Ağca, Hükümete de Mercedes’e de fırsat yarattı
15 OCAK 2006
Türkiye’de hukuk sistemi yara almaya devam ediyor. Hiçbir dönemde yasal yapı bu kadar tartışılmamıştı. Pamuk davası, Şemdinli olayları, Van üniversitesi Rektörü Aşkın’ın başına gelenler ve nihayet M. Ali Ağca’nının durumu...
Bir zamanların büyük laflarından olan “Türk adaletine güveniyorum”, “Türkiye’de bağımsız hakimler ve savcılar vardır” türünden deyişler, sadece işlerini yapan hakim ve savcıların herhangi bir günahı olmaksızın sorgulanır oldu. Hem de bu sefer hem ‘kamu oyu’ hem de ‘kamu vicdanı’ tarafından.
Demek ki bir sıkıntı var. Sıkıntı varsa da iktidar partisinin elinde fırsat var. Futbol Federasyon Başkanı Levent Bıçakçı’nın son verdiği geniş kapsamlı röportajın başlığında yazıldığı gibi tam da “Düdük çalıp oyunu durdurma” zamanı. Şu sıra TCK’da yapılacak her türlü rötuşa, düzeltmeye kamuoyu da medya da gönülden destek vermeğe hazır. Böyle ittifak fırsatı siyasi iletişim açısından çok ender geçer bir iktidarın eline. Bu sıkıntıyı fırsata çevirmenin tek kritik başarı faktörü ise hızlı hareket etmektir. Aradan 6 ay geçtikten sonra aynı ittifak zeminini bulmak ve siyasi prim yapmak mümkün olmayabilir.
Bir başka sıkıntı da Mercedes için var. Hem de ne sıkıntı... Aldıkları bu ikinci ciddi algılama darbesi. Birincisi Susurluk’taydı. İkincisi Mercedes’i yine manşetlere taşıyan Ağca’nın tahliyesi sırasında ortaya çıktı. Mercedes hiç de hak etmediği şekilde yine mafya, Ülkücü terör, derin devlet ve karanlık işlerle anılır oldu. Ama “algılar gerçektir. Çünkü insanlar algıladıklarına inanırlar”.
Mercedes sanmıyorum ki dünyanın herhangi bir ülkesinde bu kadar itibar kaybına uğramış olsun. Otomobilin anavatanı ABD başta olmak üzere dünyanın neredeyse tüm ülkelerinde otomobilde bir numaralı prestij markası olan Mercedes’in yıldızı, Türkiye’de ‘karanlıkların prenslerine’ endekslenmiş durumda.
Mercedes, eğer Türkiye pazarı kendisine bir şey ifade ediyorsa, eğer Audi ve BMW’nin ekmeğine yağ sürmek istemiyorsa, derhal ‘iade-i itibarını’ sağlayacak bir iletişim atağına geçmeli. Önce bir araştırma ile hasar tespiti yaptırmalı. Öyle ya, belki de biz yanılıyoruzdur. Çevremizdeki dört beş tanıdığımızın Mercedes’lerini BMW veya Audi ile değiştirmeye kalkışmasını abartıyoruzdur... Ya da Mercedes Türkiye’de şu sıra özdeşleştirildiği karanlık dünyaya satış yapmaktan, hedef kitlesini oradan seçmek durumunda olmaktan herhangi bir rahatsızlık duymuyordur... O zaman diyecek bir şey yok. Ama tersi söz konusu ise ve hasar büyükse, iyi bir itibar yönetimine ve yeniden konumlanma stratejisine acilen ihtiyacı olacaktır. Ayrıca Hükümet gibi Mercedes de bu durumu fırsata çevirebilir.
Popüler ve derinlikli olma dersi
Gecenin bir saatine kadar gözümüzü kırpmadan izledik. Sezen Aksu’nun katıldığı Beyaz Show son yılların en derinlikli popüler eğlence programlarından biriydi. Ön hazırlığı için ciddi emek harcandığı belli olan programın başarısı belki Beyaz’a bir işaret olmuştur. Nitelikli ve derinlikli işler yaparak da popüler olmanın mümkün olduğunu görmüştür.
Perihan Abla, Süper Baba, İkinci Bahar, Bir İstanbul Masalı, Yabancı Damat, Aliye’nin elde ettiği başarıların arkasındaki dinamikleri görememiş olabilir. Ama Sezen Aksu ile yaptığı programa ve kendi hazırladığı formata, gösterdiği özene baksın yeter. TV’de kalıcı başarının hem popüler hem de derinlikli olmaktan geçtiğini Sezen’e ve bu programa bir daha baksa görecektir.
Program o kadar iyi, duygusal mesajı o kadar baskındı ki, Beyaz kadar zeki ve akıllı birinin ‘Kamu oyu’ ile ‘kamu vicdanı’ gibi birbirinden tamamen ayrı iki kavramı ‘kamu oyu vicdanı’ şeklinde, hiçbir zaman bir araya gelmeyecek bir isim tamlamasında bir kaç kez kullanmasını bile görmezden geldik...
Grunig çıktı, çıta yükseldi
Hani ‘Heykelini dikmek gerekir’ derler. Genellikle yürekli ve herkesin pek altından kalkamayacağı işlerin üstesinden gelmiş insanlar için söylenir bu söz. Tribeca İletişim Danışmanlığı şirketinin sahibi Cem İlhan için de iletişim sektöründe heykeli dikilecek bir iş yapmış, dersek abartmış olmayız.
İlhan, halka ilişkiler dünyasının en önemli kitabının Türkçe’ye kazandırılmasını sağlamış. James E. Grunig’in imzasını taşıyan kitabın adı: “Halka ilişkiler ve İletişim Yönetiminde Mükemmellik”. Kitap dediysek, tuğla gibi bir şey. 666 sayfa. Benim diyen iletişimcinin altında kalkmakta zorlanacağı bir kuram kitabı. Okurken kan ter içinde kalınacağı kesim. Dikensiz gül bahçesi var mı ki?.. Bence 13 yıl önce yazılmış olmasına rağmen hâlâ tazeliğini koruyan bu kitap, artık Türkiye’deki iletişim dünyasına da yeni bir çıta koymuştur. Kavramların Türkçe karşılıklarının bulunmasında bazı sorunlar yaşanmış. Olabilir. Bu, kitabı anlamak için bir engel değil. Dileyenler ‘www.questia.com’ adresinden kitabın İngilizcesinin tamamına dijital ortamda ulaşıp karşılaştırabilirler.
Bizce Grunig’i hatmetmeyen birinin “Ben iletişim yönetimini biliyorum” deme hakkı yoktur artık. Eskiden en azından İngilizce bilmeyenlerin bahanesi vardı. Şimdi artık o da yok... Grunig’in bu kitabını okumadan da iletişim üzerine ahkâm kesmek Türkiye’de de artık kolay olmayacak...
Grunig ve ekibi aslında bir araştırmadan yola çıkmışlar. İşini mükemmel yapan halkla ilişkiler ajansları ve iletişimde başarılı kuruluşların iletişim departmanlarını incelemişler. Sonra da bu bulguları başarısız olanlarla karşılaştırmışlar. Kuramlarını bu analizler üzerine kurmuşlar. Tribeca yayının her aşamasını finanse etmiş. Rota yayınları basmış. Cem İlhan 500 tanesini satış için yayınevine vermiş; 1000 tanesini de eşine dostuna, müşterilerine dağıtmak için ayırmış. Bir de İDA’da (İletişim Danışmanlığı Şirketleri Derneği) eğitim alan öğrencilere armağan ediyormuş. İlhan bir de “Bu kitap nasıl okunur?” kursu düzenlese, harika olurdu...
Digiturk’ün en iyi dizisi...
Digiturk’ün reklamlarını son birkaç yıldır hayranlıkla izliyorum. Hele sonuncusu. TV kanalı patronunun yayın yönetmeninden keyfine uygun programları devreye sokmasını talep ettiği reklam filmi hem yalınlığı, hem mesajını doğrudan geçirişi, hem de kastingiyle dört dörtlük. Kanal Patronu rolünde Settar Tanrıöğen’i Alacakaranlık dizisinde de (Feyzo rolünde) keyifle izlemiştik. Avrupa Yakası’ndaki Kubilay rolüyle tanıdığımız Vural Çelik’in de adını önümüzdeki günlerde çok duyacağız. TV’nin yönetmeni rolünde bir harika...
Digiturk bu reklam filmiyle çok ince bir damar yakalamış. Tolga Çevik’in Dıgıturk almamaış olan bir aile reisini canlandırdığı reklamlar da çok etkiliydi. Böyle damarları yakalamak reklam işinde zordur. Bir de yakaladın mı, tutmuş bir dizi film gibi sonuna kadar gitmek gerek. Bizce bu kısacık reklam Digiturk’de yayınlanan dizilerin en iyisi...
Beko kasırgası...
İnsanların, futbol toplarının, gitarların, CD’lerin, gazetelerin, raket ve kay kayların havada uçacağı ve Katrina Kasırgası’nı andıran görüntülerin olacağı ve ardından “Dijital dünya”, “Kapılmaya hazır olun”, “Dünya markası” mesajlarının geleceği bir reklam filmi yapacağız; üstelik prodüksiyonu mükemmel, izlenmesi de keyifli deseler ne yanıt verirdiniz?
Üç ihtimal var. Ya risk alıp, yapalım derdiniz, ya almayayım kalsın derdiniz, ya da çok paranız varsa, yapın bir görelim, beğenirsek yayınlarız derdiniz.
Beko ciddi bir risk almış, yapalım demiş ve yayınlamış. İyi de olmuş. Görüntüler rüya gibi... Beko Kasırgası inanılmaz... Ya sonra? Sonra sırasıyla ürünler de görünsün arada denip arka arkaya sıralanmış Beko’lar. Ürün göstermeden reklam yapılabileceğini göreceğimiz günleri merakla bekliyorum. Bir de bu reklamların gazete için hazırlanmış, entegre biçimlerini...
Bravo Aygaz’a
Şener Şen ve Anadolu Ateşi dansçılarının başrollerini paylaştığı Aygaz’ın yeni reklamı, Şener Şen’in sempatikliği ve Anadolu Ateşi’nin görsel zenginliği ile tek kelime ile ders niteliğinde. Dansçıların ve Şener Şen’in bir araya gelerek bir Aygaz tüp haline gelme tekniklerini ancak 19 Mayıs veya 23 Nisan’larda görebiliyorduk.
Ev kazalarına karşı yıllardır sürdürdüğü toplumsal sorumluluk çalışmaları ile güvenlik konusunda adından sıkça söz ettiren Aygaz bu sefer hologram kapaklı tüplerle vaadini pekiştiriyor. Üstelik körün gözüne parmak sokmadan.
Etkileyici bir dil ve altı yaşındaki bir çocuğun bile anlayabileceği bir dille. Aygaz’ın fikrine, reklam ajansının ise ellerine sağlık. Bu arada büyük bir tebrik de Anadolu Ateşi dansçılarına...
Bir zamanların büyük laflarından olan “Türk adaletine güveniyorum”, “Türkiye’de bağımsız hakimler ve savcılar vardır” türünden deyişler, sadece işlerini yapan hakim ve savcıların herhangi bir günahı olmaksızın sorgulanır oldu. Hem de bu sefer hem ‘kamu oyu’ hem de ‘kamu vicdanı’ tarafından.
Demek ki bir sıkıntı var. Sıkıntı varsa da iktidar partisinin elinde fırsat var. Futbol Federasyon Başkanı Levent Bıçakçı’nın son verdiği geniş kapsamlı röportajın başlığında yazıldığı gibi tam da “Düdük çalıp oyunu durdurma” zamanı. Şu sıra TCK’da yapılacak her türlü rötuşa, düzeltmeye kamuoyu da medya da gönülden destek vermeğe hazır. Böyle ittifak fırsatı siyasi iletişim açısından çok ender geçer bir iktidarın eline. Bu sıkıntıyı fırsata çevirmenin tek kritik başarı faktörü ise hızlı hareket etmektir. Aradan 6 ay geçtikten sonra aynı ittifak zeminini bulmak ve siyasi prim yapmak mümkün olmayabilir.
Bir başka sıkıntı da Mercedes için var. Hem de ne sıkıntı... Aldıkları bu ikinci ciddi algılama darbesi. Birincisi Susurluk’taydı. İkincisi Mercedes’i yine manşetlere taşıyan Ağca’nın tahliyesi sırasında ortaya çıktı. Mercedes hiç de hak etmediği şekilde yine mafya, Ülkücü terör, derin devlet ve karanlık işlerle anılır oldu. Ama “algılar gerçektir. Çünkü insanlar algıladıklarına inanırlar”.
Mercedes sanmıyorum ki dünyanın herhangi bir ülkesinde bu kadar itibar kaybına uğramış olsun. Otomobilin anavatanı ABD başta olmak üzere dünyanın neredeyse tüm ülkelerinde otomobilde bir numaralı prestij markası olan Mercedes’in yıldızı, Türkiye’de ‘karanlıkların prenslerine’ endekslenmiş durumda.
Mercedes, eğer Türkiye pazarı kendisine bir şey ifade ediyorsa, eğer Audi ve BMW’nin ekmeğine yağ sürmek istemiyorsa, derhal ‘iade-i itibarını’ sağlayacak bir iletişim atağına geçmeli. Önce bir araştırma ile hasar tespiti yaptırmalı. Öyle ya, belki de biz yanılıyoruzdur. Çevremizdeki dört beş tanıdığımızın Mercedes’lerini BMW veya Audi ile değiştirmeye kalkışmasını abartıyoruzdur... Ya da Mercedes Türkiye’de şu sıra özdeşleştirildiği karanlık dünyaya satış yapmaktan, hedef kitlesini oradan seçmek durumunda olmaktan herhangi bir rahatsızlık duymuyordur... O zaman diyecek bir şey yok. Ama tersi söz konusu ise ve hasar büyükse, iyi bir itibar yönetimine ve yeniden konumlanma stratejisine acilen ihtiyacı olacaktır. Ayrıca Hükümet gibi Mercedes de bu durumu fırsata çevirebilir.
Popüler ve derinlikli olma dersi
Gecenin bir saatine kadar gözümüzü kırpmadan izledik. Sezen Aksu’nun katıldığı Beyaz Show son yılların en derinlikli popüler eğlence programlarından biriydi. Ön hazırlığı için ciddi emek harcandığı belli olan programın başarısı belki Beyaz’a bir işaret olmuştur. Nitelikli ve derinlikli işler yaparak da popüler olmanın mümkün olduğunu görmüştür.
Perihan Abla, Süper Baba, İkinci Bahar, Bir İstanbul Masalı, Yabancı Damat, Aliye’nin elde ettiği başarıların arkasındaki dinamikleri görememiş olabilir. Ama Sezen Aksu ile yaptığı programa ve kendi hazırladığı formata, gösterdiği özene baksın yeter. TV’de kalıcı başarının hem popüler hem de derinlikli olmaktan geçtiğini Sezen’e ve bu programa bir daha baksa görecektir.
Program o kadar iyi, duygusal mesajı o kadar baskındı ki, Beyaz kadar zeki ve akıllı birinin ‘Kamu oyu’ ile ‘kamu vicdanı’ gibi birbirinden tamamen ayrı iki kavramı ‘kamu oyu vicdanı’ şeklinde, hiçbir zaman bir araya gelmeyecek bir isim tamlamasında bir kaç kez kullanmasını bile görmezden geldik...
Grunig çıktı, çıta yükseldi
Hani ‘Heykelini dikmek gerekir’ derler. Genellikle yürekli ve herkesin pek altından kalkamayacağı işlerin üstesinden gelmiş insanlar için söylenir bu söz. Tribeca İletişim Danışmanlığı şirketinin sahibi Cem İlhan için de iletişim sektöründe heykeli dikilecek bir iş yapmış, dersek abartmış olmayız.
İlhan, halka ilişkiler dünyasının en önemli kitabının Türkçe’ye kazandırılmasını sağlamış. James E. Grunig’in imzasını taşıyan kitabın adı: “Halka ilişkiler ve İletişim Yönetiminde Mükemmellik”. Kitap dediysek, tuğla gibi bir şey. 666 sayfa. Benim diyen iletişimcinin altında kalkmakta zorlanacağı bir kuram kitabı. Okurken kan ter içinde kalınacağı kesim. Dikensiz gül bahçesi var mı ki?.. Bence 13 yıl önce yazılmış olmasına rağmen hâlâ tazeliğini koruyan bu kitap, artık Türkiye’deki iletişim dünyasına da yeni bir çıta koymuştur. Kavramların Türkçe karşılıklarının bulunmasında bazı sorunlar yaşanmış. Olabilir. Bu, kitabı anlamak için bir engel değil. Dileyenler ‘www.questia.com’ adresinden kitabın İngilizcesinin tamamına dijital ortamda ulaşıp karşılaştırabilirler.
Bizce Grunig’i hatmetmeyen birinin “Ben iletişim yönetimini biliyorum” deme hakkı yoktur artık. Eskiden en azından İngilizce bilmeyenlerin bahanesi vardı. Şimdi artık o da yok... Grunig’in bu kitabını okumadan da iletişim üzerine ahkâm kesmek Türkiye’de de artık kolay olmayacak...
Grunig ve ekibi aslında bir araştırmadan yola çıkmışlar. İşini mükemmel yapan halkla ilişkiler ajansları ve iletişimde başarılı kuruluşların iletişim departmanlarını incelemişler. Sonra da bu bulguları başarısız olanlarla karşılaştırmışlar. Kuramlarını bu analizler üzerine kurmuşlar. Tribeca yayının her aşamasını finanse etmiş. Rota yayınları basmış. Cem İlhan 500 tanesini satış için yayınevine vermiş; 1000 tanesini de eşine dostuna, müşterilerine dağıtmak için ayırmış. Bir de İDA’da (İletişim Danışmanlığı Şirketleri Derneği) eğitim alan öğrencilere armağan ediyormuş. İlhan bir de “Bu kitap nasıl okunur?” kursu düzenlese, harika olurdu...
Digiturk’ün en iyi dizisi...
Digiturk’ün reklamlarını son birkaç yıldır hayranlıkla izliyorum. Hele sonuncusu. TV kanalı patronunun yayın yönetmeninden keyfine uygun programları devreye sokmasını talep ettiği reklam filmi hem yalınlığı, hem mesajını doğrudan geçirişi, hem de kastingiyle dört dörtlük. Kanal Patronu rolünde Settar Tanrıöğen’i Alacakaranlık dizisinde de (Feyzo rolünde) keyifle izlemiştik. Avrupa Yakası’ndaki Kubilay rolüyle tanıdığımız Vural Çelik’in de adını önümüzdeki günlerde çok duyacağız. TV’nin yönetmeni rolünde bir harika...
Digiturk bu reklam filmiyle çok ince bir damar yakalamış. Tolga Çevik’in Dıgıturk almamaış olan bir aile reisini canlandırdığı reklamlar da çok etkiliydi. Böyle damarları yakalamak reklam işinde zordur. Bir de yakaladın mı, tutmuş bir dizi film gibi sonuna kadar gitmek gerek. Bizce bu kısacık reklam Digiturk’de yayınlanan dizilerin en iyisi...
Beko kasırgası...
İnsanların, futbol toplarının, gitarların, CD’lerin, gazetelerin, raket ve kay kayların havada uçacağı ve Katrina Kasırgası’nı andıran görüntülerin olacağı ve ardından “Dijital dünya”, “Kapılmaya hazır olun”, “Dünya markası” mesajlarının geleceği bir reklam filmi yapacağız; üstelik prodüksiyonu mükemmel, izlenmesi de keyifli deseler ne yanıt verirdiniz?
Üç ihtimal var. Ya risk alıp, yapalım derdiniz, ya almayayım kalsın derdiniz, ya da çok paranız varsa, yapın bir görelim, beğenirsek yayınlarız derdiniz.
Beko ciddi bir risk almış, yapalım demiş ve yayınlamış. İyi de olmuş. Görüntüler rüya gibi... Beko Kasırgası inanılmaz... Ya sonra? Sonra sırasıyla ürünler de görünsün arada denip arka arkaya sıralanmış Beko’lar. Ürün göstermeden reklam yapılabileceğini göreceğimiz günleri merakla bekliyorum. Bir de bu reklamların gazete için hazırlanmış, entegre biçimlerini...
Bravo Aygaz’a
Şener Şen ve Anadolu Ateşi dansçılarının başrollerini paylaştığı Aygaz’ın yeni reklamı, Şener Şen’in sempatikliği ve Anadolu Ateşi’nin görsel zenginliği ile tek kelime ile ders niteliğinde. Dansçıların ve Şener Şen’in bir araya gelerek bir Aygaz tüp haline gelme tekniklerini ancak 19 Mayıs veya 23 Nisan’larda görebiliyorduk.
Ev kazalarına karşı yıllardır sürdürdüğü toplumsal sorumluluk çalışmaları ile güvenlik konusunda adından sıkça söz ettiren Aygaz bu sefer hologram kapaklı tüplerle vaadini pekiştiriyor. Üstelik körün gözüne parmak sokmadan.
Etkileyici bir dil ve altı yaşındaki bir çocuğun bile anlayabileceği bir dille. Aygaz’ın fikrine, reklam ajansının ise ellerine sağlık. Bu arada büyük bir tebrik de Anadolu Ateşi dansçılarına...