38.8’in tadı çıkmıyor...
06 ARALIK 2006
Halk arasında çok sık kullanılan bir deyiştir: “Çocuğumun hasta olmasına yanmam, huyu değişir diye korkarım”...
Benim de huyum değişti. Dünyanın en zevkli işidir aslında: Şımarmak ve başkaları tarafından şımartılmak. Fakat küçük bir farkla. İşin içinde ateş olmayacak.
38.8 derece bir insanı Cüneyt Arkın’ın tekmesini yemiş gibi yapıyor.
Şu sıra yaygınmış. O yayılmadan biz de nasibimizi aldık. Gribin bu türü zevki çıkarılacak türden değil... Allah sizi korusun...
Gelişmişliğin simgesi: WC mi, ‘Hela’ mı?
Pazar günü yerimden kımıldamaya niyetim yoktu... Bütün gün sırt üstü yatıp İttihat ve Terakki'de On Sene adlı kitabı okuyacaktım. İki cilt... Tuğla gibi.. Ama çok heyecanlı...
Mümkün mü?.. Gün yeni ağarıyordu ki (yani saat 10.30 gibi...) o ölümcül telefon geldi... Arayan, liseden sınıf arkadaşım, Derimod’un sahibi Ümit Zaim idi:“45 dakika sonra Belgrad Ormanı’nda buluşalım!” Ümit türünden tipik hiperaktifleri en iyisi, uzaktan sevmektir. Yanlarına yaklaştınız mı, sizi de o tempolarının içine çekiverirler çünkü...
Orman’ın yakınlarında bir yerlerde oturmanın böyle dezavantajları vardır... Yapacak bir şey yoktu. Düştük peşine...
Belgrad Ormanı pek bir düzelmiş. Ateşi yasaklamaları etkisini göstermiş. Etrafta Gaffur tadında pijamalı yangın bombaları pek kalmamış... Turu tamamladıktan sonra bir de WC’ye uğrayalım dedik. Kapısında öyle yazıyordu. Keşke ‘Hela’ deselermiş. Daha yakışırmış... Tuvaletin o hali annem Leman Sadullah Hanım’ın bir yorumunu hatırlattı yine bana...
“Gittiğin ülkelerde umumi tuvaletlere bakacaksın!” derdi annem, “Ya da o ülkede yaşlı insanlara, çocuklara, hastalara ve hayvanlara nasıl davranıldığına... Üretime doğrudan katma değer getirmeyen mekân ve insanlar konusundaki yaklaşımları o ülkenin gelişmişliğini gösterir...”
Bence Belgrad Ormanı’na yürüyüşe gelmek çok iyi fikir; fakat tuvaletine girmemek üzere yapın programınızı...
Dünya gözüyle onu görmek...
Kendisini, ilk benim keşfettiğimi sanırdım. Tabii Türkiye’de... 80’li yılların sonunda ilk albümlerini ele geçirdiğimde benden önce Theo Angelopoulos tarafından keşfedildiğini görüp, çok sinirlenmiştim. Angelopoulos’un filmlerine müzik yaptığı söylenirken, ben Theo Angelopoulos’un onun müziklerine film yaptığını soyutlamışımdır hep. Pazar akşamı Lütfi Kırdar’daki muhteşem canlı performansı izlediğimde o soyutlamamın ne kadar doğru olduğunu bir kez daha gördüm. Bu durumlarda aklıma şu söz gelir: İnsanın ruhu, yüzüne yansırmış...
Niye bu muhteşem kadınların hepsi küçücük olur? Edith Piaf, Sezen Aksu, Eleni Karaindrou...
Bu olağanüstü geceyi bize yaşattıkları için Şişli Belediyesi ve sponsorlarına teşekkür ederiz. Anlamadığım bir şey var o da “Barış için kuzey güney buluşması” ne demek? Yani Eleni nerede duruyor; yönü ne?
O gece sadece Eleni’yi hayranlıkla izlemedik. Hacettepe Üniversitesi Senfoni orkestrası ve şef Erol Dinçer de duygu ve düşüncelerimizin en derinlerine kadar işlemeyi başardılar. Değerli şef bu kadar yetenekli ve güzel kızı nereden bulmuş? Diğer taraftan Eleni’nin bestelerini çalarken gözlerinden okunan heyecana ne demeli?
Gitmeyenler bu seferlik Eleni’yi kaçırdılar. Kendilerine ya Eleni’nin CD’lerini almalarını ya da Yunan Antik Tiyatrolarında verdiği konserlere gitmelerini öneriyorum. Pişman olmayacaksınız.
Benim de huyum değişti. Dünyanın en zevkli işidir aslında: Şımarmak ve başkaları tarafından şımartılmak. Fakat küçük bir farkla. İşin içinde ateş olmayacak.
38.8 derece bir insanı Cüneyt Arkın’ın tekmesini yemiş gibi yapıyor.
Şu sıra yaygınmış. O yayılmadan biz de nasibimizi aldık. Gribin bu türü zevki çıkarılacak türden değil... Allah sizi korusun...
Gelişmişliğin simgesi: WC mi, ‘Hela’ mı?
Pazar günü yerimden kımıldamaya niyetim yoktu... Bütün gün sırt üstü yatıp İttihat ve Terakki'de On Sene adlı kitabı okuyacaktım. İki cilt... Tuğla gibi.. Ama çok heyecanlı...
Mümkün mü?.. Gün yeni ağarıyordu ki (yani saat 10.30 gibi...) o ölümcül telefon geldi... Arayan, liseden sınıf arkadaşım, Derimod’un sahibi Ümit Zaim idi:“45 dakika sonra Belgrad Ormanı’nda buluşalım!” Ümit türünden tipik hiperaktifleri en iyisi, uzaktan sevmektir. Yanlarına yaklaştınız mı, sizi de o tempolarının içine çekiverirler çünkü...
Orman’ın yakınlarında bir yerlerde oturmanın böyle dezavantajları vardır... Yapacak bir şey yoktu. Düştük peşine...
Belgrad Ormanı pek bir düzelmiş. Ateşi yasaklamaları etkisini göstermiş. Etrafta Gaffur tadında pijamalı yangın bombaları pek kalmamış... Turu tamamladıktan sonra bir de WC’ye uğrayalım dedik. Kapısında öyle yazıyordu. Keşke ‘Hela’ deselermiş. Daha yakışırmış... Tuvaletin o hali annem Leman Sadullah Hanım’ın bir yorumunu hatırlattı yine bana...
“Gittiğin ülkelerde umumi tuvaletlere bakacaksın!” derdi annem, “Ya da o ülkede yaşlı insanlara, çocuklara, hastalara ve hayvanlara nasıl davranıldığına... Üretime doğrudan katma değer getirmeyen mekân ve insanlar konusundaki yaklaşımları o ülkenin gelişmişliğini gösterir...”
Bence Belgrad Ormanı’na yürüyüşe gelmek çok iyi fikir; fakat tuvaletine girmemek üzere yapın programınızı...
Dünya gözüyle onu görmek...
Kendisini, ilk benim keşfettiğimi sanırdım. Tabii Türkiye’de... 80’li yılların sonunda ilk albümlerini ele geçirdiğimde benden önce Theo Angelopoulos tarafından keşfedildiğini görüp, çok sinirlenmiştim. Angelopoulos’un filmlerine müzik yaptığı söylenirken, ben Theo Angelopoulos’un onun müziklerine film yaptığını soyutlamışımdır hep. Pazar akşamı Lütfi Kırdar’daki muhteşem canlı performansı izlediğimde o soyutlamamın ne kadar doğru olduğunu bir kez daha gördüm. Bu durumlarda aklıma şu söz gelir: İnsanın ruhu, yüzüne yansırmış...
Niye bu muhteşem kadınların hepsi küçücük olur? Edith Piaf, Sezen Aksu, Eleni Karaindrou...
Bu olağanüstü geceyi bize yaşattıkları için Şişli Belediyesi ve sponsorlarına teşekkür ederiz. Anlamadığım bir şey var o da “Barış için kuzey güney buluşması” ne demek? Yani Eleni nerede duruyor; yönü ne?
O gece sadece Eleni’yi hayranlıkla izlemedik. Hacettepe Üniversitesi Senfoni orkestrası ve şef Erol Dinçer de duygu ve düşüncelerimizin en derinlerine kadar işlemeyi başardılar. Değerli şef bu kadar yetenekli ve güzel kızı nereden bulmuş? Diğer taraftan Eleni’nin bestelerini çalarken gözlerinden okunan heyecana ne demeli?
Gitmeyenler bu seferlik Eleni’yi kaçırdılar. Kendilerine ya Eleni’nin CD’lerini almalarını ya da Yunan Antik Tiyatrolarında verdiği konserlere gitmelerini öneriyorum. Pişman olmayacaksınız.