Şöhret müptezellik kaldırmaz
03 OCAK 2007
Sonunda olaya Sinan Çetin el koymuş. Avrupa Yakası onun şirketinin yapımı ya... Peker Açıkalın’a (Gaffur) demiş ki: “Karakteri yıpratma. Öyle zırt pırt önüne gelen TV kanalında pijamayla boy gösterme!”
Sinan akıllı adam. ‘Güç kirlenmesi’ (Power pollution) nedir bilir. Yani alkışın ‘yuh’a dönüşmesi. Ya da gülmenin ağlamaya...
Gaffur tipini midemin kaldırmaması bir kenara, bu tür başarılı popüler çıkışlar hiç ‘müptezellik’ (çokluğundan dolayı değerini yitirme – TDK) kaldırmaz.
Allahtan Açıkalın’ın rol aldığı “Maskeli Beşler: Irak” 12 Ocak’ta vizyona giriyor. Eğer Peker Açıkalın iletişimini bu bağlama kaydırabilirse, Gaffur’un üstüne yapışmasından kurtulabilir... Yoksa geçmişte pek çok starı yok etmiş olan “Gaffur askerde”, “Gaffur okulda”, “Gaffur Almanya’da” gibi müptezelliğin daniskası işlere bulaşmak zorunda kalır. Bu da Açıkalın gibi süper yetenekli bir oyuncuya yazık olması demektir...
Yener Süsoy benim hocamdı
Neredeyse aynı yaşta sayılırdık. Ona ‘Ağabey’ derdim. ‘Yaş’ nedeniyle değil, ‘baş’ nedeniyle... Ondan çok şey öğrendim. 1978 yılında çalışmaya başladığım Hey dergisinde Doğan Şener genel yayın yönetmeniydi, o da yazı işleri müdürü. Doğan ağabey uygulama ile pek ilgilenmezdi. Dergileri Süsoy yapardı. O dönem Hey dergisinde çalışmış isimleri yazmaya kalksak bu sayfa dolar. Hepsi bugün medyada önemli görevdeler. Hey okul gibiydi... Ercüment Karacan – Abdi İpekçi – Doğan Şener’den uzanan zincirin bir halkası da Süsoy’du...
Bu yarışma programı izlenir
Oktay Kaynarca’ya bir özür borçluyum. Onun bundan haberi olmayabilir. Daha önce kendisini “Yengeç Sepeti” ve “Deliyürek-Bumerang Cehennemi” adlı filmlerde görmüştüm. Sonra “Kurtlar Vadisi” geldi. Çakır...
Bu rol çerçevesinde ilişki ve iletişimini gerektiği gibi yönetemediğini düşündüm hep. Gereğinden fazla Çakır’laşmıştı. Gazete haberlerine bakılacak olursa ‘gerçek Çakır’larla fazla içli dışlı olmuştu. Ben de buradan yola çıkıp mesleki başarısını sorgulamıştım geçmişte.
Ne olmuş bilmiyorum. Ya o hep öyleydi de ben görememiştim; ya Özgü Namal ile birlikteliği ona iyi gelmişti. Ya da gerçekten olgunlaşmıştı. TV’de gördüğüm Kaynarca’ya hayran oldum...
Ara sıra gözüm takılıyordu. Bayramın ikinci günü sunduğu yarışma programı “Anlat Bakalım”ı izledim. Başından sonuna. Büyük bir keyifle. Her zaman savunduğum, “ciddiyet ve eğlencenin” bir arada olabileceğinin en güzel örneklerinden birini verdi. Hem de yarışmacılar arasında onun raydan çıkarmaya meyilli onca aday varken...
Zeka ve kıvraklık gerektiren böyle bir programın üstesinden gelen Kaynarca’yı uzun yıllar keyifle izlemeye devam edeceğimizi düşünüyorum. 2007’de vizyona girmesi beklenen ve bir Ahmet Ümit uyarlaması olan Sis ve Gece’deki Naci tiplemesini de merakla bekliyorum.
Yener Süsoy küllerinden yeniden var olma konusunda da örnek olmuştur çevresine. Yaşamı hayli dramatik iniş çıkışlarla doluydu. En aşağılara indiği zaman bile dibe ayağını vurup yüzeye çıkmayı başardı. Burada ona inanıp destek olanları da şükranla anmak gerek: Simavi dönemi ve sonraları Doğan dönemi Hürriyet üst yönetimini...
Bunları niçin yazıyorum? Bilgiden çok tecrübenin kritik başarı faktörünü oluşturduğu, usta-çırak ilişkisinin, bireye yatırımın büyük önem taşıdığı iletişim mesleğinde, daha işin başında olan gençler ve onların ustaları için yazıyorum. Gençler, ustalarından azami faydayı sağlayıp sağlamadıklarını sorgulamalılar; ustalar da o güne kadar kaç genci ‘usta’ yaptıklarını... Yener Usta, pek çok genci usta yapmıştır.
Ruhun şad olsun Yener Ağabey...
Sinan akıllı adam. ‘Güç kirlenmesi’ (Power pollution) nedir bilir. Yani alkışın ‘yuh’a dönüşmesi. Ya da gülmenin ağlamaya...
Gaffur tipini midemin kaldırmaması bir kenara, bu tür başarılı popüler çıkışlar hiç ‘müptezellik’ (çokluğundan dolayı değerini yitirme – TDK) kaldırmaz.
Allahtan Açıkalın’ın rol aldığı “Maskeli Beşler: Irak” 12 Ocak’ta vizyona giriyor. Eğer Peker Açıkalın iletişimini bu bağlama kaydırabilirse, Gaffur’un üstüne yapışmasından kurtulabilir... Yoksa geçmişte pek çok starı yok etmiş olan “Gaffur askerde”, “Gaffur okulda”, “Gaffur Almanya’da” gibi müptezelliğin daniskası işlere bulaşmak zorunda kalır. Bu da Açıkalın gibi süper yetenekli bir oyuncuya yazık olması demektir...
Yener Süsoy benim hocamdı
Neredeyse aynı yaşta sayılırdık. Ona ‘Ağabey’ derdim. ‘Yaş’ nedeniyle değil, ‘baş’ nedeniyle... Ondan çok şey öğrendim. 1978 yılında çalışmaya başladığım Hey dergisinde Doğan Şener genel yayın yönetmeniydi, o da yazı işleri müdürü. Doğan ağabey uygulama ile pek ilgilenmezdi. Dergileri Süsoy yapardı. O dönem Hey dergisinde çalışmış isimleri yazmaya kalksak bu sayfa dolar. Hepsi bugün medyada önemli görevdeler. Hey okul gibiydi... Ercüment Karacan – Abdi İpekçi – Doğan Şener’den uzanan zincirin bir halkası da Süsoy’du...
Bu yarışma programı izlenir
Oktay Kaynarca’ya bir özür borçluyum. Onun bundan haberi olmayabilir. Daha önce kendisini “Yengeç Sepeti” ve “Deliyürek-Bumerang Cehennemi” adlı filmlerde görmüştüm. Sonra “Kurtlar Vadisi” geldi. Çakır...
Bu rol çerçevesinde ilişki ve iletişimini gerektiği gibi yönetemediğini düşündüm hep. Gereğinden fazla Çakır’laşmıştı. Gazete haberlerine bakılacak olursa ‘gerçek Çakır’larla fazla içli dışlı olmuştu. Ben de buradan yola çıkıp mesleki başarısını sorgulamıştım geçmişte.
Ne olmuş bilmiyorum. Ya o hep öyleydi de ben görememiştim; ya Özgü Namal ile birlikteliği ona iyi gelmişti. Ya da gerçekten olgunlaşmıştı. TV’de gördüğüm Kaynarca’ya hayran oldum...
Ara sıra gözüm takılıyordu. Bayramın ikinci günü sunduğu yarışma programı “Anlat Bakalım”ı izledim. Başından sonuna. Büyük bir keyifle. Her zaman savunduğum, “ciddiyet ve eğlencenin” bir arada olabileceğinin en güzel örneklerinden birini verdi. Hem de yarışmacılar arasında onun raydan çıkarmaya meyilli onca aday varken...
Zeka ve kıvraklık gerektiren böyle bir programın üstesinden gelen Kaynarca’yı uzun yıllar keyifle izlemeye devam edeceğimizi düşünüyorum. 2007’de vizyona girmesi beklenen ve bir Ahmet Ümit uyarlaması olan Sis ve Gece’deki Naci tiplemesini de merakla bekliyorum.
Yener Süsoy küllerinden yeniden var olma konusunda da örnek olmuştur çevresine. Yaşamı hayli dramatik iniş çıkışlarla doluydu. En aşağılara indiği zaman bile dibe ayağını vurup yüzeye çıkmayı başardı. Burada ona inanıp destek olanları da şükranla anmak gerek: Simavi dönemi ve sonraları Doğan dönemi Hürriyet üst yönetimini...
Bunları niçin yazıyorum? Bilgiden çok tecrübenin kritik başarı faktörünü oluşturduğu, usta-çırak ilişkisinin, bireye yatırımın büyük önem taşıdığı iletişim mesleğinde, daha işin başında olan gençler ve onların ustaları için yazıyorum. Gençler, ustalarından azami faydayı sağlayıp sağlamadıklarını sorgulamalılar; ustalar da o güne kadar kaç genci ‘usta’ yaptıklarını... Yener Usta, pek çok genci usta yapmıştır.
Ruhun şad olsun Yener Ağabey...