ABD, Taliban algıyı yönetiyorlar, ya biz?
03 Şubat 2010 Akşam Gazetesi
Burada 'kamu diplomasisi'nden (public diplomacy) söz eder dururuz. Türkiye'nin gündem belirleme, konu yönetimi ve marka vaadine yönelik 'Algılama Yönetimi' çalışmalarında neleri daha iyi yapabileceğine değiniriz...
Kamu diplomasisi konusunda en ilginç 'haber - yorum'lardan biri pazar günü The New York Times'ın Türkçe versiyonunda Alissa J. Rubin imzasıyla yayınlandı.
Birazcık bu işlere meraklıysanız o yazıyı mutlaka bulun ve okuyun. Bulamazsanız bana yazın, ben size yollarım...
Başlık şu: 'Taliban'ın En Etkili Silahı: Halkla İlişkiler.'
İlk paragraf şöyle: 'Amerikalılar, Afganların kalbini ve akıllarını kazanmak için yeni bir kampanya başlattı. Taliban ise buna cevap olarak imajını yumuşatmak ve yerel Afgan halkının desteğini kazanmak için modern medya araçlarının yanı sıra bazı eski moda araçları da kullanarak karmaşık bir enformasyon savaşı başlattı.'
İşin özü ise aslında basit... Amerika yıllardır Taliban ve yerel Afgan halkına yönelik sadece stratejik ve ateşli silahları kullanmıyor, psikolojik 'ateşsiz silahlar' da kullanıyordu. Buna karşılık rejim gereği kitle iletişim araçlarının bırakın kullanılmasına izin vermeyi, ülkeye sokulmasına bile engel olan Taliban yönetimi, şimdilerde halkı yanına çekmek, yaptıklarını anlatmak, yapamadıklarını meşru kılmak için SMS, internet videosu gibi teknolojileri kullanmaya başlamış.
Taliban'ın ruhani lideri Molla Muhammed Ömer geçen ilkbaharın sonlarında yeni bir yönetmelik açıklamış. Bütün bu 'imaj' (!) düzeltme operasyonları da bu yönetmelikle eşzamanlı yapılıyor.
Eski bir Taliban yetkilisinin yorumu aslında durumu özetliyor: 'Taktik değiştirmelerinin sebebi çok uzun süreli bir savaşa hazırlık yapmak istemeleri ve bunun için insanların desteğine ihtiyaçları var. Yerel kaynaklara ihtiyaçları var. Böylece eski hatalarını tekrarlamamayı öğrendiler'...
Peki ABD'nin eli armut mu devşiriyor. Hayır... Onlar da olağanüstü titiz Halkla İlişkiler planlarını devreye sokuyorlar... Savaş PR alanında da sürdürülüyor...
Peki biz ne yapıyoruz?.. Bizimkiler ne yapıyor?...
Herhalde gizli; çünkü gördüğümüz bir şey yok...
Bu oyunu ve hayatı kaçırmayın
Bu oyunu kimlere tavsiye edemem ki... Yeni evlilere... Eski evlilere... Yeni evlenecek olanlara... Evlenmeye niyeti olmayanlara... Boşanmışlara... Boşanmayı düşünenlere... Küslere... Barışanlara... Barışamayanlara... Barışıp tekrar darılanlara... Affedenlere... Affetmeyenlere... Sevenlere... Sevilenlere... Sevemeyenlere...
Velhasıl kadın erkek ilişkisinin bir anlam ifade ettiği herkese... İki eliniz kanda olsa Ali Poyrazoğlu Tiyatrosu'nda sahnelenen 'İyi günde kötü günde...' adlı oyunu görün...
Hem gözlerinizden yaş gelene kadar kahkahaya boğulacağınız; hem de hüzünden ağlamamak için kendinizi zor tutacağınız bir atmosferi uzun zamandır yaşamamış olduğunuza adım gibi eminim...
Nilgün Belgün ve Ali Poyrazoğlu... Başka kimse yok... Ama var... Aşk var, ihtiras var, ihanet var, duygusallık var; hizmetçileri var... Nilgün'ün 'Cüce' sevgilisi var. Ali'nin Rus sevgilisi Lulu var... Ölmüş köpekleri var... İçkiler var... Seyahatler var... Arabaları var, evleri var... Gittikleri bar var... Ve bunların hiçbiri yok...
Hepsi bizim düşlerimizde... Onlar oynuyorlar biz canlandırıyoruz kafamızda. Hem de nasıl?.. Mükemmel... Yani biz de onlarla beraber oynuyoruz... Ali Poyrazoğlu, Pierre Palmade - Michel Laroque ikilisinin Fransa'da pek tutulan Ils se Sont Aimés (Birbirlerini Çok Sevmişlerdi) adlı oyunundan esinlenerek bir 'yerli' eser çıkarmış ortaya. Ali'nin anlattığına göre, Nilgün eserin orijinaline bir bakmış: 'Bundan bir şey olmaz demiş!'... Ali de almış oyunu baştan yazmış... Adı dahil her şeyi Türk'leştirerek...
'Olmayanları' olduran ikilinin rejisini de Özdemir Çiftçioğlu üstlenmiş... Kaçırılmaması gereken bir olay çıkmış ortaya... Yılmaz Erdoğan - Demet Akbağ'ı 'Haybeden Gerçeküstü Aşk'da, Can Gürzap - Nilgün Belgün'ü 'Gönül Hırsızı'nda, Haluk Bilginer - Vahide Gördüm'ü 'Evlilikte Ufak Tefek Cinayetler'de izledik... Hepsi birbirinden hoştu... Ama bu farklı... Entelektüel olanla popüler olanın kesişme noktasını yakalarsanız, klasikle buluşursunuz... O da zaten yaşama sanatına hizmet ediyor... 'İyi günde kötü günde...' uzun yıllar oynayacağa benziyor...
Salon tıklım tıklım... Bu hafta İzmir'delermiş... Sonra tekrar İstanbul'a geleceklermiş... Kaçırmayın...
Burada 'kamu diplomasisi'nden (public diplomacy) söz eder dururuz. Türkiye'nin gündem belirleme, konu yönetimi ve marka vaadine yönelik 'Algılama Yönetimi' çalışmalarında neleri daha iyi yapabileceğine değiniriz...
Kamu diplomasisi konusunda en ilginç 'haber - yorum'lardan biri pazar günü The New York Times'ın Türkçe versiyonunda Alissa J. Rubin imzasıyla yayınlandı.
Birazcık bu işlere meraklıysanız o yazıyı mutlaka bulun ve okuyun. Bulamazsanız bana yazın, ben size yollarım...
Başlık şu: 'Taliban'ın En Etkili Silahı: Halkla İlişkiler.'
İlk paragraf şöyle: 'Amerikalılar, Afganların kalbini ve akıllarını kazanmak için yeni bir kampanya başlattı. Taliban ise buna cevap olarak imajını yumuşatmak ve yerel Afgan halkının desteğini kazanmak için modern medya araçlarının yanı sıra bazı eski moda araçları da kullanarak karmaşık bir enformasyon savaşı başlattı.'
İşin özü ise aslında basit... Amerika yıllardır Taliban ve yerel Afgan halkına yönelik sadece stratejik ve ateşli silahları kullanmıyor, psikolojik 'ateşsiz silahlar' da kullanıyordu. Buna karşılık rejim gereği kitle iletişim araçlarının bırakın kullanılmasına izin vermeyi, ülkeye sokulmasına bile engel olan Taliban yönetimi, şimdilerde halkı yanına çekmek, yaptıklarını anlatmak, yapamadıklarını meşru kılmak için SMS, internet videosu gibi teknolojileri kullanmaya başlamış.
Taliban'ın ruhani lideri Molla Muhammed Ömer geçen ilkbaharın sonlarında yeni bir yönetmelik açıklamış. Bütün bu 'imaj' (!) düzeltme operasyonları da bu yönetmelikle eşzamanlı yapılıyor.
Eski bir Taliban yetkilisinin yorumu aslında durumu özetliyor: 'Taktik değiştirmelerinin sebebi çok uzun süreli bir savaşa hazırlık yapmak istemeleri ve bunun için insanların desteğine ihtiyaçları var. Yerel kaynaklara ihtiyaçları var. Böylece eski hatalarını tekrarlamamayı öğrendiler'...
Peki ABD'nin eli armut mu devşiriyor. Hayır... Onlar da olağanüstü titiz Halkla İlişkiler planlarını devreye sokuyorlar... Savaş PR alanında da sürdürülüyor...
Peki biz ne yapıyoruz?.. Bizimkiler ne yapıyor?...
Herhalde gizli; çünkü gördüğümüz bir şey yok...
Bu oyunu ve hayatı kaçırmayın
Bu oyunu kimlere tavsiye edemem ki... Yeni evlilere... Eski evlilere... Yeni evlenecek olanlara... Evlenmeye niyeti olmayanlara... Boşanmışlara... Boşanmayı düşünenlere... Küslere... Barışanlara... Barışamayanlara... Barışıp tekrar darılanlara... Affedenlere... Affetmeyenlere... Sevenlere... Sevilenlere... Sevemeyenlere...
Velhasıl kadın erkek ilişkisinin bir anlam ifade ettiği herkese... İki eliniz kanda olsa Ali Poyrazoğlu Tiyatrosu'nda sahnelenen 'İyi günde kötü günde...' adlı oyunu görün...
Hem gözlerinizden yaş gelene kadar kahkahaya boğulacağınız; hem de hüzünden ağlamamak için kendinizi zor tutacağınız bir atmosferi uzun zamandır yaşamamış olduğunuza adım gibi eminim...
Nilgün Belgün ve Ali Poyrazoğlu... Başka kimse yok... Ama var... Aşk var, ihtiras var, ihanet var, duygusallık var; hizmetçileri var... Nilgün'ün 'Cüce' sevgilisi var. Ali'nin Rus sevgilisi Lulu var... Ölmüş köpekleri var... İçkiler var... Seyahatler var... Arabaları var, evleri var... Gittikleri bar var... Ve bunların hiçbiri yok...
Hepsi bizim düşlerimizde... Onlar oynuyorlar biz canlandırıyoruz kafamızda. Hem de nasıl?.. Mükemmel... Yani biz de onlarla beraber oynuyoruz... Ali Poyrazoğlu, Pierre Palmade - Michel Laroque ikilisinin Fransa'da pek tutulan Ils se Sont Aimés (Birbirlerini Çok Sevmişlerdi) adlı oyunundan esinlenerek bir 'yerli' eser çıkarmış ortaya. Ali'nin anlattığına göre, Nilgün eserin orijinaline bir bakmış: 'Bundan bir şey olmaz demiş!'... Ali de almış oyunu baştan yazmış... Adı dahil her şeyi Türk'leştirerek...
'Olmayanları' olduran ikilinin rejisini de Özdemir Çiftçioğlu üstlenmiş... Kaçırılmaması gereken bir olay çıkmış ortaya... Yılmaz Erdoğan - Demet Akbağ'ı 'Haybeden Gerçeküstü Aşk'da, Can Gürzap - Nilgün Belgün'ü 'Gönül Hırsızı'nda, Haluk Bilginer - Vahide Gördüm'ü 'Evlilikte Ufak Tefek Cinayetler'de izledik... Hepsi birbirinden hoştu... Ama bu farklı... Entelektüel olanla popüler olanın kesişme noktasını yakalarsanız, klasikle buluşursunuz... O da zaten yaşama sanatına hizmet ediyor... 'İyi günde kötü günde...' uzun yıllar oynayacağa benziyor...
Salon tıklım tıklım... Bu hafta İzmir'delermiş... Sonra tekrar İstanbul'a geleceklermiş... Kaçırmayın...