Aşağılık kompleksinden kurtulmadan marka olunmaz
15 kASIM 2012
Sevgili dostumuz Prof. Gülper Refiğ hanım bize bir e-posta mesajı göndermiş yamacına da bir adet afiş eklemiş. Önce mesaja göz atalım: “Aliciğim, neredeyse her hafta bir büyük konser salonunda, dünyanın dört bir tarafında Ahmet Adnan Saygun’un eserleri çalınıyor. Sadece Yunus Emre Oratoryosu Belçika, Hollanda ve Washington, NewYork gibi kentlerde, en az dört beş kez kendi dillerinde seslendirildi. Oda müziği ve solo eserler de durmadan seslendiriliyor. Bizim medyada çıt yok.” Yolladığı afişe baktım. Daha çok yeni… 03 Kasım 2012. Kahire… Mısır Kültür Bakanı Dr. Mohamed Saber Arab, Mısır Büyükelçimiz Hüseyin Avni Botsalı, Mısır Milli Kültür Merkezi Yönetim Kurulu Başkanı Dr. İnes Abdel Daim’in himayelerinde. Sanat Yönetmeni ve daimi Şef Jiri Petrdlik’in yönetimde Kahire Senfoni Orkestrası sunuyor: Ahmet Adnan Saygun’un Yunus Emre Oratoryosu… Solistler Esin Tanlı (Soprano), Ferda Yetişer Mezzo-Soprano), Şenol Talınlı (Tenor), Tevfik Rodos (Bas)… Göğüs kabartmak için her şey mevcut… Ancak haberimiz yok… Basılı ve elektronik medyamız, PSY adını kullanan Güney Koreli ‘iş adamının’ en geri estetik düzeyinden seyirci için ürettiği ‘projesi’ Gangnam Style ile çok daha fazla ilgiliyiz… 6 ay – bir yıl sonra ne PSY kalacakmış ne de Gangnam Style; Adnan Saygun’un ise önünde dünya önünü ilikliyormuş ne gam? Sadece klasik Milli kültürüne değil, popüler milli kültürüne de bu kadar yabancılaşmış bir ülke kendi markasını nasıl yönetebilir? Sadece Türk klasik müzik ustaları, solistleri değil, örneğin Anadolu Ateşi dünyanın dört bir yanda yıkıyor ortalığı. Onbinler akın akın koşuyor gösterilere… Kimbiliyor?.. Burhan Öal Müzik Oda Orkestrası, Berlin Flarmoni, New York Flarmoni’yle çalıyor. Tam 4 kez Montreux Caz Festivali’nde boy gösteriyor… Bizde medya tarafından hâlâ ‘darbükatör’ olarak algılatılmak isteniyor… Bir aşağılık kompleksi, biz adam olmayız tavrıdır gidiyor ki sormayın… İstanbul’da film çekip İstanbul’u şarkın en geri kentlerinden biri olarak gösteren filmlerin yapımcıları ve oyuncuları başımızın tacı… Bizimkilerin yurt dışında elde ettikleri başarılar ise ‘tesadüf’… Nasıl marka oluruz? Önce kandimize inanarak ve güvenerek… Ülkenin kahir çoğunluğu bu duyguyu kazanmakta. Sadece memleketine yabancı, ecnebi küçük bir Türk azınlık hâlâ ortak ruhi şekillenmemizi küçümsemekte ve aşağılamakta… Bundan kurtulmayan şahıs da, şirket de, kent de, ülke de marka olamaz…