst düzeyde temsil eden ve kendimi bildim bileli çıkışlarıyla ülkenin siyaset, ekonomi ve sosyal yaşamını etkileyen TÜSİAD raconu kesmiş. Hem de hiçbir tartışmaya olanak vermeyecek açıklıkta. Üstelik, iki liderinin ağzından, senkron bir ifadeyle... Yönetim Kurulu Başkanı Ömer Sabancı ve Yüksek İstişare Konseyi Başkanı Mustafa Koç, seçimlerin zamanında yapılması, Cumhurbaşkanı seçimi konusunda da meclisin uzlaşması gerektiğini söylemişler...
Şimdi CHP liderinden nasıl bir çıkış bekliyorsunuz? “Hiçbir çıkış beklemiyorum!” olmaz... Neden olmaz, anlatalım.
1960’larda okuduğum en ilginç kitaplardan biri “Geschichte der SED” (D. Almanya Sosyalist Birlik Partisi Tarihi) idi. Özellikle şu cümleyi unutmam: Ortaya atılan bir fikir veya söylem mutlaka eylemle desteklenmeli!
Yani sine-i millet lafını ediyorsan, ölsen de iki hafta sonra dönmeyeceksin. Döneceksen de yeni bir aksiyon planıyla geleceksin... TÜSİAD ve TOBB’u erken seçim için birlikte hareket etmeye davet ediyorsan; bunlar da kalkıp tam tersini söylüyorlarsa; sonu ne olursa olsun ikisine de savaş açacak, “Hodri meydan!” diyeceksin.
Özlem Gürses ile birlikte sunduğumuz “Bildiğin gibi değil” adlı programda Metin Akpınar Cuma günü konuğumuzdu. Bugün saat 12.00’den sonra tekrarı yayınlanacak programda Akpınar’a binlerce destek mail’i geldi. Akpınar TÜSİAD ile yaklaşık aynı şeyleri söylüyordu. Siyasette içtenliğe, yürekliliğe ve tutarlılığa öyle bir özlem vardı ki, insanlar ellerinden gelse o anda Akpınar’ı siyaset arenasının ortasına dikeceklerdi...
Her zamanki iddiamızı bir kez daha tekrarlayalım: AK Parti’nin puanlarının düşmemesinde CHP’nin katma değeri büyüktür. Kendilerini kutlarız...
Bu vetolar kime yarıyor?...
Sayın Cumhurbaşkanımız’ı çok iyi anlıyorum. Yaptığı pek çok şeye katılmasam da anlıyorum. Ama o da anlıyor mu acaba? Özellikle bazı eylemleri ile AK Parti iktidarını ‘konsolide’ ettiğini kavrıyor mu acaba, diye çok merak ediyorum...
Örneğin dün TRT Genel Müdürlüğü atamasını dördüncü kez reddetmiş. Tam 1,5 yıldır genel müdürü bulunmayan TRT ile ilgili vetolar şöyle sıralanmış: Ulaştırma Bakanlığı Müsteşarı İbrahim Şahin (2 kez), Başbakanlık Müsteşar Yardımcısı Ruhi Özbilgiç ve nihayet Anadolu Ajansı Yönetim Kurulu Başkanı ve Genel Müdürü Hilmi Bengi...
Bu sonuncusunda prosedür hatası yapıldığı iddia ediliyor. Üçüncü vetonun ardından geçmesi gereken 45 günlük süre beklenmemiş... Koskoca ülkenin hükümeti ile Cumhurbaşkanı arasındaki mevzuya bakın...
Dinler arası diyalog böyle olur
Dün Ankara’dan bir arkadaşımız aradı. Sabah işe gelirken yolda Çetinkaya Alışveriş Merkezleri’nin açık hava reklamlarını görmüş. Dayanamamış; telefona sarılmış, “Bunu biriyle paylaşmam gerekiyordu, aklıma sen geldin” dedi. Sonra ekledi: “Yılbaşı ve Bayram üst üste geliyor ya, Muhafazakârlık ve demokrasi anlayışını yaratıcı bir potada eritmek ve dinler arası diyalogu sağlamak, ancak böyle mümkün olabilirdi!”...
Reklam sloganı şuymuş:“Bu Yılbaşı indirim size kurban olsun!”...
Ne çözümleme ama değil mi?
Arkadaşımız iyice heyecanlanmış: “Aklıma şöyle bir tamamlayıcı sahne geldi: Noel Baba eline sağlam bir bıçak almış, Ren geyiklerinden birini kurban etmek üzere besmele çekiyor, hemen yanı başında da geyiğin derisini yüzmek üzere asacağı süslü Noel ağacı duruyor. Nasıl ama?”
Arkadaşımızın bizzat kendisi ciddi bir mümin olmasa, bu sulu şakayı uzatmasına izin vermeyeceğim. Gördüm ki, ‘içerden’ eleştiriyor, sesimi çıkarmadım...
Yılbaşı ve bayramın çakışması, milli kültür tartışmalarını pratikte ister istemez gündeme getirecek...
Vaat ürün kadar önemlidir
Marka yönetiminde bana sorarsanız, en önemli ve en öncelikli unsur markanın vaadidir. Eğer bu vaadin oluşturulmasında sorun varsa, ondan sonra ağzınızla kuş tutsanız, sonuç alamıyorsunuz...
Hülya Avşar ve pek çok ünlünün neden marka olamayacaklarını işte bu vaat meselesinden yola çıkarak anlatmaya çalışmıştık. Son günlerde gündeme gelen üç ilginç ‘marka adayı’ örneğinden yola çıkarsak, belki derdimizi daha da iyi anlatabiliriz. Kemal Kükrer, Celal Birsen, İbrahim Tatlıses...
Aslında listeye Ajdar ve İsmail Y.K.’yı da eklemeyi düşünüyordum ama, karmaşık olur diye vazgeçtim.
Kemal Kükrer’in (sirke, turşu vs.) marka vaadini şu sahne gayet iyi anlatıyor: Kadın gece yatakta kocasıyla uyurken, hafif de erotik bir tonla “Kemal Kükrer, Kemal Kükrer!” diye sayıklar... Onsuz yapamayacağını falan söyler. Maço kılıklı kocası da “Kimmiş bu Kemal Kükrer?” diye, kükreyerek yatakta doğrulur...
Celal Birsen ise şemsiye markası. Onu vaadi ne sizce. Yağmura karşı sizi korur. Yağmur istediği kadar yağabilir... Her şemsiye markasının vaadi olabilir bu... Ayrıca şu sıra pek yağmur da yağmıyor...
İşin ilginç yanı; hem Kükrer hem de Birsen ürünleri gerçekten de iyi imiş. Bilen biliyormuş (ne demekse...)
İbrahim Tatlıses ise yeni bir özel uçak servisinin tanıtımını yapıyor şu sıra... Uçak süper... Peki bu işteki Tatlıses vaadi ne, sizce? Ben bilemedim. Bilenin varsa bana bildirsin yazalım, herkes öğrensin...
Kıssadan hisse: vaat ve onun iletişimi, üründen de hizmetten de önemlidir...
Şimdi CHP liderinden nasıl bir çıkış bekliyorsunuz? “Hiçbir çıkış beklemiyorum!” olmaz... Neden olmaz, anlatalım.
1960’larda okuduğum en ilginç kitaplardan biri “Geschichte der SED” (D. Almanya Sosyalist Birlik Partisi Tarihi) idi. Özellikle şu cümleyi unutmam: Ortaya atılan bir fikir veya söylem mutlaka eylemle desteklenmeli!
Yani sine-i millet lafını ediyorsan, ölsen de iki hafta sonra dönmeyeceksin. Döneceksen de yeni bir aksiyon planıyla geleceksin... TÜSİAD ve TOBB’u erken seçim için birlikte hareket etmeye davet ediyorsan; bunlar da kalkıp tam tersini söylüyorlarsa; sonu ne olursa olsun ikisine de savaş açacak, “Hodri meydan!” diyeceksin.
Özlem Gürses ile birlikte sunduğumuz “Bildiğin gibi değil” adlı programda Metin Akpınar Cuma günü konuğumuzdu. Bugün saat 12.00’den sonra tekrarı yayınlanacak programda Akpınar’a binlerce destek mail’i geldi. Akpınar TÜSİAD ile yaklaşık aynı şeyleri söylüyordu. Siyasette içtenliğe, yürekliliğe ve tutarlılığa öyle bir özlem vardı ki, insanlar ellerinden gelse o anda Akpınar’ı siyaset arenasının ortasına dikeceklerdi...
Her zamanki iddiamızı bir kez daha tekrarlayalım: AK Parti’nin puanlarının düşmemesinde CHP’nin katma değeri büyüktür. Kendilerini kutlarız...
Bu vetolar kime yarıyor?...
Sayın Cumhurbaşkanımız’ı çok iyi anlıyorum. Yaptığı pek çok şeye katılmasam da anlıyorum. Ama o da anlıyor mu acaba? Özellikle bazı eylemleri ile AK Parti iktidarını ‘konsolide’ ettiğini kavrıyor mu acaba, diye çok merak ediyorum...
Örneğin dün TRT Genel Müdürlüğü atamasını dördüncü kez reddetmiş. Tam 1,5 yıldır genel müdürü bulunmayan TRT ile ilgili vetolar şöyle sıralanmış: Ulaştırma Bakanlığı Müsteşarı İbrahim Şahin (2 kez), Başbakanlık Müsteşar Yardımcısı Ruhi Özbilgiç ve nihayet Anadolu Ajansı Yönetim Kurulu Başkanı ve Genel Müdürü Hilmi Bengi...
Bu sonuncusunda prosedür hatası yapıldığı iddia ediliyor. Üçüncü vetonun ardından geçmesi gereken 45 günlük süre beklenmemiş... Koskoca ülkenin hükümeti ile Cumhurbaşkanı arasındaki mevzuya bakın...
Dinler arası diyalog böyle olur
Dün Ankara’dan bir arkadaşımız aradı. Sabah işe gelirken yolda Çetinkaya Alışveriş Merkezleri’nin açık hava reklamlarını görmüş. Dayanamamış; telefona sarılmış, “Bunu biriyle paylaşmam gerekiyordu, aklıma sen geldin” dedi. Sonra ekledi: “Yılbaşı ve Bayram üst üste geliyor ya, Muhafazakârlık ve demokrasi anlayışını yaratıcı bir potada eritmek ve dinler arası diyalogu sağlamak, ancak böyle mümkün olabilirdi!”...
Reklam sloganı şuymuş:“Bu Yılbaşı indirim size kurban olsun!”...
Ne çözümleme ama değil mi?
Arkadaşımız iyice heyecanlanmış: “Aklıma şöyle bir tamamlayıcı sahne geldi: Noel Baba eline sağlam bir bıçak almış, Ren geyiklerinden birini kurban etmek üzere besmele çekiyor, hemen yanı başında da geyiğin derisini yüzmek üzere asacağı süslü Noel ağacı duruyor. Nasıl ama?”
Arkadaşımızın bizzat kendisi ciddi bir mümin olmasa, bu sulu şakayı uzatmasına izin vermeyeceğim. Gördüm ki, ‘içerden’ eleştiriyor, sesimi çıkarmadım...
Yılbaşı ve bayramın çakışması, milli kültür tartışmalarını pratikte ister istemez gündeme getirecek...
Vaat ürün kadar önemlidir
Marka yönetiminde bana sorarsanız, en önemli ve en öncelikli unsur markanın vaadidir. Eğer bu vaadin oluşturulmasında sorun varsa, ondan sonra ağzınızla kuş tutsanız, sonuç alamıyorsunuz...
Hülya Avşar ve pek çok ünlünün neden marka olamayacaklarını işte bu vaat meselesinden yola çıkarak anlatmaya çalışmıştık. Son günlerde gündeme gelen üç ilginç ‘marka adayı’ örneğinden yola çıkarsak, belki derdimizi daha da iyi anlatabiliriz. Kemal Kükrer, Celal Birsen, İbrahim Tatlıses...
Aslında listeye Ajdar ve İsmail Y.K.’yı da eklemeyi düşünüyordum ama, karmaşık olur diye vazgeçtim.
Kemal Kükrer’in (sirke, turşu vs.) marka vaadini şu sahne gayet iyi anlatıyor: Kadın gece yatakta kocasıyla uyurken, hafif de erotik bir tonla “Kemal Kükrer, Kemal Kükrer!” diye sayıklar... Onsuz yapamayacağını falan söyler. Maço kılıklı kocası da “Kimmiş bu Kemal Kükrer?” diye, kükreyerek yatakta doğrulur...
Celal Birsen ise şemsiye markası. Onu vaadi ne sizce. Yağmura karşı sizi korur. Yağmur istediği kadar yağabilir... Her şemsiye markasının vaadi olabilir bu... Ayrıca şu sıra pek yağmur da yağmıyor...
İşin ilginç yanı; hem Kükrer hem de Birsen ürünleri gerçekten de iyi imiş. Bilen biliyormuş (ne demekse...)
İbrahim Tatlıses ise yeni bir özel uçak servisinin tanıtımını yapıyor şu sıra... Uçak süper... Peki bu işteki Tatlıses vaadi ne, sizce? Ben bilemedim. Bilenin varsa bana bildirsin yazalım, herkes öğrensin...
Kıssadan hisse: vaat ve onun iletişimi, üründen de hizmetten de önemlidir...