Abdullah Gül noktayı koydu
6 Mayıs 2017 - Yeni Şafak
Pazartesi akşamı NTV’de bir programa katılmıştım. Orada Simge Fıstıkoğlu, Deniz Baykal’ın Cumhurbaşkanlığı’na adaylık meselesini sormuştu. Mealen söyle demiştim:
1. Baykal, Ahmet Hakan kendisine ısrarla ve defaatle ‘Sayın Abdullah Gül’ün adaylığına nasıl bakarsınız?’ diye sorduktan sonra “Eğer aday olursa tabii ki değerlendiririz” şeklinde bir yanıt vermişti. Bu hata mıydı? Evet hata idi.
Olay o meşhur fıkrayı hatırlattı bize. Affınıza sığınarak hatırlatalım: Hani Papa New York’a ilk defa gelmiş de, havaalanında muhabirlerden biri ‘Efendim, umumhaneyi de ziyaret edecek misiniz?’ diye sormuş. Papa’nın da soruya soruyla cevap vereceği tutmuş: “New York’ta umumhane var mı?” Ertesi gün gazeteler olayı birinci sayfa manşetten şöyle vermişler: ’Papa uçaktan iner inmez sordu: ‘New York’ta umumhane var mı?’
Bu örnek, İletişim Fakültelerinde ele alınır ve gazetecilerin yalan yazmadıkları, Papa’nın onlara bu malzemeyi vermemesi gerektiği vurgulanır.
Sayın Baykal’ın kendi önerdiği yol haritası ve aday belirleme sisteminin bir kenara bırakılarak, söylediklerinin sadece 11. Cumhurbaşkanı Gül’ün aday gösterilmesi ekseninde tartışılabileceğini tahmin etmesi gerekirdi.
2. Tanıdığım kadarıyla Sayın Gül, hiçbir zaman kurucusu olduğu partisi ve mücadele arkadaşı Sayın Cumhurbaşkanı ile ters düşecek en küçük adımı atmaz. 7 yıl yaptığı Cumhurbaşkanlığı’na da içinde bulunduğumuz ortamda bir kez daha aday olmaz.
3. Sayın Gül bu duruma en kısa zamanda açıklık getirmelidir. Susamaz…
Hiç şüphesiz bu duruma Sayın Cumhurbaşkanı ve Başbakan haklı olarak tepki koydular.
Nitekim 11. Cumhurbaşkanı’nın açıklaması da pek gecikmedi: “Bir parti içi iç hesaplaşma, hiç ciddiye almadım" diyen Gül, aktif siyasete girmeyeceğini daha önce defalarca söylediğini belirtti ve eskiden olduğu gibi görüşlerini hükümetteki arkadaşlara aktaracağını ancak polemiklere katılmayacağını vurguladı.
CHP, Abdullah Gül polemiğini artık bir kenara bırakıp, kendi iç çelişkilerini nasıl çözeceğine bakacaktır herhalde.
İdama bu kadar karşılarsa…
Belki Türkiye yavaş yavaş konudan uzaklaşacak. Zamana bırakacak. Halkın duygusal çıkışlarının bir miktar soğumasını, belki serinlemesini bekleyecek. Rahmetli Menderes, Polatkan, Zorlu örneklerinden, yaşı büyütülerek 17 yaşında idam edilen Erdal Eren vakasından yola çıkarak “Ölümün pardonu yok” diye uyaranların, 15 Temmuz’u yaşamış kahir çoğunluğun haklı infialini bir nebze yatıştırmasını bekleyecek…
Ama hayır!.. Çok bilmiş Avrupa olayı kurcalamak, kanırtmak ve yarayı kanatmak için elinden geleni ardına koymuyor.
İşte, Almanya'da Sosyal Demokrat Parti'nin başbakan adayı olarak ilan edilen Martin Schulz, Türkiye'de idam referandumu yapılması durumunda Almanya'da bunun için sandık kurulamayacağını ilan edivermiş. Buyurun buradan yakın…
Avrupa Parlamentosu eski Başkanı Schulz, Almanya'da yaşayan Türk vatandaşlarının olası bir idam referandumuna katılmalarına karşı keskin bir tavır koymuş.
Nerede çıkmış haber? Tabii ki Der Spiegel'de…
"Türk hükümeti gerçekten ölüm cezasının getirilmesi konusunda referandum yapacaksa şu açıkça bilinmeli: Böyle bir oylama Almanya'da yaşayan Türkler arasında yapılamaz…” buyurmuş. Devamla: "Biz Almanya'da bizim değerlerimiz ve anayasamızla bağdaşmayan bir enstrümanın oylanmasına izin veremeyiz" demiş. Bilindiği üzere Alman Dışişleri Bakanı sosyal demokrat Sigmar Gabriel de idam referandumuna Almanya'daki Türklerin katılmasının anayasaya aykırı olacağını söylemişti.…
İşte size Batı demokrasisi. Son referandumda gösterdikleri dibine kadar taraflı tutumu, fiilî müdahaleleri bir kez daha tekrarlamaya hazırlar. Türkiye idamı, önündeki çok acil ve önemli meseleler yüzünden gündemde sıcak tutmasa da, onlar ısıtıp ısıtıp ortaya koyuyorlar; bir de bir şeyi çok iyi biliyorlar: Halkımızın tamamına yakını bu tür tahrikler konusunda çok hassastır; şantaja, ‘yapamazsınız!’ gibi ifadelere hiç pabuç bırakmaz…
Batının bu çıkışlarına bakıp neredeyse diyeceğim ki, Batı Türkiye’nin idama yeşil ışık yakmasını istiyor…