AB değil, AB kriterleri hedef olmalı...
20 OCAK 2012
Bazılarına göre klişeleşmiş gibi bir anlam kazanan yukarıdaki başlık Başbakan Yardımcısı Ali Babacan tarafından mükemmel bir şekilde anlamlandırıldı.
Dün TÜSİAD’ın olağan Genel Kurulu vardı. Ve hem Başkan Ümit Boyner, hem de Babacan’ın konuşmaları tarihe kayıt düşecek kadar nitelikliydi.
Her iki konuşmayı da şöyle özetleyebilirdiniz: “Türkiye ekonomik ve diğer altyapı meselelerini büyük bir başarıyla yönetmiş, ancak demokrasinin derinleşmesi ve yargı gibi üstyapı konularında hâlâ kendisine yakışan hedeflere ulaşamamıştır.”
Keşke Ali Babacan’ın içinde çok sayıda grafik tabloların bulunduğu sunumu herkesin erişebileceği bir internet ortamına konabilse…
Son on yılın büyük transformasyonuna yargının aynı hızla uyum sağlayamadığı çok açık. Adalet Bakanı Sadullah Ergin’in dün açıkladığı 100 maddelik yeni yargı paketi ve pakete Başbakan’ın son anda basın suçlarıyla ilgili koydurduğu ek son derece önemli. Gecikmiş olsa da yeni yargı paketinin ‘paket’ olmaktan çıkıp hayata geçebilmesi için çok yanlı katma değer üretilmesine ihtiyacı var. Yani ‘olmamış’, ‘eksik’, ‘yeterince çağdaş değil’ diye genel geçer eleştirilerle değil somut öneriler ile karşılanması Türkiye için düşündüğünü iddia eden herkese vazifedir.
Avrupa’nın ekonomik anlamda içine düştüğü belirsizlik, demokrasi çıtasındaki yüksekliğinin cazibesini gölgelememeli. Babacan’a göre iş dünyasından siyasete kadar her alandaki uyum yasalarını takip edip, kendimizi uyarlama yolundaki o eski arzumuz ve heyecanımızı yitirmemeliyiz. Avrupa’nın şimdi demokrasi ve yargı sisteminden çok sağlıklı ekonomiye ama bizim her ikisine de ihtiyacımız var.
Sadece ve sadece bir tek açı!
Uluslararası eğlence endüstirisi açısından bakıldığında Cannes Film Festivali ile Sinema Yazarları Derneği (SİYAD) Ödülleri kıyas kabul etmiyor. Dünya popüler kültürünün ödül hiyerarşisi içinde Cannes ilk, SİYAD ise son sıralarda... Mesela, Antalya Film Festivali uzun yıllardır ‘tanınırlık’ puanlaması anlamında SİYAD’dan çok daha üst sıralardadır. Peki ‘Güzel ve yalnız’ ülkemizin hem Cannes’dan hem SİYAD’dan ödüllü yönetmeni Nuri Bilge Ceylan açısından bakıldığında hangi ödülün daha ‘saygın’ görüldüğünü merak edenler, gazetelerde yeralan fotoğrafla gerçeği öğrenmiş oldular.
Nuri Bilge Ceylan, bizimkilerin ödülünü almak için törene, evinde bir odadan diğerine geçercesine bir rahatlıkla gündelik kıyafeti ile katılmayı tercih etmiş. Cannes’da smokin, İstanbul’da balıkçı yaka hırka... İki farklı tören ve birbirine zıt iki sahne algısı...
Nuri Bilge Ceylan’ın Tarkovski, Angelopoulos gibi yönetmenlerle aynı kan grubundan geldiğini iddia eden arkadaşlarımızla neden hemfikir olmadığımı Ceylan’ın iki yarıya ayrılan beden dili çok iyi anlatıyor. İki zıt sahne görüntüsünün taşıdıkları algılama mesajını görebilmek için Angelopoulos’un şu cümlesinin ışığı altında yönetmenimizin her iki törendeki beden diline bakmaya çalıştım:
“Her sahne çekimi için pek çok açı gerektiren Amerikan modelinin aksine ben her sahne için sadece ve sadece bir tek açı olduğuna inanırım. “
Ustaların algılanmalarındaki iç tutarlılık, yaratım süreçlerindeki üslubun kendi hayatlarına yansımasıyla pekişir. Çünkü işleri de, hayatları da ‘dünya görüşleri’nin ifadesidir.
Dün TÜSİAD’ın olağan Genel Kurulu vardı. Ve hem Başkan Ümit Boyner, hem de Babacan’ın konuşmaları tarihe kayıt düşecek kadar nitelikliydi.
Her iki konuşmayı da şöyle özetleyebilirdiniz: “Türkiye ekonomik ve diğer altyapı meselelerini büyük bir başarıyla yönetmiş, ancak demokrasinin derinleşmesi ve yargı gibi üstyapı konularında hâlâ kendisine yakışan hedeflere ulaşamamıştır.”
Keşke Ali Babacan’ın içinde çok sayıda grafik tabloların bulunduğu sunumu herkesin erişebileceği bir internet ortamına konabilse…
Son on yılın büyük transformasyonuna yargının aynı hızla uyum sağlayamadığı çok açık. Adalet Bakanı Sadullah Ergin’in dün açıkladığı 100 maddelik yeni yargı paketi ve pakete Başbakan’ın son anda basın suçlarıyla ilgili koydurduğu ek son derece önemli. Gecikmiş olsa da yeni yargı paketinin ‘paket’ olmaktan çıkıp hayata geçebilmesi için çok yanlı katma değer üretilmesine ihtiyacı var. Yani ‘olmamış’, ‘eksik’, ‘yeterince çağdaş değil’ diye genel geçer eleştirilerle değil somut öneriler ile karşılanması Türkiye için düşündüğünü iddia eden herkese vazifedir.
Avrupa’nın ekonomik anlamda içine düştüğü belirsizlik, demokrasi çıtasındaki yüksekliğinin cazibesini gölgelememeli. Babacan’a göre iş dünyasından siyasete kadar her alandaki uyum yasalarını takip edip, kendimizi uyarlama yolundaki o eski arzumuz ve heyecanımızı yitirmemeliyiz. Avrupa’nın şimdi demokrasi ve yargı sisteminden çok sağlıklı ekonomiye ama bizim her ikisine de ihtiyacımız var.
Sadece ve sadece bir tek açı!
Uluslararası eğlence endüstirisi açısından bakıldığında Cannes Film Festivali ile Sinema Yazarları Derneği (SİYAD) Ödülleri kıyas kabul etmiyor. Dünya popüler kültürünün ödül hiyerarşisi içinde Cannes ilk, SİYAD ise son sıralarda... Mesela, Antalya Film Festivali uzun yıllardır ‘tanınırlık’ puanlaması anlamında SİYAD’dan çok daha üst sıralardadır. Peki ‘Güzel ve yalnız’ ülkemizin hem Cannes’dan hem SİYAD’dan ödüllü yönetmeni Nuri Bilge Ceylan açısından bakıldığında hangi ödülün daha ‘saygın’ görüldüğünü merak edenler, gazetelerde yeralan fotoğrafla gerçeği öğrenmiş oldular.
Nuri Bilge Ceylan, bizimkilerin ödülünü almak için törene, evinde bir odadan diğerine geçercesine bir rahatlıkla gündelik kıyafeti ile katılmayı tercih etmiş. Cannes’da smokin, İstanbul’da balıkçı yaka hırka... İki farklı tören ve birbirine zıt iki sahne algısı...
Nuri Bilge Ceylan’ın Tarkovski, Angelopoulos gibi yönetmenlerle aynı kan grubundan geldiğini iddia eden arkadaşlarımızla neden hemfikir olmadığımı Ceylan’ın iki yarıya ayrılan beden dili çok iyi anlatıyor. İki zıt sahne görüntüsünün taşıdıkları algılama mesajını görebilmek için Angelopoulos’un şu cümlesinin ışığı altında yönetmenimizin her iki törendeki beden diline bakmaya çalıştım:
“Her sahne çekimi için pek çok açı gerektiren Amerikan modelinin aksine ben her sahne için sadece ve sadece bir tek açı olduğuna inanırım. “
Ustaların algılanmalarındaki iç tutarlılık, yaratım süreçlerindeki üslubun kendi hayatlarına yansımasıyla pekişir. Çünkü işleri de, hayatları da ‘dünya görüşleri’nin ifadesidir.