6’lı iflas
18 ağustos 2022 - Yeni Şafak
Her şey “Aday olup olmayacağımı nereden biliyorsunuz?” retorik sorusuyla başladı… Ardından mitinglerde, konuşmalarında cümlelerine “Ben” diyerek girdi; “Bay Kemal sözü” ile bitirdi…
“Belediye Başkanları şöyle bir geri dursun” diye tavır yaptı… Sonra CHP’nin ‘Yerel Yönetimlerden Sorumlu’ Genel Başkan Yardımcısı Seyit Torun çizgiyi çekti: “Adayımız belli. Sonuçta hep birlikte mücadele verdiğimiz bir süreç var. Altılı masayı oluşturan, adalet yürüyüşü yapan, bütün farklı siyasi partileri bir araya getiren, demokrasi için her türlü bedeli ödemiş bir genel başkanımız var.”
En sonunda CHP Genel Başkan Yardımcısı Veli Ağbaba, Partisi’nin en alttaki üyesinden en üstteki üyesine kadar hepsinin uzlaştığı Cumhurbaşkanı adayının Kemal Kılıçdaroğlu olduğunu açıkladı...
Biz de hep yazdık: “Cumhurbaşkanlığı adaylığı ana muhalefet partisi başkanının en doğal hakkıdır… Anasının ak sütü gibi helaldir…”
Fakat “Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu” dedirtti… Çünkü önemli bir ‘detayı’ unuttu Genel Başkan… Kendi kurduğu 6’lı masayı…
Hani her şeyin ama her şeyin ‘uzlaşma’yla karar verileceği… Öyle ki Cumhurbaşkanı adaylarının seçildikten(!) sonra bile dönüp her şeyi danışacağı masayı… Hani ‘Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı devirmek’ maksadıyla bir araya geldikleri masayı…
Malumunuz birkaç toplantı yaptı bu 6’lı heyet… Özeti; dağ fare doğurdu… Adayları dâhil somut bir öneri, yol haritası ortaya konulamadı… Sonunda da çatırdadı, patırdadı, iflas etti…
Babacan “Toplantılar sürmeli” dedi demesine ama ifade biçimi bunun ‘nezaket icabı’ olduğunu anlatıyordu… Karamollaoğlu daha açık konuştu, “ister istemez” vurgusu da gözden kaçmadı: “İttifakların eskisi kadar önemi olmadığını söylemiştik. Bunun sebebi de iktidarın bu konuda yaptığı değişiklikler. Ancak bunun hiçbir faydası yok, hiçbir önemi yok demedik. 6'lı masa çalışmaları bundan sonra da devam edecek. İster istemez bir dayanışma içerisinde…”
Peki bundan sonra ne olur?.. Kılıçdaroğlu’nun hiç değilse ettiği sözlerden bir tanesinin arkasında durması beklenir. Mesela çıksa ortaya ve dese ki: “Ben adayım. Seçilirsem Meral Akşener, Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş da Cumhurbaşkanı Yardımcısı olacaklar.”
Siyasetin seyri değişir, öyle değil mi? Ama yapamaz… Çünkü anketlere göre bu isimlerin oy potansiyeli Kılıçdaroğlu’ndan daha yüksek… Cumhurbaşkanlığı Hükûmet Sistemi’nde yardımcılarının ağırlığı Cumhurbaşkanı ile yarışamayacağına göre, bunu başta Meral Hanım olmak üzere kimseye teklif edemez… Tabii bir de CHP’nin yarısı kadar bile oy alamamış partilerle bunca zaman ‘eşit’ düzlemde oturması var…
Dönüp dolaşıp kıymetli Barış Doster Hoca’nın ‘siyasal superman’ tanımlamasına geliyoruz. Fakat kimsede o yürek yok; olması da gerekmiyor… Tutarlılık olsa yeterdi… O da olamadı…
Gözümüze takılanlar…
“Belediye Başkanları şöyle bir geri dursun” diye tavır yaptı… Sonra CHP’nin ‘Yerel Yönetimlerden Sorumlu’ Genel Başkan Yardımcısı Seyit Torun çizgiyi çekti: “Adayımız belli. Sonuçta hep birlikte mücadele verdiğimiz bir süreç var. Altılı masayı oluşturan, adalet yürüyüşü yapan, bütün farklı siyasi partileri bir araya getiren, demokrasi için her türlü bedeli ödemiş bir genel başkanımız var.”
En sonunda CHP Genel Başkan Yardımcısı Veli Ağbaba, Partisi’nin en alttaki üyesinden en üstteki üyesine kadar hepsinin uzlaştığı Cumhurbaşkanı adayının Kemal Kılıçdaroğlu olduğunu açıkladı...
Biz de hep yazdık: “Cumhurbaşkanlığı adaylığı ana muhalefet partisi başkanının en doğal hakkıdır… Anasının ak sütü gibi helaldir…”
Fakat “Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu” dedirtti… Çünkü önemli bir ‘detayı’ unuttu Genel Başkan… Kendi kurduğu 6’lı masayı…
Hani her şeyin ama her şeyin ‘uzlaşma’yla karar verileceği… Öyle ki Cumhurbaşkanı adaylarının seçildikten(!) sonra bile dönüp her şeyi danışacağı masayı… Hani ‘Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı devirmek’ maksadıyla bir araya geldikleri masayı…
Malumunuz birkaç toplantı yaptı bu 6’lı heyet… Özeti; dağ fare doğurdu… Adayları dâhil somut bir öneri, yol haritası ortaya konulamadı… Sonunda da çatırdadı, patırdadı, iflas etti…
Babacan “Toplantılar sürmeli” dedi demesine ama ifade biçimi bunun ‘nezaket icabı’ olduğunu anlatıyordu… Karamollaoğlu daha açık konuştu, “ister istemez” vurgusu da gözden kaçmadı: “İttifakların eskisi kadar önemi olmadığını söylemiştik. Bunun sebebi de iktidarın bu konuda yaptığı değişiklikler. Ancak bunun hiçbir faydası yok, hiçbir önemi yok demedik. 6'lı masa çalışmaları bundan sonra da devam edecek. İster istemez bir dayanışma içerisinde…”
Peki bundan sonra ne olur?.. Kılıçdaroğlu’nun hiç değilse ettiği sözlerden bir tanesinin arkasında durması beklenir. Mesela çıksa ortaya ve dese ki: “Ben adayım. Seçilirsem Meral Akşener, Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş da Cumhurbaşkanı Yardımcısı olacaklar.”
Siyasetin seyri değişir, öyle değil mi? Ama yapamaz… Çünkü anketlere göre bu isimlerin oy potansiyeli Kılıçdaroğlu’ndan daha yüksek… Cumhurbaşkanlığı Hükûmet Sistemi’nde yardımcılarının ağırlığı Cumhurbaşkanı ile yarışamayacağına göre, bunu başta Meral Hanım olmak üzere kimseye teklif edemez… Tabii bir de CHP’nin yarısı kadar bile oy alamamış partilerle bunca zaman ‘eşit’ düzlemde oturması var…
Dönüp dolaşıp kıymetli Barış Doster Hoca’nın ‘siyasal superman’ tanımlamasına geliyoruz. Fakat kimsede o yürek yok; olması da gerekmiyor… Tutarlılık olsa yeterdi… O da olamadı…
Gözümüze takılanlar…
- Paşabahçe Vapuru’nun yenilenmesi malumunuz… Bir gümbürtü kopardılar ki sormayın (Bkz. 16 Ağustos tarihli yazımız)… 13 Ağustos’ta denize indirildi, töreni yapıldı vs. Meğer Vapur’un restorasyon sponsorlarından biri, geminin camlarını temin eden Şişecam’ın cam ev eşya markası Paşabahçe imiş… Çok yerinde bir aksiyon olmuş tabii… Fakat işin iletişimi konusunda geç kalmış görünüyorlar… İlgili basın bülteni daha dün, yani konu gündemden henüz düşmüşken elimize ulaştı. Keşke daha erken ulaşsaydı… (Ceren Olgaç, Lobby)
- Cumartesi günkü yazımızda, “Belli ki Kelebek çok iyi bir şeyler yapmış… Ancak bu durum medyaya böyle mi anlatılmalı?” demiş, basın bülteninin ‘dilini’ haberleştirmeye uygun bulmadığımız için eleştirmiştik. Kelebek Mobilya’nın iletişim ajansı, tam da olması gerektiği gibi, işin peşini bırakmadı. Bizi hem süreçle hem de firmanın başarılı işleriyle ilgili bilgilendirdi… Özellikle de KSS konusunda… Sanata, müziğe, doğaya ve kadın emeğine yönelik pek çok proje yürütüyorlarmış. Kelebek Kids ile çocukların sanat eğitimine destek oluyorlarmış. “Umut Benim Çocuk Korosu”nu kurmuş, doğaya karışan plastik poşetlerle yapılmış “Sürdürülebilirlik Sergisi”ni düzenlemişler. Bir yandan da Londra, New York, Afrika, Orta Doğu ve Türk Cumhuriyetleri’nde mağaza açmaya hazırlanıyorlarmış. İşte tüm bunlar, şimdi yaptıkları gibi anlatılırsa Kelebek’in sırtı yere gelmez… (Meltem Turgan, FM İletişim Danışmanlığı)
- Orman Genel Müdürlüğü (OGM), orman yangınlarına karşı toplumsal farkındalık oluşturmak için ünlü isimlerle iş birliği yapmış. Oyuncu Vildan Atasever, hayvan hakları konusundaki çalışmalarıyla tanınan Ömür Gedik ve futbol yorumcusu Ahmet Çakar’la anlaşan OGM, çektikleri videoları sosyal medya aracılığıyla yayınlamış. Aynı anda ‘farklı kesimlere’ “Birlikte Başarabiliriz” sloganıyken seslenmek istediği anlaşılan OGM’nin birden fazla isimle ‘şöhret kullanımı’ tekniğini tercih etmesi, amaca uygun görünüyor. Yolları açık, ormanlarımız, doğamız daim olsun… (Dilek Şeker Can, ‘U’ PR)